|

Körfez-İsrail denkleminde Filistin meselesi

Haber Merkezi
04:00 - 22/07/2019 Pazartesi
Güncelleme: 02:07 - 22/07/2019 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
MUSTAFA ÖZTOP

Tarihsel olarak Filistin bölgesinde Osmanlı Devleti’nin etkinliğinin azalması ve İsrail’in kuruluşunun ardından günden güne genişleyen İsrail işgali, bölgede Arap-İsrail çatışmalarını beraberinde getirmiştir. Osmanlı’nın varisi Türkiye dış politikada genel anlamda Ortadoğu bölgesinde yaşanan gelişmelerden uzak kalmayı tercih etmiş ve bölge ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmek anlamında istekli olmamıştır. Bu bağlamda bölgede yaşanan gelişmeler Arap-İsrail ilişkileri üzerinden sürdürülmeye açık hale gelmiştir. Arap-İsrail ilişkilerinde, 1948-1967 ve 1973 Arap-İsrail savaşları günümüze kadar gelen süreçte önemli gelişmeler olarak kayda geçmiştir. Bu savaşlardan 1967 Arap-İsrail savaşına kadar geçen süreçte öne çıkan Arap ülkeleri Mısır, Ürdün, Irak, Suriye ve Lübnan olmuştur. 1967 savaşından sonra Suudi Arabistan liderliğinde Körfez ülkelerinin etkisinin arttığı görülmektedir. 1979 Camp David Anlaşması ile birlikte İsrail’i devlet olarak tanıyan ilk Arap ülkesi Mısır olmuştur. Bu gelişme Arap-İsrail ilişkilerinde bir kırılma dönemi olarak değerlendirilebilirse de, 1993 Oslo Barış Anlaşması ile İsrail ve FKÖ’nün birbirini tanıması yeni bir kırılmanın yaşanmasına neden olmuştur.

Bu tarihsel çerçeve ile birlikte bölgede liderlik vasfı olan Mısır ve Suudi Arabistan, Arap ülkeleri arasında İsrail ile ilişkilerde öne çıkan ülkelerdir. İslam ülkelerinden İran’ın bazı dönemlerde öne çıktığı görülse de süreklilik ve etkinlik açısından Mısır ve Suudi Arabistan Filistin’e dair gelişmelerde yine ön planda olmuşlardır. Ayrıca Arap ülkeleri arasında rekabet mümkün olsa da, genel olarak Filistin meselesinde asgari müşterekte bir araya gelindiği veya en azından İsrail’e karşı söylem düzeyinde de olsa ortak tavırlar alındığı söylenebilir. Bu yazıda son dönemde bazı Arap ülkelerinin attığı adımlarda İran’a baskı motivasyonunun İsrail’le bile işbirliğini mümkün kıldığı ve bu durumun Filistin meselesine de yansımaları olduğundan bahsedilecektir.

ARAP-İSRAİL İLİŞKİLERİNİ LİDERLER NEZDİNDE GELİŞTİRME ÇABASI

Son dönemde bölgede yaşanan bazı gelişmeler, Arap-İsrail çatışmasını Körfez ülkeleri ve Mısır nezdinde bir uzlaşı arayışına bırakmış görünmektedir. Tabii bu uzlaşı arayışı bölge halkları nezdinde değil, bölge iktidarları arasında sürmektedir. Bu anlamda Netanyahu’nun “Liderler değil Arap halkları barışa engel açıklaması” uzlaşı arayışının hangi düzeyde gerçekleştiğini gözler önüne sermektedir.

Yakın dönemde yaşanan gelişmelerin geçmiş dönemlerden farkı bazı Arap liderlerin İsrail ile ilişkileri açıktan geliştirmeye yönelik attığı adımlardır. Geçmişte Arap liderler ile İsrail arasında bir uzlaşı arayışı ve görüşme olsa dahi bu dönemki kadar açık ve net ilişkilerin geliştirilme arzusu hissedilmemiştir. Arap liderlerin uzlaşı arayışı birkaç başlıkta ele alınabilir. Arap toplumlarına liderlik etmek cihetiyle iktidar, iktidarını sürdürmek için gerek duyulan para ve iktidarın en önemli bileşeni olan güç; Arap liderlerin Filistin meselesine bakışını bu dönem itibariyle özetleyebilir. ABD’den güç, iktidar ve para desteğiyle işgal politikalarını sürdüren İsrail karşısında özgürlük, barış ve refah arayan Filistin, İslam ülkelerinin samimiyetsiz desteği ve Arap liderlerinin menfaat odaklı destekleriyle ciddi bir sıkışmışlığın içinde kalmıştır. Filistinlilerin bunca sıkışmışlığa rağmen işgale karşı mücadeleyi zor da olsa sürdürmelerinde, Filistin toprakları üzerindeki tarihsel varlıkları, kültürel ve dini miraslarının etkileri olduğu söylenebilir.

İLİŞKİLERDE İRAN FAKTÖRÜ

Ayrıca bu dönemde, İsrail ile ilişkilerin geliştirilmesine gerekçe olan konular arasında İran faktörü de öne çıkmıştır. İran’ın bölgede güç kazanmasını kendi rejimlerinin güvenliğine tehdit olarak gören Körfez ülkeleri, İsrail ile işbirliği yaparak İran tehdidini bertaraf etmeyi göze almış görünmektedir. Bu anlamda Filistin meselesi üzerinden, İran’a baskı kurulması ile paralellik gösteren Yüzyılın Anlaşması planı süreci işletilmektedir. Bu planda Körfez ülkelerinden bazıları ve Mısır ön plana çıkmıştır. Birleşik Arap Emirlikleri Körfez-İsrail işbirliğine aracılık etmiş ve önemli bir aktör olmuştur. Ayrıca Körfez ve İsrail’in işbirliği sürecinde en temel motivasyonlarının İran’ın baskılanması olduğu söylenebilir.

Bu süreçte, ABD Başkanı Donald Trump tarafından Kudüs İsrail’in başkenti ilan edilmiş, Golan Tepeleri’nde İsrail egemenliğini tanıyan kararname imzalanmış ve ABD Büyükelçiliği Kudüs’e taşınmıştır. İsrail’de Yahudi Ulus Devlet Yasası onaylanmış ve İsrail birçok zeminde hukuksuz eylemlerini sürdürmüştür. Körfez açısından ise; Yemen’e müdahale gerçekleşmiş, Katar’a ambargo uygulanmış ve İran’ın baskılanması sağlanmıştır. Bu gelişmelerin tamamı ABD-İsrail-BAE-Suudi Arabistan ve Mısır’ın işbirliklerini yoğunlaştırdıkları bir dönemde gerçekleşmiştir.

Bu işbirlikleri esnasında yaşanan bazı gelişmeler ise, işbirliğinin açmazlarını ve zorluklarını ortaya koymuştur. İsrail iç siyasetinde belirsizliğin uzun vadeye yayılması, gerçekleşen işbirliğinin ilerlemesine engel teşkil eden bir gelişme olarak okunabilir. Trump’ın İran’a baskıda askeri müdahaleden uzak durması, İran’ın füze saldırılarının yanında petrol tankerlerine yaptığı saldırılara karşılık vermede Körfez’in yetersiz kalması ve son olarak Bahreyn’de düzenlenen Yüzyılın Anlaşması planı için yapılan toplantının düşük düzeyli bir katılım ile gerçekleşmesi de Körfez’in işbirliğini sürdürmede karşılaştığı sorunlar olarak değerlendirilebilir. İran’a baskı arttıkça, çeşitli olayların da etkisiyle bölgede gerçekleşen işbirliğinin açmazları daha belirgin hale gelmiştir.

İTTİFAK GİRİŞİMİNDE ÇATLAKLAR

Suudi Arabistan, Kaşıkçı cinayetinin etkisi ve Suudi halkının İsrail karşıtı tutumu nedeniyle işbirliğinde bir duraklama sürecine girmiş ve İran’a karşı askeri anlamda karşılık vermekte zorlandığı bir süreci tecrübe etmiştir. Mısır’ın Arap NATO’su oluşumu çalışmalarından ayrılması, işbirliği sürecinden memnuniyetsizliğini gösterirken; Muhammed Mursi’nin şüpheli ölümü ile Mısır’ın işbirliğini sürdürme eğiliminde bir artış olup olmayacağını zaman gösterecektir. Ayrıca Mısır’ın Libya’da Hafter’i desteklediğini açıklaması da önümüzdeki süreçte Filistin meselesi başta olmak üzere Türkiye karşıtlığında Mısır’ın daha ön planda olacağı bir süreci tetikleyebilir. Batı medyasında Muhammed bin Zayed’i eleştiren yazıların yoğunlaşması ve ABD’nin BAE’ye sattığı silahların Libya’da çıkmasına soruşturma istemesinin, BAE’nin Yemen’den geri çekilme kararı aldığı iddialarını destekler nitelikte olduğu söylenebilir.

Arap liderlerin İsrail ile geliştirmeye çabaladığı ilişkilerde tarafları zor bir sürecin beklediği söylenebilir. Çünkü İran’a baskı arttıkça tarafların beklentilerindeki farklılık ortaya çıkmış, İran bazı saldırılarına cevap almayarak nefes alma fırsatı bulmuştur. Tarafların beklentilerindeki farklılıklar ve iç siyasetlerini konsolide etmekte zorlandıkları gelişmeler bazı değişimleri beraberinde getirmiştir. Suudi Arabistan, Filistin meselesinde Bahreyn toplantısında görüldüğü gibi düşük düzeyli bir katılım ile nispeten tavır değişikliğine gitmiştir. BAE’nin Yemen’de askerlerini geri çektiğinden söz edilmekte ve Muhammed bin Zayed üzerinde bir baskının oluştuğu gözlenmektedir. İsrail iç siyasetindeki belirsizlikler bu ülkenin yeni bir adım atmasını engellemektedir. ABD bölgedeki etkinliğini işbirliği yaptığı ülkeler üzerinden sürdürürken, yaşanan bu gelişmeler işbirliği sürecinde nispeten bir duraksamaya neden olmuştur. Halkların istemediği bu işbirliğinin geleceği pek parlak görünmese de, tarafların süreci güçlendirmek için çalışmalarına devam etmesi muhtemel görünmektedir.

#Körfez
#İsrail
#FKÖ
#ABD
5 yıl önce