|

Karpat Hoca’nın Babadağı

Kemal Karpat son kitabında Osmanlı Devleti tarihine merkezden değil, küçük bir kasabadan, Babadağı’ndan bakıyor. Babadağı’nın Türk-İslâm tarihi içerisindeki yerini açıklayan Karpat Hoca, memleketini çeşitli cepheleriyle ele almış.

Haber Merkezi
04:00 - 11/07/2018 الأربعاء
Güncelleme: 15:21 - 26/02/2019 الثلاثاء
Yeni Şafak
​Kemal Karpat
​Kemal Karpat
Eren Yılmaz

Prof. Dr. Kemal H. Karpat hocanın son kitabı Timaş Yayınları’ndan Sarı Saltuk Diyarı ve Babadağı adıyla çıktı. Ömrünü tarihe adamış bir isim olan Karpat hoca, bu son kitabında da usta tarihçiliğini eserine hiç şüphesiz ki yansıtmış. Sarı Saltuk Diyarı ve Babadağı üç ana bölüm ve Ekler kısmından müteşekkil olup, konuyla ilgili yerli-yabancı çalışmaların istifade edilmesiyle ortaya zengin bir muhteva çıkmıştır. Kitabın sonunda bir de Albüm var; bilhassa Babadağı’nın mirasını yansıtması bakımından, çok önemli fotoğraflar.

Her şeyden önce Karpat hoca, Osmanlı Devleti tarihine “merkezden” yaklaşmayarak, küçük bir kasabadan bakıyor. Küçük bir kasaba olan Babadağı kendisi için hem bir minnet borcu hem de Osmanlı’nın mirasını yansıtması açısından çok mühim bir konu olduğu için bu konuya titizlikle eğiliyor.

Babadağı, Osmanlı döneminde sultanların, vezirlerin, askerlerin ziyaret ettikleri yer olmuş, önemli bir dini kimliğe bürünmüş fakat ilim merkezi olamamıştır. Bu mesele her zaman Karpat hocanın ilgisini çekmiş olmasıyla birlikte, hocanın kitabında vurguladığı en önemli nokta, bu Türkmen nüfusunun çok erken bir dönemde Rumeli topraklarında, kendi kimliklerini koruyarak yeni bir toplum inşa etmesidir. Sarı Saltuk ve Türkmenlerin oluşturdukları bu toplum, kendilerine has bir Türk-İslâm anlayışı geliştirmiştir; bunun içindir ki çoğu kez Balkan bölgesinde Türk demek aynı zamanda Müslüman demektir.

Kitabın birinci bölümü, “Osmanlı Öncesi Babadağı ve Dobruca”da Babadağı’nın bazı coğrafi bilgilerini veren Karpat, bölümdeki verdiği dipnotlar sayesinde konuyla ilgili yapılmış olan çalışmaların takibini de biz okuyucularına sunuyor. Zengin bir bibliyografya vücuda getiren Karpat’ın referansları ise oldukça önemli çalışmalar. Kanaatimizce dilimize çoğu çalışma çevrilmemiş olsa bile, Karpat’ın vermiş olduğu referanslar yayınevleri tarafından dikkate alınıp, çevrilmesi gerekir.


İkinci bölüm, “Osmanlı Döneminde Babadağı”nda, Dobruca ve Babadağı’nın I. Bayezid dönemindeki fetihleriyle Osmanlı’ya geçtiğini bahis konusu ederek, dönemin taht kavgalarını Rumeli nezdinde açıklaya çalışmıştır. Babadağı’nın II. Bayezid devrinde önemli bir İslâm kasabası oluş sürecini anlatan Karpat, bölgenin dış müdahalelerine de yer vermiştir. İlerleyen süreçte Babadağı’nın stratejik bir mevki oluşu bölgenin önemini artırmıştır. Farklı kaynaklardan yaptığı araştırmalar neticesinde elde ettiği bilgileri yorumlayan Karpat, bölgenin diğer devletler açısından önemini anlatarak Evliya Çelebi’nin gözüyle Babadağı’nı çok güzel anlatmıştır. Bu bölümün en güzel tarafı bizce Babadağı’nın istatistikî verileridir. Özellikle tahrir defterlerine göre Babadağı’nın verilerini veren Karpat, mahalleleri, yaşayan hane sayılarını, meslek dağılımını, gelir ve vergileri tablo şeklinde sunmuştur. 16.-19. yüzyıllar arasındaki Babadağı’nın ekonomik verileri Osmanlı kaynaklarının verileriyle eserde aktarılmıştır.

Kitabın son bölümü olan “Osmanlı’dan Sonra Babadağı” her şeyden önce yitip gitmekte olana bir çağrıdır. Türk-İslâm kültürünün yegâne mirasının yaşadığı, yaşatılmaya çalışıldığı Balkanların gözdesi, Rumeli’nin mirası Babadağı Osmanlı’dan sonra Rusya’nın Sosyalist rejimiyle birlikte fakirleşmiş, halkı şehirlere göç etmiş, mimari yerle bir olmuş, kültürel değerler tek tek yüz tutmaya başlamıştır. Berlin Anlaşması (1878) ile de bölge Romen idaresine geçmiştir. O dönemde halkının yüzde 70 oranında Müslüman oluşu ve ardından gelen göçle birlikte bugün birkaç yüz kişilik kalan bir kasabanın acı hikâyesi bu bölümde Karpat hocanın sözleriyle çok iyi okunmalıdır. 20. yüzyıl başlarında Babadağı, üç Müslüman mahalle ve 20 dükkân Türk esnafa ait olmasına rağmen bugün bu durum daha da kötüdür. Pazar yerleri yok olmuş, halk kendi ihtiyaçlarını kendisi üreterek sağlamaya çalışmıştır. Sarı Saltuk Türbesi ve Gazi Ali Paşa Camisi harap olmuş, yerel girişimler sayesinde bir nebze onarılmaya çalışıldıysa da tam anlamıyla onarılamamıştır. Karpat hoca bölgenin durumunu bu şekilde ortaya koyarken, eski mahallerden hiçbirinin bugün mevcut olmadığını üzücü bir şekilde vurgulamaktadır. Bunun yanında özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı vasıtasıyla Türkiye’den gönderilen ustaların Gazi Ali Paşa Camisi’ni onardıklarını; 1998’de Süleyman Demirel ile Romen Cumhurbaşkanı’nın bu açılışa katıldığını; Recep Tayyip Erdoğan’ın henüz Başbakan iken Sarı Saltuk Türbesi’ni ziyaret ettiğini ve Gazi Ali Paşa Camisi’nde namaz kıldığını söylerken umut verici gelişmelerin olduğunu da dile getirmiştir.

Sonuç olarak Babadağı bütün tarihi gerçekliğiyle ortada durmaktadır. Ülkemizde yapılan ulusal-uluslararası sempozyum, kongre, panellerin artması bu konuda Karpat hocanın umudunu da baki kılmaktadır. Kendisi de bu umutlarını bazı anılarıyla dile getirmiş ve Babadağı tarihini yazarak minnet borcunu ödemek istemiştir. Her ne kadar bu minneti bu eseriyle anlatmak istemişse de bu eserin bir acının ürünü olduğunu da Sonuç bölümünde söyler. Hayatının ilk yılları Babadağı’nda geçen Karpat’ın her gidişinde Türk-Müslüman Osmanlı Babadağı’nın biraz daha küçüldüğünü acı sözlerle anlatır.

Bu kitap bir minnetin ürünü olsa da konuyla ilgili çalışma yapacak araştırmacılara önemli bir referans kaynağıdır. Babadağı’nın mirasına sahip çıkmak “hepimiz için bir vazifedir” diyen Karpat hocanın bu kitabı umarım acının ve umudun tezahürü olur.

Kendisine şükran borçluyuz.

#Kemal H. Karpat
#Sarı Saltuk Diyarı Babadağı
٪d سنوات قبل