|

İslam âlemine şeref veren Çelebi

Süleyman Çelebi’nin Ulu Cami İmamı iken 1409 yılında kaleme aldığı eseri tarih boyunca edebiyatta, musikide, hüsn-i hatta işlenegelen bu güzellikler pek çok esere de ilham kaynağı olmuştur.

Kamil Büyüker
00:00 - 15/06/2022 Çarşamba
Güncelleme: 18:38 - 14/06/2022 Salı
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv

Süleyman Çelebi tarafından bir “kurtuluş vesilesi” olarak kaleme alınan ve yüzyıllardır okunagelen Mevlid, üzerine yazılan eserlerle de güncelliğini koruyor.

Yüzyıllardır İslam coğrafyasında yazıldığı gibi bir kurtuluş vesilesi olarak okunmuş olan Mevlid-i Şerif, yazarı Süleyman Çelebi’nin doğumunun 600. Yıldönümü dolayısıyla UNESCO tarafından “Süleyman Çelebi Yılı” ilan edilmesi ile tekrar gündeme geldi. Elbette yıl boyunca bir takım etkinliklerle Süleyman Çelebi ve Mevlid hatırlanacak ve hatırlatılacak. Bu seneye münhasır belki ilk diyebileceğimiz yayınlardan birisi geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Bir Peygamber Âşığı Süleyman Çelebi ve Mevlid (Duran Kültür Eğitim Sağlık Çevre ile Sosyal Yardımlaşma ve Hizmet Vakfı yay., Mart 2022, 128 s.) başlığını taşıyan eser Prof. Dr. Mustafa Kara tarafından kaleme alınmış.

Süleyman Çelebi’yi ve eserini anlamak için öncelikle bu topraklarda peygamber sevgisinin kaynağına bakmak gerekiyor. Mustafa Kara da kaleme aldığı eserinde öncelikle noktadan hareketle dinin iki kanadının Allah ve Resulullah aşkından oluştuğunu belirterek, alim, arif ve sanatkarların bu kanatlarla ilgili eserler ortaya koyduğunu belirtiyor. Zira tarih boyunca edebiyatta, musikide, hüsn-i hatta işlenegelen bu güzellikler pek çok esere de ilham kaynağı olmuştur. Süleyman Çelebi’nin Ulu Cami İmamı iken 1409 yılında kaleme aldığı eserin aradan geçen bunca zaman zarfında okunuyor olması, bu hakikatin tecellisini ortaya koyuyor. Kara, bu durumu, Yıldırım-Timur savaşından sonra girdiği karanlık devrin tam ortasında iç savaşın devam ettiği, kardeşin kardeşi acımasızca öldürdüğü, Ulu Caminin ise ateşe verildiği bir dem de “celâl içre cemal vardır” ilkesinin tecellisi olarak da ifade ediyor.

Süleyman Çelebi’nin asıl adı “Vesiletü’n-necât” olan eserinin içerisinden bir bölümü Peygamberimizin doğumu ile ilgili olması ve Mevlid başlığını taşıması nedeniyle bugünlere Mevlid ismiyle taşınmış. Yalnız Kara’nın da ifade ettiği gibi geriye dönük bin yıllık süreç içerisinde farklı zamanlarda, farklı şehirlerde de Türkçe Mevlid kaleme alınmış. DİB Tarafından tespit edilebilen ve yayınlanan mevlid neşirleri bir araya getirilerek üç cilt Mevlid külliyatı oluşturmuşlardı. Yazılan her bir Mevlid Allah’ın rızası ve Resulünün hoşnutluğunu kazanmak için kaleme alınmış. Ancak bunlardan sadece Süleyman Çelebi doğduğu büyüdüğü ve eseri kaleme aldığı Bursa’nın dışına çıkarak tüm İslam alemine adını ve eserini taşımıştır. Arapça, Boşnakça, Arnavutça, Gürcüce, Çerkesçe, Rumca, İngilizce, Almanca yazarın tespit edebildiği Mevlid çevirileri. Bunlar tabi aynı zamanda Mevlid’in uzandığı coğrafyayı da gözler önüne seriyor.

Kara bu noktada ilginç bir anekdot aktarıyor. Elli yıl önce en geniş Mevlid makalesini kaleme alan Bosnalı Prof. M. Tayyip Okiç hoca annesinin Türkçe bilmediğini fakat Mevlid’i baştan sona makamıyla okuduğunu ilgili yazısında naklediyor.

Peygamberimize duyulan bu muhabbetin tezahürlerinin en güzel filizlendiği mekanlar elbette Osmanlı toplumunda tekkeler. Bu noktaya kitapta Peygamber Efendimizin Tasavvufi Düşüncedeki Yeri başlığı altında yer veriliyor. Ashab-ı Suffa, Silsile, Zikir, İhsan, Tebettül, Salat ü selam başlıklarına yer veren yazar, Mevlid başlığında da konuyu tasavvuf ve bu mektebinde ocağı olan tekkeye getirerek şunları söylüyor:

“Osmanlı toplumunda gerek Mevlidlerin yazılması, gerekse makamla okunması ve bir gelenek haline gelmesinde dervişlerin büyük payı vardır. Mevlid yazarlarının büyük bir çoğunluğunun ehl-i tarik olması bir tarafa, bu metnin mübarek gün ve gecelerde tekkelerde, dergâhlarda zevk u safa içinde, coşkun ilahiler/tevşihler eşliğinde okunması kültür tarihimiz, edebiyat ve musiki dünyamız açısından özellikle kaydedilmesi gereken bir husustur.” (s.34)

YAKUP KADRİ’DEN BİR HATIRA

Her bölüm sonunda önemli okuma metinlerini okura sunan yazarın alıntıladığı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun 08.04.1921 tarihli İkdam gazetesinde çıkan “100 Yıl Önce İstanbul’da Mevlid” başlıklı yazısında mevlid’in bu topraklar için bir metin olmasının ötesinde bir anlam ifade ettiğini anlıyoruz. Zira Karaosmanoğlu, “beş on senedir Garba uymak için açtığımız bütün o konferans salonlarında, halkı zorla topladığımız o miting meydanlarında görülen şeyler, işitilen o sözler bir hocanın okuduğu menkabenin ve bu cemaatin sükutu önünde bana ne kadar yavan ve boş göründüler” diyerek Mevlid’in tesirini ve ifade ettiği anlamı yaşayarak ifade etmiştir. Ancak 32 yaşında böyle bir metin kaleme alırken, ölümü öncesinde ne dini tören, ne de mevlid istemiştir. Bunu da yazar hüzünlü bir not olarak zikrediyor.

74 YILLIK BİR MEKTUP

Kitabın diğer bölümünde ise daha önce Mehmet Şemseddin Mısrî’nin Mevlid’ini neşreden Mustafa Kara’nın yine Şemseddin Efendi’nin oğlu Fehameddin Ulusoy ve İbnülemin Mahmut Kemal İnal’dan Mevlid’e dair hatıralarının yer aldığı kısım yer alıyor. İki ismi bir araya getiren hikâye ise 1946 yılında Bursa’da kurulan Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu’na dayanıyor. On kişilik bir kurucu ile faaliyetine başlayan kurumun ilk icraatı 1948 yılında Süleyman Çelebi’nin türbesini yeniden yaptırmak için mimarî proje yarışması açılması olacaktır. Tekkelerle beraber türbeler de kapanmış olması işi zorlaştırsa da o esnada Ankara’da yapımı devam eden Anıtkabir işi yumuşatmış ve 1949 yılında Süleyman Çelebi Türbesi ile 19 türbe de ziyarete açılmıştır. Kurumun bir diğer faaliyeti ise Kazım Baykal ve Fehamettin Ulusoy’un Mevlid’i yeniden yayınlama projeleridir. Bu iş için Fehamettin Ulusoy, baba dostu İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın kapısını çalar ve ona yayın projesi metinlerini verir. Akabinde bırakılan metinleri inceleyen İbnülemin’den daktilo edilmiş bir mektup gelir. Mektup hem dil, hem üslup, hem de meseleyi izah eden yönüyle muhteşemdir. İbnülemin’in 74 yıl önce kaleme aldığı satırlarda şunlar yazılıdır:

“….Vücud-ı fânisi Bursa’ya ve eser-i bâkisi diyar-ı islâma şeref veren Çelebi merhum, ne mes’ud insandır ki Ruhü’l-kainat efendimizin iltifatı seniyyelerinde mazhar olarak manzume-i mübarekesi, memâlik-i islâmiyyenin her cihetinden asırlardan beri okunmuştur, hâlâ okunuyor ve ebediyen okunacaktır.

… Risaleniz, kadirşinaslığınıza nümune olduğu için takdire lâyıktır. Söylemeye hâcet yoktur ki kadirşinaslık, hak şinaslıktan tevellüd eder. Hakk’ı izhâr edenler Hakk’ın rahmetine nail olur.” (s.43)

İki isimde eserin yayınlandığını hayatta iken görememişlerdir ama kubbede Süleyman Çelebi gibi bıraktıkları hoş sada sürmektedir. Süleyman Çelebi’ye ve Mevlid’i bir kurtuluş vesilesi olarak bu topraklarda okuyan ve okutanlara rahmet niyazıyla.

#İslam
#Süleyman Çelebi
#Ulu Cami
2 yıl önce
default-profile-img