|

Güney Çin Denizi’nde stratejik rekabet

Yeni Şafak
04:00 - 9/07/2018 Pazartesi
Güncelleme: 02:51 - 9/07/2018 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Erdal Ergişi – Asya uzmanı

Her yıl 5.3 trilyon Amerikan Doları değerinde ticari seferin yapıldığı, 5.4 trilyon metreküp doğalgaz ve 11 milyar varil petrolün, dibinde çıkarılmayı beklediği Güney Çin Denizi’nde yarım asıra dayanan anlaşmazlıklar, bölgedeki ülkelerin dışında yeni aktörlerin de müdahil olduğu bir küresel güvenlik meselesine dönüşmüş durumda. Güney Çin Denizi’nde uzun süredir askeri operasyonlar gerçekleştiren Çin’in giderek artan gücü ABD’den sonra iki Avrupalı müttefikini de kaygılandırdı. İki nükleer güç; Fransa ve İngiltere’nin yakın bir tarihte Güney Çin Denizi’nde düzenli askeri seferler gerçekleştirmeleri bekleniyor. Çin’in Nisan ayında gerçekleştirdiği, ‘tarihinin en büyük deniz tatbikatında’ nükleer kapasiteli savaş gemileri ve denizaltıları da kullanmasıyla 30 yıldır aralıklarla silahların konuştuğu bölgede tansiyon hiç olmadığı kadar yükseldi.

İNGİLTERE VE
FRANSA SAHADA

Singapur’da 1-3 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilen ‘Shangri-La Dialoğu’ isimli zirvenin son gününde gerçekleştirilen Bölgesel Güvenlik İşbirliğinde Çıtayı Yükseltmek isimli son oturumda konuşan Fransa Silahlı Kuvvetleri Bakanı Florence Parly ve İngiltere Savunma Bakanı yaptıkları açıklamaların Güney Çin Denizi’yle ilgili bölümlerinde yakın bir tarihte seyrüsefer serbestisi haklarını kullanarak bölgedeki varlıklarını arttıracaklarının sinyalini verdiler. Fransız bakan Parly ‘Fransa Çin’le savaş halinde değildir ama sorunlu bölgede seyrüsefer serbestisini icra edecek operasyonları gerçekleştirmelidir. Avrupalılar bölgedeki sorunların çözümü için daha geniş kapsamlı bir mobilizasyon içine girdi. Bu çabayı daha da kapsamlı bir noktaya taşımak gerektiğine inanıyorum.› derken İngiliz Williamson ‹Biz bütün ulusların oyunu kurallarıyla oynamaları gerektiğini ve aksini yaparlarsa sonuçları olduğunu net bir şekilde göstermek zorundayız.› dedi. Fransa ve İngiltere donanmalarına bağlı gemiler, geçtiğimiz aylarda Avustralya›ya gelerek katıldığı askeri talim ve tatbikatların ardından seyrüsefer serbestisi haklarını kullandıklarını belirterek Çin ve diğer bölge ülkelerinin hak iddia ettiği tartışmalı bölgelerde seyretmişlerdi. İki ülkenin de eski sömürgeleri, yeni ticari partnerleriyle ciddi ekonomik ilişkileri var ve bu ticaretin rotası Güney Çin Denizi’nden geçiyor.

Her geçen yıl daha çok muhattaptan bahsedilen bu bölgesel anlaşmazlık 100 yıldan uzun bir süre öncesine dayansa da 1970’li yıllardan sonra olaylar hızlanarak ve etkisini arttırarak gelişti.

Güney Çin Denizi Anlaşmazlığı uzun yıllara dayanan ve birçok ülkeyi içine alan bir sorun. Bölgedeki adalar üzerinde tarihi hak iddiası olan Çin Halk Cumhuriyeti’nin iddiası Güney Çin Denizi’nin ve içindeki ‘Spratly’ ve ‘Paracel’ adacıklarının neredeyse tamamına sahip olduğu yönünde. Temel dayanağı da eski haritalarda bu adacıkları Çin’e bağlı gösteren bir deniz sınırının varlığı. Ne var ki, Çin’in Japonya tarafından işgali ve ardından Çin’den çekilirken yapılan anlaşmalarda Japonya’nın Çin’e iade ettiği bölgeler arasında bu adacıklardan bahsedilmiyor. Çinli tarihçiler de bu durumun anlaşılabilir olduğunu çünkü 20. yüzyılın ilk yarısında imzalanan çoğu anlaşmada bu tür adacıkların bahis konusu edilmediğini savunuyor. Türkiye de Ege Denizi’ndeki tartışmalı kayalıklarla ilgili olarak benzer bir tez ortaya koymaktadır. Türkiye’ye göre ikili anlaşmalarda belirtilmemiş her toprak parçası eski Osmanlı mülküdür ve Osmanlı’nın mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir.

Tartışmanın diğer tarafındaysa Filipinler ve onun müttefiki ABD başı çekmektedir. Vietnam da bir diğer büyük aktör olarak göze çarpıyor. 1988 yılında Vietnam, üç tankerinin batmasıyla sonuçlanan olaydan Çin’i sorumlu tutmuştur. Bu olay bölgedeki ilk sıcak temastır.

FİLİPİNLER-ÇİN MÜCADELESİ

Filipinler’in 1976 yılından beri bölgede devam ettirdiği petrol arama ve çıkarma çalışmalarını Güney Çin Denizi açıklarında devam ettirmek üzere Avrupalı şirketlerle anlaşma imzalaması ve Çin’in kendi Münhasır Ekonomik Bölgelerinde askeri faaliyet göstermesinden duyduğu rahatsızlık ilerleyen yıllarda Çin ve Filipinler arasında ucu Birleşmiş Milletler’den Uluslararası Tahkim Mahkemelerine kadar uzanacak ve yer yer sıcak çatışmalara sahne olacak büyük bir gerginliğin temel sebepleri oldu. 1996 yılında iki ülke donanmaları arasında gerçekleşen 90 dakikalık bir savaş Filipinler için bir dönüm noktası olmuş ve bu olaydan sonra Filipinler meseleyi uluslararası zemine taşımaya karar vermiştir. Devam eden yıllar içerisinde ABD’yle askeri anlaşmalar imzalayarak limanlarını ABD donanmasına açan, ortak tatbikatlar düzenleyen ve ABD’ye üs açma yetkisi de veren Filipinler 2013’te Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nde Çin’e karşı bir dava açmış ve üç yılın sonunda mahkeme Filipinler’i haklı bulmuştur. Çin’in bölge üzerindeki tarihi haklarını bilimsel temelden yoksun bulan mahkeme ayrıca Çin’in bölgede uluslararası anlaşmaları ve kanunları ihlal ederek yapay adalar inşa ettiğine, sığlıkları ıslah ederek üsler kurduğunu da tespit etmiştir. Buna ek olarak mahkeme, Çin’in bu hukuki olmayan yapıların etrafında Münhasır Ekonomik Bölgeler ilan etmesinin mümkün olmadığına da hükmetmiştir. Çin bu kararı ne kabul ettiğini ne de tanıdığını söylediyse de bölgede çıkarları olan ve ABD’nin başını çektiği bazı ülkeler bugün de Çin’i bu kararlara uygun hareket etmeye davet ediyor.

Çin›e karşı en büyük mücadeleyi veren bölge ülkesi olan Filipinler, Rodrigo Duterte’nin başkan olmasıyla komşusu Çin’le ilişkilerini düzeltmek adına küçük ama tarihi bir hamle yaptı. 2012 yılında iki ülkenin deniz kuvvetlerini karşı karşıya getiren ‘Scarborough Sığlığı’nda’ Filipinler vatandaşlarının balıkçılık faaliyeti gerçekleştirmesini yasakladı. Bu, Çin’in bölge ülkeleriyle vardığı ilk ikili fiili çözüm olduysa da Filipinler’in bölge üzerindeki diğer iddialarından vazgeçmediğini belirtmek gerek.

ABD HAREKETLİLİĞİ

Bu esnada ABD’nin Güney Çin Denizi’nde son yıllarda giderek artan sıklıkta askeri seferler düzenlemesi Çin’i 2016’da Paracel Adaları’na karadan havaya atılabilen füze sistemleri yerleştirmeye itmişti. Çin Hükümeti, bu hamleyi ABD’nin bölgedeki varlığına ve diğer güvenlik tehditlerine karşı bir önlem olarak yaptığını açıkladı. Bunu takiben ABD, bölgedeki anlaşmazlıklarda taraf olmadığını ancak uluslararası hukukun herkes için bağlayıcı olması gerektiğini, uluslararası makamların kararlarına uymayanların bunun sonuçlarıyla karşılaşabileceğini belirtti. Bu söylemiyle Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nin Çin aleyhinde aldığı kararı ve Çin’in tabi olduğu BM karar ve kanunlarını kast eden ABD, bölgede ‘güvenlik ve istikrarın korunması için’ seyrüsefer serbestisinden doğan haklarını kullanarak Güney Çin Denizi’ne filolar yönlendirmeye devam etti.

Tüm bunların sonucunda bölgede ciddi bir silahlanma yarışı başladı. 2005 yılından bugüne kadar Çin, Vietnam ve Filipinler’in savunma bütçeleri yüzde 140’tan fazla arttı. Bölge ülkelerinin ikili iletişim yoluyla sorunları aşabilmesi için dış aktörlerin olmadığı bir masa kurulması ve tüm tarafların makul taleplerle gelmesi henüz mümkün görünmediğini düşünürsek bu askeri harcamalar daha da artacak gibi duruyor.

#ABD
6 yıl önce