|

Merhametin Sultanı, Şark’ın Kartalı: Selahaddin

Kasım ayında Ketebe Yayınları’nda Ortadoğu rüzgarı esiyor. Birbirinden önemli ve değerli eserler arasında Ali Emre’nin “Selahaddin Şark’ın Kartalı” romanı da yer alıyor. Eser, Ketebe’den daha önce çıkan “Nureddin Zengi Şark’ın Kandili” ile birlikte bir Ali Emre üçlemesinin ikinci kitabı olma özelliği taşıyor.

Yeni Şafak
04:00 - 10/11/2018 Cumartesi
Güncelleme: 16:49 - 9/11/2018 Cuma
Yeni Şafak
Kudüs
Kudüs

EMİN BİLGE


Müslümanların ilk kıblesi, peygamberin miraca yükseldiği yer, mukaddes Kudüs toprakları zulüm altında ezilirken, haçlıların “başkan” statüsü kazanmış kılıklıları koca koca imzalarla mukaddesimizi Yahudi’nin başkenti ilan ederken, her gün ümmetin zulüm altında inlediği toprakları, -Mehmet Akif’in deyimiyle- “Şark’ın En Sevgili Sultanı” olan Selahaddin Eyyubi nasıl fethetmiş bunu bilmek, ondan feyz almak, sadece hamasi söylemlerin nakaratları arasında, Kudüs’ün Muhafızı ve Şark’ın Kartalı’nı anmayı bırakıp, onun felsefesini şiar edinmek gerek.

Ali Emre’nin bu romanı Selahaddin’i anlama kılavuzu olarak da algılanabilir. Zira yer yer yarı belgesel özellik de taşıyan eserde Selahaddin Eyyubi’nin hayatı ve felsefesi etkili hikâyeler eşliğinde gözler önüne seriliyor. Eserde Haçlı İstilası, Kral Rişar, İmparator Barbarossa, Kraliçe Sibylle, Reynald de Châtillon, İbelinli Balian gibi çok sayıda Batılı figürün yanı sıra Reşideddin Sinan, Muzaffereddin Gökbörü, İbn Cübeyr, İkinci Kılıç Arslan, İbn Meymun, Şehabeddin Sühreverdi, İbn Rüşd gibi önemli isimlere, Selahaddin’in yakın arkadaşlarına ve akrabalarına rastlamak da mümkün. Tabii ki Şark’ın Kandili Nureddin Zengi’yi de unutmayalım…

MERHAMET TİMSALİ

Bugün Kudüsü, Filistin’i ve dahi tüm İslam coğrafyasını yeniden özgürlüğüne kavuşturacak Selahaddinlere muhtaçken insanlık, Selahaddin ne yapmış ona bakalım. Kutlu komutanın yedi düvelde namının alıp yürümesinin evvelki nedeni Haçlılara karşı verdiği yılmaz mücadeleydi elbette. Bu mücadelede cihad bilinci tek düsturu olduğundan Yaradan kapıları kendisine aralamış. Merhamet ve cömertliği ile düşmanının da takdirini toplayan Selahaddin, zaferi sadece fiziki mücadele ile değil üst düzeydeki ilmî birikimi sayesinde kazanmış. Sadece zaferleri değil gönülleri de kazanmış Şark’ın Kartalı. Kudüs esirken tebessümü kendisine zul sayan bir ümmet sevdalısından bahsediyoruz… “Şark’ın Kartalı; yıllarca çöllerin, ovaların, dağların üstünde süzülen, Kudüs semalarına yükselen sevinç nidalarına eşlik eden, deniz kıyısına Yecüc ve Mecüc gibi yığılan istilacıları şaşkına çeviren, kan ve çamur içinde çırpınan evlatlarını sabır ve cesaret gıdasıyla besleyen, en zor durumlarda bile yetimleri ve mazlumları koruyup kollayan, şeref ve muhabbetle büyüyen çocukları selamlayan ve artık ağrıdan sızıdan kıpırdayamaz hâle gelen yorgun kanatlarını sabaha doğru usulca kapattı. Bir çocuk kuyudan çıktı, bir delikanlı zindandan kurtuldu, bir baba yuvadan ayrıldı.”


GÖZLERDEKİ PERDELER KALKIYOR

Ali Emre; TYB 2017 Roman Ödülü’nü aldığı Nureddin Zengi romanının ardından, çarpık yaklaşımlarla Doğu ve Batı edebiyatlarında tanınmaz hâle getirilen Selahaddin Eyyubi’ye, yine büyük bir çalışmanın ürünü olan yeni romanıyla ışık tutuyor.

Dostlarıyla uğraşanların düşmanlarıyla savaşamayacağını öğütleyen Selahaddin, sanki bu çağa bir gönderme yapıyor. Selahaddin’in o zamanda kurduğu İslâm Birliği’ni bugün de yeniden kurmadan İslam coğrafyasındaki zulmün bitmesi pek mümkün görünmüyor. Hz. Ömer’in fetih anlayışı ile tüm dünyaya yayılan İslam anlayışını geçen birkaç asrın ardından Selahaddin Eyyubi’de görüyoruz. Sonrasında da Osmanlı’nın, özellikle de Yavuz Sultan Selim’in mücadelesini aynı çerçevede değerlendirmek mümkün. Hepsinde de ümmet davası dert edinilmiş. Ne zaman ki küreselleşme adı altında aslında bireyselleşme ve modernizm sesleri yükselmiş o zaman seküler dünyanın temelleri atılmış. Selahaddin’in yaptığı gibi birleştirici ve merhametli bir Sünni yapılaşmanın ihtiyacının kaçınılmaz olduğu bu asırda Ali Emre’nin bu eseri bir nebze de olsa gözlerimizin önündeki perdeleri kaldırıyor.

KUDÜS DEMEK HER ŞEY DEMEK

Kur’ân’da dört ayrı surede geçen ve kendisine “kıyamete kadar kimseye verilmeyecek olan bir hükümranlık” bahşedildiği belirtilen Hz. Süleyman’ın mülkünün olduğu yer bugünkü Kudüs ve çevresiydi. Yüce kitabımızda işaret edilen bu kutsal topraklar Peygamberimizin Miraca yükseldiği ve Müslümanların ilk kıblesiydi. Bu zaviyeden bakıldığında dünyanın merkezi sayılacak olan Filistin-Kudüs’ün nicedir inim inim inlemesi manidardır. Ve yine bu açıdan bakıldığında Kudüs demek, her şey demektir. Osmanlı’nın da dünya imparatorluğu vasfı kazanması Kudüs’ü fethinden sonrasına dairdir. Hal böyleyken Haçlı zihniyetinin bu kutsal topraklarda hâlâ boy göstermesi ne hazindir.

Yeri gelmişken şunu da belirtmekte fayda var. “İslam coğrafyası”, “İslam dünyası” gibi tanımlamaları yaparken dikkati çektiğimiz noktalarda, İslam’la bağdaşmayan, batının hegemonyasının buram buram kokması “hangi İslam dünyası?” sorusunu akıllara getirse de şunu unutmamak gerek: Güneş doğudan yükselir…


#selahaddin
#kudüs
5 yıl önce