|

Hatıraların izinde 1980 kuşağı

Şair, eleştirmen, yayıncı, editör Metin Celâl, 1980’leri, kendi kuşağının hatıralarıyla Bir Şiirdi Geçen Yıllar’da anlatıyor. Edebiyat tarihlerinin, incelemelerinin mahrum bıraktığı ara sokakları, olayları, insanları ile. Okudukça, bu kuşağın diğer sanatçılarının da hatıralarını yazmasını umuyoruz.

Yakup Öztürk
04:00 - 15/11/2022 Salı
Güncelleme: 00:12 - 15/11/2022 Salı
Yeni Şafak
​Hatıraların izinde 1980 kuşağı
​Hatıraların izinde 1980 kuşağı

1980 kuşağı şairlerinden Metin Celâl’in hatıraları kendi kuşağından günümüze Türk edebiyatının renkli, hareketli, canlı çevrelerinden samimi izler taşıyor. Edebiyat tarihlerinin, akademik çalışmaların yalnızlaştırdığı boşluklar bu türden hatıralarla doluyor. Bir tarafıyla genç okurun, sanatçının hangi miras üzerine edebiyata doğduğuna işaret ediyor. Öte yandan edebiyat araştırmacılarının, eleştirmenlerinin basılı eser dışında bıraktığı edebiyatı ilişkiler, dostluklar, kavgalar ile yeniden yorumlamamızı sağlıyor. Metin Celâl’in okurda uyandırdığı inandırıcılığın ardında apaçık samimi, itiraftan kaçmayan, başkasının meziyetlerini konuşmaktan uzaklaşmayan üslubu yatıyor. Öyle ki Bir Şiirdi Geçen Yıllar bir çırpıda yazılıp matbaaya teslim edilmiş gibi pazarlıksız bir kitap.

Geçtiğimiz yıl yine sanat ve şiir vesilesiyle bir araya geldiğimiz, Celâl’in yakın dostlarından ve 80 kuşağının kurucu isimlerinden Adnan Özer’den ilk gençlik yıllarının hatıralarını dinleme imkânı bulmuştum. Üç Nokta dergisinin kuşaklara ayırdığı özel sayılarından bahsetmiş, orada Özer’in kendi kuşağına dair eleştirilerini kendisine hatırlatmıştım. Buradan açılan sohbette Özer de Celâl’in can alıcı hatıralara sığınan ve samimiyetten zerre taviz vermeyen üslubunu perdesizce sergilemişti. Özer, hatıralarını henüz yazmadı. Metin Celâl aynı dergi mutfaklarında bulunmuş, aynı masalarda oturmuş, aynı edebiyat olaylarının içinden geçmiş bu kuşağı yazdı.

Ankara’da 1980’lerdeki edebiyat dergiciliğinin tezler, kitaplar dolusu çalışmalarla ancak halledilebileceğini bu hatıralardan öğreniyoruz. Celâl, İstanbul’a sözü getirmeden önce Ankara’daki dergi bürolarını, kimlerin hangi dergileri idare ettiğini anlatıyor. Bu çeşitlilik o politik atmosferde nasıl sağlanmış, merakla incelenmeye değer. Mesela darbe yıkımının devam ettiği günlerde künyelerdeki adreslerde dergi idarehanesinden başka bir esnafla karşılaşmak ya da çok genç oldukları hâlde Celâllerin eski kelimeler kullandıkları için azarlanmalarıyla Türk Dili dergisi ile ilişkilerini kesmeleri dikkat çekici.

Çemberlitaş’taki Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nin 1980’lerden 90’ların ortasına kadar edebiyat mahfillerinden biri hatta en önemlilerinden biri olduğu bilinir. Bu medrese muhafazakâr milliyetçi sanatçıların hatıralarında da yoğun bir biçimde geçer. Celâl’in buraya gelip gidenlerden bahsettiği hatıralarında Çorlulu’nun sağ ve sol sanatçıları buluşturan özel bir mahfil olduğu görülüyor.

DERGİ YERİNE SEÇKİ

Dergi ile seçki arasında nasıl bir fark var düşünmemiştim. 2000’lerin başında bazı dergilerde seçki ifadesi kapakta kullanılırdı. Bunun artistik bir tanımlama olabileceğinin ötesinde bir anlam taşıdığını doğrusu merak etmemiştim. Oysa darbe sonrasında askerî yönetim gazete ve dergi yayınına izin vermediği için edebiyatçılar bu yasağı dergi yerine seçki çıkararak delebilmişler. Kitap çıkarmak denetime tâbi olmadığı için seçki adı altında aslında kitap çıkardıklarını iddia edebiliyorlarmış.

Metin Celâl pek çok derginin mutfağında bulunmuş bir şair. Ya bizzat idare etmiş ya da yayın kurulunda yer almış. Fanatik de bunlardan biri. Bir şiir dergisi olan Fanatik’in çıkışından birkaç sayı sonra futbol gazetesi Fanatik’in yayına başlamasının trajikomik hikâyesini Bir Şiirdi Geçen Yıllar’dan okumak gerekiyor. “Tarihin En Kavgalı Şiir Festivali” yazısında Hilmi Yavuz’un İstanbul Belediyesi’nde kültür işlerine baktığı günlere gidiyoruz. İlk defa yabancı şairlerin de katılacağı bir şiir festivalinin yankıları, “belediye şairi” adlandırmasının ortaya çıkışı, belediye ve kültür hizmeti alışkanlığının oturmasında Hilmi Yavuz’un önemi bu hatıralardan takip edilebilir.

ORHAN BEY MERHABA!

Bugün neredeyse binaları bile kalmayan Ankara ve İstanbul’daki yayıncı ve dergi bürolarının adreslerini de veriyor Metin Celâl. Artık kanı çekilmekte olan Cağaloğlu’nun küçük bir haritasını böylece çıkarabiliyoruz. 90’ların başında Sombahar dergisinin valilik karşısındaki Konak Han’da olması gibi. İstiklal’deki Aslıhan’ın yıkılan Krepen Pasajı yerine yapıldığını da buradan öğrendim. Birkaç gün önce gittiğimde binaya dışardan bakma ihtiyacı hissettim. Sonradan yapıldığı, çevreyle ne kadar münasebetsiz durduğunu da böylece fark ettim Aslıhan’ın. Krepen nasıldı acaba?

“Başka Olurdu Usta Şairlerin Sohbeti” de ilgiyle okuduğum hatıralardan oldu. Celâl’in kuşağı şiire başladığında İkinci Yeniciler hatta 40 kuşağı hayattadır. Şanslı bir dönemdi diyor Metin Celâl. Kadıköy kahvelerinde geçen uzun sohbetler, eski kuşaktan şairlerin kitaplarda anlatılmayan özelliklerini okuyoruz. Attila İlhan belki bu sebepten Celâl’in hatırlarında birkaç yerde geçiyor. Bir Şiirdi Geçen Yıllar’da daha uzun uzun anlatılacak ayrıntılar, tartışmalar var. Mesela artık klişe bile olmayan Türkiye’de eleştiri yok sözüne Celâl karşı çıkıyor. Şairlerin reklam sektöründe görünmelerini DE ideolojik bir mesele olarak görmüyor.

Cengiz Öndersever, Ahmet Miskioğlu, Mehmet Müfit, şimdi felsefe profesörü Oktay Taftalı, Mazhar Candan, Agâh Özgüç, Merih Akoğul, Hüseyin Avni Dede gibi tanıdığımız, az tanıdığımız, habersiz kaldığımız isimleri daha yakından tanımak için de bu hatıralara yönelmek gerekiyor. Metin Celâl’in Orhan Pamuk’a benzediğini tek ben düşünmemiş olabilirim. Meğer bu benzerlik Celâl’in başına neler açmış. Bunun hikâyesini de Bir Şiirdi Geçen Yıllar’dan okuyabilirsiniz.

#Metin Celâl
#Edebiyat
#Seçki
1 yıl önce