|

Medeniyat kapısı

Kültür tarihçisi Beşir Ayvazoğlu’nun “Altın Kapı” adlı kitabında resim, musiki, şiir üzerine yazılar bir araya geliyor. Ayvazoğlu, bir devrin ışığında medeniyetin kapısını aralıyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 10/01/2018 Çarşamba
Güncelleme: 05:59 - 10/01/2018 Çarşamba
Yeni Şafak
Kültür tarihçisi ve estet Ayvazoğlu, daha önce yayımladığı Altın Kapı isimli kitabını zenginleştirerek yeniden okuyucuyla buluşturdu.
Kültür tarihçisi ve estet Ayvazoğlu, daha önce yayımladığı Altın Kapı isimli kitabını zenginleştirerek yeniden okuyucuyla buluşturdu.
SELÇUK KARAKILIÇ

Yahya Kemal, Paris dönüşünde arkadaşlarının ısrar ve teşvikleriyle Kadıköyü’nde bir dost evinde Tanburi Cemil Bey’i dinler. Avrupa’da yaşadığı kültürel travmanın çıkmazı içinde bulunan Yahya Kemal, kendi kültürel değerlerinden uzakta yaşamanın verdiği ıstırabı şu cümlelerle açıklayacaktır: “O zaman karşımda altın bir kapı açıldı. Memleketime bu kapıdan girdim”.

İmparatorluk Türkiyesi’nin haddeden geçirerek billurlaştığı kültürel birikim ve deneyimden habersiz yaşayan elbette sadece Yahya Kemal değildi, ancak o da çağdaşı diğer aydınlar gibi memleketten habersizdi. “Süleymaniye’de Bir Bayram Sabahı”nın şairi, bütün inanç ve kültürel aidiyet temellerinden uzakta Paris’te bir Jön Türk olarak yaşamış, Ahmet Haşim’in ‘Müslüman Saati’ diye tarif ettiği hayatın tamamen dışında farklı alışkanlıklar edinmişti. Oysa memleketine “tarih içinde Türklüğü” keşfetmiş bir aydın olarak dönmüş olmasına rağmen Yakup Kadri’nin tabiriyle ‘bağdaş kurmasını bile unutmuştu’.

UZUN SEYAHATTEN İZLENİMLER

İranlı düşünür Daryush Shayegan’ın “yaralı bilinç” dediği trajik bir durumla karşı karşıya kalan Yahya Kemal ve çağdaşı bütün aydınlar aslında kültürel şoklardan etkilenmişler, zamanla bazıları -tıpkı Yahya Kemal gibi- kendi kültürel köklerine dönmüşler bazıları da artçı şoklardan kurtulamayarak sahanın dışına çıkmışlardı.

Türkiye, çok köklü bir kültürel mirasa sahip olmakla beraber yüzyılın başında yaşadığı artıcı şoklar sebebiyle eski ve yeni arasında tercih yapmakta zorlanmış, dolayısıyla modernist ve muhafazakâr aydınlar, bu ikilem karşısında zihnî bir çarpışma yaşamak zorunda kalmışlardır. Bu elbette yaralı bir bilinci tezahürüdür.


Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Yahya Kemal’e, Necip Fazıl’dan Nazım Hikmet’e varıncaya dek bilinci yaralı, hafızası iğdiş edilmiş, eski-yeni kavgasına tutuşmuş bir nesil ve bir medeniyet karşımıza çıkagelmişti. Bu medeniyetin ve kültürel mirasın tarihî gelişimini, hangi evrelerden geçerek günümüze gelindiğini yazanlar elbette oldu, ancak uzun ve doyurucu tahlil denemeleriyle “ihatalı” anlatan hiç kuşkusuz Beşir Ayvazoğlu oldu.

Kültür tarihçisi ve estet Ayvazoğlu, daha önce yayımladığı Altın Kapı isimli kitabını zenginleştirerek yeniden okuyucuyla buluşturdu. Ayvazoğlu, tıpkı Yahya Kemal gibi bu Altın Kapı’nın da kendisine ışıklı bir dünyayı açtığını şu cümlelerle belirtiyor: “Bu kapının ardında bütün bir medeniyetimiz vardır. Plastik sanatlar, mimari, musiki, eski şiir ve elbette İstanbul... Bir Anadolu şehri çorak kültür ortamında nasılsa keşfettiğim Yahya Kemal de benim için bir “altın kapı” olmuştu. Onun sayesinde on beş yaşımdan beri kültürümüzün zengin dünyasında seyahat edip duruyorum. Bütün yazarlık hayatımın bu kapının arkasındakileri görme ve gösterme çabasından ibaret olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Altın Kapı’yı bu uzun seyahatten izlenimler olarak okuyabilirsiniz.”

Beşir Ayvazoğlu’nun Altın Kapı’sı, üç bölümden oluşuyor: Sûret’in Peşinde, Altın Kapı ve Kuğu Nağmesi. Resim, müzik ve şiir yazılarından oluşan Altın Kapı, eleştiriden çok bir anlama kılavuzudur. Üstelik Ayvazoğlu, tam da kültür tarihçisine yakışan bir ciddiyetle yargılamadan anlamaya ve anlatmaya çalışmaktadır. Resim, müzik ve şiir devrimizin bir zamanlar nasıl ışıklı ve parıltılı olduğunu öğrenmek isteyenlerin başucu kitabı olacağına inandığım Altın Kapı, hiç şüphesiz Beşir Ayvazoğlu’nun da şaheserleri arasında yer almıştır.

#Beşir Ayvazoğlu
#Altın Kapı
6 yıl önce