|

Kötülükten Joker doğar

Joaquin Phoenix’in can verdiği Joker, beyazperdede fırtına gibi esmeye devam ediyor. Phoenix’in adeta tiyatro sahnesindeymiş gibi ince işçilikle oluşturduğu karakter sinema tarihine geçmeye aday. Çevresinde yaşadığı şokların, üst üste gelen kötülüklerin etkisiyle dönüşüme giren Joker şiddet, dürüstlük ve saygı gibi kavramlarını sorgulatıyor.

Sernur Yassıkaya
04:00 - 13/10/2019 Pazar
Güncelleme: 12:44 - 13/10/2019 Pazar
Yeni Şafak
Joker
Joker

Hiçbir zaman DC Comics hayranı olmadım. Çizgi romanlarla tanıştığım günden bu yana, eğer Teksas ve Tommiksleri saymazsak, Marvel evreni benim için her zaman daha fazla cezbedici oldu. Spider-Man, Hulk, Thor, Iron Man gibi karakterlerin yanında Batman, Superman gibi süper kahramanlar ikincil öneme sahipti benim dünyamda. Bu tercihim sinemada da değişmedi. Marvel’in beyaz perdeye aktardığı neredeyse her filmi büyük bir heyecanla takip ettim. Çoğu gişede rekor kıran ve birbirine rakip olan süper kahraman filmleri geçtiğimiz aylarda Avengers Infinity War ve Avengers Endgame serisi ile zirve yaptı ve gişe rekorlarını alt üst etti.


HEATH LEDGER’İN MİRASI

Marvel’in rakibi DC ise beyaz perdede bir türlü istediği ivmeyi yakalayamadı ve yüzü gülmedi. Justice League veya Suicide Squad gibi yüksek beklenti oluşturan filmler, Marvel’daki rakipleri karşısında deyim yerindeyse nal topladı, hayal kırıklığı oluşturdu. Bu seriler içinde 2008 tarihli Cristopher Nolan imzalı The Dark Knight (Kara Şövalye) adlı Batman serisini ayrı tutmak lazım. Zaten İMDb verilerine bakıldığında da Kara Şövalye serisinin izleyiciler tarafından yüksek beğeni aldığı görülecektir. Serinin izleyici yakalamasında ana karakter Batman (Christian Bale) kadar, belki de daha fazla, kötü karakter olan Joker’de Heath Ledger’in müthiş performansı filmin zirveye çıkmasında etkili oldu. Amerikalı oyuncu Heath Ledger’in film gösterime girmeden kısa süre önce hayatını kaybetmesi, o güne kadar 6 farklı aktör tarafından oynanan Joker rolü için çıtayı zirveye taşımasına engel olmadı.


Heath Ledger’in müthiş performans mirası anlaşılan o ki DC Comics’i Joker için bir solo film yapmaya ikna etmeye yetti. İşte şu sıralar gösterime girdiği her ülkede fırtınaya sebep olan ve gişe rekorları kıran Joaquin Phoenix’li “Joker” arka planında özetle böyle hikayeye sahip. Ve esas önemli nokta, Joaquin Phoenix yakın arkadaşı Heath Ledger’ın koyduğu çıtayı ciddi anlamda sarsmaya aday. Phoenix, Hollywood’da, Joker karakterine hayat veren yedinci aktör. Bu aktörler arasında Jack Nicholson gibi Hollywood efsaneleri de bulunuyor. Ancak ilk kez Joaquin Phoenix ana karakteri Joker olan bir solo filmde bu karaktere hayat veriyor. Bu da Phoenix’in işini zorlaştıran bir unsur. Düşünsenize henüz etrafta Batman bile yok. Ama Porto Riko doğumlu 44 yaşındaki aktörün, bu oldukça güç görevin üstesinden fazlasıyla geldiğini söyleyebilirim. Gladyatör filmindeki İmparator Commadus rolü ile psikopat karakterler konusundaki yeteneğini sergileyen Phoenix, Joker’de bu yeteneğini Everest noktasına taşımış.


ARTHUR FLECK’İN DÖNÜŞÜMÜ

İşin doğrusu film gösterime girmeden birkaç ay önce başlayan enformasyon bombardımanıyla hem filmin hem de Phoenix’in performansının övülmesi içimde bir şüpheye sebep olmuştu ama geçen Salı günü sinema koltuğuna oturduğumda, yanıldığımı anladım. Film, zengin işadamı Thomas Wayne’in (daha sonra Batman olacak Bruce Wayne’in babası) katili olarak bildiğimiz Joker karakterinin geçmişine yolculuk yapıyor ve hayali şehir Gotham’da psikolojik sorunlar yaşayan, belediyenin sosyal servisleri aracılığıyla sağladığı yatıştırıcı ilaçlar ile akli dengesini korumaya çalışan Arthur Fleck’in adım adım Joker’a dönüşümünün öyküsü. Bir yandan ailevi sorunlar, diğer tarafta toplumda yaşadığı sosyal dışlanma, başarısız bir “palyaço” kariyeri ve beyin hatlarında “sinir bozucu” bir kahkaya neden olan arızaların Arthur Fleck’in hayatını içinden çıkılmaz bir girdaba, kaçınılmaz sona sürüklüyor. İşte Phoenix adeta tiyatro sahnesindeymiş gibi yaşayarak incelikle işlediği Arthur Fleck karakterini izleyiciye olduğu gibi aktarmayı başarıyor. Arthur, çevresinde yaşadığı şokların etkisiyle Joker’a dönüşürken, filmde şiddetin dozu da yükseliyor. Kimi eleştirmenler tarafından filmin, “şiddeti normalleştirmekle” eleştirilmesinde, Phoenix’in rolüne kattığı sahiciliğin önemli rolü olduğunun farkına varılıyor. Evet, film aynı zamanda bir şiddet geçidi. Sesli, görsel, fiziki ve psikolojik şiddet birinci dakikadan itibaren izleyiciyi etkisi altına alıyor. Joker karakteri ile empati kuracak noktaya kadar size getiriyor. Öyle ki film çıkışında o sinir bozucu kahkayı attığınıza şahit olabilirsiniz.

  • Trajedi mi komedi mi?
  • Filmde son dönemde dünyamızda yaşanan sosyal gerilimlere gönderme yapan bolca sahne var. Ancak film Robert de Niro gibi bir dev isme rağmen tamamen Joaquin Phoenix’in lokomotif misali aktörlük gücüyle zirve yapıyor. İlk dakikadan son sahneye kadar Joaquin Phoenix’in her mimiği her sözü, her vücud hareketi, filme ayrı bir anlam katıyor. Öyle ki Joker’in merdivenlerde dans ettiği sahne, sinema tarihine geçebilir. Abarttığımı düşünebilirsiniz ama değil. Burada yönetmenin karakteri tamamen Phoenix’e bıraktığı ve aslında oldukça kısıtlı olan senaryoyu, iyi bir kurgu, doğru ses ve müzik kullanımları ile desteklediği görülüyor. Filmde keşke olmasaydı ya da gereksiz denebilecek sahne bulmak mümkün değil. Her sahnenin bir anlamı var ve ayrıntıları kaçırmamak şart. Joker’de Joaquin Phoenix’in kimi zaman yakın arkadaşı Heather Ledger’in hayat verdiği Joker karakterine göndermeler yaptığını da eğer The Dark Knight’ı izlediyseniz fark edebilirsiniz. Joker, bu senenin mutlaka görülmesi gereken filmlerinden. İçerdiği şiddet sahneleri nedeniyle 18 yaş sınırı bulunuyor. Merak ediyorum, filmin sonunda siz de, “Eskiden hayatımın trajedi olduğunu düşünürdüm, aslında komediymiş” diyecek misiniz?
#Joker
#Joaquin Phoenix
5 yıl önce