|

Kalemim ebru üstünde İstanbul’a yürüdü

Çinli hattat Haji Noor Deen ve Hikmet Barutçugil, geleneksel Çin yazı teknikleriyle ebrusanatını bir araya getirdi.Sanatçılar, bu iki kadim geleneğin birleşmesinin İpek Yolu’nu yeniden kuracağını söylüyor. Haji Noor Deen, “Kültür ve kardeşlik için bir yol kurduk. Kalemim ebrunun üstünde Çin’den Türkiye’ye kadar yürüdü” diyor.

Merve Akbaş
04:00 - 28/10/2018 Pazar
Güncelleme: 13:18 - 27/10/2018 Cumartesi
Yeni Şafak
Çinli hattat Haji Noor Deen ve Hikmet Barutçugil.
Çinli hattat Haji Noor Deen ve Hikmet Barutçugil.

Haji Noor Deen Mi Guang Jiang veya kısaca Hacı Nurettin Bey, ömrünü hat sanatına adamış Çinli bir sanatçı. Çin, Kuveyt, Mısır ve Türkiye’de uzun yıllar boyunca bu sanat üzerine eğitim alan Hacı Nurettin, Çin’in kadim yazı teknikleriyle Osmanlı hat sanatını birleştiriyor. Türkiye’den de Hasan Çelebi, Davut Bektaş gibi isimlerden icazet alan Hacı Nurettin, “Dünyanın En Etkili 500 Müslüman’ı listesinde yer alıyor. Hacı Nurettin, geçtiğimiz hafta ebru sanatçısı Hikmet Barutçugil’le birlikte İstanbul’da ilginç bir sergi açtı. İpek Yolu isimli sergide, Barutçugil’in ebruları üzerine geleneksel Çin üslubuyla yapılan hat eserleri yer alıyor. İki sanatçı, Çin ve İstanbul arasında kültürel bir İpek Yolu kurmak istedik diyor.

Hacı Nurettin Bey’le böyle bir sergi yapmaya nasıl karar verdiniz? Bu fikir nasıl doğdu?

Hikmet Barutçugil: Hacı Nurettin Bey’le uzun yıllara dayanan bir arkadaşlığımız var. Dünyanın dört bir yanındaki sergi, sempozyum ve farklı organizasyonlarda bir araya gelmiştik. Yıllardır böyle bir proje üzerine düşünüyorduk. Hacı Nurettin Bey çok özel bir insan. Bu Çin hattı aynı ipek yolu gibi bin 500 yıl öncesine kadar giden bir gelenek. Bu gelenek bizim yazı kalıplarımızdan çok farklı bir gelenek.

Çin hattının bizdekinden farkı nedir?

H.B.: Çin hattı fırça ile yazılıyor. Bu hat eğitimi yani Çin’deki yazı eğitimi çok uzun süre alıyor ve meşakkatli bir süreç. Burada beklenen yüksek düzeyde bir dikkat. Vecd halinde çok hızlı yazılıyor. Bizim Osmanlı hattımız çok ağır yazılır. Yavaştır, katı kuralları vardır.

Hacı Nurettin Bey’i özel kılan nedir?

H.B.: Ebru duasında yaptığımız bir cümle var. Ezeldeki hükme uygun olarak deriz. Şimdi sanatçı uzun uzun o kağıda bakıyor. Ezeldeki hükmünde ne vardı? Onu düşünüyor düşünüyor, bir anda hızlı bir şekilde bunu yazıyor. Burada gördükleriniz Çin usulü yazılan Arap alfabesi. Besmeleller, Kelime-i Tevhidler... İşte Hacı Nurettin’i özel yapan budur. Ayrıca bu eserlerin sunumu da yaklaşık iki bin yıldır Çin’de yapılan bir yöntemle gerçekleşti. Kumaşla kağıdın bir araya getirdik. Buna uygun tasarımlar yaptık.

YENİ KÖPRÜLER KURULUYOR
Hem kadim Çin sanatının esintilerinin olduğu hem de bizim Türk ebrusunun bir araya geldiği bir sergi hepimiz için dikkat çekici. Bu sergiyi nasıl tanımlamak gerek?

H.B.: İki eski gelenek bir araya geldi. Çin çok güzel bir şey yaptı. Kendi kültürü içinde çağdaşlaştı, modernleşti. Başka hiçbir yabancı kültürün içinde, tesirinde kalmadı. İpek yolu projesi, ekonomik bağlamda yeniden gündemde. Yeni köprüler kuruluyor. Tarihi içinde kültür alışverişinin de olduğu bir ipek yoluydu bu. Fikir de geliyordu, kültür sanat da geliyordu, kağıt geliyordu. Biz de bu sergiye yeni İpek Yolu projesinin kültür ve sanat alanındaki ayağını yeniden canlandırmak istedik.

Hacı Nurettin Bey, sizin sanatınızda hem geleneksel hat sanatının ayrıntılarını, hem de Çin kaligrafisinin izlerini görüyoruz. Bunun karşılığında ortaya çıkan hatta ne isim vermek, nasıl tanımlamak gerek?

Hacı Noor Den: Bu ilk defa gerçekleşen bir proje. Hikmet Bey’le de ilk defa birlikte çalıştık. Ebru üstünde Arapça harfler var. Ama Çin üslubunda... Bu üslup çok kadim. Yaklaşık bin senelik. Fakat, Çin hattına Arap harfleri girdiğinde değişik bir hal alabiliyor. Siz bilirsiniz, hat için farklı teknikler vardır, sülüs, nesih gibi. Çin hattı tasarımında da farklı olan öğeler var. Kağıt, mürekkep ve kullanılan malzemeler Osmanlı hattından farklıdır. Ve biz bir de mühür vururuz. Hattın kenarında üç ayrı mühür bulunur. Bunlar aramızdaki temel farklar. Tabi çok eski gelenekleri olan Çin yazı tekniğiyle Arapça hat yazmayı denemek ortaya çok farklı çalışmaların çıkmasına neden oluyor.

KITADAN KITAYA EĞİTİM
Siz hat ile nasıl tanıştınız?

H. N:Bu uzun bir hikaye. 18 yaşından bu yana hat ile ilgileniyorum. Ondan önce bu sanatla ilgili bir fikrim yoktu. Hatta Arapça harfleri bile bilmezdim. Çin’de bir mescide gitim. Orada hat ile karşılaştım.

O zaman da Müslüman mıydınız?

H. N: Aileden Müslümanım ben. Ama orada Arapça öğrendim. Mescitte 6 sene boyunca hat eğitimini aldım. Ardından iki sene de üniversitede eğitim gördüm. Sonra yurtdışından bu sanatın farklı boyutlarını öğrenmek istedim. Kuveyt’te 2 sene, Mısır’da da 8 sene daha eğitim aldım. Ardından İstanbul’a geldim. 2008 yılından bu seneye kadar 10 sene boyunca gidip geldim, eğitim aldım. Bütün ömrüm bu sanatı öğrenmekle geçti.

İstanbul’da kimden eğitim aldınız?

H. N: Hasan Çelebi, Davut Bektaş, Ferhat Kurlu ve Ahmet Kocak’tan icazet aldım. Şimdi de Hikmet üstadımdan ebru için icazet almak istiyorum.

Dünyanın farklı noktalarında eğitimler veriyorsunuz. Farklı ülkelerden de eğitim aldınız. Bu süreç boyunca neler öğrendiniz?

H. N: Siz biliyorsunuz ki, Kur’an-ı Kerim Mekke’de nazil oldu, Mısır’da okundu ve İstanbul’da yazıldı derler. Burada öğrendiklerim en önemlisiydi.

Sergideki eserleriniz Çin üslubundaki hat ve ebrunun birleşimi. Bunun sanatseverlere nasıl bir mesajı var?

H. N: Tarihte ilk defa Çin üslubu ile ebruyu yan yana getirdik. Üstadım, Hikmet Bey, ebrunun en önemli isimlerinden. Tarihten biliyoruz. İpekyolu Çin’den başlar. İstanbul’a gelir. Biz de bu şekilde yeni bir İpek Yolu kurmuş olduk. Ancak bu ticari değil. Kültür ve kardeşlik için kurulan bir yol. Kalemim ebrunun üstünde Çin’den İstanbul’a kadar yürüdü.

Bu çalışmaların bizim sanatımız üstünde nasıl bir etkisi olur?

Hikmet Barutçugil: Geleneksel sanat diye bir şey yoktur. Önce bunu bilmememiz gerekiyor. O daha öncekilerin taklidi olabilir ancak. Bu da sanat değil zanaattir. Bizim hataya düştüğümüz nokta bu. 400 yıldan bu yana yapılan ebrunun aynısını yapmanın adı sanat değildir. Farklı bir şey yapabiliyorsak, yine kökümüzden bunu alabiliyorsak, biz onu ihya etmiş oluruz hem de onun adı sanat olur. Biri bunu kopya ederse o bu fikri çalmış oluyor. Bu bizim için güzel bir şey olur. Çünkü sanat takdirle değil, taklitle anlaşılır oturup oturmadığı.


Binlerce
yıllık gelenekle
yapıldı
Çalışma nasıl ilerledi peki?

H. N: Çince de bir söz var. Yılan çizerken hayvana ayak çizilmez. O yüzden ebru üzerinde yazmaya uygun olan en iyi noktaları bulmaya çalıştım önce. Ebru zaten kendi içinde çok güzel. Hikmet Hoca bana kendisinin en güzel ebrularını verdi. Ben de onlara en uygun yazma noktasını buldum.

H.B.: Buradaki birkaç ebru dışındakilerin hepsi yeni tarzda ebrular. Bu ebrular bize tabiattan kesitler sunuyor. Makro-mirkro kozmoz arasında, sonsuzluktaki görüntülerin yansımaları. O içindeki hareketlere uygun bir şey yaparsa o zaman zeminle birleşiyor. Bir boşluk varsa onu değerlendiriyor. Resimsel değerini de arttırıyor bu. Biz bunları binlerce ebrunun içinden seçtik. Yani yazılara özel ebru yapılmıyor. Yapılmış ebruya nasıl yazı yazılır diye düşünündük.

Çalışma nasıl başladı?

H.B: Geçtiğimiz yıl icazet merasimi için buradaydı. Zaten aklımızdaydı uzun zamandır. Geldiğinde ben, “yapalım mı” dedim. O da “yapalım abi” dedi. Atölyeye geldi. Seçtik. Buna şöyle bir şey yazarız, bunu farklı değerlendiririz diye üstüne konuştuk. Ebrular Çin’e gitti. Hacı Nurettin orada yazdı. Ardından da binlerce yıldır uygulanan bir yöntemle kumaşa yapıştırıldı.

Bizim sanatlarımız geleneksel olarak usta -çırak ilişkisi üzerinden gider. Sizin de öğrencileriniz var mı?

H. N: Şimdiye kadar 2 bin öğrencim oldu. Bunlardan bazıları Amerika’da, İngiltere’de ve Çin’de.


#Hikmet Barutçugil
#Haji Noor Deen​
5 yıl önce