|

Halkın romanı Kırk Vezir

''Bizim klasiğimiz yoktur'' cümlesine gizlenen kompleksi tek başına dağıtabilecek Kırk Vezir Hikâyeleri, N. Ahmet Özalp''ın titizliğiyle 90 yıl aradan sonra tam metin olarak yayınlandı. Özalp; ''Mesneviler nasıl Osmanlı aydının romanıysa, halk hikâyeleri de Osmanlı halkının romanıydı'' diyor.

Ahmet Edip Başaran
00:00 - 24/06/2014 Salı
Güncelleme: 21:30 - 23/06/2014 Pazartesi
Yeni Şafak
Halkın romanı Kırk Vezir
Halkın romanı Kırk Vezir

Biz ''anlatma'' meselesini en iyi yorumlayan milletlerden biriyiz. Bunda şifahî kültürün anlatı geleneğimizdeki kalıcı ve kadim izlerinin etkisi bir hayli fazla olsa gerek. Sözlü geleneğimize baktığımızda destanlar başta olmak üzere masal, halk hikâyesi vb. türlerdeki zengin sanatsal birikim, bize bu noktada hatırı sayılır ipuçları veriyor. Sadece Dede Korkut hikâyeleri bile, salt tek başına bütün bir sözlü geleneği olanca görkemi ve derinliğiyle gözler önüne seriyor dersek abartmış olmayız sanırım.

Sözlü kültürün ürünleri, aslında yine o dönemin kendi koşulları içinde değerlendirildiğinde hak ettiği anlama kavuşuyor. Bir idrak ve kavrama inceliğinden söz edebiliriz ilk elde. Modern anlatılardaki ''özne sapmasını'' sözlü kültürdeki eserlerde göremeyiz. Nedir özne sapması? Sözlü kültürdeki eserlerde özne kendini anlatmaz.

ANLATMA ZARAFETİ

Kendisi hakkında dolaylı dolaysız tafsilatlara girişmez. Buna gerek duymaz çünkü. Walter J. Ong''tu sanırım, onun Sözlü ve Yazılı Kültür isimli eserinde anlattığı, beni de çok etkileyen bir anekdot vardı. 36 yaşındaki bir köylüye nasıl biri olduğu sorulunca, yanıtı son derece insancıl ve dolaysızdır: ''Kendi gönlümü ben nasıl tarif edeyim? Nasılım ben nasıl söyleyeyim? Başkalarına sor, onlar beni sana anlatsınlar. Ben, kendimi anlatamam.'' Köylünün verdiği yanıt, bütüncek bakıldığında bütün bir sözlü geleneğin ürünlerindeki ''insan'' kavramını ne güzel özetliyor aslında. İnsanın durup dururken kendini anlatmasında bile bir düzeysizlik vehmeden bir ''anlatma zerafeti.'' Nerde eskilerin bu kadim insan anlayışı nerde modern anlatılardaki id, ego, süper ego sarmalı.

BİR HAFIZA TAZELEME

Kırk Vezir Hikâyeleri, işte bu sözlü kültürün en güzel örneklerinden birisi. İçinde olağanüstü olayların, devlerin, ifritlerin, cariyelerin, iyilerin, kötülerin, kurmaca ve gerçek şahsiyetlerin geçit yaptığı eser, eşsiz ve muhteşem bir çalışma. N. Ahmet Özalp''in, nerdeyse 90 yılı aşan bir zamandan sonra eksiksiz ve tam metin olarak yeniden gün yüzüne çıkardığı eser, hem geleneksel hem de kültürel bağlamda bir ''hafıza tazelemesi.'' Yeri gelmişken bir hakkı sahibine teslim etmemiz gerek. N. Ahmet Özalp''in kadim kültürümüzdeki unutulmaya yüz tutmuş eserler üzerinden yaptığı nitelikli, ufuk açıcı çalışmalar, çok önemli bir boşluğu dolduruyor. Bize kendimizi, ait olduğumuz kökleri ve medeniyet tasavvurumuzu yeniden hatırlatıyor. Bu noktada Özalp''e ne kadar teşekkür etsek az. Özalp, sunuş yazısında ''Kırk Vezir Hikâyeleri''nin, uzun zamandır çekmekte olduğumuz ''kendini bilmeme, tanımama'' hastalığından kurtulabilmemiz için hem bir fırsat hem de önemli bir imkân sunduğunu düşünüyoruz'' diyerek, bir anlamda eserler üzerinden yaptığı arkeolojik kazıların da gerekçesini sunmuş oluyor bize.

Eserin girişinde Selim İleri''nin yazdığı dört paragraflık sunuş yazısı, ''Bizim klasiğimiz yoktur…'' cümlesinde gizlenen komplekslerin yersiz ve köksüz olduğunu imâ eden ifadelerle örülmüş. Selim İleri bu noktada sonuna dek haklı. Halk hikâyeleri, bu milletin en köklü klasiklerinden biridir. N. Ahmet Özalp''in de belirttiği gibi, ''Mesneviler nasıl Osmanlı aydının romanıysa, halk hikâyeleri de Osmanlı halkının romanıydı.'' Romanı ve hikâyeyi Tanzimat''la başlatan resmi görüşün aksine bizim anlatı geleneğimiz çok daha eskilere dayanmaktadır.

İlk roman, hikâye örneklerimiz bile bu şifahî kültürün izlerini taşır. Mesela Ahmet Mithat Efendi''nin romanlarını okuyanlar, bu anlatı geleneğinin, kıssaların, meddah ağzının nasıl ustalıklı bir şekilde kullanıldığını göreceklerdir. Tam da bu bahiste, yayıncı notu olarak düşülen satırlarda ifadesini bulan hakikati dillendirecek olursak Türkçe edebiyatın bugününü anlamak için geçmişini bilmek gerekli. Bu yüzden Kırk Vezir Hikâyeleri, bir ''hafıza tazelemesi'' olarak selamlanmayı sonuna dek hak ediyor. N. Ahmet Özalp''in altını çizdiği ''kendini bilmeme, tanımama'' hastalığına karşı kadim kültürle yüzleşmek gerek. Kırk Vezir Hikâyeleri, bu yüzleşme için çok önemli bir imkân.

KIRK VEZİR, BİR KADINEFENDİYE KARŞI

N. Ahmet Özalp, sunuş yazısında, Kırk Vezir Hikâyeleri''nin tarihsel süreç içerisinde geçirdiği dönüşümleri ayrıntısıyla anlatmış. Kitabın çerçeve hikâyesi şah, şahın genç eşi kadınefendi ve kadınefendinin âşık olduğu üvey oğlu şehzâde arasında geçiyor. Türlü hile ve çarpıtmalarla şehzâde ile şahın arasını bozmak isteyen kadınefendi, şehzâdenin öldürülmesini istemektedir. Şahın bilgelikte ve incelikte emsalsiz kırk veziri ise şehzâdenin katline engel olmak için her seferinde bir hikâye ile infazı geciktirmek, hatta durdurmak isterler. Kırk vezirin anlattığı hikâyelere karşılık kadınefendi de her seferinde bir hikâyeyle şaha aklından geçen fenalığı yaptırmak dileğindedir. Böylece karşımıza toplamda seksen hikâyelik bir anlatı şöleni çıkar.

Hikâyelerde Gazneli Mahmut, Halid Bin Velid gibi gerçek kişilerle birlikte kurmaca kişiler, hayalî varlıklar da yer almakta. Alegorik anlatımlar, iç içe geçmiş kıssalar, ayet ve hadislere yapılan sıkça atıflarla zenginleştirilen eser, İslam kültür ve medeniyetinin belki de en güzel anonim hikâyelerinden birini temsil ediyor desek yeridir. Özalp, sunuş yazısında ''Metni hazırlarken ne yalnız çeviri yazı çalışması yapmakla ne de alışılmış bir sadeleştirmeyle yetinmeyi doğru bulduk'' tespitinde bulunuyor.

Böylece üslup olarak hem herkesin rahatlıkla, hiç zorlanmadan okuyabileceği bir metin ortaya çıkmış hem de metnin tarihsel süreç içerisindeki kimi dil özellikleri korunmuş. Bu inceliği özellikle önemsemek gerektiğini düşünüyorum. Başyapıt niteliğindeki kimi değerli eserlerin akademik bir soğukluk ve baştan savma bir özensizlikle hazırlandığı bir ortamda N. Ahmet Özalp''in samimi çabasını kutlamak gerek.

Kitabın künyesi:

Kırk Vezir Hikâyeleri

Hazırlayan: N. Ahmet Özalp

Kapı Yayınları

Mart 2014

İstanbul

10 yıl önce