|

Hasibe Çerko öykücülüğü: Buzmavisi

İlk öykü kitabını 39 yaşında çıkaran Hasibe Çerko, aslında çocuk yaşlarından itibaren yazan biridir. Felsefe diliyle temas eden bir yazardır ancak ortaya koyduğu metinleri öz itibarıyla felsefî değil hikmetyüzlüdür.

Âlim Kahraman
01:00 - 15/10/2022 Cumartesi
Güncelleme: 23:01 - 14/10/2022 Cuma
Yeni Şafak
​Hasibe Çerko öykücülüğü.
​Hasibe Çerko öykücülüğü.

1971’de Orta Anadolu’nun bir köyünde, küçük bir kasabada doğmuş. Bu küçük kasabada “tabiatın bağrında” geçen bir çocukluktan bahsediyor yazar. Bir yerde de “Ah çocukluk...” diyor (Evet, ah çocukluğumuz!).

Yazmaya çok daha erken yaşlarda başlamışsa da ilk öykü kitabı 2010 yılında çıkıyor; otuz dokuz yaşında. Sorgulamaya gerek yok, Tanpınar da kırk bir yaşındaydı ilk hikaye kitabını yayımladığında. Hasibe Çerko, on iki yılda (2010-2022) beş eser koyuyor ortaya. Bunlardan dördü öykü (Us Lekesi, Diana’nın Kanlı Kavakları, Leyla ve son kitabı Gün Batımına Övgüler) biri anlatı (Kristal Kentler).

Doğa vurgusunu özellikle yaptım. “Yazar doğaya aşık olmalı” diyor bir ankete verdiği cevapta Çerko. Belki de onun metinlerine yaklaşımda bir ön bilgi olarak en başta belirtilmeli doğanın asıl “öykü kişisi” olduğu. Ancak hemen ilave de edilmeli; her şeyle beraber var olmak isteyen bir şair yaşar o öyküleri (Beni beklemiş kardeşlerim/ Beni, bu ağaçlar, nehirler, gökyüzü-İlhan Berk). Çerko’yu yakın gördüğüm şair/öykücü Cahit Zarifoğlu aslında. İns’te “hep yöresine bakan İns her yeri aynı ve bir bütün gör”ür. “Ve İns çok olan taşları bir taş, çok olan ağaçları bir ağaç, suları bir su olarak buluyordu. (...) Yeni gördüğü bir hayvana kaya parçasına ve başka olan bir sese şaşırmıyordu. Çünkü ne olduğunu bilmediğinin başka şekilleriydiler.” Çerko da “doğaya aşık olmalı” sözünü açarak şöyle tamamlıyor çümlesini: “Taş ve ağaçla birlikte bütün bir canlılık temelini ve insanın özünü içeren bütünlüğe.”

FELSEFE DİLİYLE TEMAS EDER

Evrenin ilk halinden söz eder Çerko; “ilk sabah”tan. Tanpınar’da yaratılışın ilk günüdür bunun karşılığı. Cahit Zarifoğlu’nda ise ilk insanın (İns) gözüyle çevreye bakış vardır. Çerko’da sürekli ve durumdan duruma geçen bir oluş hali görülür. Bunu bir yerde “içimdeki sonsuz dalganın halden hale bürünmüş sûretleri” diye ifade eder yazar. Bir öyküsünde sırtını dayadığı ağaçla bütünleşir öykü kişisi; kendini ağaç damarlarının ateşine, köklerinin sonsuz arayışına bırakır. (Zarifoğlu: “Ellerimin kökünü emiyor toprak”; “ağaçlar dimdik/ dallarında gergin su/ haber gibi bir şey bekliyorlar/ kökleri toprağı geziyor”)

Bütünlüğün müziğinden de söz eder Hasibe Çerko. Felsefe diliyle temâs halindeki bir yazar o. Metinlerinde ortaya koyduğu dil, bu temâsın kazanımlarını da içeriyor. Fakat öz itibarıyla felsefî değil hikmet yüzlüdür onun yazısı. Mevlana’yı Şeyh Galip’i döne döne okuduğu dönemleri olmuş. Ancak kitaptan gelenin değil kendinden doğanın (hal) önceliği vardır onda. Okumalarına doğayı okumayı da özenle ekler. Dilini kurarken teslim olmaz. Adeta kelime kelime, satır satır yeni bir bir inşa söz konusudur. Düz anlatımla yazdıkları da var, ancak temsil edildiği, yüksek lirizm içeren metinlerinde taş taş bir yapı örer. Cümle yapısının unsurlarıyla oynar, yeniden düzenler onları. Dili için küçük bir örnek vereceğim: Birlik (vahdet) yerine “birliklilik” kelimesini türetmiştir. Karşılaştırmalı gidiyor bu yazı. O zaman söyleyeyim. Bu yönüyle Ebubekir Eroğlu’nun şiirindeki işçilikte kardeşini buluyor bu anlatım (ayrıca doğa kendi bağlamlarıyla Eroğlu şiirinde de önemli bir yer tutar).

AYAZDA BİR KIR

Bir top kumaş gibi, neresinden bir parça alsanız bütünün özüne ait göndermeleri bulmanız mümkün Hasibe Çerko’nun öykülerinde. Gün Batımına Övgüler’de “Ayazda Bir Kır” diye kısa bir metni var yazarın. Hem yüksek lirizmi, hem de yazarın tüm sözlüğünün bir özetini içinde tayışıyor. İşte o sözcükler: Gece, ayaz, çiçek, toprak, koku, vadi, müzik, kuşlar, uzam, bahçe, ateş, buz, gizlenmiş yurt, taş, mavi çiçekler, titreşim, kaya, su, yaralı, esrik, kar... (Bu öyküde yok ama kristal, buğu, doruk... diye devam eder bu sözlük)

Bunların içinden bahçeyi (vadi, gizlenmiş yurt) ayırıyorum; biraz da oradan bakarak metinlerin yeni anlam boyutlarına açılmaya çalışayım. Tabiatın bağrında geçen çocukluğu tekrar hatırlayalım. Doğaya ait her şey bir vadi veya bahçede imgeleşir zamanla. Bahçe kutsallaşır. Bir kere, bir kere daha dönülerek yazının dünyasında tekrar tekrar inşa edilir. Bir varoluş alanı haline gelir. “Zayıf şeylerden bahsetmiyelim” diyor bir öyküsünde yazar. Saflaşma, arınmışlık, yücelişler dünyasıdır burası. Uzak hatıra, özlenen cennettir. Bu içe ait dünya, gerçek dünyadan çıkarak gidilen; zamansız, mekansız şekilsiz oluşların dünyasıdır. Bir dilin dil ötesinde. Orada, öykü kişimizin aşırı duyarlı gelişine katılmayan tek canlı yok gibidir. Kır, çocukların dansını seyreder yeşil gözleriyle. Tutku ile hüznün kaotik bir uyum içinde olduğu bir yerdir.

PEYAMİ SAFA VE AHMET HAŞİM

Hasibe Çerko’nun bir söyleşisinde anlatımlarındaki giriftlik ve coşkuyu kendisine yakın bulduğunu söylediği Peyami Safa ve Ahmet Haşim’le yapacağız karşılaştırmayı. Peyami Safa’nın Yalnızız romanındaki kahramanlarından biri Simeranya adını koyduğu bir hayal ülkesi icat etmiştir kendine. Bence Peyami Safa’dan çok Ahmet Haşim’e yakındır yazarımız. Haşim, ilk dönem şiirlerinden Şi’r-i Kamer’lerde çocukluğunun Bağdat’ını, annesiyle el ele ay ışığında yürüdükleri geceleri bir özlem bahçesi, saflık diyarı olarak resmeder. (Her şey dağılır ince dumanlar gibi bi-renk, /Yalnız bir ağaçtan duyulan bir küçük âhenk...) Fakat Hasibe Çerko’nun bir imgeye dönüşen bahçesinin (vadi) Ahmet Haşim’deki karşılığı “O Belde”dir. Melali anlamayan nesle aşina olmayan şair ruha kardeş biri var bu öykülerde.

Özgün yazar ve şairler arasında yapılan karşılaştırmalar yüzeysel bir etkilenme veya taklit araştırması değildir. Ufuk genişliği sağlarlar bizlere, kavrayışımıza boyutlar kazandırır. Onların eserlerini birebir üstüste çakıştıramayız da zaten Öyküleri üzerinde durduğumuz Hasibe Çerko kendi dilini inşa etmiş, bir hayat kavrayışı bulunan bir yazarımız. Yazdığı metinlerin türünü sorgulamayacağım. Onun metinleri ortalama öykü tanımlarıyla uyuşmaz. Genel olarak dinamizmi sağlayan olay ve insan ilişkileri değildir. Zaten kendisi de bunun peşinde değil. Lirik ve imgesel metinler bunlar. Yazımızda daha çok şair adlarının öne çıkması da bundandır.

#Hasibe Çerko
#Peyami Safa
#Ahmet Haşim
1 yıl önce