|

Heidegger’in Türkiye’deki macerası

Mehmet Fatih Birgül’ün Bursa Akademi tarafından yayınlanan yeni kitabı Çağdaş Türk Düşüncesinin Heidegger ve Bergson Tecrübesi yalnız felsefeyle ilgilenenlere değil, diller, düşünceler, kültürlerarası ilişkiler ve elbette siyasi dönüşümler üzerinde yeni ufuklar edinmek isteyenlere de ışık tutuyor.

Asım Öz
04:00 - 15/02/2021 Pazartesi
Güncelleme: 13:59 - 15/02/2021 Pazartesi
Yeni Şafak
Martin Heidegger
Martin Heidegger

Martin Heidegger’in Türkiye’deki serencamını kavramak açısından vazgeçilmez bir başvuru kaynağı olan Mehmet Fatih Birgül, Çağdaş Türk Düşüncesinin Heidegger ve Bergson Tecrübesi aynı zamanda filozofların ânlarının olduğunu, evrensel tınılı özel yaratıcılık mahalleri teşekkül ettirmeye muktedir isimlerin bulunduğunu gösteriyor.

Heidegger’in keşfinden bahsedildiğinde en belirgin vasfı çok yazarak çok okutmak olan Hilmi Ziya Ülken’in de istisnai bir yeri söz konusudur. Hilmi Ziya’nın filozofa aşinalığını çeşitli boyutlarıyla ele alan Mehmet Fatih Birgül onun kapsamı ve adıyla dikkat çeken Yirminci Asır Filozofları (1936) kitabındaki Heidegger bölümünün önemine dikkat çekiyor. Bir süre Almanya’da da bulunan Hilmi Ziya, filozofun herhangi bir metni Türkçeye çevrilmeden meselelere vakıf olmayı başarmıştır. Bu noktada “Yirminci Asrın Filozofları” nitelemesiyle ilgili bir değerlendirmeden söz etmek gerekir; çünkü müellif 20. yüzyılın daha yarısına bile gelinmeyen bir dönemde yüzyılın filozoflarını kuşatma iddiasındadır. Hilmi Ziya’nın Heidegger mesaisini Türk Tefekkür Tarihi, İnsanî Vatanperverlik gibi eserlerinden somut örneklerle açıklandığı bölüm aynı zamanda Hilmi Ziya’ya farklı bir giriş niteliğinde.

YÖNELİŞLER VE TARTIŞMALAR


Felsefi uğraklara odaklanan kitapta hâliyle düşünce tarihi çalışmalarının tabiatı gereği birçok yan ve alt tartışmalar, henüz literatüre girmemiş birtakım bilgiler de bulunuyor. Dolayısıyla kitabın bir farklılığı da hem metinlerin biraz “art niyetli” okunmasından, hem de Heidegger bağlamında başvurulmasına alışılmamış eski ve özellikle de kısmen yeni kaynakların istihdamıdır. Sözgelimi 1928’de Almanya’ya gönderilen öğrencilerden Mazhar Şevket’in 1939’da hazırladığı ve Türkiye’de Heidegger üzerine doçentlik düzeyinde yapılan ilk çalışma hüviyetindeki Martin Heidegger ve Max Scheler’de İnsan’ın unutulması meseleyi gerçekçi bir şekilde yayınlar üzerinden takip etmenin ne kadar önemli olduğunu düşündürüyor.

Mehmet Fatih Birgül’ün Heidegger ve Bergson soruşturması yalnız felsefeyle ilgilenenlere değil, diller, düşünceler, kültürlerarası ilişkiler ve elbette siyasi dönüşümler üzerinde yeni ufuklar edinmek isteyenlere de ışık tutmakta. Zira mesele aynı zamanda erken Cumhuriyet dönemindeki Heidegger’e yönelişi anlamlandırmaktır. Acaba 1930’larda bu filozof etrafında neler yaşanmıştır? Burada günümüzde pek hatırlanmayan Suut Kemal Yetkin’i hesaba katan bir yorum ortaya koymaya çalışıyor. Dönemi bakımından Suut Kemal Yetkin öncelikle ve her şeyin ötesinde Heidegger düşüncesinin fevkalade orijinal bir yorumcusudur. Muhtemelen Almanya’da bulunduğu dönemde, Heidegger’in eserlerini doğrudan kendi dilinden okuduğundan perspektifini tamamen değiştirmiştir. Dönemi tarihsel ve entelektüel açıdan konumlandıran Birgül, varlık ve bilgi nazariyesi sancısı çeken bu yüzden Heidegger’in izinden giden Suut Kemal Yetkin’in Kadro dergisinin en önemli hasmı sayılabilecek Yeni Türk Mecmuası’nda yayımlanan “Martin Heidegger” başlıklı yazısına dikkat çeker.

Son derece önem arz eden bu entelektüel müdahaleyi dönemin felsefi arayışları çerçevesinde yorumlayan Mehmet Fatih Birgül, Suut Kemal’in Heidegger’in düşüncesini kavramanın yanı sıra açtığı ufkun farkına vardığını ileri sürüyor. Bu ve benzeri pek çok metne atıf yapan Birgül, Türkiye’de erken dönemde bu alanda değerli bir yönelişin söz konusu olduğunu, yirminci yüzyılın ilk yarısında Bergson’dan Heidegger’e uzanan hatta muazzam bir tartışma yaşandığını gözler önüne seriyor.


BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ

Mehmet Fatih Birgül, Türkçedeki ilk Heidegger çevirisinin filozofun 1929’da Freiburg Üniversitesi’ndeki “Metafizik Nedir?” başlıklı tören konuşması olduğunu ve bunun önce 1930’ların ilk yarısında kitap şeklinde daha sonra 1939’da Felsefe Semineri dergisinde yayımladığını hatırlatır. Dahası mütercimlerden Mazhar Şevket, dergideki metnin başına felsefede olgunluğa geç ulaşıldığını doğrulayacak şekilde Heidegger’i bilenlerin yadırgayacağı bir takdim koymuştur. Doğrusu tüm bunların detayları bir düşünürün bir dilde ağırlanma biçimleri, kırılmalar ve dönüşümler açısından önemsenmesi gereken konular.

Yeni belgelere ve daha önce dikkat çekmemiş metinlere yaslanan çalışma ayrıca kültür ve düşünce tarihi içindeki yeri, önemi, sorunları ve güçlükleri üzerine çok şey söylenen çevirinin özellikle düşünürle ilgili boyutunun ayrıca incelenmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

Süreklilik ve gelenek fikri çerçevesinde bilhassa çalışmanın üçüncü bölümünde 1980’lerin sonundan 2000’li yıllara uzanan döküm sayesinde artık meseleyi daha iyi kavrıyoruz. Kitabın bir başka güzelliği, Türkiye’de hangi düşünürlerin ne zaman okunduğunu yıllar içinde değişen yönelimleri ya da dönem dönem öne çıkan filozofları göstermesi. Şüphesiz farklı siyasal görüştekiler Sahicilik Jargonu’nda görüldüğü gibi başka Heidegger tasvirleri sunarlar ama filozofun ayna imgesi olma niteliği pek az değişir. Dolayısıyla şimdi yapılması gereken, Heidegger’le alakalı karanlıkta kalan noktaları ama çok daha farklı boyutları kuşatacak bir kapsamda, günümüzdeki yayınları da içerecek şekilde genişletmek. Çünkü onun felsefesi bugünün Türkiye’sinde ilk keşfine göre daha çok gündemde.

Hiç şüphesiz belli başlı isimlerin keşfiyle ve unutulmasıyla biçimlenen felsefi yayıncılığın bütünlüklü bir biçimde incelenmesi için mesela Heidegger Türkiye’de çerçevesinde inşa edilecek bir kitap, dergileri, yayınevlerini, metinleri, akademik çalışmaları, ödül alan fakat sonradan yeniden tercüme edilen eserleri bambaşka bir gözle değerlendirmeyi mümkün kılacaktır. Kabul etmek gerekir ki bunun “şimdiyi öncelikle gelecekten hareket ederek duyumsadığını” bildiğimiz filozof için gerekli olduğunu söylemek bile fazla.

#Mehmet Fatih Birgül
#Heidegger
#Bergson
3 yıl önce