|

'Mavi Marmara'yı basan zebanilere izlettirilmesi gereken bir belgesel

Posterleri ve fragmanlarında referans olarak Kur'an-ı Kerim ve Talmud'un ortak âyetlerinden 'Her kim bir canı kurtarırsa, bütün dünyayı kurtarmış gibi olur' cümlesini kullanan 'Türk Pasaportu', Hitler'in Polonya ve Fransa'yı işgalinden sonra buralarda giriştiği Yahudi avına karşılık, Avrupa'daki genel kıyımı durduramasalar bile kişisel inisiyatifleriyle kurtarabildikleri kadar Yahudi'yi ay-yıldızlı pasaportlarla İstanbul'a taşımaya çabalayan bir avuç Türk diplomatının tüyler ürpertici hikâyesinin anlatıldığı bir belgesel başyapıtı...

Ali Murat Güven
00:00 - 22/10/2011 Cumartesi
Güncelleme: 22:40 - 21/10/2011 Cuma
Yeni Şafak
'Mavi Marmara'yı basan zebanilere izlettirilmesi g
'Mavi Marmara'yı basan zebanilere izlettirilmesi g
alimuratg@yahoo.com

TÜRK PASAPORTU (The Turkish Passport)

Yapım Yılı ve Ülkesi:
2011, Türkiye yapımı
Türü ve Süresi:
Dramatik anlatımlarla desteklenmiş yakın tarih belgeseli / 91 dakika
Çekim ve Gösterim Formatları:
HD video / 35 mm standart sinema filmi
Perdedeki Resim Formatı
: (Genişperde-Widescreen) 2.35:1
Ülkemizde Gösterime Sunulan Kopya Sayısı:
31
Yapımcılar:
Bahadır Arlıel, Cemal Noyan, Güneş Çelikcan
Yönetmen:
Burak Cem Arlıel
Senaryo Ekibi:
Deniz Yeşilgün, Gökhan Zincir
Tarih Danışmanı:
Naim Güleryüz
Görüntü Yönetmeni:
Şenol Altun
Kamera Ekibi
: Süleyman Deniz Arslan, Salih Dikmen, Alican Zeren, Umut Kebabçı, Levend Çağıl, Hakan Bulut, Akın Baygın, Adi Paduretu, Iura Bustıuc, Cornel Popescu, Mircea Maieru, Marian Darie
Röportajlar:
Meta Akkuş
Müzik Danışmanı:
Hasan Saltık
Özgün Müzik Bestecileri:
Alpay Göltekin, Alp Yenier
Kurgucular:
Volkan Türkan, Ali Demir
Ses Tasarımcısı:
Osman Tahsin Erol
Yapım Yöneticileri:
Claudiu Boboc, Bilge Işıl
Sanat Yönetmenleri:
Selçuk Gürışık, Baran Uğurlu
Kostüm Tasarımcısı:
Carla Baer
Kostüm Ekibi:
Zelal Cantürk, Safa Demirkan, Hatice Şeker, Florentina Fueriu
Saç ve Makyaj Tasarımcıları:
Özdemir Egemen, Dana Moldoveanu
Saç ve Makyaj Ekibi:
Mehmet Yunus Köse, Feride Arı, Ceren Güzeldere
Dramatik Anlatımlı Bölümlerdeki Oyuncular:
Altan Gördüm (Behiç Erkin), Eylem Demir (Necdet Kent), Comsa Constantin (Fikret Özdoğancı), Gavril Patru (Selahattin Ülkümen), Claudiu Ghegorghe (Türk diplomatı), Soner Akçay (Türk diplomatı), Doğukan Polat (Lazare Russo), Zaharia Gabriel (Albert Saul), Botis Marilena (Albert Saul'ün annesi), Çağla Çakar (Mireille Fransman), Senem Kalender (Mireille Fransman'ın annesi)
Yapımcı Şirket:
İnter Film
Dağıtıcı Şirket
: İnter Film
İçerik Uyarıları:
Her yaştan izleyici grubu için uygun bir yapımdır. Ancak, içerdiği duygusal öğeler nedeniyle, özellikle ilkokul çağındaki çocukların erişkin bir refakatçiyle birlikte izlemesinde yarar vardır.
Ailece izlenebilir mi?
/ EVET
Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı:
Yeni Şafak-Sinema Yıldız Puanı:
* * * 1/2
(4 üzerinden 3 buçuk yıldız)

::::::::::::::::::::::::::

FİLMİN KONUSU:
İkinci Dünya Savaşı
yılları…
Nazi Almanyası
'nın lideri
Adolf Hitler
,
Yahudiler
'e ve genetik kalite açısından
“düşük”
olarak gördüğü diğer bazı ırklara yönelik etnik temizlik operasyonunda artık iyice zıvanadan çıkmış; yalnızca ülkesinde değil, aynı zamanda işgal ettiği topraklardaki yüz binlerce kişiyi de yok edilmeleri için alenen toplama kamplarına göndermeye başlamıştır.
Anılan süreçte, soykırım rüzgârının en sert estiği
Almanya
,
Polonya
,
Fransa
gibi ülkelerde görev yapan bir avuç
Türk diplomatı
, tanık oldukları insanlık trajedisi karşısında dayanamaz ve bu insanları mutlak bir kıyımdan kurtarmak için tamamen kişisel inisiyatifleriyle mücadele etmeye başlarlar. Kurtarma operasyonundaki öncelikli hedef, köken olarak
Osmanlı
'dan gelme,
Türkçe bilen Yahudiler
'dir. Bu kişilerin
“Türk”
olduklarını ve toplama kamplarına gönderilemeyeceklerini savunarak, gözünü hırs bürümüş
Gestapo
yetkilileriyle kıran kırana sinir savaşlarına giren diplomatlarımız, bir süre sonra artık
Osmanlı kökenli Yahudileri
de tek tek araştırmayı bırakarak, kurtarabilecekleri her kim varsa onlara
“Türk pasaportu”
dağıtmaya başlarlar.
Nazi yönetimi
bu durumdan ziyadesiyle işkillenmektedir; fakat kendisiyle henüz savaşa girilmemiş
“saygın”
bir düşman olan
Türkiye Cumhuriyeti
'yle de yoğun bir politik kriz yaşamak istemez
Hitler
ve kurmayları…
Ellerindeki imkânlar son derece sınırlı olan o bir grup yürekli diplomat, belki soykırımı büsbütün durduramayacaktır; fakat günümüzde kendilerini hâlâ minnetle yâdeden bir kaç tren dolusu masum insanı sağ salim ışığa,
İstanbul
'un
Sirkeci Garı
'na ulaştırmayı başaracaklardır.

::::::::::::::::::::::::::

Kültür Bakanlığı
'nın
Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü
'nden asgarî
250 bin lira
yapım desteği koparmayı başaran bütün ayrılıkçıların ilk iş olarak
Türkiye
'nin eşi görülmemiş düzeyde vahşi bir ülke,
Türkler
'in de alabildiğine zâlim insanlar olduğunu ileri süren (fakat, en babayiğidi de ancak
10 bin kişi
tarafından izlenen) propagandist filmler çekerek sanat hayatına (!) atıldıkları hastalıklı bir konjonktürde, gerek sıra dışı konusu, gerek yüksek düzeyli sinematografisi, gerekse ele aldığı konuya yaklaşımındaki hamâsetten uzak soğukkanlılığı ve zarafetiyle, çok, ama çok önemli bir film
“Türk Pasaportu”
O yüzden de
6
yeni filmin gösterimle girdiği bu hafta sonunda,
“İstanbul”
ve
“Salgın”
gibi iki iddialı rakibinin arasından rahatça sıyrılarak, sayfamızın manşetini oluşturmayı fazlasıyla hak ediyor.
Öncelikle belirtmeliyim ki,
“Türkiye'yi ve Türkler'i yüceltecek bir malzeme bulduk, suyunu çıkartırcasına milliyetçilik yapalım”
diye bas bas bağıran bir senaryo yok karşımızda. Tam aksine, hikâyesini âdetâ utanırcasına, en düşük perdeden anlatan, bunu yaparken de yerli yersiz böbürlenmelere girişmeyen,
“Evet sevgili izleyici, bir zamanlar Avrupa'da böyle bir şeyler de yaşanmıştı, aklınızın bir köşesinde bulunsun”
demekle yetinen bir film izliyoruz beyazperdede…
Sıklıkla dramatik anlatımlara başvurularak zenginleştirilmiş bu yapımın en az ilki kadar önemli olan ikinci bir erdemi de meselesini düşük bütçeli, derme çatma ve tatsız tuzsuz bir belgesel edâsında değil, arkasında Hollywood'un büyük stüdyolarından biri varmışçasına iddialı bir görsellik, estetik bir zenginlik eşliğinde anlatıyor oluşu… Genişçe bir Türk yapım ekibi ve yine bizden pek çok oyuncunun yanı sıra,
Rumen
ve
Yunan
sinemacılarından da kreatif destek aldığı gözlenen proje söz konusu iddiasının altından rahatlıkla kalkarak, bizleri zaman zaman
“Türk yapımı”
olduğuna inanmakta güçlük çektiğimiz son derece yüksek bir kalite çıtasında gezdiriyor.
Reklâm yönetmenliğinden gelen
Burak Cem Arlıer
'in tertemiz, duru bir anlatım eşliğinde akıp giden ve izleyiciye yakın tarihe ilişkin olarak daha önce bilmediği bir sürü yeni anekdotlar aktaran bu çalışmasında, beni kendi adıma en çok heyecanlandıran güzelliklerden biri de yönetmenin gerek filmin posteri ve internet sitesi, gerekse fragmanlarında -aydınlarımıza özgü geleneksel kompleks ve kasılmaları yaşamaksızın- gönül rahatlığıyla bir
“Kur'an âyeti”
kullanması oldu. Aynı zamanda Yahudi kutsal metinlerinden
Talmud
'da da bire bir yer alan
“Her kim bir canı kurtarırsa, bütün insanlığı kurtarmış gibi olur”
âyet-i kerimesi, din karşıtlarının savaş koşullarına ilişkin bazı spesifik bölümlerini her türlü utanmazca eğip bükme çabasına karşılık, kutsal kitapların son kertede insan hayatının kıymetine ilişkin güçlü vurgusunu ortaya koyan son derece özel bir Allah buyruğu… Ve iki semavî dinin kutsal kitaplarını
“hayat”
denilen mucizeye saygıda buluşturan (ki aslında Kur'an ile Tevrat arasında bu türden yüzlerce benzerlik vardır) böylesine anlamlı bir âyetin, bütünüyle o âyetin temel felsefesine göre ilerleyen bir can kurtarma hikâyesinde ana slogana dönüştürülmesini de ayakta alkışlıyorum.
Bu filmi,
“Aman be adam sen de, nasıl olsa altı üstü belgeselmiş”
diyerek, öyle bir çırpıda kenara atmaya kalkışmayın sakın! Sinema, çoğunlukla
“eğlence”
olduğu gibi, bazı zamanlarda da
“toplumsal sorumluluk”
demektir. Genç yönetmen
Arlıer
'in iki yıl süren emeklerinin ürünü bu çalışmaya karşı da hepimiz sorumluyuz. Pekiyi, ne tür bir sorumluluktur bu? Eğer ki bugün, yarın, hafta içi ya da gelecek hafta sonu sinemaya gitmeye zamanımız ve paramız olacak ise, jokerimizi şu sıralarda en azından bir defalık olsun
“kakara kikiri”
den yana değil, çoluk çocuğumuzu yanımıza alıp, onları devletin okul kitaplarında bile -ne yazık ki- anılmayan özverili bir mücadeleden haberdar edecek böylesi bir filme götürmek vicdanî bir yükümlülüğümüzdür. Varsın, bugüne kadar satın aldığımız sinema biletlerinden bir tanesi de kaba güldürüye ya da Hollywood işi aksiyonlara gitmeyiversin canım; aksiyon ve şamatadan bu kadarcık mahrum kalmaktan dolayı hiç kimse ölmemiştir.
Üstelik, karşımızda öyle bir belgesel var ki,
“belgesel”
tanımının ilk anda akla getirdiği her türlü monotonluk ve dahası sıkıcılıktan uzak, âdetâ
İkinci Dünya Savaşı yıllarında geçen bir sinema filmi
kadar işlek ve görsel açıdan da şık olmasını biliyor. Son derece titiz bir görüntü yönetimi ve yoğun bir duygusallıkla bezenmiş müziklere ev sahipliği yapan filmde, neredeyse yüksek bütçeli bir drama kadar da çok mekân ve oyuncu mevcut…
Özetle, yapım ekibini ve doğal olarak en başta da yönetmen
Arlıel
'i içtenlikle tebrik ediyorum. Sinema yoluyla hem sanata, hem tarihe, hem de ülkeye ancak bu kadar hizmet edilebilirdi.
“Türk Pasaportu”
nu yapan dostlarım kendileriyle ne kadar gurur duysalar azdır.
Ha, tam da tahmin ettiğim gibi, söz konusu film hakkında, daha gösterime bile girmeden orada buradan yükselen bazı çatlak sesler de var tabiî… Bu seslerin kimlerden çıktığını da rahatlıkla tahmin edebilirsiniz.
Türkiye
ve
Türkler
'e ilişkin en küçük bir sempatik yaklaşımdan bile tüyleri diken diken olan, ülkemizin insanlık ailesinin vitrinine gururla çıktığı her durumda karalar bağlayan, kalbi kin ve nefretle dolu bir kesim var üzerinde yaşadığımız topraklarda. Bunlar da orada burada kendilerince
“Film, Türk diplomatların Yahudiler için yaptıklarını abartıyor, perdeden topluma milliyetçilik yayıyor, biz aslında İkinci Dünya Savaşı'nda o kadar da iyi kalpli değildik, ilk savaşta Ermenileri çatır çatır kesmiştik, ne hakla böyle filmler yapıyoruz”
gibi vızırdanmalar eşliğinde zehirlerini kusmuşlar, kusmaktalar…
“Türk Pasaportu”
ise sağduyulu yapımcıları ve izleyicileriyle, bunları sinek vızırtısı kadar bile kaale almayacak ve yoluna emin adımlarla devam edecek. Dünyanın dört bir tarafındaki festivalleri dolaşarak, gösterilebildiği kadar yabancı televizyonda gösterilerek…
Yapımcı
İnter Film
'in değerli yetkilileri! Şimdiki tavsiyeme ne kadar uyabilirsiniz gerçekten bilemiyorum; fakat hikâyenizi geçen yıl
Akdeniz
'in ortasında bir gemi dolusu insanın üzerine komandolarını yağdırıp
9
sivili alınlarından vurarak katleden o siyonist zebanîlere de ne yapıp edip izletmeyi unutmayın. Onların hafızaları, ta
Hz. Musâ
'nın ardında
Tur Dağı
'nın eteklerine ulaştıkları günden bu yana pek zayıftır.
Türkler
'in
1492-Yahudi Sürgünü
'ndeki (dönemin Avrupa'sında benzersiz olan) yaklaşımını kendi tarih kitaplarından tamamen sildikleri gibi,
İkinci Dünya Savaşı
sırasında (yeni kurulmuş
Ankara
'nın
Nazi Almanya'sı
karşısındaki kıyas kabul etmez güçsüzlüğüne rağmen) düzinelerce bilim insanı ve yüzlerce sivile yönelik âlicenap tutumunu da artık iyiden iyiye unuttukları aşikâr…

Belki bu başyapıt, aralarından bazılarını titretip, yeniden kendilerine getirir!


* * *

YENİ ŞAFAK SİNEMA SAYFASI / YILDIZ PUANLAMA TABLOSU

* * * *
(4 Yıldız)
Sinemanın sanat kimliğini pekiştiren gerçek bir başyapıt… Kaçırmanız gerçekten de yazık olur.
* * * 1/2
(3,5 Yıldız)
Oldukça başarılı bir film. Şartlarınızı zorlamak pahasına mutlaka görmelisiniz.
* * *
(3 Yıldız)
Çoğu bölümüyle sanatsal bir derinlik ve lezzet yakalayabilen, kayıtsız kalınmayacak bir film. Ömrünüzden bir kaç saati vermeye değer…
* * 1/2
(2,5 Yıldız)
Bazı bölümlerinde iyi bir filmin kalite standartlarına erişmeyi başarabiliyor; fakat bir bütün olarak bakıldığında ise sorunlu ve tam olmamış.
* *
(2 Yıldız)
Hiç bir sanatsal değeri ve akılda kalıcılığı yok. Yalnızca zaman öldürmek için tüketilebilir. Ki zamanınıza önem verdiğimiz için bunu da pek önermiyoruz.
* 1/2
(1,5 Yıldız)
Kötü bir film ve neden çekildiğini anlamak zor… Görmemeniz yararınıza olacaktır.
*
(1 Yıldız)
Sinema sanatı adına utanç verici bir gösteri… Arkanıza bakmadan kaçın, sevdiklerinizi de uzak tutun!

13 yıl önce