|

#JeNeSuisPasUnVirus (Ben virüs değilim!)

Almanya Avrupa Komisyonu’nun Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Birimi (ECRI) Mart ayında yayınladığı raporda, Almanya’nın polis teşkilatında, üniversiteler ve okullarda ayrımcılık ve ırkçılığa karşı daha fazla farkındalık kazandırıcı çalışmaların yapılması gerektiğini vurguladı. Ne yazık ki bu tür olaylar Avrupa’da ve Dünya‘da az değil. Fransa’da sosyal medya üzerinden Ocak ayından bu yana #JeNeSuisPasUnVirus (Ben virüs değilim!) hashtagi altında pek çok sözlü ve fiziksel saldırı bildiriliyor.

Haber Merkezi
04:00 - 20/04/2020 Pazartesi
Güncelleme: 22:42 - 19/04/2020 Pazar
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım

ELİF TUNAY ÇOT- ALMANYA

Kadın cinayetlerini, çocuk ölümlerini, savaşları, ambargoları, psikolojik baskıları, ötekileştirmeleri, travmaları, açlığı, susuzluğu, çevre kirliliğini, kalp kirliliğini, düşünce kirliliğini saymazsak dünya aslında fena bir durumda değil diye başlayacaktım ki, tam da en kirli, en düşüncesiz, en kaba, en müsrif, en zalim olduğumuz vakitlerde yakalandık bu salgına. Şunu biliyoruz ki, artık hiçbirşey eskisi gibi ol(a)mayacak. Dünya için uzun vadede toplumsal bir zihinsel dönüşüm kaçınılmaz görünüyor. En azından bizim neslimiz için. Yunan Kardiyolog Thanasis Dritsas, insanın karakterini kaybederek tek hücreli canlılar gibi yaşamımızı sürdürmeye devam edeceğimizi düşünürken, Bulgarlı yazar Georgi Gospodinov daha iyimser yaklaşarak yavaş yavaş ve tevazuyla (çok önemli bir kelime) dünün dünyasını korumanın ve geleceğe taşımanın ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Yani nereden bakarsak orada duruyoruz aslında.

KOVID-19 VE AYRIMCILIK

Göbeklitepe dönemine kadar gider, o zamandan bu yana süregelen insanlık tarihi ile yaşıttır birbirini ötekileştirmek. Avrupa şu günlerde büyük bir imtihandan geçiyor. Elli, seksen, yüz hatta bin yıllık stratejik planları hazır olan ülkeler günü kurtarma telaşında. Üç yüz küsur yıllık kolonya baş tacı edildi. Sarımsak “in”, tokalaşma “out” oldu. Marketlerde ürünler dahi gelişigüzel bırakılıyor. Kapıda bekleyen korona nöbetçileri müşterileri içeriye teker teker alıyorlar. İtalya’da alışveriş için önceden form doldurmak gerekiyor. Kapitalizm yine sorumluluktan kaçıp topu Çin’e atıyor. Zorunlu da olsa dünya bir süreliğine tüketim çılgınlığına ara vermiş görünüyor.

Tüm bunlar yaşanırken insanlığın yakasını bir türlü bırakmayan ötekileştirme, salgın dinlemeden devam ediyor. Şubat ayında Londra’da bir üniversite öğrencisi sokakta yürürken bir grup genç tarafından Asyalı olduğu gerekçesiyle darp edildi. Sosyal medyaya düşen fotoğraflarlardan sonra dünyanın olaydan haberi olabildi. Pek çok kişinin tepkisine yol açan saldırı sonrası Kovid-19 ve ayrımcılık ilişkisi gündeme geldi. Ne yazık ki bu tür olaylar Avrupa’da ve Dünya‘da az değil. Fransa’da sosyal medya üzerinden Ocak ayından bu yana #JeNeSuisPasUnVirus (Ben virüs değilim!) hashtagi altında pek çok sözlü ve fiziksel saldırı bildiriliyor. İsviçre Tıp Bilimleri Akademisi (SAMW) triaj kurallarını Kovid-19 kapsamında yeniden düzenledi. Buna göre 85 yaş üzerindeki hastalar yoğun bakım ünitesine alınmayabilecek. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uymayan karar, insan hakları örgütleri tarafından öfkeyle karşılandı. Avrupa Komisyonu’nun Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Birimi (ECRI) Mart ayında yayınladığı raporda, Almanya’nın polis teşkilatında, üniversiteler ve okullarda ayrımcılık ve ırkçılığa karşı daha fazla farkındalık kazandırıcı çalışmaların yapılması gerektiğini vurguladı. Salgınla beraber son zamanlarda artan ırkçı saldırılara karşı uyaran komisyon, Alman Federal Ayrımcılık Dairesi’nin yetkilerinin genişletilmesi yönünde tavsiyede bulundu. Nitekim Almanya’da 2018 yılında ırkçılığa ilişkin kayda geçen şikayet sayısı 1070. Bu sayı 2019 Ekimine kadar 948’e ulaşmıştı. 2010 yılında bu sayının 462 olduğunu düşünürsek yerinde önlemlerin alınması elzem bir konu.

SAĞLIK SEKTÖRÜNDE DE GÜNDEMDE

Ayrımcılığın yaşandığı alanlardan biri de sağlık sektörü. Haliyle geçmişte yaşanan doktor ve hasta bakıcıların ayrımcı yaklaşımları Kovid-19 ile yeniden gündeme geldi. Peki bu durum Avrupalı Müslümanlar için ne ifade ediyor? Başta Almanya olmak üzere Avrupa’da yaşanan ırkçı vakaların gün geçtikçe arttığı bir gerçek. Aralık 2017’de Alman Federal Ayrımcılık Dairesi tarafından yayınlanan araştırma, son iki senede yaşanan ırkçı vakaların yüzde 7’sinin sağlık sektöründe gerçekleştiğini göstermişti. Endişe duyulduğu bir gerçek, ancak Müslüman hastaların Kovid-19 tedavisinde şu ana kadar ayrımcı bir yaklaşımla karşılaşılmadı. Sadece yurtlarda kalan mülteciler Kovid-19 semptomları göstermelerine rağmen kendilerine test yapılmadığını belirtiyorlar. Almanya’da doktorların inisiyatifinde olan Kovid-19 testi için 250 Avro ücret talep edildiği de söyleniyor. Buna karşın sivil toplum tarafından gösterilen çaba ve gayret yadsınamaz. Biliyoruz ki diğer ülkelerde olduğu gibi Almanya’da buna karşı omuz omuza mücadele eden insanların varlığı umut verici. Birlikte yaşama tecrübesi Avrupa için yeni değil. Asırlar önce Avrupa’da çok dinli zengin bir kültür ve medeniyet birlikteliği yaşanmış, Endülüs İslam devletlerinin çalkantılı döneminde dahi barışçıl rekabetin kültürel gelişmeyi tetiklediği görülmüştür. Bu nedenle yıllar önce Almanya’nın güneyinde yürüttüğüm bir projede başörtülü genç kızlar için meslek yeri ararken karşılaştığım dar zihniyetli değil, ırk, din, dil ayırt etmeden sağduyulu, dayanışmacı doktorlar bizim rotamız. Hastasına kötü davranan, şuursuz değil, empati ile yaklaşan sağlık çalışanları da bizim umudumuz. Güzel insanlar iyi ki var!

BİRLİKTE YAŞAMA TECRÜBESI

Hayatımızda ‘ötekilerimizi’ dahi özlediğimiz şu özel zamanlarda tüm mesafelere rağmen birlikte daha çok vakit geçiriyor, birbirimizi daha fazla hissediyor, daha fazla okuyor, daha çok dua ediyor ve hiç olmadığımız kadar birbirimizi düşünüyor, endişeleniyoruz. En çok üzüldüğümüz, en çok acı çektiğimiz bir zamanda ruhumuzun nasıl da iyileştiğine şahit oluyoruz. Elbette bu salgın bir gün geçecek. Bu durumu fırsata çevirmek isteyenler olacak. Her zamanki gibi iki iyi, bir kötü olacak. Ve elde kalan birlikte yaşamak, şarkı söylemek, olacak.

#Koronavirüs
#Salgın
#Dünya
4 yıl önce