|

Hayaller kentinden gerçekler şehrine: Neom-Riyad ekseninde yeni Suudi Arabistan

Haber Merkezi
04:00 - 21/03/2020 Cumartesi
Güncelleme: 02:11 - 21/03/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
DR. TAHSİN YAMAK
MARMARA ÜNİVERSİTESİ ORTA DOĞU VE İSLAM ÜLKELERİ ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ

Vehhâbî-Suûdî ittifakına dayanarak 1932 yılında kurulan Suudi Krallığı’nın içerisinde yer aldığı Ortadoğu Bölgesi, doğal kaynak zenginliği dolayısıyla her dönem ilgiye konu olmuş bir coğrafyadır. İmparatorlukların dağıldığı I. Dünya Savaşı ertesi dönemde, diğer küresel güçlere nazaran ABD’nin bölgedeki etkinliği artmıştır. Doğal kaynakları hâkimiyeti altında bulundurmak, bölgeyi kontrol etmek ve doların uluslararası rezerv para hüviyetini korumak maksadıyla bu tarihten sonra ABD, bölgedeki ideolojik angajman faaliyetlerini arttırmış, güvenilir ve sadık müttefikler temin etme maksadıyla Körfez Arap ülkeleri ile köklü ilişkiler geliştirilmesine önem vermiştir. Bu noktada, iki kutsal camiye/mekâna ev sahipliği yapması nedeniyle İslam dünyasının; küresel petrol rezervlerinin %17’sine ve toplam üretimin ise %13’üne sahip olması dolayısıyla da küresel güçlerin sürekli ilgisine mazhar olan Suudi Arabistan, diğer ülkelere nazaran ön plana çıkmıştır.

Esasen Suudi Arabistan da kurucu ideolojisinde yer alan Ortadoğu’da hâkimiyet tesis etme ile Vehhabiliği yayma fikirleriyle uyumlu bir konum olduğunu değerlendirdiği ve güvenlik endişelerinden uzak kalmayı önemsediği için ABD hegemonyasında bir devlet yapılanmasını uygun bulmuştur. Bu durum Suudi Krallığı’nı, ABD’nin küresel hegemonyasının taşıyıcı kolonu ve bölgesel dengelerin kilit taşı hüviyetine taşımıştır. Ülkenin benzersiz bu pozisyonu, yönetiminin kimin elinde olacağı hususunu son derece kritik bir mesele haline dönüştürmüştür. Bu nedenlerle anayasal olarak mutlak monarşi olarak tanımlanan Suudi Krallığı’nda, kralın kim olacağı, nasıl bir yönetim anlayışına sahip olacağı ve hanedan üyeleri arası dengeleri ne şekilde kurgulayacağı hususları her dönem ehemmiyet arz eden bir mesele olmuştur. Yaklaşık 15 bin üyesi olan ve 5 bin kadar prensin bulunduğu Suudi Krallığı’nda kuruluşundan günümüze altı kez kral değişikliği yaşanmıştır. Bu değişimlerin tamamı doğal yollarla ve bu yöndeki anayasal prensiplerin öngördüğü usuller dairesinde gerçekleşmemiş; azil, ölüm, darbe vs. gibi hadiselerin vuku bulduğu süreçler yaşanmıştır.

Yeni Kral & Yeni Veliaht & Yeni Suudi Arabistan

Selman bin Abdülaziz, 2015 yılında tüm bu kaotik hanedan yapılanmasının/ilişkilerinin içerisinde yeni Suudi Kralı olmuştur. Kral, anayasal hükme istinaden kardeşi Mukrin bin Abdülaziz’i birinci veliaht prens olarak belirlemiş ancak Mukrin görevinden feragat etmiştir. Bunun üzerine, yeğeni Prens Muhammed bin Nayef’i birinci veliaht, oğlu Prens Muhammed Bin Selman’ı ise ikinci veliaht olarak atamıştır. Ancak Kral Selman, Trump’ın bu ülkeye yaptığı ziyaret sonrası, Prens Muhammed bin Nayef’i birinci veliahtlıktan alarak oğlu Prens Muhammed Bin Selman’ı 2017 Haziran’ında 31 yaşında birinci veliaht prens olarak ilan etmiş olup, bu atama ile Suudi Arabistan için yeni bir dönemin başladığı yorumları yapılmıştır.

Birinci Veliaht Prens olarak belirlenen Muhammed bin Selman 1985 yılında doğmuş, hukuk eğitimi almış, ABD ile sıkı ilişkileri bulunan ve Kalkınma Bakanlığı’ndaki projelerinden dolayı Suudi Arabistan’ın ekonomik dönüşümüne dair vizyonu olduğu düşünülen bir şahsiyet olarak ön plana çıkmıştır. Selman, bakanlığı süresince hazırlattığı 2030 Vizyonu kapsamında, Suudi ekonomisinin doğal kaynak rantına dayalı yapısını değiştirmek, kamunun ekonomideki payını azaltmak, Aramco’yu halka açmak ve elde edilecek gelir ile Yatırım Fonu oluşturmak gibi kapsamlı reform planları ortaya koymuştur. Kızıldeniz civarında kurulması planlanan Neom şehri projesi ise Suudi Arabistan ekonomisinin rekabet gücüne katkı sağlayacak büyük bir prestij ve ekonomik dönüşüm stratejisi olarak öne çıkmıştır.

Ekonomiye dair fikirlerinin yanısıra MbSelman’ın önceki Suudi yöneticilerinden farklılaşan bir diğer özelliği ise küresel yönetişim kurumlarına değer verdiği yönündeki açıklamaları ile bu hususları sağlamaya yönelik giriştiği operasyonlardır. Diğer yandan MbSelman, kadın hakları konusunda ilerlemeci düzenlemeleri hayata geçirmek ya da bu alanda çeşitli taahhütlerde bulunmak kaydıyla eski Suudi yönetimlerine kıyasla farklı bir noktada bulunduğunu da ortaya koymuştur. MbSelman sürecin hemen başında yaptığı, ülkede ılımlı İslam’a dönüleceği yönündeki beyanları ile de devlet yönetiminde hâkim olan Vehhabi-Suudi kurucu ideolojiden farklılaştığını ortaya koymuştur.

Selman’ın birinci veliaht prens olması ile başlayan ve büyük ölçüde ABD destekli olarak sürdürülen bu radikal dönüşüm süreci, kurucu Suudi-Vehhabi ideolojisinin tartışmaya açıldığı, prenslerin pozisyonlarının ve ekonomik güçlerinin her daim kontrol altına alındığı ve ekonomide ranta dayalı yapının değiştirilmeye gayret edildiği yeni bir yönetim anlayışını ifade etmektedir. Bu yeni yönetim anlayışının temel aktörü olan MbSelman da genç ve cesur bir reformcu olarak ilk başlarda dünya genelinde hayli yüksek bir popülariteye sahip olmuştur.

Küresel Makyajın Sonu: MbS’nin Gerçek profili

MbSelman birinci veliaht olduktan kısa süre içerisinde ortaya koyduğu tüm bu siyasi, sosyal ve ekonomik hedefleri gerçekleştirmek için faaliyetlere başlamıştır. Bu bağlamda, başkanlığını yaptığı Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu ile ülkede hukukun üstünlüğü arttırıp, yolsuzlukları azaltarak özellikle yabancı yatırımcıların ilgisini celbetmek yönünde hamlelere giriştiğini iddia ettiyse de, günün sonunda kendisine karşı muhalefet geliştirme, etki alanı oluşturma ve operasyon gerçekleştirme ihtimali bulunan Suudi prenslerin bulunduğu çoğu hanedan mensubunu gözaltına alıp, ev hapsine koyup ve mal varlıklarını dondurarak, bu alanda giriştiği faaliyetlerin esas maksadını ortaya koymuştur. MbSelman’a yöneltilen bir başka önemli tenkit de kendisinin inisiyatifiyle başlayan BAE’nin destekleriyle sürdürülen Yemen savaşı nedeniyle gerek ülkenin gerekse de Yemenlilerin içine düştüğü durumun, iç ve dış kamuoyu nezdinde oluşturduğu olumsuz atmosferdir.

Ancak MbSelman’ın umut vadeden dönüşümcü ve ilerlemeci yüzünü büyük ölçüde sekteye uğratan en önemli hadise, 2 Ekim 2018’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, Suudi Arabistan’dan gönderilen bir tim tarafından öldürülmesi olmuştur. Akabinde her ne kadar hadiseyle ilgili olan çeşitli kişiler idam cezası ve/veya hapis cezaları almışsa da MbSelman’a yakın üst düzey isimlerin serbest bırakılmış olması, uluslararası toplumu MbSelman’ın bu konuda herhangi bir bağlantısı bulunmadığı yönünde ikna edememiştir.

Trump’ın rüzgârını arkasına alarak, küresel/bölgesel anlamda -kısmen de olsa- meşruiyet zemini sağlayan ancak giriştiği hamleler ile kısa zamanda popülaritesini yitiren MbSelman, iç siyasette artan kırılgan yapıyı ve süregelen iç rekabet ortamını bertaraf etmeye yönelmiş ve önceki tasfiye operasyonundan farklı olacak şekilde bu kez yolsuzlukla mücadele ve hukukun üstünlüğü gibi küresel değerlere de dayanmamıştır. Buna göre, 6 Mart 2020 tarihinde aralarında Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’in kardeşi Ahmed bin Abdülaziz ile eski veliaht Prens Muhammed bin Nayef’in de bulunduğu tahta namzet olma potansiyeli olan 20 kadar prensi “darbe girişiminde” bulundukları iddiası ile tutuklatmıştır.

Global Sorunların Pençesinde Yeni Veliaht

Hanedan-içi dengelerin kendi lehine devamlılığını sağlamak için giriştiği bu operasyonların yanısıra MbSelman çok daha kritik küresel sorunlar ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu anlamda MbSelman’ın mücadele etmesi gereken ilk küresel sorun, Çin’de ortaya çıkan ve kısa zamanda diğer ülkelere yayılan korona virüsün, dünya genelinde ekonomik aktivitelerin yavaşlamasına neden olması hususunun petrol talebini büyük ölçüde azaltmasıdır. Bu soruna paralel olarak gelişen ikinci önemli husus, salgın nedeniyle iki kutsal camiye/mekâna ziyaretlerin geçici olarak kapatılması kararı dolayısıyla umre/hac ziyaretlerinin azalacak olması nedeniyle ülkeye gelecek olanların sayısının düşmesidir. Diğer yandan, korona virüs salgınının küresel ekonomik beklentileri ve ham petrol talebini olumsuz etkileyerek fiyatlarda aşağı yönlü baskı oluşturması ile bu hususları görüşmek üzere Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ve OPEC dışı bazı petrol üreticisi ülkelerin düzenledikleri toplantıda, üretim kesintisi yönünde karar alınamaması dolayısıyla, petrol fiyatlarında büyük düşüş yaşanması hususu, bu süreçte önemli petrol ihracatçısı Suudi Arabistan’ın karşı karşıya kaldığı en büyük sorunu ifade etmektedir. Bunlara ek olarak Suudi Arabistan’ın, OPEC’ten istediği yönde kararı çıkarma gücünün erozyona uğradığının ortaya çıkması ile karar sonrası petrol fiyatları üzerinden Rusya ile girişilen “petrol savaşı” da, Selman’ın küresel alanda baş etmesi gereken diğer problemli alanları ifade etmektedir.

Ekonomisi büyük oranda rant gelirlerine bağlı olan ve son dönemde ciddi bütçe açıklarıyla mücadele etmekte olan Suudi Arabistan için, ortaya çıkan petrol ve virüs salgını kaynaklı ekonomik şoklar ile küresel güç erozyonuna uğradığına dair emareler bir yandan MbSelman tarafından ortaya konulan vizyon projelerin gerçekleştirilmesine engel bir hal almakta bir yandan ranta dayalı ekonomik yapının sürdürülebilirliği ile Suudi Arabistan’da oluşturmak istenilen yeni yönetim anlayışının tahkim edilmesi noktasında soru işaretlerinin çoğalmasına neden olmaktadır.

Perde kapanıyor mu?

Esasen MbSelman’ın hâlihazırdaki konumu özellikle ABD için sadık bir müttefikten beklentileri karşılama noktasında yeterli bulunabilir ancak en büyük destekçisi Trump’ın 3 Kasım 2020 seçimini kazanıp kazanamayacağı hususu MbSelman’ın geleceği ile doğrudan ilişkili; kaldı ki, 2017’den bu yana giriştiği hamleler ile hanedan içi ve dışı birçok düşman kazanan MbSelman’ın en önemli bölgesel müttefiki BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in korona virüsüne yakalandığına yönelik iddialar da tüm bu sorunlar silsilesi içerisinde gözünü korkutabilecek diğer bir önemli detay.

#Suudi Arabistan
#Muhammed Bin Selman
#Veliaht
#Donald Trump
4 yıl önce