|

Kapağı açmaya cesaret edemedim

Yazmanın asıl iklimi zamanla değil mekânla ortaya çıkıyor. Sessiz mekân ile sesli mekân, karanlık mekân ile aydınlık mekân, kendine ait mekânla umuma ait mekân... Gece ve gündüz de öyle, kütüphanedeki birkaç saat ile evdeki on saat eşit mi? Akşamleyin yemek sonrası ev sesleri arasında hangi ilham güçlü kalabilir?

Merve Akbaş
04:00 - 15/11/2020 Pazar
Güncelleme: 02:31 - 15/11/2020 Pazar
Yeni Şafak
​Aysun Ellidokuzoğlu
​Aysun Ellidokuzoğlu

Aysun Ellidokuzoğlu, İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe, Fars Dili ve Edebiyatı bölümlerini bitirdi. Dergâh Yayınları etiketi taşıyan Bitemeyen ilk kitabıdır. Ellidokuzoğlu, kitap eline ulaştığından beri kapağını açmaya cesaret edemediğini söylüyor.

İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?

Sanırım bunu en iyi anlatacak kelime: Sükûnet. Sebebi heyecan mı yoksa tedirginlik mi ayırt edemiyorum. Yazarak, içimizde uyuttuğumuz, gizlediğimiz bir şeylerin görünür olmasını göze alıyoruz. Ortaya çıkardığımız metnin ilk okuru biziz ve bu karşılaşmanın heyecanı -zihnimizdeki şeylerle bir kâğıt üstünde karşılaşmaktan bahsediyorum- biraz da paylaşmanın tedirginliği ile karışıyor. Bu bakımdan kitabın yayınlanmış olmasından çok onun benden çıkıp bir yola girmiş olması gerçeğini sindirmeye çalışıyorum hala. Bu sebepten sessizce o hissin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.

Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?

Kapağına dokundum, kapağındaki kızın başını okşadım. Henüz içini açmaya cesaret edemedim. Bu bir heyecandan mı ileri geliyor yoksa yabancılaşmaktan mı korkuyorum bilmiyorum. İçinde çok iyi bildiğim bir hikâye var, defalarca okuduğum fakat henüz hazır değilim gibi geliyor.

İlk kitabınızı kime imzaladınız?

İlk okurlarımdan birine imzaladım, benim emeklediğim zamanları bilen, ilk yazılarımın şahidi bir dostuma. Bu arada kitap imzalamanın çok zor geldiğini söylemek isterim.

Yazmaya nasıl başladınız?

Komik gelebilir ama (bana komik geliyor çünkü) daha 12 yaşımdayken adına roman dediğim metinler yazmaya başladım defterlerime. Onlar neden hikâye değildiler bilmiyorum, sanırım çok roman okumaktan, belki hikâyeyi bilmemekten. Yani aslında yazma serüvenin ilkokul hayatım boyunca kitaplık kolu olmamla ve Jules Verne okumamla başladı. Sonra günlük yazarak kısa metinlere dönüş yapsam da roman gönlüme mayalanmıştı çoktan.

DEFTERDE İLHAM BİLGİSAYARDA RİTİM VAR

Gece mi yazarsınız, gündüz mü?

Yazmanın asıl iklimi zamanla değil mekânla ortaya çıkıyor. Sessiz mekân ile sesli mekân, karanlık mekân ile aydınlık mekân, kendine ait mekânla umuma ait mekân… Gece ve gündüz de öyle, kütüphanedeki birkaç saat ile evdeki on saat eşit mi? Akşamleyin yemek sonrası ev sesleri arasında hangi ilham güçlü kalabilir? Bazen metroda cümleler geliyor aklıma, not alıyorum, -bunu yazmaktan saymıyorum- birleştirmek için geceyi bekliyorum fakat gece çoktan kaçmış ilham kuşuna ağıtla geçebiliyor. Belki hepsi kendini yazdırmak isteyen yazının kaderine bağlıdır, bizim keyfimize değil.

Defter mi, bilgisayar mı?

İkisi de. Defterde ilham bilgisayarda ritim var. Defterin sayfası ve kalemin ucu birbirine uymadığında kendini öldüren hikayeler var. Klavyenin ritmine dalıp sayfalarca yazılan mektuplar, hikayeler var. İkisini de severek kullanıyorum ve ayırt edemiyorum.

#Aysun Ellidokuzoğlu
#Dergâh Yayınları
#Bitemeyen
3 yıl önce