|

Masallardan çıkıp geldi gulyabani

Gulyabani, islamiyet öncesi Arap folklorunda hortlak/cin anlamına gelen “gul” ile Farsça “çöl adamı” anlamına gelen “beyabani”nin birleşmesinden oluşuyor. Gulyabaninin Türk kültüründeki yerini inceleyen bu kitaptan öğreniyoruz ki, Avrupalılar, gulyabaniyi 18. yüzyılda “Binbir Gece Masalları” çevirisiyle tanımışlardır.

04:00 - 15/02/2023 Çarşamba
Güncelleme: 06:23 - 14/02/2023 Salı
Yeni Şafak
Gulyabani, islamiyet öncesi Arap folklorunda hortlak/cin anlamına gelen “gul” ile Farsça “çöl adamı” anlamına gelen “beyabani”nin birleşmesinden oluşuyor.
Gulyabani, islamiyet öncesi Arap folklorunda hortlak/cin anlamına gelen “gul” ile Farsça “çöl adamı” anlamına gelen “beyabani”nin birleşmesinden oluşuyor.

“Türk Kültüründe Gulyabani” adıyla Ötüken Neşriyat’tan çıkan inceleme kitabı, Seçkin Sarpkaya, Mehmet Berk Yaltırık ve Ömer Faruk Yazıcı’nın ortak çalışması.

Dört bölümden oluşan kitabın birinci bölümünü Seçkin Sarpkaya yazmış. Bu bölümden öğreniyoruz ki, hortlak benzeri olarak kabul edebileceğimiz bu demon varlıklara ait bilgiler, ilk defa Arap kültüründe, cahiliye döneminde “gul” adlandırmasıyla kaydedilmiş. Sözlü kültüre dayalı olarak hala yaşamaya devam eden bu varlıkların yaşam alanının Sahra Çölü olduğuna, her renge ve şekle girebildiğine ve ayrıca veba gibi o dönemin ölümcül salgın hastalıklarıyla bir bağlantısı olduğuna dair inanışlar da mevcut. Sarpkaya’nın açıklamalarına göre; Arap folklorunda hortlak/cin anlamına gelen “gul” ile Farsça “çöl adamı” anlamına gelen “beyabani”nin birleşmesinden oluşan “gulyabani”yi Avrupalılar, 18.yüzyılda “Binbir Gece Masalları” çevirisiyle tanımışlar. Üstelik Farscada imkansız bir işi başarmak anlamında “gulun boynuzunu kırmak” şeklinde bir deyimin olması da folklorik öğelerin bir kültürün dilini etkilediğini göstermesi açısından çok önemli. Yine Sarpkaya’nın açıklamasından öğrendiğimiz üzere; Arap ve İran kültürüne ait olan gulyabani, zamanla Türk mitolojisinin bir parçası haline de gelmiş, Anadolu-Türk folkloruna da “cadı, umacı, dev anası, gülyabani, karakoncolos” gibi çeşitli adlarla geçmiştir.

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE YOLCULUĞU

Kitabın ikinci bölümü Mehmet Berk Yaltırık tarafından yazılmış. Gulyabaninin Osmanlıdan günümüze yolculuğunu ele alan Yaltıtık, gulyabaniyi konu eden eserler ve popüler kültür uyarlamaları üzerinde duruyor. Yaltırık’ın yazısında gulyabaniye dair Osmanlı literatüründe ilk bilgiye; 17.yüzyılda, Evliya Çelebi’nin kaleme aldığı “Seyehatname”sinde rastlandığını öğrenmek hayli şaşırtıcı. “Seyehatname”de Evliya Çelebi’nin bu varlığı Hasköy civarında bizzat gördüğünü söylemesi ve onun belirttiği eşgalden gulyabaninin dev bir cüsseye sahip olduğu bilgisine ulaşılması da okurların ilgisini çekecektir:

“Hakirin aşk aleminde olduğum bir cumartesi gecesi buradaki (Hasköy) Yahudi Mezarlığı içinde ‘Gel taliim gel!’ diye seslendim.Gulyabani bir dev belirdi. Korkumdan ‘Ya Hafız’ İsmiyle kaçıp bu İne Ayazma içinde o gece gizlenip bi-huş olduğum maceram, inşallah yerinde yazılır ki yaratılmış bir kimsenin başına gelmemiştir.”(s.55)

Türk Kültüründe Gulyabani- Seçkin Sarpkaya, Mehmet Berk Yaltırık, Ömer Faruk Yazıcı- Ötüken Neşriyat- 2022- 143 sayfa.

GURPINAR’IN GULYABANİ’Sİ

Kendi de bir kurgu metin yazarı olan ve fantastik korku edebiyatı üzerine çok başarılı romanları da bulunan Mehmet Berk Yaltırık, bu yazısında dönemin popüler romancılarından Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın 1912 yılında basılan “Gulyabani” isimli romanından da bahsediyor. Osmanlı halkının batıl inançlarıyla alay eden bu romanın içinde ve kitabın ilk baskısındaki kapak resminde tasvir edilen gulyabaninin bir dev şeklinde oluşu, Evliya Çelebi’nin bizzat gördüğünü söyleyerek “Seyahatname”sinde anlattığı gulyabani ile örtüşmesi de Çelebi’nin o dönemin popüler kültürünü etkilediği şeklinde de yorumlanabilir tabii.

Yaltırık , yazısında popüler kültütün bir uzantısı olarak sinema, tiyatro ve müzik kliplerinde de gulyabani figürünün nasıl işlendiği üzerinde durmuş:

“Gulyabani ilk olarak 1965 yılında oyunlaştırılarak Lale Oraloğlu tiyatrosunda sahnelenmiştir ki, radyo oyununa da uyarlanmıştır. Sinema versiyonu ise Ertem Eğilmez’in yönetmenliğinde 1976’da (Arzu Film) yapılmıştır ve çoğu insanın gulyabaniyi tanıması, bu film sayesinde olmuştur.” (s.65)

Yine Yaltırık’ın açıklamasından anlıyoruz ki, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın 1912 yılında yayımlanan “Gulyabani” romanından esinlenerek 1926 yılında sahneye konan, İsmail Galip’in “Süt Kardeşler” adlı toplumsal sorunları mizahi olarak sahneleyen vodvili, Sadık Şendil tarafından senaryolaştırılarak sinemaya aktarılmıştır.

Kitabın üçüncü bölümünde Ömer Faruk Yazıcı, klasik Türk edebiyatında gulyabaninin bir mazmun olarak işlenişi hakkında bilgi veriyor. Fantastik korku türünde “Peri Palas” adında bir romanı da bulunan genç yazarlardan Ömer Faruk Yazıcı, kitabın bu bölümünü yazarken kendi de belirttiği üzere 151 tane klasik eser taramış, gazel, kaside, mesnevi vb. türünde. İncelediği bu klasik Türk edebiyatına ait eserlerden yola çıkarak gulyabaninin gazel türü eserlerde rakip ve zahitle özdeşleştirildiğini öğreniyoruz. Övgü şiirleri olan kasidelerde de övülen kişinin hak yolundan sapması halinde yoluna çıkacak olan kötülük, gulyabani ile imgeleştirilmiş. Hikemli mesnevilerde ise gulyabani, insanı aldatan nefs olarak karşımıza çıkıyor.

Çok geniş kaynaklardan faydalanılarak on beş farklı başlık altında gulyabaninin klasik edebiyatımızdaki işlenişinin incelendiği üçüncü bölümden öğrendiğimiz üzere, Osmanlı döneminde gulyabani suretinde bir havai fişek dahi üretilmiştir.

Bu üç bölümün ardından kitabın dördüncü bölümünde ise birbirinden ilginç gulyabani illüstrasyonları yer alıyor.Toplam on yedi illüstrasyonun bulunduğu bu bölüm, eserlerin sahiplarinin kısa biyografileri ile son buluyor.

“Türk Kültüründe Gulyabani”, 143 sayfadan oluşan ince bir kitap gibi görünse de içinde gulyabaniye dair çok önemli, ayrıntılı bilgileri barındıran, meraklısına farklı okumaların kapılarını da aralayan zenginliği ile göz dolduran bir eser.

#Gulyabani
#Ötüken Neşriyat
#Seçkin Sarpkaya
#Mehmet Berk Yaltırık
#Ömer Faruk Yazıcı
1 yıl önce