|

Herkes kendi ışığını arıyor

1960’larda dünyaca ünlü Rock sanatçılarının fotoğraflarını çekerek şöhrete kavuşan fotoğraf sanatçısı Peter Sanders, elinde fotoğraf makinasıyla çıktığı manevi yolculukta İslam’la tanışıp Müslüman oluyor. “Herkes aslında kendi ışığını arıyor” diyen Sanders’in yaptığı manevi yolculuğu anlatan “Barışa Manevi Bir Yolculuk: Işığı Aramak” adlı sergisi Taksim Sanat’ta görülebilir.

Ayşe Olgun
04:00 - 14/04/2019 Pazar
Güncelleme: 20:17 - 13/04/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
Peter Sanders
Peter Sanders

Taksim Meydanı’ndaki kalabalığı arkanızda bırakarak metro durağının merdivenlerinden inip Taksim Sanat Merkezi’ne girin. Ve soldan başlayarak 1960’lardan 2000’li yıllara doğru duvarlara asılmış fotoğraf karelerini takip edin. Bu fotoğraflar Barışa Manevi Bir Yolculuk:Işığı Aramak adını taşıyan oldukça etkileyici bir sergiye ait. Fotoğraf sanatçısı olan ve mesleğinde yarım asrı geride bırakan İngiliz sanatçı Peter Sanders, çektiği karelerle batıdan doğuya oradan Afrika çöllerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor. “Fotoğraf çekerken aradığım kareyi yakaladığımda ışığa bakarım eğer o da uygunsa deklanşöre basarım” sözleriyle çektiği fotoğrafların ortak dilini özetleyen Peter Sanders aslında herkesin kendi ışığını aradığını söylüyor. Gerçekten de öyle değil mi? Ruhumuz aradığı ışığı bulacak mı?

Her ne kadar sergideki fotoğraflar Peter Sanders’in kendi hikayesinin özeti gibi dursa da aslında sergiyi gezerken hem dünyanın hem de kendi kalbimizin etrafında dolaştığımızı söyleyebilirim. Kabe’nin etrafında dönen insanların kendi iç dünyalarında uzun bir yolculuğa çıkması gibi… Peter Sanders’in çektiği fotoğrafların öncesi ve sonrası da işte o Kabe’nin etrafında dönen insanların hikayeleriyle kesişmiş. Fotoğraf çekerken aradığı ışığı bir müddet sonra ruhu içinde aramaya başlamış ve işte o ışığı Kabe’de görmüş.

ROCK DÜNYASI ŞÖHRET GETİRİYOR

Şimdi hem bu sergideki fotoğrafların hem de fotoğraf sanatçısı Peter Sanders’in hikayesini başından anlatalım:

1946 yılında Londra’da dünyaya gelen Peter Sanders, İkinci Dünya savaşından sonra özgürlük ortasında yetişen gençlerden biri. “Müziğin hiç olmadığı kadar yükselişte olduğu bir devir bizim devrimizdi” diyor Sandres ve aynı zamanda çoğu dostu olan ve o dönemin gençliği üzerinde yaptıkları şarkılarla ve estirdikleri özgürlük rüzgarıyla büyük ses getiren rock sanatçılarının fotoğraflarını çekerek şöhrete kavuşmuş. Mesela Bob Dylan Nobel’den önce asıl ödülünü düzene başkaldıran gençlikten almıştı diyor Sanders. Uyuşturucu, özgürlük ve haz merkezleri yaşayan bir gençliği peşinden sürükleyen bu ünlü sanatçıların maalesef çoğunun erken yaşta hayatını kaybettiğini de sözlerine ekliyor. Dönemin diğer ünlü isimleriyle ilgili notları da şöyle: “Rock Roll o zaman küresel bir dil ve barış hareketinin sesi olmuştu. Mick Jagger ve The Rolling Stones hippi idealizme koyu bir hazcılık getirdiler. Marc Bolan ile yakın arkadaştık ama o da pek çok genç sanatçı gibi erkenden bir trafik kazasında vefat etti. Jimi Hendrix yaptığı müzikle büyük ses getirdi ancak 27 yaşında uyuşturucudan öldü. Onların içinde bana kalırsa en kalıcı olan Eric Clapton idi. Leyla ile Mecnun’u okuduktan sonra yaptığı Layla şarkısıyla büyük beğeni toplamıştı.”

MANEVİ YOLCULUK

1970’lere doğru gelirken artık Batı dünyasındaki gençliğin haz arayışından manevi arayışa yöneldiğini söyleyen Sanders de pek çok batılı gibi elinde fotoğraf makinasıyla Hindistan’a doğru bir yolculuğa çıkıyor. Manevi ışığı aradığı ilk yolculuk da bu oluyor ve orada Budizm ile tanışıyor. Budizm ile tanıştığında şunu fark etmiş: Tüm dinlerin çekirdeğinde aynı manevi arayış var. Bu defa objektifini farklı dinlere çevirerek ikinci bir yolculuğa çıkmış. Papazların, hahamların, Müslüman din adamlarının fotoğraflarını çekerken bu yolculuk onu Mekke ve Medine’ye kadar getirmiş. Kabe’yi ilk ziyaretinde çok etkilenmiş ve bu yolculuk onu İslam diniyle tanıştırmış. Müslüman olduktan sonra da elinde fotoğraf makinasıyla farklı coğrafyalarda yaşayan velileri, din alimlerini fotoğraflamaya karar vermiş.

Bugüne kadar 500 binden fazla fotoğraf çeken Sanders için bütün bu fotoğrafların tek bir ortak noktası var. Onu da şöyle anlatıyor bize: “Fotoğraf çekerken karşınızdaki insanı tüm çıplaklığıyla görürsünüz. Onun acılarını, öfkesini, yalnızlığını herşeyini o an görürsünüz. Bu sergideki fotoğraflar birbirinden çok farklı olsa da orada o insanların gerçek hallerini tüm çıplaklığıyla görürsünüz. Bütün perdeler aranızda kalkar.” Herkesin dünyada kendi ışığının peşinde olduğunu söyleyen Sanders çektiği her fotoğrafta asıl o büyük fotoğrafı aradığının altını önemle çiziyor. Ve bugüne kadar çektiği binlerce fotoğraf içinde onu en çok etkileyen fotoğraf karesi için şu cevabı veriyor: “Benim en sevdiğim fotoğrafım yarın çekeceğim fotoğraftır.”


ÇÖLDE ÜÇ GÜN ÜÇ GECE

Peter Sanders elinde fotoğraf makinasıyla Moritanya çöllerine kadar gitme cesaretini göstermiş. Üç gün üç geceyi geçirdiği bu yolculuğu hiç unutamış. İşte o yolculuktan izlenimleri: “Geceyi bu çorak ve ücra, ay manzarasında geçirdim. Geceleri esen rüzgar üzerimizi ince bir kum tabakasıyla kaplardı. Bu muazzam boşlukta Şeyh Abdurrahman dualarını ederdi.”


SAVAŞIN ORTASINDA GÜLÜCÜKLER

1999’da Kosava’da savaş patlak verince buraya giden Peter Sanders savaşın açtığı yaralardan habersiz ekmek bulup karınlarını doyuran iki küçük çocuğun gülüşen yüzüne odaklanıyor.


KITLIK VE METANET

Yedi yıl kıtlık ve kuraklık sonucu göç etmek zorunda kalan Darfur halkının görüntüleri yüreğini sızlatıyor. İslam coğrafyasında yokluk, açlık, sefalet ve teslimiyetten etkileniyor.


DİNGİNLİĞİN PEŞİNDE

Elinde fotoğraf makinasıyla Sanders, Hindistan’dan sonra Kudüs’e kadar gidiyor. Orada dua eden papazların, ağlama duvarında ibadet eden hahamları çekiyor ve şunu fark ediyor aslında bütün manevi arayışlarda insanlar dinginliği yakalıyor.


HUŞU İÇİNDE İBADET

2012 yılında Türkiye’yi ziyaret eden ve burada pek çok fotoğraf çeken Peter Sanders, fotoğrafların hikayesini şöyle anlatıyor: “Sultanahmet’te ibadet eden binlerce Müslümanın huşu içindeki halini gördüm ve onları rahatsız etmeden yukarı çıkıp bu görüntüyü çektim.”


O’NU GÖNÜLLERDE ARA

Şeyh Tebrizi diyor ya: Allah’ı kaniattaki her şeyde ve herkeste arayabilirsin çünkü o hiçbir camiye, sinagoga veya kiliseye sığmaz. Ama yine de onun tahtının nerede olduğunu bilmek istersen bakman gereken tek yer vardır hakiki bir aşığın kalbi. İşte bu sözün izinde elinde fotoğraf makinasıyla şehrin sokaklarında gezip O’nu arıyor insanların yüzlerinde.


BÜTÜN KALPLERE KIRILMAYI ÖĞRETİRİZ

Bir gün Londra sokaklarında dolaşırken çektiği bir fotoğrafta şu grafitti yazısı vardır: “Bütün kalplere kırılmayı öğretiriz.” Bu yazıyı okuyunca adeta kendisi için yazıymış gibi geliyor. Sanders ugünkü nesille kendi dönemi arasındaki farkı da işte böyle anlatıyor: “ Şimdiki dünyada yanlış giden bir şey konuşmak sağır birinin kulağına bir şeyler söylemek gibi. Biz kendisi için düşünmeye başlayan bir nesildik çoğumuz kendi içine bakmaya ve kadim kadım patikaları aramaya başladı ben de meditasyona başladım.”


İRAN DEVRİMİ’NDEN NOTLAR

İran devriminin yapıldığı 1979 yılında yine orada olan Peter Sanders’in İran izlenimlerini şöyle özetliyor: “ Şiirlerini okuyup hayran olduğum İranlı şairler vardı. İran devrimini fotoğraflarken şunu farkö ettim: İran maneviyatıyla İran siyaseti tamamen birbirinden farklıydı.”

Zorlukta patlayan güzellikler

İslam dünyasında yıllar boyu yolculuk yapan Peter Sanders izlenimlerini şöyle aktarıyor:” Çalkantıların çatışmaların trajedilerin travmaların toplumları nasıl sarmaladığına kendi gözlerimle şahitlik ettim. Gördüklerim bazen içimi sızlatıyordu fakat aynı zamanda insan ruhunun her zorlukta parlayan güzelliğini ve metanetini de görüyordum.”

Suriye’den izler

2006’da Suriye’ye gidiyor. Orada yaşayan büyük velileri fotoğraflamak için. Savaş öncesi ve sonrası için şunları söylüyor: “Şamlı Şeyh Ahmed El Habal’ın 80 yıl boyunca Emevi Camiinde sabah namazını hiç kaçırmadığı söylenir. Şeyh Ahmet 104 yaşında öldü. O tarihten sonra o güzel ülke Suriye’nin başına nelerin geleceğini hayal edemezdim. 10 yıl içinde ülkenin altı üstüne getirilmişti. Binlerce insan ölmüş, öldürülmüştü.”


İhtişam ve teslimiyet

Kudüs yolculuğunun ardından İslam ülkelerindeki camileri, tekkeleri dolaşmaya başlıyor Peter Sanders. “Kimi ihtişamlı kimi çok sade ama hepsi birbirinden mukaddes” diye anlatıyor. Mesela Fas’ın en büyük camisi dünyanın ise en büyük camilerinden bir olan Kazablanka 2. Hasan Ulu Camii’ni fotoğraflamak için günlerini harcamış. Serginin afişinde kullanılan o muhteşem kare için şunu söylüyor: “Bu muazzam yapı içinde ibadet eden o mütevazi Müslüman bana yaratıcıyla ilişkimizi hatırlattı.”

‘Ben kimim’ sorusunu sordum

Ünlü fotoğrafçı 1970’lerde Hindistan’a gidiyor. Bu yolculuğu şöyle anlatıyor: “ Çakıl taşlarıyla dolu bir patikada kendi yolumu Güney Hindistan’daki Tiruvannamalai’da Ramana Maharshi’nin güzel inziva köşesine doğru çizdim. Ramana, 20. Yüzyılın yaşayan bir bilgesiydi. Ben kimim? sorusunu sorarak aydınlanmaya giden yolu bulmuştu? Ben de bu sorunu kendime sormaya başladım” Hindistan’ı maneviyatı derin ancak aşırı yoksulluğun olduğu bir ülke olarak hatırlıyor. Hindistan’a gelmiş kendi gibi manevi arayışta olan çok sayıda Batılı olduğunu söyleyen Sanders, bu yolculuk sırasında harika bir dinginlik bulunca manevi yolculuğunu devam ettirmiş.

#Peter Sanders
#Taksim Sanat
#Rock
5 yıl önce