|

Hilmi Oflaz'ın kitapları ve sofrası

Necip Fazıl Kısakürek’in vefat yıldönümü olan 25 Mayıs’ta, 1998 yılında aramızdan ayrılan “metafizik oğlu” Hilmi Oflaz da anılır. Hilmi Oflaz denilince ise akla kitapları ve kurduğu sofralar gelir. Ailesi tarafından bağışlanan kütüphanesi bugün İSAM’da. Sofra geleneği ise Oflaz’ın anısına her Cumartesi dostları tarafından Süleymaniye’de devam ettiriliyor.

Ayşe Olgun
04:00 - 26/05/2019 Pazar
Güncelleme: 13:19 - 26/05/2019 Pazar
Yeni Şafak
Oflaz’ın sogra geleneği her Cumartesi dostları tarafından Süleymaniye’de devam ettiriliyor.
Oflaz’ın sogra geleneği her Cumartesi dostları tarafından Süleymaniye’de devam ettiriliyor.

1994 yılının baharı.Okuldan arkadaşımla Çemberlitaş’taki Sinan Paşa Medresesi’nin tenha bir köşesindeyiz.Elimizde çay bayraklarıyla bir ikindi vakti sohbete dalmışız. Medrese’nin daha kalabalık olan koridorundan kıvırcık saçlı, ince bıyıklı, siyah ceketli bir amca bize doğru gülerek geliyor. Tam önümüzde durup pat diye söze giriyor: “Söylediklerinizi duydum, söylemediklerinizi zaten biliyorum.” Gülümsüyoruz bu sevimli amcaya. “Haydi prensesler” deyip parmağıyla kalabalık koridoru işaret ediyor: “Gelin bu tarafa oturun”. “Bu tarafa oturun” diye davet edildiğimiz yerin adı İLESAM. Çorlulu Ali Paşa’dan sonra İstanbul’daki yazan, çizen, okuyan ağırlıklı olarak sağ camiadaki isimlerin buluştuğu mekan. Zaman zaman şehir dışından gelenlerin de buluşma mekanı diyebiliriz. Sadece onların mı? Kedilerin, meczupların da eksik olmadı bir yer. Hilmi Oflaz’la nam-ı diğer Hilmi Amcayla ve İLESAM’la böyle tanışıyorum.

Artık o bizim Hilmi Amcamız biz de onun “prensesleriyiz”. Mekana daha sık gitmeye başlıyoruz. Hilmi Amca kimi zaman bir tabure çekip sohbetimize katılıyor kimi zaman da birilerinin kolundan çekip masamıza oturtup kendi çekip gidiyor. İnsanları birbiriyle tanıştırma, kaynaştırma görevini hiç aksatmadan hergün devam ettiriyor. Hilmi Amcanın önemli bir başka özelliği daha var: İkindi vakti medresede kurduğu sofralar. Medresedeki herkesin mutlaka oturduğu bu sofranın değişmez menüsü ise şöyle: Peynir, ekmek, zeytin, çay ve dometes. Bir süre sonra alışverişe de gitmeye başlıyoruz. Hilmi Amcayla yaptığım bu alışverişlerin birinden hatırladığım şu mesela: Cankurtaran’ın ara sokaklarında bir şarküteriye giriyoruz. Hilmi Amca dükkanın çırağına siparişlerini yağdırıyor. Genç adam ne derse hepsinden hızlıca paket yapıyor. Çıkarken Hilmi Amcadan ücret istenmiyor. Üç kişi elimizde poşetlerle Çemberlitaş’taki medreye gelip gazete kağıtlarını yayarak soframızı kuruyoruz.


GENÇLERİ ÇOK SEVERDİ

Bu tanışıklık vefatına kadar yani takvimler 15 Mayıs 1998 tarihini gösterene kadar devam ediyor. Bugün herkesin hikayesinde bir güzel Hilmi Amca var. Mesela Hac’a pasaportsuz vizesiz gidip geldiği, Necip Fazıl’ın ‘metafizik oğlu’ olduğu ya da evinin kömürlüğüne kadar her yerinin kitaplarla dolu olduğu uzun yıllardır hala anlatılır. Bende kalanlar ise şunlar: Fasulye turşusunu çok sevdiği, üzerinde para taşımadığı, (biri eğer cebine para koymuşsa biz öğrencileri köşede sıkıştırıp zorla vermeye çalışırdı), o kurduğu sofralarda kendi karnını değil oradaki herkesin karnını doyurmaya çaba sarfettiği, Çengelköy’de oturduğu, evine her akşam gazete, kitap, dergi v.s ile dolu bir poşetle döndüğü. Herkesle hızlıca dost olup sohbet ettiği, gençleri çok önemsediği, milli davasına ömür boyu sadık kaldığı ve herkesin Hilmi Amcayı çok sevdiği.

21 yıldır Eyüp Sultan Mezarlığı’nda çok sevdiği üstadı Necip Fazıl Kısakürek’in ayak ucunda yatan Hilmi Oflaz’ın yadigarı kitapları ve sofrası bugün hala başkalarını ruhen ve bedenen doyurmaya devam ediyor. Kütüphanesinin hikayesini Çengelköy’deki evinden kitaplarını alarak tasnif eden Atatürk Kitaplığı Nedir Eserler Uzmanı İrfan Dağdelen’e sorduk. Meşhur sofralarının hikayesini ise her cumartesi Süleymaniye’de Alperen Kafe’de Hilmi Oflaz sofrasının etrafında toplanan dostlarından yazar şair Mevlana İdris’den dinledik.

Buyrun.

KİTAPLARIN İÇİNDE ŞİİRLERİNİ BULDUM

Hilmi Oflaz’ın yakın dostu olan Mehmet Niyazi Özdemir’in aracılığıyla ailesinden kitapları alınarak İSAM’a bağışlandı. Kitapların evden alınıp tasnif edilmesi görevini ise Büyükşehir Belediyesine bağlı Atatürk Kitaplığı görevlileri gerçekleştirdi. Bu ekiptekilerden birisi de Nadir Eser Uzmanı İrfan Dağdelen’di. Dağdelen 10 binin üzerinde kitabı olan Hilmi Oflaz’ın bu kitapları tek tek okuyup altlarını çizdiğini içine notlar düştüğünü hatta sigara kağıdına yazdığı şiirlerini bu kitaplar arasında sakladığını anlattı.


Hilmi Oflaz’la ilk tanışıklığınız kitaplarıyla mı oldu?

Evet, rahmetli Hilmi Oflaz ile ilk tanışmam kitapları ile oldu. Daha önceden yolumuz kesişmemişti ama kitapları sayesinde sıkı bir dost olduk. Binlerce kitabının listesini yaparken okumuş olduğunu gördük. Kendisi kitapları satır satır çizmişti. Notlar almıştı. Yorumlar yapmıştı. Her şeyden önemlisi her kitabın içersinde üç beş sigara kağıdına yazılı şiirleri vardı. Üstadla ünsiyetimiz, dostluğumuz o şiirleri okuyarak başladı. Okudukça onun ruh dünyasına girdim. Öyle ki bu süreçte rüyada bile görüşür olduk. İşte o zaman bu şiirin kitaplaşması istişaresini de yapmış olduk. Şiirleri sigara kağıtlarında temize çektik. Ama ne şiirler. Hissiyatını zirve yaptıran, acılarını dipdiri tutan şiirler. Yayınlamak nasip oldu 2001’de. Şiirlerindeki ızdırabı kitabın adı oldu. Çile yazılarım. Mehmet Niyazi bu kitabın çıkmasından dolayı en yakın dostlarından biri olması hasebiyle çok memnun oldu.

MEHMET NİYAZİ İKNA ETTİ

Kitaplarını Çengelköy’deki evinde sakladığını biliyorduk. Bu kitaplarla ilk karşılaşmanız nasıldı? Kitaplar ne durumdaydı?

Bize bu görev tevdi edildiğinde kitapları Çengelköy’deki bir evden peyderpey alınacağınız söylediler. Bizlerde araçla gidip beş aracımızın aldığı kadar kitabı koliye koyarak ve kütüphaneye getiriyorduk. Ev Çengelköy’de Kuleli Askeri Lisesinin üst tarafında boğaza nazır büyük bir bahçenin en tepesinde idi. Buraya “”Kuşkonmaz Tepesi” denirmiş. Özellikle sert kış günleri burası diğer yerlere nispetle daha soğuk olurmuş. Tepeye tırmandığımızda bizi harabeyi andıran bir ev ile karşılaşırdık. Duvarlarından içeriye rüzgar giren bakımlı olmayan bir ev. İçeriye adım attığımızda kitapların tamamen hakim olduğu bir ev. Oturmaya yer yok ama kitapların duvar olduğu bir ev. Lebaleb kitap dolu idi. Rahmetli burada aradığını nasıl bulurmuş bilmem ama sanki ruhaniyeti kitapların üzerinde gibiydi. Dilleri olsa neler anlatacaklardı kim bilir.

Ailesiyle görüşülerek kitaplarının evden alınıp gecekondu tarzı olan bu evin yıkılıp yerine yeni bir bina inşa edildiğini duymuştum. Hikayesi tam olarak neydi, neler biliyorsunuz? Mesela aileyi kimler ikna etti?

Ailesi ile her gidişimizde görüşüyorduk. Özellikle Arif abi babasının kitaplarına önem veriyordu. Bunların zayi olmasını pek istemiyordu. Bizim bunlara sahip çıkmamıza son derece memnundu. Evin son durumunu bilmiyorum ama rahmetli hayatta iken buraya büyük paralar teklif ettikleri halde satmadığını yine çocuklarından dinlemiştim. Ailenin kitapları kütüphaneye vermesi ile alakalı rahmetli Mehmet Niyazi Ağabey iknacı olmuştu. Maddi imkansızlıklar içinde olan aileye hem bir katkı olsun hem de Hilmi Oflaz’ın ismi kütüphanenin bir bölümünde yaşasın istemiş olmalı.

Kaç kitabı vardı?

Rahmetlinin on binin üzerinde kitabı vardı. Kütüphanecilerden oluşan dört kişilik bir ekiple kitaplarını tek tek numaralayarak listelerini ve fiyatlandırmalarını yaptık.

Kitaplar arasında imzalı kitaplar var mıydı? Hangi tür kitaplar öne çıkıyordu?

Kitaplar arasında imzalı kitap pek hatırlamıyorum. Her türden kitap vardı. Tarih, edebiyat çoğunlukta idi. Hilmi Oflaz görünürde işportacı ama bir üniversite profesöründen bir konu ile alakalı daha fazla kaynakça çıkarabilecek kabiliyette olduğunu rahmetli Mehmet Niyazi abi anlatmıştı. Kendisi doktora tezi için kitap tavsiyesi isteyince binden fazla kitabın ilgili bölümlerini kopararak kendisine teslim ettiğini anlatmış ve hayretini gizleyemediğini söylemişti. Kitaplarda yanlış gördüğü bilgileri düzelttiği, olayın sibak ve siyakına göre kendi yorumlarını kattığı görülürdü.

Hilmi Oflaz’ı kütüphanesi ve kitaplar üzerinden anlatsanız neler söylersiniz? Neler okumuş? Hangi yazarlar etkilemiş? Hangi notlar tutulmuş? Evinde hangi dergiler vs vardı?

Hilmi Oflaz’ı anlatan (29 Mayıs 2016, Yeni Şafak) bir yazısında Mehmet Niyazi abi şu anekdotu paylaşmıştı: “Üstad’ın Bursa’daki bir konferansı için kendisini bekleyen bir arkadaşımız, Atatürk heykelinin orada dikilirken aşağıdan Necip Fazıl’la Hilmi Oflaz’ın birlikte geldiklerini görmüş. Necip Fazıl’ın üzerinde çok şık bir takım elbise varken, yanındaki Hilmi Oflaz’ın üstü başı dökülüyormuş. Arkadaşımız yanına gitmiş ve ‘Hoşgeldiniz’ demiş. Üstad ona; ‘Kervanımıza sen de katıl!’ demiş ve hep birlikte Bursa’nın en büyük oteli Çelik Palas’a gitmişler. Lobide sohbet eden altı yedi kişi üstadı görünce ayağa kalkmış. Bunlar Adalet Partili ve Halk Partili milletvekilleriymiş. Necip Fazıl hepsini selamladıktan sonra Hilmi Oflaz’ı oradakilere takdim etmek ihtiyacını hissetmiş; ‘Fare tıkırtısından ürkecek kadar hassas, kralları önünde eğecek kadar irade sahibi, arslanların önüne çırçıplak atlayacak kadar cesur, aziz dostum işportacı Hilmi!”Kralları önünde eğecek kadar irade sahibi, arslanların önüne çırçıplak atlayacak kadar cesur olması bilgisinden kaynaklandığını düşünüyorum. Büyük Doğu’yu anlatırken beş altı saat fasılasız konuşabildiğini ve dinleyicileri de sıkmadan saatlerce kendisini dinlettirebilmesi hiç şüphesiz binlerce kitabın süzgecinden geçerek oluşan tefekkürü idi. Kitap kadın gibidir derdi şiirlerinde. Bağlanacaksın, okuyacaksın, tefekkür edeceksin. İslam birliği, Müslümanların durumu, dünya konjöktürü ile alakalı bir çok yorumu kitapların satır aralarında bulabilirsiniz.

  • NECİP FAZIL’DAN MİRASTI
  • Hilmi Oflaz’ın Necip Fazıl Kısakürek’e hayranlığını bilen dostları Hilmi Oflaz’ın vefatından sonra her yıl Mayıs ayında büyük sofralar kurup bu sofraların başında anma günleri düzenledi. İlk başlarda Sultanahmet’te Kızlarağası Medresesi’nde yapılan bu organizasyon daha sonra her Cumartesi Süleymaniye’de Alperen Kafe’de kurulan sofralarla devam etti. Bugün o sofranın müdavimlerinden olan yazar şair Mevlana İdris’in ağzından hem Hilmi Oflaz’ı hem de hala büyük bir titizlikle kurulan sofranın hikayesini dinledim:
  • Onu ilk ne zaman tanımıştım? Sanırım Çorlulu Ali Paşa Medresesi (Erenler) günlerinden. Büyük kubbenin altında yaz gündüzleri hafif loşluk içinde sisli bir perdenin ardında nefis bir Türkçe ile konuşan konuşan…Sisli perde, çünkü elinden hiç bırakmadığı sigarasından derin dumanlar çekerdi ve ol vakitler sigara yasak değil özgür bir şeydi. Türkçesinin güzelliği ise meftunu ve metafizik oğlu olduğu Necip Fazıl’dan mirastı.
  • İKİNDİ SOFRALARI KURARDI
  • Ne büyük ne çetrefil meseleleri bir gül şurubu içer gibi veciz ifadelerle hiç duraksamadan âteşin bir üslupla anlatır, anlatırdı. Arada bir kendine mahsus deyimlerle süslenen bu konuşmaları şimdi kubbede hoş bir sadâ.
  • Erenler turistikleşip kalabalıklaşınca hemen birkaç adım ilerideki başka bir medreseye, Sinan Paşa Medresesine serdik postu ahbapla. Kısaca İlesam dediğimiz yeni medresede de dumanları savurmaya devam etti Hilmi Amca. Sohbetleri de sürüyordu aynı üslupla. Sonra Hilmi Amca sofralar kurmaya başladı akşamları. Her gün ikindiden sonra ellerinde içi ekmek ve nevale dolu çantalarla geliyor, bir sofra açıyordu. Peynir, zeytin, domates biber en sık görünenlerdi. Akşam çoğu zaman karşıya geçiş için vapur ve oradan Kuleli’ye otobüs bileti parası olmadığını bildiğimiz Hilmi Amca, bu sofrayı kurmayı hep sürdürdü. Ne çok öğrenci, yoksul, milletvekili nasiplendi o sofradan bilemezsiniz.
  • Gırtlak kanseri olduğunda da sürdürdü hep elele olduğu sevgilisine vefasını. Geçirdiği ameliyat sonrası kendisini ziyarete gelenlere konuşamadığı için bir kağıda yazdığı iki kelimelik cümleyi havaya kaldırıp gösteriyordu: “Sigaradan değil!”
  • Sonra güzel bir bahar günü göçüp gitti. Çok sevdiği Necip Fazıl’ın ayak ucuna gömüldü.
  • Matbu evraka, kitaba bitmek bilmeyen iştihası bilinen bir şeydi. Her akşam evine giderken kitap gazete götürmeye devam etti. Oysa görenler, evinde kitaplardan adım atılamadığını söylüyordu. Sonra bu kitaplar bir kütüphane kurulması için satın alındı.
  • LATİF BİR ADAM
  • Hilmi Amca ‘anlatılmaz yaşanır’ cinsinden bir latif adam idi. Hak rahmet eyleye.
  • Şimdi onun sohbet halkasında bulunmuş ve elbette yenileri de eklenmiş bir gurup arkadaş, Hilmi Oflaz Sofrası adı verilen bir sofrayı her Cumartesi ‘Adana’da bir kahvede’ sürdürüyor ve bu kahve Süleymaniye’de. Sofra elbette herkese açık. Münderecatı ise hep olduğu gibi ekmek, domates, salatalık, zeytin, peynir, biber. Arada bir Ramazan veya özel bir sebeple istisnalar oluyor ve bu istisnalar kaideyi bozmayıp sadece te’yid ediyor.
#Hilmi Oflaz
#Mevlana İdris
5 yıl önce