|

Medeniyetin bakiyelerine sahip çıkarsan yaşatırsın

“Türkiye’de geçmişini muhafaza etme bilinci ne yazık ki ne toplumun geneline, ne de kurumlara yerleşmiş değil” diyen Rıfat N. Bali, “Medeniyetin devamı ve medeni olmanın şartı maziyi hamasi sözlerle sahiplenme ve anma ile sağlanmaz. O mazinin günümüze gelmiş olan bakiyelerini hakkıyla muhafaza etmek ve sonraki nesillere ve ebediyete nakledilmeleri ile olur” diyor.

Ayşe Olgun
04:00 - 15/07/2020 Çarşamba
Güncelleme: 03:48 - 15/07/2020 Çarşamba
Yeni Şafak
FOTOĞRAF: SEDAT ÖZKÖMEÇ
FOTOĞRAF: SEDAT ÖZKÖMEÇ

Rıfat N. Bali, Libra Yayınlarının sahibi ve yazar. Pek çok alanda araştırmalar yapıyor ve yaptığı bu araştırmaları kitap olarak okurla buluşturuyor. İlgi alanları ve bu alanlarda çıkardığı kitapların listesi epey bir uzun. Biz Bali’yle kitap, kitapçılık, sahaflık, kütüphane ve devlet arşivleri gibi alanlarda yazılan haberleri, söyleşileri, makaleleri, belgeleri bir araya getirerek yaptığı çalışmalardan yola çıkarak bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu alanla daha önce yayınladığı iki kitabı vardı. Biri Türkiye’de Kitap Koleksiyonerleri ve Sahaflar kitabı diğeri de Bir Talanın Bir Kıyımın Öyküleri. Geçtiğimiz haftalarda ise bu iki kitabın devamını okurla buluşturdu. Yakın tarihi kitap, kitapçılık, arşivlerimiz üzerinden okuyan Bali ile Türkiye’de yayınlanan kitapların ve devlet arşivlerini, el yazmaların dünden bugüne hikayesini konuştuk.

Türkiye’de Kitap Koleksiyonerleri ve Sahaflar ile Bir Kıyımın Bir Talanın Öyküleri kitaplarınızın ikinci ciltleri de okurla buluştu. Bu araştırma kitapları aynı zamanda belge, kitapçı, sahaf, el yazması, kütüphane v.s üzerine sıkı bir arşiv çalışması yaptığınızı ortaya koyuyor. Bu yüzden öncelikle bu kitaplar için geçmişten bugüne nasıl belge topladığınızı, nasıl bir arşiv oluşturduğunuzu merak ettim?

Bugüne kadar çok sayıda telif kitap yayınlamış ve derlemeyi yayına hazırlamış bir araştırmacıyım. Dolayısıyla yıllar boyunca değişik konularda kütüphanelerde gazete ve dergi arşivlerini taradım. Bu taramalar sırasında o anda araştırdığım konu ile ilgili olmasa bile ya ilgi alanıma giren ya da ilginç bulduğum birçok haberi, yazıyı kopyalayıp biriktirdim. Sahaflar, nadir kitaplar, arşivler, sahipleri vefat etmiş kütüphanelerin ve terekelerin akıbetleri hep ilgi alanıma giriyordu. Bu alanlarda bulup topladıklarım ile daha önce sizin bahsettiğiniz kitapların ilk ciltlerini, şimdi ise ikinci ciltlerini yayınladım. Ayrıca aşina olduğum yabancı dillerdeki yabancı basın ve ilgili arşivlerden de topladığım malzemeler var. Tabii ki Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri’ne bağlı Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivlerinden de, Osmanlı arşivi uzmanlarından Kemal Gurulkan’ın desteği ve yol göstericiliği ile yararlandım.

SÖZLE SAHİPLENMEK OLMAZ

Türkiye’de kitap koleksiyonerlerini anlatırken belki de en dikkat çekici olan bilgi bu koleksiyonlara gerek varisler gerekse devlet olarak yeterince sahip çıkamamamız. Bu durumu siz neye bağlıyorsunuz?

Türkiye’de geçmişini muhafaza etme bilinci ne yazık ki ne toplumun geneline, ne de kurumlara yerleşmiş değil. Bu kitaplar ve matbu terekeler için olabileceği gibi birkaç yüzyıllık bir çeşmenin aynı yaştaki musluğu için, veya asırlık camilerin asırlık çinileri ve/veya halıları için de geçerli trajik bir durum. Medeniyetin devamı ve medeni olmanın şartı maziyi hamasi sözlerle sahiplenme ve anma ile sağlanmaz. O mazinin günümüze gelmiş olan bakiyelerini hakkıyla muhafaza etmek ve sonraki nesillere ve ebediyete nakledilmeleri ile olur.

Bu kadar emeğin çabanın sonunun genellikle hüsranla sonuçlanması bize ait bir durum mu yoksa dünyada da bu işin emeğin sonu hep böyle mi oluyor?

Çalışmalarım sırasında gözlemlediğim arşivleri referans alarak cevap verebilirim. Avrupa, Amerika ve İsrail’de muhafaza etme ve muhafaza edilenlerin, kanunların izin verdiği sınırlar içinde, kamuya açma bilinci en üst düzeyde. Bu maalesef Türkiye için henüz tam anlamıyla geçerli değil. Ancak son yıllarda bu yönde takdir edilmesi gereken adımların atılmakta olduğunu görüyorum.

KORKULAR YÜZÜNDEN TOPRAĞA GÖMÜLDÜ

Harf İnkılabı el yazması eserleri, kitapçılık ve yayıncılık dünyasını olumlu ve olumsuz anlamda nasıl etkiledi?

Harf inkılabının uygulanması sırasında yapılan hatalar ve aşırılıklar sonucunda birçok el yazması ve matbu kitap imha edildi, veya resmi makamlardan korkularak toprağa gömülerek tahrip oldu.


SEKA’DA NİCE ARŞİVLER HAMUR OLDU

Dikkatimi çeken hususlardan birisi de yönetimin çöpe attığı pek çok belgeyi son anda “kurtaran” kesimde hurdacıların rol alması. Belgelerin çöpe gitmesinde kimler etkili olmuş, kurtarıcılar arasında başka kimleri sayabiliriz?

Hurdacıların ve sahafların “kurtarıcılar” oldukları inkâr edilemez bir gerçek. Ancak bu son 30 senenin durumu. SEKA kapanmadan önce nice arşivler, hurda kâğıt olarak SEKA’ya gönderilip hamur haline dönüştürüldü. Son 30 yılda matbu evrak (efemera) koleksiyonerleri, kültür sanat amaçlı kurulan vakıfların ve kurumların matbu terekeleri ve kitapları satın almaları, artık süreklilik kazanmış olan müzayedeler ve siber âlemde mevcut nadir kitap, gittigidiyor, kitantik gibi e-ticaret siteleri sayesinde matbu her tür evrağın ve kitabın “para ettiği” ve alıcısı olduğu bilinci sektörün aktörlerine yerleşti. Bu da imhaları bir nebze önledi.

KİTAP KOLEKSİYONERLİĞİ HALA RAĞBET GÖRÜYOR

Geçmişten bugüne baktığımızda kitap koleksiyonerleri için neler söylersiniz? Kitap koleksiyonerliği bugün de hâlâ rağbette mi?

Bugün de çok rağbette. Akla gelebilecek her konuda koleksiyon yapanlar var. İlk baskıları, imzalı kitapları, konu, çevirmen, yazar esas alınarak toplanan kitaplar. Bütün bunlar koleksiyonerlerin topladıkları. Kitaplarla ilgili afişler, TÜYAP kitap fuarları sırasında Yapı Kredi Yayınları’nın dağıttığı minik kitaplar. Hepsi koleksiyonerlerin aradıkları şeyler.

Ülkemizde kitap koleksiyonerliği daha çok hangi alanlarda öne çıkıyor? Geçmişten bugüne hangi tür kitaplar koleksiyonerlerin ilgi alanına girmiş? Kitap koleksiyonerliği ülkemizde itibar gören bir alan mıdır? Kimler ilgilenir? Neler söylersiniz?

Bir kere ilim, kalem erbabı (tarihçiler, edebiyatçılar) ve sanatçılar büyük kütüphaneleri ile tanınırlar ve anılırlar. Osmanlıca eserler, taş baskı eserler, ünlü yazarların, tarihçilerin, ithaflı ve imzalı kitapları hep aranan ve toplanan kitaplardır. Bunun yanı sıra günümüz Türkiye’si sınırları içinde basılmış İbranice, Ladino, Rumca, Ermenice, Karamanlıca (Yunan harfli Türkçe) Süryanice, vb. kitaplar da aranmakta ve toplanmakta. Bunlar daha ziyade yurtdışındaki kurumlar ve koleksiyonerler tarafından toplanmakta, zira Türkiye’de bu azınlık dillerindeki yayınları ve evrakları sistematik bir şekilde toplayan koleksiyonerler çok az, toplayan kurumlar da daha az.

BELGELER SİYASİ MALZEME YAPILMAMALI

Bir Kıyımın Bir Talanın Öyküsü kitabında aynı zamanda siyasi partilerin de geçmişe dönük arşivlerinin olmadığını görüyoruz. Yine Atatürk’ün arşiviyle ilgili başka bir tartışma var. Bu durum Türkiye’nin siyasi kimliğini nasıl etkilemekte?

Siyasi partilerin ve/veya siyasi şahsiyetlerin arşivleri günlük siyasi mülahazalarla değerlendirilmemelidirler. Ancak ne yazık ki öyle değil. Herhangi bir arşivden ortaya çıkarılacak maziye ışık tutacak yeni bir belge hemen medya tarafından o siyasi parti veya şahsiyetin lehinde veya aleyhinde kullanılmaya elverişli bir malzeme olarak değerlendirilmekte ve bitmek bilmeyen polemiklere yol açmakta. Bunun neticesinde kimi arşivler hiçbir zaman kamuoyuna açılmamakta. Bu tavrın bilinen ve hatırlarda kalan son örneği “Latife Hanım’ın Atatürk hakkında yazdığı mektup” konusu ve yarattığı tartışmalardır. Latife Hanım’ın Türk Tarih Kurumu’nda bulunan şahsi evrakı da bu sebeplerden dolayı kamuya açılmamakta.

Sahaflar ve kitapçılar ülkemizde iki alanı temsil ediyor. Biri el yazması ve değerli kitapları kuşaktan kuşağa aktarmaya çaba sarfederken diğeri de okuma alışkanlığımızı belirleyip bugünkü okur kitlesini yönlendiren kesimi temsil ediyor. Sizce sahaflık ve kitapçılık dünyası kendi okuma kültürünü oluşturabildi mi? Bu konuda neler söylersiniz?

Sahaflar ve kitapçılar kültür-sanat sektörünün ticaret erbabıdır. Dolayısıyla gayet doğal olarak para kazanmak için çalışmaktalar. Para kazanmalılar ki kendilerini ve ailelerini geçindirsinler ve de yeni kitap / kütüphane alabilecek kadar para biriktirebilsinler. Dolayısıyla onlar da “piyasa” dediğimiz âlemin kurallarına göre hareket etmekteler. Hiç kimsenin talep etmeyeceği ve dolayısıyla satamayacakları kitapları veya evrakı ya hiç satın almazlar veya fevkalâde önemsiz meblağlara satın alırlar. Bu gerçeğin ışığında sahafların ve kitapçıların okuma kültürü oluşturmayıp arz ve talebe göre hareket ettiklerini söylemek daha doğrudur.

OLUMLU GELİŞMELER DE VAR

Bir Kıyımın Bir Talanın Öyküsü kitabında çöpe giden arşivelerin hikayesine üzülürken Kitap Koleksiyonerleri ve Sahaflar kitabınızda pek çok kitabın belgenin nasıl kurtarıldığını okuyup seviniyoruz. Bu iki durum aynı zamanda kendi geçmişimizle kurduğumuz sorunlu ilişkiyi de gözler önüne koymuyor mu? Sizin fikirlerinizi merak ediyorum?

Bu durum tamamiyle sahafların muhafaza etme konusunda bilinçlenmeleri, matbu evraklara ve kütüphanelere layık oldukları rayiç bedelleri ödeyecek olan koleksiyonerler ile vakıf, kütüphane ve kurumların ortaya çıkmaları ile ilgili. Bu da daha önce belirttiğim gibi son 20-25 yılın olumlu gelişmesi.

#​Rıfat N. Bali
#Medeniyet
#Libra Yayınları
4 yıl önce