|

Libya’nın anahtarı Tunus’ta

Libya’ya hakimiyetin, özellikle Sirte Körfezi’ne hakim olmanın yolunun Tunus’a hakimiyetten geçtiği tarihten örneklerle görülmektedir. Roma-Kartaca mücadelesinden, Barbaros Hayrettin Paşa’nın Akdeniz ve Libya kıyılarının kontrolünün Cezayir ve Tunus’a hakimiyetten geçtiğini gören stratejisinde olduğu gibi bugün de Tunus, Kuzey Afrika’da devam eden rekabette kilit konumunu korumakta.

Haber Merkezi
01:37 - 30/06/2020 Salı
Güncelleme: 13:18 - 30/06/2020 Salı
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv
Mehmet A. Kancı - Gazeteci

Jeopolitik mücadelede önemini her daim koruyan Mezopotamya ve Akdeniz havzalarına hakimiyet hedefi, her iki bölgenin milattan önce 2 bin 700’lerde başladığı varsayılan tarihiyle neredeyse içiçe devam etmekte. 21. yüzyılın ilk çeyreği geride kalmak üzereyken Mezopotamya son 30 yıldır Irak merkezli bir çatışmanın girdabından kurtulamıyor, Akdeniz havzasında ise kaosun merkez üssü 2011 yılından bu yana Afrika kıtasının Avrupa’ya açılan kapısı Libya. Ülkenin eski lideri Muammer Kaddafi’nin devrilmesi de Saddam Hüseyin ile Irak örneğinde olduğu gibi sorunların çözümüne değil kaosun daha da derinleşmesine hizmet etti. ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA) güdümünden çıkıp Rusya-Mısır-Birleşik Arap Emirlikleri ve Fransa cephesi tarafından desteklenen darbeci General Halife Hafter’in Trablus’taki meşru yönetimi devirme girişiminin sonuçsuz kalması ise bölgedeki mücadelenin 2020 yılının ikinci yarısında farklı bir yöne evrilmesine yol açtı.

BARBAROS’UN AKDENİZ’DE HAKİMİYET STRATEJİSİ

Türkiye’nin desteklediği ve Birleşmiş Milletler tarafından da Libya’nın meşru yönetimi olarak kabul edilen Ulusal Mutabaket Hükümeti (UMH) başkent Trablus kapılarına dayanan Hafter’in milislerini doğuya doğru sürerek, Sirte kentine çekilmek mecburiyetinde bıraktı. Askeri dengenin Türkiye’nin müdahalesiyle dengelenmesi, Hafter’e destek veren ülkelerin oyun planlarında değişikliğe gitmesine yol açtı. Mısır’ın darbeci Generali Sisi, hava kuvvetleri ile zırhlı birliklerini Libya’nın doğu sınırına yığarken, Cumhurbaşkanı Macron önderliğindeki Fransız diplomasisi, içerisinde bulunduğu ekonomik krizi suistimal etme yoluyla Tunus üzerinden Ulusal Mutabakat Hükümeti üzerinde baskı kurmak için harekete geçti. Kartaca ile Roma İmparatorluğu arasında Akdeniz’e hakim olmak için yapılan savaşlara kadar geri gidecek olursak, Libya’ya hakimiyetin, özellikle Sirte Körfezi’ne hakim olmanın yolunun Tunus’a hakimiyetten geçtiğini görürüz. Pön Savaşları esnasında Roma İmparatorluğu da bugünkü Tunus topraklarını merkez edinmiş olan Kartaca’yı yıkmanın yolu olarak savaşı Kuzey Afrika’ya taşımışlardı. Romalılar milattan önce 202 yılında Kartacalı General Hannibal’i Tunus’un bugünkü başkentinin 120 kilometre güneydoğusundaki Zama’da mağlup etmişler ve Akdeniz’in hakimiyetini ele geçirmişlerdi. Akdeniz’in ve Libya kıyılarının kontrolünün yolunun Tunus’tan geçtiğini anlayan yalnızca Romalılar olmadı. Barbaros Hayreddin Paşa da 16. yüzyılda, Akdeniz’de Türk hakimiyetinin yolunun Cezayir ve Tunus’a hakim olmaktan geçtiğini gördü. Bir yandan Cezayir ve Tunus topraklarını kontrol altına almak için karada, diğer yandan denizde hakimiyeti tesis etmek için İspanya, Portekiz ve Venediklilerle aralıksız savaştı. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında da durum farklı değildi. Kuzey Afrika her iki savaşta başlıca hesaplaşma alanlarından biri oldu. Ancak 2. Dünya Savaşı sırasında petrolün artan stratejik önemi ve Libya topraklarının bu zenginlikten fazlasıyla payını almış olması Kuzey Afrika’nın 20. yüzyıldaki kaderinde belirleyici oldu. Nazi Almanya’sı, Libya petrollerine sahip olmak ve Mısır’daki İngiliz egemenliğine son vermek için Kuzey Afrika’da kendisine üs olarak Tunus’u seçti. 1941 yılında Alman General Erwin Rommel komutasındaki Alman-İtalyan ortak gücü İngilizleri önlerine katıp İskenderiye’nin 100 kilometre batısındaki El Alameyn’deki savunma hattına kadar kovaladı. Ancak ülkesinden ihtiyaç duyduğu silah ve mühimmat desteğini alamayan, Kuzey Afrika’nın lojistik imkansızlıkları karşısında çaresiz kalan General Rommel, El Alameyn’den Tunus’a kadar geri çekilmek zorunda kalırken, Libya’da bir savunma hattı oluşturmaya dahi teşebbüs etmedi. Nazi Almanya’sının askerleri, Afrika hayallerine yine Tunus’u terk ederek veda ediyordu. Rommel’in yaşadığı acı tecrübe, Libya topraklarına ve Sirte Körfezi’ne hakimiyetin yolunun Tunus’tan ya da İngilizlerin yaptığı gibi İskenderiye-Tobruk hattına hakim olmaktan geçtiğini teyit ediyordu.

MACRON’UN TUNUS MANEVRASI

Aradan 75 yıl geçtikten sonra Libya topraklarına ilişkin ihtiraslarını darbeci General Halife Hafter aracılığıyla gerçekleştirmek isteyen ancak hayal kırıklığına uğrayan bir başka Avrupalı, Fransa Cumhurbaşkanı Macron da yenilediği planlarında kendisine hedef olarak Tunus’u seçti. Hedefine ulaşmak için seçtiği araç ise Tunus’un içerisinde bulunduğu sosyo-ekonomik krizi suistimal etmek. Bu yolda kendisine paravan olarak seçtiği isim ise Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said. Pazartesi günü Paris’i ziyaret eden Said’in temasları, Fransa Cumhurbaşkanı Macron tarafından, Libya konusunda Türkiye’ye diplomatik saldırı amaçlı bir platforma dönüştürüldü. Türkiye’yi Libya’da tehlikeli bir oyun oynamakla suçlayan Fransa Cumhurbaşkanı geride kalan 2 yılda, ülkesinin Hafter milislerine temin ettiği anti-tank füzelerinden, Trablus’a sızarak meşru hükümeti devirmeye teşebbüs eden ancak Tunus’a kaçmak zorunda kalan Fransız özel kuvvetlerinden ya da 2016 yılında Fransız gizli servisi mensubu 3 Fransız’ın neden Bingazi’de öldürüldüğünden bahsetmedi. Macron’un söylemleri şaşırtıcı değildi, ancak Tunus Cumhurbaşkanı Said’in, Fransa’dan borç olarak gelen 350 milyon avro karşılığında bu söylemleri kabullendiği izleniminin uluslararası toplumda hakim olması bu ziyaretin en dikkat çekici noktasıydı. Tunus’un içerisinde bulunduğu sosyo-ekonomik krize yakından bakıldığında Cumhurbaşkanı Said’in Paris’te kabullendiği pozisyonu anlamak zor değil. 2011 yılında ekonomik krizin etkisiyle Arap Baharı’nın başlangıç noktası olan Tunus, Zeynel Abidin bin Ali’nin devrilmesinin ardından da huzur bulamadı. Yüzde 30’u aşan işsizlik ve ekonomik kriz döngüsü 2017 yılında ülkenin güneyinde genel greve ve sokak çatışmalarına yol açmıştı. Çatışmalar ancak hükümetin işsizliğin dayanılmaz hale geldiği bölgelere 28 milyon dolar yatırım yapacağı sözünü verdiği “El Kamour Anlaşması” ile yatıştırılabildi. Aradan 3 yıl geçip anlaşmada verilen sözler tutulmayınca 18 Haziran’da Tatavin kentinde sokak çatışmaları ile protestolar yeniden başladı. Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, ülkesindeki istikrarı temellerinden sarsan işte bu atmosferde Paris ziyaretini gerçekleştirdi. Said, Fransa Cumhurbaşkanı’ndan 350 milyon avroluk borç sözünü alırken, Paris’teki görüşmenin gerçekleştiği gün dikkat çekici bir açıklama da Brüksel’den geldi. Avrupa Komisyonu, Tunus’un “kara para aklama ve terörizmin finansmanı” nedeniyle 2017’de alındığı kara listeden çıkarıldığını bildirdi. Bu karar hiç şüphesiz Avrupalı yatırımcıların Tunus’a ani bir ilgisini de beraberinde getirecektir.

KAYS SAİD’İN FRANCE24 AÇIKLAMALARI

  • Tunus’un Fransa’dan bulduğu borç ve Avrupa Komisyonu’nun kara listesinden çıkarılmasının verdiği hızlı sonuç, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in Macron ile görüşmesinin ardından France24 televizyonuna verdiği röportajda kendisini gösterdi. Arapça yapılan röportajda gündeme gelmeyen bir konu, Fransızca yapılan röportajda Tunus Cumhurbaşkanı’na yöneltilir. Paris ziyaretinden önce ülkesinin parlamentosunda da gündeme gelen Fransa’nın Tunus’taki sömürge yönetimi döneminde işlediği suçlar nedeniyle özür dilemesi konusunda ne düşündüğü Cumhurbaşkanı Said’e sorulur. Said’in yanıtı, Fransa’nın vereceği 350 milyon avroluk borç ile henüz miktarını bilmediğimiz yakın gelecekteki Fransız yatırımlarının karşılığını verecek niteliktedir. Tunus Cumhurbaşkanı öncelikle Cezayir ile Tunus’ta yaşananların birbirinden farklı durumlar olduğunun altını çizer ardından “sömürgecilik döneminde insanlığa karşı işlenmiş suçların” değil, Fransız Protestorası yani himayesi döneminde işlenen suçların sözkonusu olduğuna işaret eder. Tunus Cumhurbaşkanı’nın yanıtı bununla da kalmadı. Tunus halkının bir özürü hak ettiğini belirtmekle beraber bu özürün “formüle edilebileceğini”, mutlaka parlamentodan çıkarılacak bir karar ya da deklarasyona ihtiyaç olmadığını söyledi. Said’e göre Fransa’nın yaratacağı yeni işbirliği imkanları ve girişilecek ortak projeler Tunus halkının hak ettiği özürün bir formüle edilme biçimi olmalıydı. Anlaşılan o ki Tunus Cumhurbaşkanı Said, Paris ziyaretini ülkesindeki sosyo-ekonomik krizi durdurmak için ihtiyaç duyulan kaynağın Libya üzerinden yürütülecek bir pazarlıkla Türkiye aleyhtarı mesajların verilmesi üzerine kurgulamıştı. Peki Libya halkının çıkarları üzerinden yapılan bu pazarlık Tunus kamuoyunda nasıl bir karşılık bulacak, Macron’un söz verdiği 350 milyon avro Akdeniz’in anahtarı konumundaki Tunus’un sorunlarını çözecek mi, 2020’nin ikinci yarısına bu soruların yanıtlarını arayarak başlayacağız.
#Libya
#Tunus
#Sirte
#Barbaros
#Emmanuel Macron
4 yıl önce