Arkadaşlarım bir haftalık gezi için Güney Afrika'ya gidelim dediklerinde önce biraz tedirgin oldum. Tedirginliğimin sebepleri Güney Afrika'nın yaşam tarzı ve bir yemek düşkünü olarak oradayken ne yiyeceğimizdi. Güney Afrika da bize rehberlik yapacak olan arkadaşım beni arayıp ikna etti ve 9 saatlik THY ile tek seferde yaptığımız yolculukla G.Afrika'nın Johannesburg kentine geldik.
Johannesburg ' un havaalanından çıktığımızda gördüğüm manzara beni epeyce şaşırttı.'Burası Afrika mı?' diye kendi kendime sorduğum da şaşkınlığımı gören arkadaşım 'evet' diye cevap verdi. Bu şehir tertemiz ve Amerikanın lüks semtlerini aratmayacak kadar güzel. Hiç düşündüğüm gibi değildi. Şaşkınlığım geçince konaklayacağımız yere gitmek için yola çıktık. Yolda etrafa bakarken gözüme ilk çarpan masmavi rengiyle muhteşem bir görüntüsü olan ağaçlardı. İlk kez gördüğüm bu ağaç türünü daha yakından incelemek için gittiğimde kokusunun da ağacın rengi ve duruşu kadar güzel olduğunu fark ettim. Rehber arkadaşıma ağacın ismini sorduğumda “Jakaranda” cevabını aldım. Bu ağacın her sene bu mevsimde açtığını ve bir çok ülkeden bu ağacı görmeye bir çok insan geldiğini söylediğinde kendimi gerçekten bir kez daha şanslı hissettim. Bana ağaç görmeye sadece Afrika'ya gidilir dediklerinde onlara gerçekten gülüyordum. Ama bu ağacın kokusunu aldığımda gerçekten ağaç için buraya gelinir diyenlere inandım.
Bir gecelik konaklamanın ardından kahvaltı sonrası bu kentin tadını çıkartmaya devam ettik. Güzel havası temiz sokaklarını gezerken acıktığımızı hissettik.. Buranın damak tadı ve baharatlarının bize ağır gelebileceğini düşünerek tercihimizi balıktan yana kullandık. Bir hafta boyunca yediğimiz balıklar tabi ki de güzeldi ama o gün yediğimiz “Ocean Basket “ isimli balık restoranın da tattığım lezzetler hem Güney Afrika'nın birçok restoranına göre harika; hem de fiyat bakımından oldukça makuldü. Restoran servis konusunda Türkiye ile yarışamasa da Siyah vatandaşların cana yakınlılık ve güler yüzlülükle bizleri karşılaması servisteki bizimle yarışamaz yönlerini de kapatıyorlardı. Kendisine göre bir tarz oluşturmuş bu restoranın menüsünde çeşitli alternatifler bulmak mümkün. Alternatifler; bir tepside geliyor ve doyurucu. Ben kendime içinde istiridye, karides ve balık patete olan adı “Nogave Platter” olan menüyü seçtim. Önce görünüşü güzel ve taze olan bir salata geldi. Arkasından küçük kaselerde servis edilen sarımsak acılı tereyağı ve birkaç tane sos iştah açıcılar bakımından çok lezzetliydi. Bu ilginç soslardan bir tanesi bizim taramayı andırsa da tadı değişik. Bu lezzeti ekmeğin üstüne sürüp yeyince damağımda bıraktığı tat oldukça güzeldi. Hele de benim gibi saatlerce ne yiyeceğini düşünerek geziyorsanız ve çok açıkmışsanız bu sos ve ekmekle karnınızı doyurabilirsiniz..
On beş dakika sonra ana yemeğimiz gösterişli ve büyük bir tepside önce insanın gözünü doyuran bir görüntüyle masaya gelince bir anda bunu nasıl yiyeceğim demekten kendinizi alamıyorsunuz. İçinde bol patatesi, pilavı, balığı, istiridyesi, kalamarı olan yemeği nasıl yiyeceğim diye düşünürken kendimi istiridyelerin tadına bakarken buldum. Üzerine sos döktükleri için sosun tadı daha baskındı. Ama her halinden taze olduğu belliydi. Kalamarlar küçük sanki bizim mezgiti andırıyor, fakat daha lezzetli. Her halinden okyanus balığı olduğu belli. O büyük tepsideki tüm ürünleri yediğimde doyduğumun farkına vardım. Damağımda bıraktığı eşsiz lezzetlerin fiyatı ise oldukça ucuz. Kişi başı ortalama 30,00 YTL. Ayrıca Güney Afrika da 100 tane şubesi de varmış.
