|

Mekik dokumaktır hayat

Eylemi, hayatının vazgeçilmezi gören Nuri Pakdil’in metinlerinde de rastladığımız bir sözcüktür mekik. Daha çok Otel Gören Defterler’deki metinlerde geçer. Otel Gören Defterler’in yazıldığı dönem ise, Edebiyat’ın çıkmadığı, yazarlarının dağıldığı, bir krizin, bir bunalımın çok yoğun yaşandığı bir dönemdir.

Yeni Şafak ve
04:00 - 11/07/2018 Çarşamba
Güncelleme: 07:12 - 11/07/2018 Çarşamba
Yeni Şafak
Nuri Pakdil’in metinlerinde  de rastladığımız bir sözcüktür mekik.
Nuri Pakdil’in metinlerinde de rastladığımız bir sözcüktür mekik.
ARİF AY

Döner mi başın hiç gidip gelirken

İp kopunca oh çekmek nasıl dostum

MEKİK(*)

Hayat bir bakıma mekik dokumaktır. Yaşlarına, mesleklerine, yaptıkları işlere, görev ve sorumluluklarına göre insanlar, ömür boyu mekik dokumayı sürdürürler. Sözgelimi bir memur, çalıştığı kurumla evi arasında, bir çiftçi bağı bağçesiyle evi arasında mekik dokumaz mı?

Daha çok dokuma ve tekstil sanayisinde kullanılan mekik, gündelik hayatta iki yer arasında gidip gelmek anlamına gelir ve bu gidiş gelişin sürekliğinden dolayı da ‘mekik dokumak’ şeklinde bir deyim olarak dilimizde yer alır. Ayrıca, diplomaside kriz dönemlerinde, krizi ortadan kaldırmak için yürütülen çabaya da ‘mekik diplomasisi’ denir. Uzay araştırmalarında uzaya fırlatılan uzay aracına da ‘uzay mekiği’ denmesinin sebebi, mekiğin hareketli bir alet oluşundandır belki de.

Eylemi, hayatının vazgeçilmezi gören Nuri Pakdil’in metinlerinde de rastladığımız bir sözcüktür mekik. Daha çok Otel Gören Defterler’deki metinlerde geçer. Otel Gören Defterler’in yazıldığı dönem ise, Edebiyat’ın çıkmadığı, yazarlarının dağıldığı, bir krizin, bir bunalımın çok yoğun yaşandığı bir dönemdir.

Nuri Pakdil bir otele yerleşir ve her gün düzenli olarak Edebiyat’ın Akay (Kay) Yokuşundaki bürosuna “Kurumuş günler satılan marketlerin önünden geçerek” gider gelir. O mekiklerden bir kesit: “Bu mekik bir tuhaftır : Lu (Ulus) Alanından fırladı mı hemen Kay (Akay) Yokuşunu bulmaz : inceldikçe incelir sokaklarda : ekilen direniş parçaları halinde uzun karşıduruş oluşur : Şükür İmâmiyesidir : içinin içinin içinin içinde : modernyeryüzüne doğru, çalım çalım çalım, Kale’nin önündesiniz artık.Bir Devrim, kuşkusuz, edebiyatın sırtında en güçlü dayanaklarından birini bulur : başka türlü mümkün müdür insanı tanımak? Tüm farkedişlerin toplamı : estetik : işte, tetik burda çekilir artık.

BUNALIM DÖNEMİNİN DAVARANIŞ HALİ

Fiilleri öznesiz hep SİZ yapacakmışsınızcasına yerküreyi kucaklamak yani : sanatın sevincine doyum olur mu ki!” (Otel Gören Defterler 1, Çarpışan Sesler, s. 22)

Bütün fiillerin özü ve varacağı yer yazmak eylemidir. Bu eylem onda, mekiğin de ötesinde valsa dönüşür: “Zaman : yazmak fiilinin içinde, öteki fiillerin içindeki konumundan farklı devinir : vals yapar izdüşümlerinin rengi, yani : zaman, kendi artıkdeğerini, kolay kolay kimseye kaptırmaz; olsa olsa, TadındaSabır elkoyabilir zamanın artıkdeğerine.” (Otel Gören Defterler 1, Çarpışan Sesler, s.83)

Mekik dokumak biraz da kriz süreçlerinin, bunalım dönemlerinin bir davranış hâlidir. Ne yapacağına karar veremeyen, sorunu çözemeyen, işin içinden çıkamayan kişinin, aynı güzergahta gidip gelmesidir. Mekik sözcüğünün Edebiyat’ın kapanmaya yakın dönemini kapsayan ve Nuri Pakdil’in otel döneminde kaleme aldığı metinlerde geçmesi bu yüzden olsa gerek. Bir krizin, bir bunalımın metne yansıması.

ARKADAŞLIK BAĞIYLA TUTUNUYORUZ

Edebiyat’ın, öğreti bilinciyle, hasbi olarak, riyasız bir biçimde katılımlarla oluşan bir ekibi vardı. Büyük bir coşkuyla, maddi, manevi ve yazınsal katkılarıyla, büyük bir dayanışma bilinciyle canla başla çalışan insanlardan oluşuyordu bu ekip. O dönemlere ilişkin bir kesiti şöyle anlatır Nuri Pakdil: “Arkadaşlık bağıyle tutunuyoruz birbirimize. Edebiyat’ın yönetimevinde bu akşam çok arkadaş var.

Öyle yaptık bu akşam da : dünya haritasını açtık masanın üzerine : ‘Bakın, arkadaşlar’ diyorum, ‘uzak sayılmayız.’

‘Nereye?’ diyor biri arkadaşların.

‘İşte!’ diyorum.

Yeniden saptıyoruz o yeri.

Birimiz Edebiyat’ı katlıyor, birimiz zarfa koyuyor, birimiz pulunu yapıştırıyor, birimiz pulun üstüne damgayı vuruyor, birimiz yazılı adresin doğruluğunu bir kez daha belirtmiş olmak için defterdekiyle karşılaştırıyoruz.

Ok, amacına, yanlışsız ulaşmalıdır.” (Bir Yazarın Notları I, s.53-54)

12 Eylül’den sonra kopmalar başladı. O coşkulu arkadaşların çoğu Ankara’yı terk etti. Herkes farklı yerlerde, farklı mekânlarda farklı işlerle meşgul olmaya başladı. Edebiyat’ın yönetimevi ıssızlaşmaya, dergiye yazı, şiir gelmemeye başlamıştı. Nuri Pakdil 2 Aralık 1984 tarihli metninde bu durumu şöyle dile getirir: “Edebiyat’ın basımevinden aldığım düzeltilerini yapıyorum : direniş ve hüzün.

Bir elimde biri, bir elimde biri.

Büyük masanın üzerinde : yüksek sesle mi okusam, susarak hücrelerimle mi okusam? Bu yıl çıkarılamamış Mayıs, Haziran, Kasım ve Aralık olmak üzere, dört sayının tümü için de çıkarılıyor işte bu Aralık sayısı : bir elimde direnişi, bir elimde hüznü hâlâ tutuyorum; sayfayı çevirirken, direniş de, hüzün de bir daha karışıyor satırlara.

Ve Edebiyat’ın yeri ıpıssız.” (Klas Duruş, s.33)

YERLE YERYÜZÜ ARASINDA

Artık ip kopmaya, tesbih taneleri gibi arkadaşlar dağılmaya başlamıştır. “Kalabalık da kimse yok da : halat duracak mı, kopacak mı? Nerede kalacağım? Bir ev tutabilecek miyim? Edebiyat’ı aksatmadan çıkarabilecek miyim? Varolan düğümleri daha da kördüğümleştirmeden geçinebilecek miyim?” Bu sorular bir yiv gibi oyar durur Nuri Pakdil’in beynini. O, yine de mekiği sürdürür: “Gün bitti mi kül : hafta kömür. Mekik gidip geliyor otelle Edebiyat’ın yeri arasında. Gidip gelirken de : bir elin serçeparmağının sürekli devinimi : tık + tık + tık = put kırma eylemi.” ( Otel Gören Defterler 2, Yazının Epik Resmi Çekildiği Sırada, s.27)

Nuri Pakdil’in fiili mekiği otelle Edebiyat’ın yeri arasında geçse de o asıl mekik dokumayı düşsel olarak yapar. İstanbul’la Mekke , Medine arasında, İstanbul’la Kudüs arasında, Ankara Maraş, Bitlis arasında, bulunduğu yerle yeryüzü arasında...

“YAZI DURGUN SULARDA KOKUŞUR”

İşte bu düşsel mekikten bir kesit: “İki yıl, üç ay, yirmi iki gün( otele yerleştiği süre) : mekik : otel gözümde, bulutlara doğru -saat on altıya az birşey kala, Kay Yokuşunda, gerçekten, göksel şemsiyeler açılmış gibi yukarılarda- uzayıp giden duman kıvrımları... Edebiyat’ın yeriyle otel arasında büyülü bir zaman tüneli : okuyarak giderim, düşüne düşüne dönerim : öğle, olur; ikindi kapıyı vurur; akşam, hüznün en özgün Ortadoğusuna Kudüs fotografının yanına pencereden usulca bırakıverir; yatsı, Guernica’yı bir süre seyrettikten sonra, o Arabîmtırak İspanyol ressamının fırçasını okşar ve ardından Kudüs fotografının önünde büzülüp kalır. Ben içeride olmasam da, kalemim yalnız başına, oturur masaya sadece kendisinin duyacağı sesle Mekke Marşı’nı söyler.

Ben içerdeysem, gene yavaş yavaş birlikte söyleriz.

Mekke Marşı’nda kainatın şifresi vardır.” (Otel Gören Defterler 3 , Büyük Sorgu, s.90)

İp kopsa da başı dönse de o mekik dokumayı sürdürür. Çünkü o bir devrimci. O “Yazı durgun sularda kokuşur.” diyen bir yazar: “Militanlığı yedirmek adımlara; ve sonra, daha daha bir yeni soluk icat edip yürümek, yürümek... yüreklilik olmaksızın, zâten, ne yapılabilinir ki?” (Kalem Kalesi, s.42)

*Osmanlı Simitçiler Kasidesi 31

#Nuri Pakdil
6 yıl önce