|

İnsanın içini sanat çözecek

Bir sanat eserine baktığınızda ne hissettiğinizi, sizi iyileştirip iyileştirmeyeceğini bilimsel veriler ışığında öğrenme şansınız var mı? Ressam Ebru Ceylan dünyada ilk kez gerçekleşecek olan bir şeye imza atacak. Ziyaretçilerin sergideki eserlere ilgileri ve tepkileri ölçülecek. Ceylan, “Sanat insana iyi geliyor mu gelmiyor mu? Bunu bilimsel olarak ölçümleyeceğiz ve dünyada bir örneği yok” diyor.

Hatice Saka
04:00 - 16/02/2020 Pazar
Güncelleme: 22:25 - 15/02/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
Ebru Ceylan resim sergisinde bir ilki gerçekleştirecek ve  insanları sanatla test edecek.
Ebru Ceylan resim sergisinde bir ilki gerçekleştirecek ve insanları sanatla test edecek.

Ebru Ceylan ve Yalkın Yel’in ortak projesi, “Samsara Multidisipliner Resim Sergisi” 22 Şubat’ta açılıyor. Ancak bu sergiyi diğerlerinden ayıran çok önemli bir detay var. Sergiye gelen ziyaretçilerin sanat eserlerine tepkisi Doç. Dr. Yener Girişken’in geliştirdiği bir yöntemle ölçülecek. Yalkın Yel, kurucusu ve başkanı olduğu Reklamania Reklam Ajansı çatısı altında hayata geçecek olan Samsara projesi için “Doç Dr. Yener Girişken ile birlikte bu ölçümü yaparken, kendi deyimi ile Neuro Art’ı ilk defa konuşmaya başlayacağız” diyor. Biz de bu özgün proje fikrini ortaya atan ressam Ebru Ceylan ile konunun ayrıntılarını, sanat ekonomisti kavramını ve daha pek çok konuyu konuştuk.


Neyi hedefliyorsunuz bu uygulamayla?

Sanat insana iyi geliyor mu gelmiyor mu, bunu bilimsel olarak ölçümleyeceğiz. Dünyada bir örneği yok.

Nasıl yani ilk kez siz mi yapacaksınız?

Nöro Marketing araçlarını kullanarak bir sanat eserinin etkisinin ölçüldüğü bir uygulama yok. Tabi ki sanatçı ve materyalin frekans ölçümleri var. Fakat seyirciye bire bir norolojik bir alet takıp ne hissettiğinin ölçülmesi yok.

Kaç kişi üzerinde ve nasıl deneyeceksiniz ?

22 Şubat akşamı, belirli bir saat aralığında 12 kişiyle bu deneyimi misafir edebileceğiz. Bir enstalasyon alanında yapılacak. Tamamen ölçüme dayalı eserlerin içeriklerin olduğu, sanal ve kara delik gibi bir odaya giriyorsunuz. Orada dijital art heykellerim, eserlerim ve arka planda müzikle beraber o deneyimi yaşayacaklar.

YAŞAMSAL TECRÜBE

  • Müziği de kullanacaksınız...
  • Verileri alabilmek için ses, ışık ve görselin aynı anda olması gerekiyor. Tasvirlemek gerekirse sizi dijital hareketli bir odaya alıyoruz. O makinalarla üç dakikalık deneyim yaşıyorsunuz. Ardından bunun aktarımı 15 dakikalık bir sürece tekabül ediyor.
  • Sonuçları merak etmiyor musunuz?
  • Aslında yaratım sürecinde sanatçının daha çok neyden etkilendiği ile ilgileniyoruz.Adını “Samsara” koymamın sebebi de oydu.
  • Kelimenin anlamı ne?
  • Doğum-ölüm dengesi arasındaki yaşamsal tecrübenizi anlatan Sanskritçe bir kelime. Bu bir fikir, canlı bir organizma ya da insanın kendisi de olabilir. Bir ressam olarak kendi tarafımdan konuşursam. Bir an’a giriyorsunuz ve o süreçlerde birşeylerden etkileniyorsunuz. Sonra eseriniz ortaya çıkıyor ve o artık sizin düşündüğünüz, tasvir ettiğiniz, kafanızda hayal ettiğinizden başka bir algı ile karşılık buluyor.
  • Sizin anlatmak istediğinizi izleyici farklı mı yorumluyor?
  • Belki siz orada acınızı anlatan bir resim yapıyorsunuz ama onu gören “çok mutlu bir resim” diyebiliyor ya da tam tersi çok depresif de algılanabiliyor. Artık o gerçekten sizden çıkıyor ve kendi başına bir karakter oluyor.
  • Kendi başına bir karakter olan eserin nasıl algılanacağına mı odaklandınız?
  • Çıkış noktam ilham kaynaklarımı arayışımdı. Bir müzikten, kitaptan ya da başka bir şeyden etkileniyorum ve bu hisler bana resim yaptırıyor. Odanız da ya da atölyeniz de dinlemek istediğiniz müziği açıyorsunuz, arada kalkıp film izliyorsunuz, kitap okuyorsunuz, araştırma yapıyorsunuz sonra tekrar çalışmanın başına geçiyorsunuz. Teknoloji size bunu veriyor. Mesela bundan yüz yıl önce olsaydı eserleri üreten sanatçılarla aynı odada olmak zorunda idiniz. Teknoloji olmasaydı ve biz bu sanatçılarla aynı odada olsaydık nasıl bir iletişim halinde olurduk ve birbirimizi nasıl etkilerdik.
TESLA İLHAM VERDİ
Sizi bir sanat eserinde ne etkiliyor?

Etkilendiğim şeyler açıkçası teknik olmuyor. Onun bu dünyayı güzelleştiren bir tarafı vardır, bir duyguyu yakalıyorsunuzdur. Bir renk, bir nota olarak acınız ya da sevinciniz bir şey bağlıyor sizi ve o diyalogu kuruyorsunuz. Ben bu diyologa anlam vermeye çalıştım. “Bunun gerçekten bilimsel bir açıklaması var mıdır?” diye sordum kendime. Araştırmaları yaparken de biorezonans denen şeyler dikkatimi çekmeye başladı. Ardından Nikola Tesla’nın bu konudaki metinlerini okudum. Sonra manyetik alan teorisinde anlamlandırdıkları bir cümle ile karşılaştım.

Ne diyor?

Özetlersem insanın bir biorezonansı vardır. Bu genelde 62-72 frekansı arasındadır. Eğer siz bu frekans aralığında yaşıyorsanız sağlıklısınızdır. Örneğin kanser hastalarında uygulamışlar.

Onlarda nasıl bir değer çıkmış?

42 gibi daha düşük seviyeli bir rezonans çıkmış. Tesla’nın bu ölçümünü bir sanat olayında uygularsak ve sonuç 62’nin üzerinde bir rezonans çıkarsa sanatın insanı iyileştirdiğini artık konuşabiliyor olur muyuz... Aslında çıkış noktası buydu tabi ki bu çıkış noktası beni hem sanatçı olarak hem de sanat ekonomisti olarak önem verdiğim bir mevzu idi.

Sanat ekonomisti yeni yeni duyduğumuz bir kavram. Siz nasıl tanımlarsınız?

Bir kere zaten temelinde sanatçı bir meslek sahibi. Bu yetenekler bize geliyor ama bunlar emek, tecrübe ve zamanla oturuyor. Elbette bunun da bir ekonomisi var.

Ancak Türkiye’de sanat ve para çok yan yana gelmez...

Ülkemizde bu duruma hep daha duygusal bakılıyor. Kapital değer gibi görülürse onu ucuzlatan, bir durum gibi algılanıyor. Oysa bütün dünyada kültür ekonomisi, yaratıcı ekonomi ülkelerin gelir modellerini ve vergi sistemlerini oluşturan bir şey ve bunun da düzenli olarak raporlarını veriyorlar.

Siz bunu nasıl keşfettiniz?

Ben normal bir iş geliştirmeci idim. Yurtdışına gittiğimde bu iş geliştirme modelini gördüm. Türkiye’ye döndükten sonra da kültür ekonomisinde iş geliştirmeci olarak çalışmaya başladım.

Eğitiminizi resim bölümünde almadınız mı?

İlkokul ve ortaokulda güzel sanatlardan destek aldım. Matematiği sevdğim için eğitimim vergi ve hukuk üzerine oldu. Kurumsal hayatta beyaz yaka bir yöneticiydim.

İngiltere’den dönüp bu işi yapmaya karar verince ilk nereden başladınız?

Yaratıcı ekonomide yedi tane sektör var. Hepsini tecrübe ettim.

Bunlar hangileri?

Görsel sanatlar, plastik sanatlar, medya ilişkileri, sahne sanatları, sinema-televizyon , basılı yayın. Ben bu sektörlerin ekonomisinin raporlanmasını da çok istiyorum. Çünkü ülkemizin ciddi bir geliri kültür ekonomisinden geliyor. Olaya sadece eğlenmek ve hobi gibi bakılıyor. Bu kendi ayağına sıkmak demek.

Bizde rapor yok mu ?

Kalkınma ajansının 2012’den beri kültür ekonomisi üzerine verdiği raporlar yok. Sektörümüz gelişti. Ancak gelişen oranı rakamsal olarak göremiyoruz.

Günümüzde de sohbetlerden sanat eseri çıkıyor

Méret Oppenheim, Paris’te bir kafede Picasso ve arkadaşlarıyla konuştuktan sonra yaptığı eserle sürrealist akımda ses getirdi. Günümüzde de fikir alışverişlerinin olduğu sanatçı ortamları var mı?

Evimde her ay, çok farklı alanlarda üretim yapan arkadaşlarımla bir araya geliyoruz. Hatta “Konuşan Resimler” projemde bir arkadaş sohbetinde ortaya çıkmıştı. Bu alışveriş aslında yapılıyor ama paylaşıma açık olması gerekiyor. Çünkü insanların merak ettiği o gerçeklik oluyor. Bu sebeple Samsara’da da kendi atölyemi tekrar kuruyorum. Bu daha fazla görünür kılınırsa, aradaki fikir duvarları ortadan kalkmaya başladıkça, o cesaret bir hareket alışkanlığı haline gelecek.

Müzeye gitmek sarılmaksa dijital sesini duymaktır

Peki sanatın dijital ortama taşınması konusuna nasıl bakıyorsunuz?

Bir insanı çok özlediğinizde ona sarılmak yerine onunla telefonla konuşmayı bir sanat eserini dijital ortamdan görmeye benzetiyorum. Siz o eseri görmeye müzeye gittiğinizde sarılıyor, dijital ortamda ise sesini duymuş oluyorsunuz. İkisi de bir noktada sizi tatmin edebilir. Aslında bu söylediklerimizin hepsi birbirine bağlı, zincir durumlar. Bu daha iyi, bu daha kötü diyemem. Hiç olmamasından sesini duymak da güzeldir.

Bu toprakların ozanlarına kulak vereceğiz

  • 22 Şubat’teki sergiye gelelim. Sizin, “Konuşan Resimler” projeniz üzerinden beş yıl geçmesine rağmen halen konuşuluyor. Bu serginizde sanatseverleri ne bekliyor?
  • Uzun yıllar, “Konuşan Resimler” ile bağ kurunca, bu kez bunu ozanlarımızla anlatalım dedik ve “Konuşan Resimler – Bu Toprakların Ozanları” serisini ortaya çıkardık. Neyzen, Erkan Oğur, Aşık Veysel, Neşet Ertaş, Pir Sultan Abdal, Aşık Mahzuni Şerif, Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Nesimi gibi güçlü isimler var. Ozanlarımızın hepsi erkek, bu sebeple birbirinden kıymetli ve güçlü on tane kadın ozanlara ses veriyor olacak. Seslendirmelerin fonunda ise, “Anadolu’nun Kayıp Şarkıları”ndan ezgiler yer alıyor. O gece hem misafirlerimize böyle bir sürpriz yapmış olacağım, hem de bana uzun zamandır “Konuşan Resimler” gelmiyor mu diye soranlara cevap vermiş olacağım. Samsara ile bütünleştiği için de çok mutluyum.
#Ebru Ceylan
#Samsara
#Sergi
4 yıl önce