|

Kahramanlık düşlerinden uyandırılan sahtekar

İspanyol yazar Javier Cercas’ın kaleme aldığı “Sahtekar”, Gökhan Aksay çevirisiyle raflardaki yerini aldı. Romanda, kişisel hikayesini değiştirerek bir ulusun hafızasına sızmaya çalışan Enric Marco’nun gerçek hikayesinin izini süren Cercas, bir nevi modern zamanların Don Quijote’unyla da tanıştırıyor okuru.

Arzu Şahin
04:00 - 15/04/2021 Perşembe
Güncelleme: 09:38 - 15/04/2021 Perşembe
Yeni Şafak
Cercas, kitapta Marco ile ilgili tüm belgeleri olduğu gibi veriyor.
Cercas, kitapta Marco ile ilgili tüm belgeleri olduğu gibi veriyor.

“Bu kitabı yazmak istemiyordum. Neden yazmak istemediğimi de tam olarak bilmiyordum. Biliyor ama bildiğimi kabul etmek istemiyor veya kabul etmeye cesaret edemiyor da olabilirdim; belki de bunların hiçbiri değildi. Şu ya da bu nedenle yedi yıl boyunca yazmamakta diretmiş olduğum ortada” cümleleriyle açılıyor Sahtekar. Yazarımız Javier Cercas’ın gerçek bir hikayenin peşine düşerek yazdığı belgesel-roman, okura kitabın yazılış aşamalarıyla ve yazarın ikilemleriyle birlikte sunuluyor. Öyle ki; Cercas, kitap boyunca her fırsatta “Kurmaca kurtarır, hakikat öldürür!” cümlesini tekrarlayıp duruyor. Çünkü aslında Cercas, kurmacayı tercih eden bir yazar olarak sahtekarlığı gün yüzüne çıkmış Enric Marco’nun hikayesini yazmanın onun işine yarayacağını düşünüyor. Ancak Marco’nun hem yazdığı hem oynadığı kurmaca dünyası sonunda Javier Cercas’ı karşı koyamayacağı bir şekilde içine çekiyor.

ARKA SOKAKLARDAN MİLLİ KAHRAMANLIĞA


Enric Marco, 1921 yılında bir akıl hastanesinde dünyaya gözlerini açıyor. Annesinin hastanede kalması nedeniyle İspanya’nın arka sokaklarında akrabalarının yanında büyüyor. 50’li yaşlarının başında Almanya’da Nazi kamplarında işkence gördüğünü, Franco döneminde direnişçi olduğunu söyleyerek ve bu hikayeleri detaylandırıp büyüterek milli bir kahraman haline geliyor. Tüm dernekler, sivil toplum kuruluşları, siyasiler ve halk İspanya’nın yakın tarihinin önemli bir parçası olduğunu düşündükleri Marco’yu el üstünde tutuyor. Marco uydurduğu hikayesini abarttıkça ünü de artıyor. Ancak bir gün tüm foyası ortaya çıkıyor. O andan sonra ise başka bir hikaye başlıyor.

DON QUIJOTE’UN MODERN VERSİYONU ENRIC MARCO

Javier Cercas ana hikayeyi kitabın en başında okura genel hatlarıyla aktarıyor. Zaten kitap hikayenin kendisinden çok kahramanı Enric Marco’nun tüm bu oyunu nasıl kurduğu, sahtekarlığının boyutları, yalanlarla doğru parçacıklarını nasıl harmanladığı üzerine yoğunlaşıyor. Cercas, kitapta Marco ile ilgili tüm belgeleri olduğu gibi veriyor. Kitabın kahramanı ile yaptığı röpörtajları birebir okura anlatıyor. Bir nevi Marco’yu yazarla birlikte okur da sorguluyor, söylenen yalanların katmanlarını çözmeye başlıyor. Okur bu farklı deneyimi yaşarken aynı zamanda yazarın iç dünyasında kopan fırtınalara da şahitlik ediyor. Çünkü Cercas aslında kitaba başlarken tiksindiği Marco’yu bir süre sonra anlamaya başlıyor. Hatta içten içe ona gerçeği söyleterek ruhunu kurtarma işine girişiyor. Başlarda yalanlarında inat eden Marco ise kitabın sonlarına doğru gerçekleri yavaş yavaş kabul ediyor. Cercas’ın o kabul anlarında Marco’ya olan hisleri değişiyor. Artık onu kitapta sık sık andığı Don Quijote’un modern bir versiyonu olarak görüyor.

HAFIZA SEKTÖRÜNÜN PARLAYAN YILDIZI

Javier Cercas’ın belgesel-romanının en önemli teması ise kendi deyimiyle “hafıza sektörü”. Bu sektörün içine düştüğü durum sektörün “pop starı” olarak andığı Marco’nu hikayesiyle ete kemiğe bürünüyor. Avrupa’nın uzun yıllar boyunca içinde bulunduğu ve bir noktadan sonra günah çıkarır gibi hesaplaşmaya giriştiği savaşlar, kıyımlar, diktatörler, soykırımlar Marco’nun kişisel tarihini yeniden yazdığı hayatının ana temalarını oluşturuyor. Bu hesaplaşmada kendini her durumda haksızlığa uğramış ve mücadele etmiş biri gösteren kahramanımızın aslında düzenle her zaman uyum içinde olduğunu ise yazarın titiz araştırması sonucu elde ettiği somut deliller ortaya koyuyor. Peki hafıza sektörü kendi yarattığı, büyüttüğü ve göklere çıkardığı bu sahtekarın foyası ortaya çıkınca ne yapıyor? Elbette Marco’yu kendi elleriyle çıkardığı tahttan bir gecede indiriyor.

EDEBİYAT: MEŞRUİYETİ OLAN YALAN

Romanda beni en çok etkileyen bölüm ise Javier Cercas’ın Enric Marco ile hayali diyalogları oldu. Yazarın iç sesini en iyi anlatan bu bölümde soran ile sorgulanın düellosu aynı zamanda hakikat ile kurgunun düellosuna dönüşoyor. Yazar bu bölüme başlarken “Bu kitapta, bir kez olsun, Marco’nun yerine ben üreteyim istedim kurmacayı” diyor. Marco’nun yazarımıza ünlü romanı Salamina Askerleri’ni ve bu romanın kahramanı Miralles’i hatırlattığı yerlerde ikili arasında şu diyalog geçiyor:

“Ben hakikatle söylüyordum yalanı. Benim yalanımın meşruiyeti var. Romanlarda yalan söylenir. Kahramanlardan, ölülerden, tarihin içerisinde unutulmuş insanlardan söz edebilmek için yarattım ben Miralles’i.”

“Ben ne yaptım? Sizin yaptığınızın aynısını. Yo, hayır. Sizin yaptığınızdan çok daha iyisini yaptım. Miralles gibi bir tip yarattım. Şu farkla ki, benim Miralles’im canlıydı, okullara gidiyor çocuklara Nazi kamplarındaki dehşeti, oralara kapatılmış İspanyolları anlatıyor, onlara adalet, özgürlük ve dayanışmadan söz ediyordu. Amical de Mauthausen’i ayağa kaldırdı o adam. Onun sayesinde İspanyol okullarında soykırım konuşulmaya başladı. Flossenbürg Kampı’nın varlığı, on dört İspanyolun orada ölmüş olduğu onun sayesinde öğrenildi.”

Şövalyelik düşlerinden uyandırılıp köyüne dönen Don Quiote’u kahraman, kahramanlık düşlerinden uyandırılan Enric Marco’yu sahtekar yapan şey de aslında bu diyalogda gizli. Sahtekar sizi, yalanın, hakikatin ve hafızanın katmanlarında gezdirirken bu kavramlar üzerine yeniden düşünmenizi de sağlayacak.

#Javier Cercas
#Gökhan Aksay
#Sahtekar
3 yıl önce
default-profile-img