|

Kazak hayatından renkler sesler çizgiler

Günümüz Kazak Öyküsü Aşur Özdemir tarafından hazırlanan bir seçki. Bu seçkideki öyküler farklı yazarlara ait. Öyküleri okurken hem Kazakistan’ın günlük hayatına tanıklık ediyoruz hem de tarihsel olayların toplum üzerindeki etkilerinde bıraktığı izleri sürüyoruz.

04:00 - 15/01/2022 السبت
Güncelleme: 00:09 - 15/01/2022 السبت
Yeni Şafak
Allah, Kazakları her zaman böyle zararlı kindarlıktan, düşmanın hile ve fitnesinden, gencecik, dağ gibi yiğitlerin başını alan çarpışmalardan korusun!
Allah, Kazakları her zaman böyle zararlı kindarlıktan, düşmanın hile ve fitnesinden, gencecik, dağ gibi yiğitlerin başını alan çarpışmalardan korusun!
İBRAHİM DEMİRCİ

Bir toplumu tanımanın en sağlıklı ve verimli yollarından biri, o toplumun edebiyatına bakmaktır. Aşur Özdemir’in hazırladığı Günümüz Kazak Öyküsü adlı seçkide dikkatimi çeken bazı hususlar üzerinde durmak istiyorum.

Hece Yayınlarının 2021 Ocak ayında okuyucuya sunduğu Günümüz Kazak Öyküsü, 391 sayfa. 1939-1953 arasında doğan otuz Kazak yazarının kısa biyografilerinin ve birer öyküsünün yer aldığı seçkideki yazarların çoğu köy kökenli. Türkmenistan’da doğmuş bir, Doğru Türkistan’da doğmuş üç yazarın Kazak Edebiyatına katılmış olması da bölgedeki geçişkenlikleri göstermesi bakımından önemli.

Adilbek Tawasarov’un “Ak Kuğu Şarkısı” adlı öyküsünü (s. 217-226) bir yana bırakırsak bütün metinlerin Kazakistan’da yaşayan çeşitli insanların yaşantılarına, sorunlarına, çatışmalarına, umutlarına, yönelişlerine ışık tuttuğunu söyleyebiliriz. Hoş, kuğular dünyasında yaşanan bir aşk macerası da bize insan merceğinden yansıtılmış olmaktadır.

Öykülerin çoğunda ak, apak, gök, mavi gibi renklerin hâkim olduğunu, insanlarda sarının da öne çıktığını; at, tay, kulun, deve, köşek, yılan, kurt, köpek gibi hayvanların da sıkça hayata karıştığını söyleyebiliriz.

AĞLAYANA SORU SORMA

İlk öykü Merhamet’te eğitilmemiş bir aygırın yol açtığı bir kaza anlatılıyor. Gıybrat (İbret) attan düşünce “Bir yerin kırılmadı ya evladım?” diyen de vardır, önce aygırı anan da. Bu duruma tepki gösteren de: “Mal mülk insandan daha kıymetli bunlar için. Çocuğun hâlini soracağına...” (s. 31).

“Dar Zaman”da bir düşman saldırısından sahneler yansıtılmış. “Testi bin gün kırılmaz, bir gün gelir kırılırmış! (...) Kaymağım döküldü diye üzülme; namusum, şerefim yıkıldı çiğnendi diye üzül. Az olduğun için ezilmiyorsun; konuşan ağız çok ama dinleyen kulak az.” (s. 47) “İyi komşu kut, kötü komşu kurttur.” ... “Yangın azarsa yaman, kin artarsa tufan olur!” (s. 49)

Dokunaklı bir aşkın anlatıldığı “Tipi”den bir tavsiye: “Ne oldu? Sorsam mı acaba? Boş ver, ağlayana bir şey sorma demişler. Gerçekten de sorup acısını deşmenin ne anlamı var?” (s. 55)

“Zor Soru” iffetli ama ürkek bir kadının başına gelenler çevresinde örülmüş bir öykü. İki cümle aktarayım:

1. Kader denen şey çok tuhaf; bazen ateşin içinden yanmadan çıkarsın, bazen de göz göre göre ateşe düşersin.

2. İçi kan ağladığı hâlde gülenler olduğu gibi kan dökerek de gülenler var. (s. 65).

Yıllar sonra köyünü ziyaret eden ünlü bilim adamına ikram edilen bir ot, öykünün de adı olmuştur: “Çayırsedefi.” “Eğer kullanmasını bilirsen bin türlü derde devadır. Mübarek atalarımız uzak yola yahut akına çıktıklarında boyunlarına muska olarak takarlarmış birer kök. Rivayete göre kutlu bitki boynuna asılı kişinin sağ salim dönmesi için dua edermiş.” (s. 89)

“Sevgili”, çocukluk dönemi âşıklarının yıllar sonra görüşmelerini anlatıyor: “... insanı kader yönlendirir sözü doğruymuş. Yolumuz ayrıldı...” (s. 100)

“Karakter”, Kazakistan edebiyat dünyasına da ışık tutan bir metin. Öyküden çok anıyı andırıyor. Kendisiyle röportaj yapılan ünlü yazarın, her defasında “telif”i hatırlatması dikkate değer bir olgu. Ünlü yazarın kaygılarından biri de şu: “Makam ve mansıba fazla önem vermeye başladık. Sonu nereye varır acaba?” (s. 120)

“Tuhaf Bir Olay”, halk ile aydın arasındaki ayrımın, ayrışmanın bazı yönlerine ışık tutan eğlenceli bir öykü. İşsiz güçsüz, tembel bir adam sayılan “damat şair”in “torpil” yaparak kaynanasının gözünde itibar kazandığını görüyoruz (s. 123-132).

“Erlik”, sürüye saldıran aç kurdu köpek sanarak öldüren gelin Zuvraş’ın hikâyesi. Kaynana, kocasına şöyle diyerek kahramanlığa ortak çıkar: “Senin gibi tüfekle gezmesek de köpeklerin yardımıyla gelinle ikimiz öldürdük” (s. 138-139).

“Bir Gecenin Hikâyesi”, Afganistan’ı işgal eden Rus ordusunda yer alan bir Kazak’ın macerası. “Dede” denen kıdemli askerler, “torun” denen kıdemsizden bir Afgan esiri öldürmesini isterler. Reddeder: “Ağalar, faşist değilim ya, kandan korkarım...” (s. 142). Sonra roller değişir. Müslümanlar işgalcileri esir alır. Sakallı Müslüman’ın sözlerinden biri de şu olur: “Duha suresinde ‘Yetimi hor görme, dilenciyi azarlama.’ buyrulmuştur. Sana ceza vermeye hakkım yok. (...) Biz Müslüman’ız. Kâfirler bizi haksız yere katlediyorlar...” (s. 145)

“Düğün Gecesi” oğluyla birlikte şehirde yaşayan bir kadının köydeki düğüne gidememesi, gelinini göndermesi çevresinde örülen bir metin. Kitabın tek benöyküsü. Anlatıcı, işyerinden izin alamayan oğul (s. 147-159).

RUS KAZAK İLİŞKİSİ ÜZERİNE BİR ÖYKÜ

“Son Hesaplaşma” Çarlık döneminde yaşanmış tarihsel bir macera. Rus-Kazak ilişkilerine ve diplomasiye dair ipuçları da içeriyor. Öykünün son satırlarını aynen aktarıyorum:

“Barak kayıplara karıştı. Lâkin kurtulamadı... Üç yıl sonra ağılanarak öldürüldü.

Tarih, omuzlarına kaygılı, sevinçli, iyi, kötü vakaları alarak güçlü bir deve gibi yoluna devam etti...

Allah, Kazakları her zaman böyle zararlı kindarlıktan, düşmanın hile ve fitnesinden, gencecik, dağ gibi yiğitlerin başını alan çarpışmalardan korusun! “ (s. 175).

Buraya kadar öykülerin yarısına bile değinememiş oldum. Özellikle “Esrarengiz Ateş” adlı öykünün devlet toplum ilişkileri, bürokrasinin işleyişi bakımından trajikomik unsurlar içerdiğini belirtmek isterim (s. 295-310).

#Aşur Özdemir
#Kazak
#Hece Yayınları
٪d سنوات قبل