|

MAJİD MAJİDİ: İran'da sinema yapmak artık zor

İran sinemasının usta yönetmeni ve Cenneti Beklerken gibi mükemmel bir filme imza atmış olan yönetmen Majid Majidi 4. Uluslararası İpekyolu Film Festivali'nde jüri üyesi olmak üzere Bursa'ya geldi. Festivalde yarışan filmleri izleyen Majidi'yle İran sinemasını, yasakları ve yönetmenliğe nasıl başladığını konuştuk. Doğu sineması adına iyi işler çıkaran Majidi, Türk kanallarında izlediği programlara ve dizilere ise inanamadığını söylüyor ve ekliyor “Nasıl olur da böyle tarihi zengin bir ülkede, böyle basit programlar yapılır, şaşırıyorum”. Röportajda çeviri konusunda bize Amin Akbari yardımcı oldu ve ortaya keyifli bir söyleşi çıktı. İyi okumalar!

Röportaj: AYSEL YAŞA
00:00 - 21/11/2009 Cumartesi
Güncelleme: 15:54 - 20/11/2009 Cuma
Yeni Şafak
MAJİD MAJİDİ: İran'da sinema yapmak artık zor
MAJİD MAJİDİ: İran'da sinema yapmak artık zor

Çektiği ilk filmiyle adını o güne kadar hiç duymadığı Cannes'da yarışan yönetmen Majid Majidi için film yapmak bir meslek değil, misyon. Misyon olarak gördüğü bu işte ise asla inanmadığı filme imza atmayan Majidi, “Yönetmenliği meslek olarak görmüyorum ama yönetmen de olmasaydım başka bir iş yapamazdım” diyor.


Devrimden sonra sinemaya başladınız. Devrim sonrası sanatın artık daha rahat icra edilebileceğini mi düşündünüz?

Evet, ben zaten devrimden sonra sinemaya adım attım. Ondan önce İran'da sinema burjuvaların elindeydi. Herkes rahatça yapamıyordu bu işi. Devrimden sonra, sinemaya girmenin ihtiyacını da duydum aslında. O dönemde ülkeden gideyim gibi bir düşünceye hiç kapılmadım. Çünkü devrimi zaten biz yaptık. Çok zorba ve halkı temsil etmeyen bir devleti yıkmak istedik.

Filmlerinizde sıklıkla çocuk temalarını görüyoruz. Sinemanıza neden çocuklar bu kadar fazla?

Ben her zaman geçmişe dönük çalışarak, bugünkü gençlere ve çocuklara bir şeyler öğretmeye çalışıyorum. Ama sonuçta çocukların dünyası çok saf, sade ve çok dürüst geliyor bana. Bu durumu sinemama yansıtmayı hep istedim. Bir de ben çocukluk dönemime dair kendimi hep borçlu hissederim. Bir nevi borcumu ödüyorum şimdi. Bugünlerde görüyoruz ki iki jenerasyon arasında çok büyük farklar var. Çocuğum beni anlamıyor, ben de onu.


Majidi sinemasında yoksulluk ve yoksunluğun izlerini her zaman görmek mümkün. Sizin sinemanız o yoksulluktan mı besleniyor?

Bana kalırsa yoksulluk beslemiyor sinemayı. Öyle olsaydı Hindistan ve Afganistan'da daha zor bir hayat var ama iyi filmler çıkmıyor.


Cennetin Çocukları'nda anlattığınız neydi o zaman?

Tamam, doğru. Cennetin Çocukları filminde yoksulluğu ve yoksunluğu işledim. Ama orada daha çok insani değerleri ön plana çıkarmaya çalıştım. Sonunda da o insani değerlerin yoksulluğu yendiğini gösterdim.


Sinemanızda maneviyat oldukça önemli değil mi?

Filmlerimde kullandığım dille insanlığın özüne dokunmaya çalışırım. Ve filmlerim sadece bir bölgenin insanlarına değil herkese hitap eder. Çünkü o maneviyattan beslenerek ilerliyorum. Bu çok evrensel bir dildir. Herkes bu dille sinema yaparsa kitlelere ulaşması kolay olur. Bugünlerde dünyada insanlık özünün yok oluşuna şahit oluyoruz. Onu diri tutmak için de maneviyat şart. Teknolojiye boğulmuş insanlar o insanlık halinden uzaklaştılar.


YÖNETMENLİK MESLEĞİM DEĞİL

Filmlerinizde Hadisleri ve Kuran-ı Kerim'i de referans alıyorsunuz. Birkaç örnek verebilir misiniz?

Altıncı filmim Söğüt Ağacı'nda hadisleri ve Kuran-ı Kerim'i referans aldım. Serçelerin Şarkısı'nda da aynı durum var. Ben bu filmlerde Kuran'dan etkilendim.


Kadınlara filmlerinizde çok az yer veriyorsunuz. Bu sizin sinemanızı kısıtlamıyor mu?

Hayır, kısıtlamıyor, inandığım değeler ölçüsünde çalışabiliyorum. Kadını çok fazla kullanmadan da sinema yapılabiliyor. Filmlerimde kadınlara çok az yer vermem benim kendi inançlarımdan ötürüdür. Ben bu durumu inancım gereği içselleştirdim. Yani bugün gidip Amerika'da film yapsam da bu durum değişmeyecektir. Bir de filmlerimde kadın kullanmamamın İran'daki rejimle alakası yok. Bunu özellikle belirtmek isterim.


Yönetmenlik sizin için bir meslek mi, misyon mu?

Hiçbir zaman yönetmenliğe meslek olarak bakmadım. Bir misyondur benim için. Sonuçta bunların ikisi iç içe. Olaya gerçekçi baktığınızda ise ben yönetmenlikten başka bir iş de yapamam, beceremem. Mademki ben bir yönetmenim kendi ideallerim için çalışmalıyım. Ama bana ne kadar çok para kazandıracak da olsa, sipariş üzerine asla film çekmem. İnanmadığım filmin altına, para için imzamı atmam.


İRAN SİNEMASI DÜŞÜŞTE

Sinema teknik olarak batıdan geldi ama içeriği bize ihraç edemezler diyorsunuz. Böyle bir tehlike var mı doğu sineması adına?

Evet. Kesinlikle haklısınız. Böyle bir risk görüyorum. Hatta bu riskin Türkiye sineması için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Uydudan Türk kanallarını izlediğimde acaba bu Türkiye'nin kanalı mı diye şüpheye düşüyorum. Buranın çok güzel bir tarihi değer var. O değerlere de bağlı olduklarını düşünüyordum. Ama televizyon kanallarına bakınca hiç de o ruhu göremiyorum.


İran sinemasının bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?

İran sineması 90'lı yıllarda altın çağını yaşıyordu. Ondan sonra maalesef tekrar düşüş yaşamaya başladı. Bunu gelen hükümetlere bağlıyorum. Şu anki Ahmedinejad'ın da etkisi var sinemanın gelişmemesinde.


Hükümet etkisinin dışında, İran'da sinema yapmanı ne gibi zorlukları var?

Sinema zaten başlı başına zor bir iş. İran'da da zor yani. Şu andaki hükümet kültür sanata destek vermiyor ve biz bu yüzden zorlanıyoruz. Hükümetin yardımı olmazsa film çekmek de zor olur. Tek zorluk bu sanırım. Diğer konularda ben hiç sıkıntı çekmiyorum.

Neden hala İran'da filmler yasaklanıyor. Mesela Hassan Yektapanah'ın tüm filmleri çok iyi olmalarına rağmen orada yasak.

Bu daha çok politik bir oyun. Keyfi bir durum bu yasaklamalar. Şu anda Ahmedinejad ikinci dönem cumhurbaşkanlığı yapıyor. Birinci dönemde yasakladığı filmleri, yeni döneminde serbest bıraktı. Hatemi'nin döneminde yasaklanan filmler şu anda serbest. Yasaklamalar maalesef keyfi.


Politik sinemacılara karşı net bir tavrınız var. Bir yönetmen politik olamaz mı?

Bu konuda net bir fikre sahibim, evet. Politika pis bir şey. Bir sanatçı politikaya yaklaştığı zaman, değeri düşmeye başlar. Sanatçıdan ziyade, medya figürü olur. Sanatçı hiçbir zaman bulaşmamalı bu işe. Politikanın insani değerleri çok düşük.



Yılmaz Güney'i çok beğeniyorum

Bursa İpekyolu Film Festivali'nda Uluslararası Altın Karagöz Film Yarışması'nda jüri üyesisiniz. Festival nasıl geçti, memnun kaldınız mı?

Festivalin çok çok iyi bir yönetmeni var. Her şey çok iyi planlanmış ve süreç iyi ilerledi. Seçilen filmleri de beğendim. Ben festivallerde en çok yönetmenliğe ve plana bakarım. Bursa bu anlamda umut vericiydi.


Türk sinemasına nasıl bakıyorsunuz?

Çok iyi yönetmenleri ve filmleri var. İyi yönetmenlerin işleri biraz zor. Ticari amaçlı filmlerin etkisi altındalar. Bundan biraz kurtulup, daha sanatsal filmler yapmalılar.


Takip ettiğiniz yönetmenler var mı?

Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu var. Üç Maymun ve Yumurta filmini çok beğendim. Şu anda çok iyi bir hafızaya sahip değilim o konuda ama eski sinemacılardan Yılmaz Güney'i çok beğenirim.


Daha önce İstanbul'a da geldiniz. Sevdiniz mi İstanbul'u?

Çok güzel bir şehir. Sevmemek elde değil. Her tarafı buram buram kültür, sanat kokan bir şehir. Ama bu git gide daha karmaşık ve kalabalık bir hale geliyor. İstanbul'un sanatsal yönünü daha da güçlendirmek lazım. Beğendiğim ve sevdiğim şehirlerden biri.

Bir gün dünyanın neresinde yaşamak istersin deseler, düşünmeden İstanbul derim.

14 yıl önce