Üç ay önce göreve başlayan AK Parti Kadın Kolları Başkanı Ayşe Keşir, ekibiyle birlikte 81 ili gezerek kadınlara girişimcilik, tarımsal üretim ve devlet desteklerini anlatıyor. Geçen hafta sonu katıldığım Karadeniz gezisinde, ilk durak Rize’ydi ve sabah erkenden çay toplamakla başladı. Program, gün içinde kadın STK’larla buluşma, salon toplantısı, mahalle ve esnaf ziyaretleri şeklinde yoğun tempoda sürdü. İlginin büyük olduğu gezi Trabzon’da da benzer şekilde devam etti. Dönüş yolunda yaptığım röportajda Ayşe Keşir, kadınların artık daha büyük hayaller peşinde olduğunu söyledi. Medya sektöründeki günlerinden, anne Ayşe’ye kadar birçok şeyi konuştuğumuz röportajda, İstanbul Sözleşmesi’nden sonra yola nasıl devam edeceğimizi de konuştuk.
- AK Parti Kadın Kolları Başkanlığı görevini 8 Mart’taki kongreyle devraldığımda, ilk iş olarak sahaya inmek istedik. İllerde sadece teşkilat toplantıları yapıp dönmeyelim, gittiğimiz illere bizden sonra onların işine yarayacak bir şey bırakalım diye düşündük. 2002 seçimlerinde Sayın Cumhurbaşkanımız ilk seçim beyannamesini Hakkari’de okuyup ilk mitingi orada yaptığı için, bizim hikayemiz de bu olsun istedik. Hakkari programını yaparken ilin coğrafi ve sosyo ekonomik durumunu incelediğimizde, Derecik ilçesinde şunu fark ettik; Burası Akdeniz iklimi olan bir ilçe olduğu halde, kadınlar seracılık gibi Akdeniz ikliminde yapılan işleri yapmıyor, devlet destekleri çoğunlukla bilmiyorlar ve tabi faydalanamıyorlar. KOSGEB, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK), Tarım İl Müdürlüğü, İŞKUR, Ticaret Bakanlığı gibi kamu kurum ve kuruluşlarının kadın kooperatiflerinin pek çok desteği var. Biz de bütün illere gidip, oradaki kadınlarımıza devletin özellikle son 20 yılda verdiği destekleri anlatım dedik. Çünkü kadınlar hayal kuruyor ve bu hayallerini gerçekleştirecek bir fırsat arıyor. Onların hayallerini gerçekleştirmek için bunlardan herhangi biri uyabilir. Biz il il gezip örnekleriyle bunları anlatıyoruz kadınlara.
O YAPTIYSA BEN DE YAPARIM
Hakkari’den itibaren geri dönüşleri var, salonda bunu dinleyen kadınlardan, mutlaka 8-10 kişi yapmak istiyor. Ya da onlar bir başkasına anlatıyor, oralardan geri dönüşler oluyor. Aynı zamanda kendi teşkilatlarımızı da eğitiyoruz ki, geri dönüşü olan kadınlara mentorluk yapsınlar, yol göstersinler diye. Bu zamana kadar pek çok başarı hikayesi dinledim, ama her birinde yeniden heyecanlanıyorum. Bugün Rize’de dinledik, şehrinde karton bardak imal eden bir yer olmadığını görmüş, onunla ilgili KOSGEB’den destek almış. İmalathanesini kuruyor. Bu hikayeler beni çok etkiliyor, salondakileri de etkiliyor. Şu hissi verdiğine eminim, “o yaptıysa ben de yaparım”. Aslında bizim beklediğimiz bu. Türkiye büyüyecekse kadın emeğiyle büyüyecek.
- Geçen yirmi yılda şunu fark ettim, yirmi yıl önce belli bir şeyle yetinen kadın, bugün hayal gücü, eğitimi ve vizyonu arttığı için, daha büyük hayaller kurabiliyor, daha büyük beklentiler içinde. Artık kız çocuğunun eğitime erişmekle ilgili hemen hemen hiç sıkıntısı yok. Bulunduğu şehirde üniversite var, demokratikleşme sorunları, üniversitelerde kılık kıyafet sorunları çözüldü. 20 yıl önce belki o dönemin anne-babası “kızım üniversite okuyabilir mi?” diye tasa ediyordu, ama bugün O kız işletme kurmak, işini büyütmek istiyor. Hakkari’de bir kadın mesela KOSGEB desteği almış, ufak bir terzi atölyesi, moda evi işletiyor. Bundan sonraki amacının başka bir desteğe müracaat edip orta ölçekli bir tekstil fabrikası kurmak olduğunu söylüyor. Kadınların bu ölçekte hayal kurması, hedef koyması Türkiye’nin ne kadar büyüdüğünün, özellikle kadınlar arasında fırsat eşitliğinin ne kadar yayıldığının da bir göstergesi.
CEP HARÇLIĞIMIZLA DERGİ ÇIKARTTIK
1985’te üniversiteye başladığımda, İstanbul Basın Yayını birinci tercih olarak yazmıştım. Tek kanal döneminde TRT’de başörtülü çalışamayacağımı düşündüğüm için, gazetecilik bölümünü seçtim. Mezun olduktan sonra Türkiye’nin ilk engelliler dergisi olan bir dergide çalışmaya başladım. Bir yandan hem TRT’ye hem özel sektöre radyo oyunları yazıyordum. Bir yandan da bizim dönemimizde idealist gençlerin ilk yaptığı şey olan dergi çıkartma işine girdik bir grup arkadaşla. Rahmetli Kemal Çapraz’ın teşvikleriyle, cep harçlıklarımızla “Hanımeli” isminde bir dergi çıkarttık 90-91 yıllarında. Muhafazakâr camianın entelektüel kadınları olmak adına bir iddiamız vardı. Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanımızla Şuşa’ya gittiğimde çok duygulandım. Çünkü ben 1991 yılında Hanımeli dergisinde, o dönemin Azerbaycan milletvekiliyle Azerbaycan davasının röportajını yapmışım. Karabağ işgalden kurtuldu ve tam 30 yıl sonra oraları görmek, ilk giden heyette olmak beni çok duygulandırdı. Bir dönem TGRT’de çalıştım. Bir dönem özel çalıştım, bazı haber sitelerine günlük toplum okumaları yazdım. Daha sonra zaten 2001 yılında AK Parti kurulurken siyasete başladım. Neredeyse tam zamanlı siyaset yaptım o günden beri…
Bu biraz meslek hastalığı gibi. Hem sektörün gelişimini takip edeyim, hem de dizilerdeki temalar biraz o günkü toplumu anlatan bir şey. Bir dönem ağa dizileri vardı, bir dönem yalılarda geçen diziler vardı, çatışma izlettiği için çatışma hep var. Tek kanaldan çok kanala geçtiğimizde çok sesliliği getirecek beklentisi vardı. Ama ne yazık ki kapitalizm işin içinde olunca o kadar da çok seslilik olmuyor. Çünkü bir tema tuttuğunda benzerleri ve taklitleri çıkıyor. Bazen gerçekten çok iyi prodüksiyonlar yapılabiliyor. Mesela son döneme damgasını vuran ‘Diriliş’ onlardan biri. İyi prodüksiyonları sadece oyunculuk ve hikaye anlamında söylemiyorum, dizi müzikleri, makyaj, çok iyi kostümler yapılıyor. Sektörden de umutluyum, benim kuşağım televizyon yapımcılığı ya da medya sektörüyle yeni tanışan bir kuşak. Ama şimdi ikinci-üçüncü kuşak geliyor, okullu gençler geliyor, daha üniversite okurken kısa filmlerle vs. sektörün içine giriyorlar. Dünyayı takip ediyorlar. Şu an dizi sektörü Türkiye için ihracat kalemi. Dünyada 2. sıradayız. Bir kültür endüstrisi oluşmaya başladı. Ülkem adına umut verici...
İstanbul Sözleşmesi’nden neden çıktık?
Eğer kadına yönelik şiddeti konuşacaksak, bu konuda AK Parti’nin karnesini tartışmak, ne HDP’nin ne CHP’nin haddi bile değil, hiç kusura bakmasınlar. Bugün PKK kamplarında istismar edilen, tecavüze uğrayan pek çok kız çocuğu BM raporlarına girmiş durumda. Bunlar karşısında sağır ve dilsizler… CHP’nin kendi teşkilatlarındaki taciz, tecavüz iddiaları artık mahkeme konusu. AK Parti daha kurulurken, ilk seçime girerken 2002 yılında, seçim beyannamesinde kadına yönelik şiddetle nasıl mücadele edeceğini kararlılıkla ortaya koymuş bir parti. İstanbul Sözleşmesi 2012 yılında imzalandı. Biz kadına yönelik şiddetle alakalı iç hukukta yaptığımız en köklü değişikliklerin pek çoğunu bu tarihten çok önce yapmıştık zaten. Özellikle TCK’da yaptığımız değişiklikler… Hatta parlemantoya yeni gelen yargı paketiyle, kadına yönelik şiddetle mücadeleyle ilgili eksik gördüğümüz, tamamlayıcı unsurlar saydığımız yeni kalemler ekliyoruz. Boşanmış eşe karşı işlenen şiddet konusu bunlardan birisi. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmış olmamız, kesinlikle kadına yönelik şiddetle mücadeleyle ilgili bir eksen değişikliği anlamına gelmiyor. Aksine kadına yönelik şiddete müdahalede çok kararlıyız. . Aile karşıtı bazı lobicilik faaliyetlerinde sözleşmenin temel alınması, referans gösterilmesi ve gelecekle ilgili bazı kaygılar yarattı. Muhafazakâr-demokrak bir partiyiz ve bireyi topluma hazırlayan aile, bizim için çok kıymetli. Kadın, çocuk, engelli, yaşlı, erkek, tek tek bireyler güçlenmeli. Bununla birlikte, bu güçlü bireylerle aile de çözüm üretme kapasitesini artırıp, “güçlü aile” olmalı…
Fotokopilerimin peşinde değilim
- Kuşak çatışmasının olmaması doğaya aykırı. Çünkü o çatışmayla beraber onlar kendilerini bulacak ve gelişecekler. Genelde o çatışmayı kontrol edemeyeceği duygusu ebeveyni korkutuyor. Ama ben yine de çocukların kendilerini bulmak adına sorgulamalarını, onların adına ve bu ülkenin geleceği adına çok olumlu buluyorum. Tabi ki benim kopyam olmasınlar. Kendi fotokopilerimin peşinde değilim çocuk yetiştirirken. Ama şunu arzu ediyorum tabi ki, Mevlana’nın pergel metaforu gibi, bir ayakları köklerinde, bizim bu topraklardan aldığımız değerlerde olsun, pergelin diğer ucuyla imkanları ölçüsünde dünyayı görebilsinler, yeni ufukları keşfedebilsinler. Eşimle birlikte bunu yapmaya gayret ettik. Rahmetli babam da beni böyle büyütmeye gayret etti…