|

Gitmek mi zor kalmak mı

Ülkelerinden savaş yüzünden kaçmak zorunda kalan Suriye halkı zor bir karar sürecinde. Avrupa’da daha iyi bir yaşamın hayalini kursalar da Türkiye’de iş adamlarının, dernek ve vakıfların verdiği destekle bir şekilde ayakta kalmanın yolunu buldular. Avrupa’ya gidenlerin bir kısmı ise daha farklı bir hayal kırıklığı yaşıyor. Dil bilmemek, yoksulluk onları toplumdan soyutluyor.

Ayşe Olgun
04:00 - 7/03/2020 Cumartesi
Güncelleme: 00:07 - 8/03/2020 Pazar
Yeni Şafak
Hepsi entegrasyon, iş bulma, dil öğrenme gibi benzer sorunlarla mücadele ederken, dillerinde de hep vatan özlemi vardı.
Hepsi entegrasyon, iş bulma, dil öğrenme gibi benzer sorunlarla mücadele ederken, dillerinde de hep vatan özlemi vardı.

Türkiye sınırında kapıların açıldığı öğrendikten saatler sonra: İki arkadaşımla birlikte Fatih’te, mülteci kadınların ve çocukların yaşadığı bir apartmandayız. Apartmandan içeri girdiğinizde kendinizi bir öğrenci yurdunda hissediyorsunuz. Her odada üç dört yatak, bir elbise dolabı var. Apartmanın sorumluluğunu alan, diğer kadınlardan yaşça büyük olan Safa Hanım. Önce bize katları gezdiriyor, kadınlarla tanıştırıyor. Kapalı balkonlara kadar her yerde yatak var, adım atacak yer bulmakta zorlanıyoruz. Kadınlarla selamlaşıyoruz, kimi çocuğunu emziriyor, kimi ders çalışıyor, kimi ise uyuyor.

Kimyasal silahla ailesi yok edilmiş

Safa Hanım’ın giriş kattaki odasına geçiyoruz sohbet için. Kakuleli kahveleri genç bir kadın servis ediyor. Kahvelerden ilk yudumu aldıktan sonra Safa Hanım biraz önce kahve servisi yapan kadının bütün ailesinin kimyasal silahla öldürüldüğünü anlatıyor. Burada kalan kadınların ortak hikâyesindeki kilit sözcük “kimsesizlik”. Savaşta oğlunu ve eşini kaybeden Safa Hanım liseye giden kızıyla İstanbul’da yaşıyor. Şam’da savaştan önce mutlu, güzel bir yuvalarının olduğunu, devlet memuru olarak çalıştığını anlatıyor. Diğer kadınların büyük bir bölümü öğretmen, mühendis ya da devlet dairelerinde memur olarak çalışıyormuş. Her biri savaşta eşlerini, kardeşlerini, anne babalarını kaybetmiş. O kimsesizlik onları bir araya getirmiş. Her birinin Türkiye’ye geliş hikâyesi farklı ancak ortak acılar onları buluşturmuş. Üç yıl önce kimsesiz kadınlar ve çocuklar için Arap bir iş adamı Fatih’te bu binayı tutup yıllık kirasını ödemiş. Safa Hanım, “Üç yıldır kiramızı ve faturalarımızı belli bir limite kadar bir iş adamı ödüyor. Mutfak ve temizlik masraflarını ise bize gelen yardımlarla karşılamaya çalışıyoruz” diyor.


Yardımlarla ayakta kalıyorlar

Fatih’te Suriyeli olmak hem zor hem kolay onlara göre. Zor çünkü bazı Türkler Suriyelilere hoşgörü göstermiyormuş. Kolay çünkü çok fazla Suriyeli var ve birbirlerine destek oluyorlar. Aynı zamanda vakıflar, derneklerden ve hayırsever vatandaşların da desteğini alıyorlar. Bakkal ve kasaptan paraları olmayınca veresiye alışveriş yapıyorlarmış, yardım gelince de borç defterini kapatıyorlarmış. Kadınların çoğu işsiz. Sadece birkaç kadın iş bulabilmiş Suriyeli esnafın yanında. Safa Hanım bir ara günlük masraflarını karşılasınlar diye evde nar ekşisi, konserve falan yapıp bakkallara satmak istediklerini anlatıyor ancak yan apartmandaki komşular yemek kokusundan rahatsız olup belediyeye şikâyet etmişler. “Biz de bıraktık yemek yapmayı”diyor.

Sınırda beş kadın

Sınır kapılarının açıldığını hatırlatarak kadınlar arasında Avrupa’ya gitmek için yola çıkan kimse olup olmadığını merak ediyorum. Evet, beş kadın eşyalarını toplayıp o sabah sınıra gitmek için yola çıkmışlar. Safa Hanım, “Buradakilerin çoğunun hayali Avrupa’ya gitmek. Orada geçim sıkıntısı çekmiyorlar. Burada bizler derneklerin, iş adamlarının kişisel yardımlarıyla ayakta kalıyoruz. Eğer onlar Avrupa’ya geçebilirlerse buradan başka gitmek isteyenler de var” diyor.Birkaç gün sonra tekrar ziyarete gittiğimde, sınırdaki arkadaşlarını soruyorum Safa Hanım’a. “Perişan olmuşlar… Geceleri çok soğukmuş, artık sınırda bekleyecek güçleri kalmamış, geri döneceğiz dediler” diye kapıda sınırı geçmek isteyen beş kadının yaşadığı hayal kırıklığını anlatıyor. Peki binlerce göçmen kadının Avrupa’ya gitmek için sınırda verdikleri ölüm kalım savaşının perde arkasında ne var? Onları Avrupa’da hayal ettikleri gibi bir yaşam bekliyor mu gerçekten? İşte burada sözü Avrupa’ya göç eden mültecileri evlerinde ziyaret ederek görüşen gazeteci İclal Turan’a bırakalım.


Asıl zorluk Avrupa’ya ulaştıktan sonra başlıyor

“Türkiye-Yunanistan sınırında günlerdir Avrupa’ya ulaşma hayaliyle bekleyen sığınmacılar ilk değil. Özellikle 2011 yılında başlayan Suriye savaşının ardından çok sayıda insan aynı hayalle yollara düştü. Peki Avrupa’ya ulaştıktan sonra hayatları nasıl değişiyor? 2018 yılında Londra’da, City Üniversitesi’ndeki yüksek lisansım sırasında yaptığım bir çalışmada bu sorulara yanıt aramıştım” diyen İclal Turan görüştüğü mülteci ailelerle ilgili izlenimlerini şu cümlelerle paylaşıyor: “Yasal ya da illegal yollarla bir şekilde İngiltere’ye ulaşmayı başaran Suriyelilerle bir dizi röportaj gerçekleştirmiştim. Konuştuğum Suriyelilerin her birinin farklı hikâyeleri vardı. Hepsi entegrasyon, iş bulma, dil öğrenme gibi benzer sorunlarla mücadele ederken, dillerinde de hep vatan özlemi vardı. Bir Suriyeli, Avrupa’ya yolculuğunu anlatırken şu ifadeyi kullandı: ‘Yolculuğun en zor kısmı Avrupa’ya ulaşmak değildi, ama ulaştıktan sonrasıydı.’ Ülkelerinden ayrılıp Avrupa’ya ulaşmalarıyla son bulan zorlu yolculuk, Suriyelilerin hem ruhunda hem de bedenlerinde tamiri zor yaralar açıyor.”

Son paramı çaldırdım

Neden Avrupa’ya gitmek istedikleri sorulduğunda ise şöyle yanıt veriyorlar: “En azından burada bir mülteci statümüz var, bir kimliğimiz var. Diğer ülkelerde bu yok.”

2015 yılında, İzmir’den 400 kişiyi taşıyan bir botla, Yunanistan’a ulaşan 30 yaşındaki Suriyeli Amar E. yolculuğun en zor kısmının Avrupa’ya ulaşmak değil, ulaştıktan sonra başladığını söylüyor. Balkan ülkelerinde polisin kötü muamelesine maruz kaldığını, hatta pasaport kontrolünde cebindeki son paranın çalındığını anlatıyor. Fransa’daki Calais mülteci kampında 11 ay yaşamak zorunda kalan Amar, orada maruz kaldığı biber gazının ve kış şartlarının sağlığını bozduğunu da ekliyor, konuşması sık sık öksürüklerle kesiliyor.

Kamyon arkasında saklandım

2016 yılında Mısır’dan bir botla İtalya kıyılarına ulaşan 32 yaşındaki Eiad Z. diş hekimliği fakültesi mezunu olduğu için Avrupa’da daha iyi bir geleceği olacağını düşünmüş. Eiad, Avrupa’nın farklı şehirlerinde para biriktirmek için çeşitli cafe restaurantlarda çalıştıktan sonra, bir kamyonun arkasına saklanarak Dover limanından İngiltere’ye giriş yapmış. O an hissettiklerini şöyle anlatıyor: “Sonunda güvende hissediyordum ve artık yeni bir hayata başlayabilirdim.” Londra’da diş hekimliği alanında yüksek lisansını tamamlayan Eiad, şimdi sınavları geçerek ülkede çalışma hakkı elde etmeye çalışıyor.

Dil bilmeyen ailelerin durumu zor

Genç ve eğitimli mültecilerin Avrupa’ya entegrasyonu daha kısa sürerken, dil bilmeyen, dar gelirli ve çocuklu ailelerin süreci çok daha sancılı oluyor. Türkiye’deki mülteci kamplarından, AB anlaşması kapsamında Avrupa’ya gönderilen aileler, ülkeye ilk yerleştiklerinde tedirginlikten günlerce evden çıkamadıklarını söylüyor. Röportaj için evlerini ziyaret ettiğim ve isimlerinin kullanılmasını istemeyen aileler, dil bilmedikleri için iş bulamamaktan şikayetçi.

Ülkemde ölmek istiyorum

İki çocuk annesi Suriyeli bir anne, çocuklarını bırakacak kimsesi olmadığı için dil kursuna gidemediğini belirtiyor. Eşinin iş bulamamış olmasının onları yıprattığını da anlatıyor. Ailelerinin bir kısmı Suriye’de, bir kısmı Türkiye’de bir kısmı da dünyanın başka ülkelerine dağılan Suriyeliler, bir gün ülkelerine dönebilmenin hayaliyle bekliyor: “Her dakika aklımda bu düşünce var. Eğer bir gün ülkem güvenli hale gelirse geri dönmeyi, orada ölmeyi istiyorum.”

#Mülteci
#Suriye
#Fatih
4 yıl önce