|

Gönül kırmayan bir dost

Ali Ulvi Kurucu’nun kızı Sare Kurucu Bulut Medine’de birlikte vakit geçirdikleri ve geçtiğimiz yıl vefat eden Dr. Hümeyra Ökten’i anlatıyor: “Yarım asra yakın beraberliğimiz oldu, bizde kaldığı zamanlar, odamız birdi, arkadaştık. Onun; ibadet ruhuna yerleşmiş, su gibi yolunu almış, gönül kırmadan, acıtmadan, incitmeden, bir muamele tarzı vardı.”

04:00 - 10/10/2021 Pazar
Güncelleme: 22:36 - 8/10/2021 Cuma
Yeni Şafak
Âişe Hümeyra Ökten
Âişe Hümeyra Ökten
SARE KURUCU BULUT

Bu hatıra, 1953 senesine uzanan bir kıssadan hisse. İstanbul Tıp Fakültesini bitirip, iç hastalıkları ihtisası diplomasını alan, Dr. Âişe Hümeyra Ökten, bu tarihte Türk Hilal-i Ahmer’i, (Kızılay’ı) tarafından hacılara doktor olarak Hacc/Mekke’ye gönderilen ilk bayan doktor ünvanını almış ve bu ünvanı şerefle taşıyan hanım doktorumuzdur..

30 Ağustos 2020 akşamı Medine’de ezanların sadâsı gökyüzüne yükselirken, bir haberle gönlümüze hüzün çöküvermişti. Dr. Hümeyra abla’mız hakkın rahmetine kavuşmuştu.



  • İlkokul üçüncü sınıfta idim, okuldan eve döndüğümde, evde bir misafirimiz vardı. Aslında bizim evde tanımadığım teyzeler ablalar çok olurdu. Nedense bu yeni misafir, bu abla benim dikkatimi çok çekmişti ki, merakımı zapt edemedim kim olduğunu anneme sordum. Annemin soruma karşılık “Doktor. Hümeyra” (abla) cevabı, merakımı daha çok uyandırdı. O zamanlar, doktor demek büyük bir şeydi, hele hele hanım olursa, çok daha büyük bir şeydi.

GARİPLERE ADAMIŞTI KENDİNİ

İşte ben Dr. ablayı böyle büyük tanıdım ve yüreğimde hep büyük kalacaktı/ kaldı.

Adımı sordu. O zamanlar Sare ismi pek yaygın değildi demek, Sare deyince, ilk defa duyanların gösterdiği aksül ameli belli etmeksizin gönlümü almak için, “ne güzel ismin varmış” dedi, doğrusu onun bu iltifatı karşısında çocukça koltuklarım kabarmıştı.

  • Medine aşkı Dr. Ablanın gönlünü öylesine sarmıştı ki; ne başasistanlık, ne doçentlik, ne de profesörlük umurunda olmadı. Medine’de muayenehane açıp garip, yoksul hastalara adamıştı kendini. Babası, Mahmud Celal Öktem, arapça ve felsefe hocasıydı. Dr. Ablaya murafik olarak (refakat ettiği), Medine’de kaldığı günler, imkânların kıt olduğu, umduğunu değil de, bulduğunu yediği zamanlardı. Annem evde yoğurt mayalardı. Mayalar diyerek doğrumu söyledim bilemiyorum, plastik kapların henüz doğmadığı, kâselerin kıymetli olduğu günlerdi o günler. O yoğurt kâselerinden Celal hocaya da götürürdüm. Hâlâ hayâlimde, efendiler efendisi, zarif, daima elinde bir kitap olan, bir amca, elimden yoğurt kâsesini alırken, ondan da külahta hazırlamış olduğu badem şekeri hediyyem olurdu. Teşekkür ederek almayım desem, gelecek kâselerin kirası derdi. Allah rahmet eylesin, ne kadar nârin insanlardı.

GURBETİ HİSSETTİRMEDİ

Dr. Abla, Medine ile İstanbul yollarında mekik dokudu. Etrafına yardımcı olma pahasına, kendini unutan, bir gönül dostu idi.

Yarım asra yakın beraberliğimiz oldu, bizde kaldığı zamanlar, odamız birdi, arkadaştık. Onun; ibadet ruhuna yerleşmiş, su gibi yolunu almış, gönül kırmadan, acıtmadan, incitmeden, bir muamele tarzı vardı.

  • Onu Medine’de bırakıp ailemden ayrılarak Almanya’da kaldığım müddet içinde hiç uzaklık hissettirmedi bana. Yazdığı mektuplar bana merhem gibi gelirdi. Âheste âheste, ahvali yaşıyormuşum gibi anlatırdı. İnanın, şu satırları karalarken dahi ablamın hayâli etrafımda, limonlu çayı elinde benimle sohbet ederek yudumluyor sanki!..

Yüksek İslam ahlakı onun mümtaz karakteri idi. Kaldığı evin şartlarına ayak uydurarak, olan bitenin sırrını saklayarak, eksik gediğin kusuruna bakmadan, ilgisi olmayanı araştırmadan, kendi hâlinde, sessiz bir gemi gibi idi o.

Dış görünüşüne hüküm verenlerin aldandığı bir şahsiyyetti o; çok kere hademe zannederek pot kırıldığı biriydi. Doktorluk bilgisi, malumatı aklında tutma kabiliyyeti, muhakeme kuvveti ve en üstün bir meziyet olarak tevarüs eden mütevazı olması, çok kimselerin imrenipte varamadığı mertebelere ulaştırmıştır onu bu sakin yaşayışıyla.

  • O, Allah ve Rasul muhabbetiyle yola çıktı, Rabbim de onu yolda bırakmadı, arzu ettiği, ömrünü fedâ ettiği, Medine’sine ebediyyetle kavuşturdu. Burada, bir hak dostunu, cennet’ul bakiyaya Fatihalarla, Yasinlerle uğurlarken, rahmetlerin üzerine yağmasını, suâl meleklerinin sağından gelmesini, kabrinin cennet bahçelerinden biri olmasını niyaz ederim, canım ablam benim.

RUHUNU MEDİNE’YE ADAMIŞ OLAN HAREMEYN GÜVERCİNİ!

Vatanı, Türkiye’si, Anayurdu onun hep aklında idi. Arabistan’da televizyonlar henüz Türkçe yayın yapmadığı senelerde, babamın kütüphanesine gelen gazeteleri merakla bekler, ezberlercesine okurdu. Bir vatan bu kadar mı sevilirdi Rabbim!..O sevgi Dr. Ayşe Hümeyra’nın gönlünde yaşarsa, sevilirdi elbette, yeter ki, o sevgi onun gönlünde olsun. Artık Türkçe yayınlar başlayınca Türk Tv’lerinden kendi prensibine muvafık kanallarının müdavimlerinden olmuştu. Haberleri, açık oturumları, noktasını virgülünü kaçırmamayı adeta vazife edinmişti, bunların hepsi bir vatan hatırına idi. Eminim ki, birçok siyaset adamı veya karar verme seviyesinde olanlar ablanın bilgisi ve tâkibinde olduklarına vakıf değillerdi.

  • Babama (Ali Ulvi Kurucu) “hâfız âbi” diyerek hitabı hala kulaklarımda. Babamın etrafında ablamın da dâhil olduğu büyük bir saygıyla, Divan Edebiyyat meclisleri kurulur, Osmanlıca harfleriyle yazılmış şahıeser şiirleri bana okuturak, derin bir teemmülle dinlerlerdi. Amcam, babam ve ablam. O günlerde bir arada iken Türkiye’de olup bitenleri analiz etmek üzere heyecanla yüksek millet konseyi kurulur, tayinler yapılır, kararlar alınırdı.

Hatıralar başını alıp giderken, sizi fazlaca meşgul ediyorum, bunun farkındayım. Bu bitmek bilmeyen aziz hatıralar, abla kardeş sandığında ebediyete kadar kalacaktır. Yalnız bir notu işaret etmeden geçemeyeceğim; ablamın fikrinde bir nokta üzüntü teşkil ederdi. O da uzun zamandır Medine’de kalmasına rağmen Arapça öğrenememesidir. O Arapça öğrenemediğinden hasretle bahseder, üzüntüsünü hayıflanarak ifade ederdi. Gençlere tavsiye olarak; fırsatları değerlendirip, halka katılarak, mükemmeliyeti beklemekle değil, ne öğrenirsen kârdır deyip, konuşma sistemiyle öğrenmenin en doğru yol olacağını söylerdi.

Burada da bir serüvene noktayı koyarken, dünyası iki bohçaya sığan insanların fistanla, kaftanla değerlenemiyeceği hakikatini azda olsa onun hatıralarıyla yaşamış olduk.

Rahmetle yâdeder, hayırlarla şâdederim.

Hayalimde yaşayan ablam

Anamdan babamdan ablam olmadı. Rabbim bana ablaların ablasını evime gönderip odama kondurdu. Aramızda çok yaş farkı olup teyze demem icab ederken ona Abla diyordum. Onun samimiyeti, mütevazılığı, küçüğe şefkat, büyüğe hürmetle bakması, herkesin gönlünde önemli bir yer etmişti. Güleryüzü, tatlı sözü, kolay tarzı simgesi olmuştu. Sevmeyi bilenlerdendi, o sebeple sevenleri de çok oldu.

Canım ablam, bir hafta oldu, aramızdan ayrılalı. Bedenen uzaklaşsan da hatıralarımızda hep bizimlesin. Anılarımızda, sohbetlerimizde yerin mahfuz, kimse o ulvi yeri dolduramaz.

Müsaadenle ablacığım, arkadaşlarla bazı hatıraları paylaşmak istedim.

  • Almanya’da kaldığım müddet içinde mektuplarını, merakla, iştiyakla beklerdim; inci daneleri gibi güzel yazıyla yazılmış mektuplarını sevinçle, merakla, hasretle tekrar, tekrar okurdum. Hele hasretle beklediğim o günkü gelen mektup çok değişikti, çok anlamlıydı. Hani yarısı yazılmış, kalan yarısı için şöyle yazıyordun: “Sâreciğim, akşam ezanı yaklaşmıştı, mektubu tamamlamadan, katlayıp cebime koydum, Haremi şerife namaza gittim, Ravza’ya ziyarete girdim, bu mektup, Ravza-i mutahharanın kokusuyla müşerref oldu.” O zamanlar evimiz harami şerife çok yakındı. Bundan daha kıymetli bir müjde olabilir miydi? Ablam, sen bana o kadar memnuniyet bahşetmiştin ki, inşaallah Berzah hayatın da Cennetlere bakarak geçer.

Otobüsle yolculuk

Bir zamanlar Dr. abla ile Türkiye’den Irak üzerinden Arabistan’a otobüsle üç günlük bir yolculuğumuz olmuştu. Sabır, tahammül, duruma göre ayak uydurmanın ne demek olduğunu o üç günde kendisinden öğrenmiştim. Molalarda, gümrüklerdeki beklemelerde, çocukları alıp bir kenarda halka kurup, oyunlar, fıkralar, bilmecelerle hiç sıkılıp bunaltmadan vakit geçirmesine hayran kalmıştım.

  • Âilelerin sosyal medya mübtelâsı olmadan önceleri, Medine’de, hafta sonları, tatillerde geceleri kır gezilerine çıkılırdı. Ablacığım alabildiğine geniş sahra kumları üzerine, hep çantasında taşıdığı incecik seccadesini serer, yıldızlarla sohbete dalar, dualar ederde ederdi. Bir seferinde yorulmuş olmalı ki, çantasını yastık edinerek hafiften kestirmiş. Bizde işte çocukluk, şakayı kaldırdığını bildiğimiz için seccadesinin iki tarafına sessizce ip bağlayıp çekmeye başladık, ne kadar hoşuna gitmiş, tekrar tekrar haydi çocuklar deyip oynamıştık. Bu oyunumuz güzel bir hatıra olarak anlatılıyor yıllardır. Ey o günler nerelerdesiniz, ya sen nerdesin ablam?!..
#Ali Ulvi Kurucu
#Sare Kurucu Bulut
#Âişe Hümeyra Ökten
3 yıl önce