|

Namaz insanı hırslardan korur

Balıkesir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi hocalarından Doç. Dr. Esma Sayın, “Dua, namaz ve tasavvufun terapik etkileri, dünyanın ve dünya içerisindeki yalancı hırsların esaretinden bizi kurtararak; bizim kendi özümüze yaklaştırır” diyor.

Semiha Kavak
04:00 - 10/01/2021 Pazar
Güncelleme: 19:24 - 9/01/2021 Cumartesi
Yeni Şafak
Namazın insanın hayatını nasıl değiştireceğini, insanı nasıl güçlü kılacağını manevi boyutuyla ele alan Sayın, namazın, duanın insanın hayatını, kişiliğini ve kimliğini nasıl etkilediğini inceliyor.
Namazın insanın hayatını nasıl değiştireceğini, insanı nasıl güçlü kılacağını manevi boyutuyla ele alan Sayın, namazın, duanın insanın hayatını, kişiliğini ve kimliğini nasıl etkilediğini inceliyor.
Balıkesir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Esma Sayın’ın kaleme aldığı Hayy Yayınları arasında çıkan Namaz Terapisi kitabı okurlarıyla buluştu. Namazın insanın hayatını nasıl değiştireceğini, insanı nasıl güçlü kılacağını manevi boyutuyla ele alan Sayın, namazın, duanın insanın hayatını, kişiliğini ve kimliğini nasıl etkilediğini inceliyor. Biz de bu kitaptaki önerilerden yola çıkarak günümüz insanının hayatında duanın yerini ve önemini konuştuk.
-Çağımız hızla bunalım çağına doğru yol alıyor. İnsanlar, düne göre daha refah içinde ve daha uzun yaşıyorlar ancak mutluluk, huzur ve güven duyguları da hızla aşınıyor. Sizce bunun nedenleri nelere bağlı?

Modern dönem insanı, maddeyi merkeze alan materyalizmden, pozitif bilimleri merkeze alan pozitivizmden, insanı merkeze alan narsizmden, dünyayı merkeze alan sekülerizmden sıkılarak ve bunalarak kendi özüne kaçmaktadır. Modern dünyada insan, maddî ihtiyaçlarına çok hızlı ulaşırken maalesef manevî ihtiyaçlarını görmezden gelmektedir. Hâlbuki insan, madde ile mananın birleşimi muhteşem bir varlıktır. Nasıl ki insanda kalp-ruh-beden dengesi sağlanmalıysa, madde ile mana dengesi de sağlanmalıdır.

Modern dünya, insanın bitmek tükenmek bilmeyen istek ve arzularını, maddî ihtiyaçlarını kamçılarken ve artırırken, biz huzuru ve mutluluğu; Allah’la muhteşem bir bağ kurarak duanın terapik etkisiyle; Allah’ın ilahî isim ve sıfatlarıyla bütünlük kurarak tasavvufun terapik etkisiyle bulabiliriz. Aynı zamanda modern dünyada biz, mutluluğu ve huzuru Allah’a övgümüzü sunarak, O’nu güzel isim ve sıfatlarıyla anarak ve O’nu yücelterek namazın terapik etkileriyle fark edebiliriz.

İşte dua, namaz, ibadet ve tasavvufî anlayış, bizim Allah Teâlâ ile yalnız ve baş başa kalmamızı sağlar. Böylece onların terapik etkileri, huzuru ve mutluluğu O’nun isim ve sıfatlarıyla bütünleşerek yakalayacağımızı bize öğretir. İnsan, zamanla değer kazanır ve zamanını değerli kılar. Bu noktada dua, namaz ve tasavvufun terapik etkileri, dünyanın ve dünya içerisindeki yalancı hırsların esaretinden bizi kurtararak; bizim kendi özümüze kaçmamıza imkân sağlar.


MANEVİ KAYNAKLI TERAPİ

-Dünyada en çok satılan ilaçlar psikolojik ilaçlar. Psikolojik tedavi gören, bu konuda destek alan insanların sayısı her geçen gün artıyor. Bununla birlikte her gün insanlara yeni bir terapi modeli öneriliyor ve bunlara ilgi de oldukça yüksek. Bunlar insan içinde beliren boşlukları doldurabilir mi?

İlaçlar insanın içindeki boşluğu dolduramaz, olsa olsa bu boşluğa sebep olan duygusal ve fiziksel nedenleri baskılar. Ben, dua, namaz ve tasavvuf gibi manevî kaynaklı terapi modellerinin insanın içindeki boşlukları doldurabileceği düşüncesindeyim. Mesela İslam’ın manevî yönü olan tasavvuf, kalbi Allah’a bağlama sanatıdır. Tasavvuf, insan-hayat ve dünyaya ilişkin kavrayışımızın derinleşmesinde bize çok önemli imkânlar sağlar. Tasavvufî anlayış, varoluşsal ve kalıcı değerlerin ne olduğunu anlamanın ve kendimizi keşfetmenin son derece önemli bir yoludur. Kendini keşfeden insan, tasavvuf sayesinde ‘Kendini’ ve ‘Rabbini’ tanır. İnsanın kendine hâkim olması anlayışından doğan ‘Kendini Bilme-Rabbini Bilme’ farkındalığı, tasavvufun ruhları tedavi ve terapi edici yönünü ortaya koyar.

NAMAZ İBADETİ DE TERAPİDİR

Başka bir terapi biçimi olan namaz ibadeti, psikolojik terapik ve karakteri geliştiren etkileri olan bir ibadettir. İnsan, varoluş sorununu kendi başına çözmek zorunda olan ve bu sorundan kaçamayan tek canlıdır. Mesela namazdaki kıyam duruşu, sadece ayakta ve huzurda durma hareketi değildir. Aksine kıyam duruşu, ‘kimlik bilinci’ kazanmanın bir yoludur.

Allah’ın huzuruna değer verilen özgün bir benlikle insan olmasının bilincinde çıkan birey, neden yaratıldığına dair sorularına; hayatın anlam ve amacına dair sorularına cevap bulmaya başlar. Bu cevap buluşlar, hayatına anlam ve amaç kazandırır.


Güçlü bir terapi biçimi olan dua, özgürlüktür. Aşk gibi vazgeçilemez ve ölüm gibi kaçınılamazdır. Aşk, beşerî olsa da sonucu itibarıyla Allah’la bütünleştirdiği anda özgürleştirir. Dua, bazen Allah’ın rahmet kapısını ısrarla çalma; bazen de tevazu ve nezaketle bekleme özgürlüğüdür.

Dua ederken insan, yalan söyleyemez, kendini saklayamaz, kendinden kaçamaz ve kendini yalnızlaştıramaz. Bu nedenle dua, aynı aşk ve ölüm gibi vazgeçilemezdir, kaçınılmazdır. Allah ile kul arasındaki en ‘özel’ alandır. Herkesten sakladığımız en gizli istek ve acılarımızı Allah’la paylaşma özgürlüğüdür. Dua anı, Allah’ın isim ve sıfatlarıyla bütünleşip, O’na hapsolduğumuz anda kullukta özgürleşmeyi yakaladığımız andır. Duanın bütün bu özelikleri onun terapik etkisini ortaya koyar.

MANEVİYAT HAYATİ İHTİYAÇTIR

-Aydınlanma çağıyla birlikte Batı, dini, hayatın içinden çıkarmaya çalıştı ve bilime, ilime dayalı bir dünyanın insanları mutluluğa kavuşturacağına inanıldı. Sizce insanlık yeniden manevi alana nasıl yönelir? Sizce maneviyata ihtiyaç bugün belirgin hale gelmiş durumda mı?

İnsan, Allah tarafından ‘yaratılmış’ bir varlık olduğu için, Allah insana ruhundan üfleyerek ona en büyük emaneti verdiği için; insanın hakiki ve kalıcı ve dahi ‘sonsuz’ mutluluğa kavuşması asıl sahibine rücu etmesiyle, o ‘Bir’ hakikati kavraması ve hayatını bu yönde amellerle süslemesiyle mümkün. Bu veçheden bakıldığında maneviyat en ‘hayati’ ihtiyaçtır.

İslam’ın manevî yönü olan tasavvuf, insanın en derin ve en olağanüstü yönü olan manevî ve ruhsal tecrübelerinin yaşanan halidir. Tasavvufî kavramlar ve anlayış tarzı; kâinatı, kendimizi ve Rabbimizi bütünlük ve aşk felsefesiyle kuşatmamıza neden olur. Bizim Tasavvuf Terapisi kitabını kaleme almamızın nedeni de bu kuşatmaya yardımcı olmaktır. Bu kitapta okuyucu, tasavvuf yolcuğunun takva, istikamet, tevbe, muhasebe, murakabe, hürriyet, ibnü’l-vakt, ihlâs, sabır, dua, tevâzu, hayâ ve tevekkül duraklarıyla tanışacak. Ve bunların dikkat-odaklanma bozukluğu, melankolik kişilik yapısı, kaygı bozukluğu, korku, depresyon, narsisizm, öğrenilmiş çaresizlik, takıntılı düşünceler, akut stres bozukluğu, kendinden kaçma, kendine yabancılaşma, nevrotik suçluluk, duygu durum bozukluğu gibi psikoloji temelli alanlarda, dertlerine nasıl deva olduğuna tanık olacak.

Aidiyet duygusunu güçlendirir


-Din sadece kuru bir inanç değil. Bütün dinlerin ritüelleri var. İslamda en önemli ibadetlerden biri namaz. Namaz Yaratanla bir bağ kurma, ona secde ile yönelme hali. Siz bunun bir terapi olduğu konusu üzerinde duruyorsunuz. Namaz ile terapi arasında nasıl bir bağlantı var?

Çok yönlü bir terapi biçimi olan namaz esnasında kıyam duruşunda, Allah karşısında kendisine değer verilen, övgü ve takdirle anılan özgün bir benlik ve şahsiyet olduğunun farkına varan insan, Yüce Yaratıcısına ait olduğunu anlar. Bu duruma ‘aidiyet bilinci’ deriz.

Namaz kılan birey, Allah’ı yaratılmışlara ait bütün eksikliklerden, hatalardan, noksan sıfatlardan istisna eder. “Senden başka hiçbir ilâh yoktur.” ifadesiyle birey, Allah’tan başka ibadet edilecek, hakiki anlamda dost olunabilecek, sığınılacak, yardım dilenebilecek hiçbir varlığın olmadığının farkına varır. Daha namazın başında Rabbi’nin güven ve sevgi kaynağı olduğunu fark eden birey, O’na karşı ‘güven duygularını’ geliştirir.

Allah’ın hesap gününün sahibi olduğunu fark eden insan, işlediği her fiilin hesabını vereceğini bilir ve ‘kendini kontrol etmeyi’ öğrenir. Namaz kılan birey, “Allah’ın kendisini en doğru yola istikamet üzere iletmesini” dileyerek, O’na duada bulunur. Bu âyeti kavrama ile insan, psikolojik olarak mevcut iki seçenek arasında, en doğru seçeneği seçerek, en uygun kararı verme yeteneğine sahip olma yetkinliğini elde edebilir.

Rükû esnasında Rabbini benliğini saran sonsuz şükür duyguları içerisinde anan, bunun karşılığında Rabbi tarafından saygı ve takdir içerisinde anılan bir kişi, psikoloji biliminde ‘kişinin kendine saygı duyması anlamına gelen öz-saygı’ değerlerine sahip olur.

‘Alnını yere koymak, başını aşağı indirip bireyin kendini sorgulaması; yakınlık, heyecan ve aşk ile yere kapanmak’ manalarına gelen secde, sadece Allah için yapılan, mutlak bir teslimiyet ve mutlak bir saygı demek olan yere kapanma halini ifade eder. Namaz kılan kişi, secde ile sıradan şuuru aşar ve Yaratıcısına yönelerek O’nun da bu yönelişe katılmasının tecrübesini yaşama yoluyla ‘ilâhî bütünleşme’ noktasını tecrübe eder.

-Siz, eserlerinizde aynı zamanda tasavvufun da terapi edici özelliğinin olduğunu belirtiyorsunuz. Burada tasavvuf öğretisinin literatürde yer aldığı kalıp olan mistisizmin de kişilere terapi sağlayabileceği iddiaları için neler söylemek istersiniz. Mesela salt dua terapi için yeterli olabilir mi?

Ben terapiden; insanın Allah’la ihlaslı, samimi bir ilişki kurarak O’na yakınlaşmasını, bu yolculukta aldığı mertebelerle kendini, varoluşunu tanımasını, tanıdıkça da iyileşmesini anlıyorum. Dolayısıyla öznesi Allah olmayan bir mistisizmin kişilere hakiki anlamda terapi sağlayacağını düşünmüyorum. Aynı mantıkla öznesi, yakarılanı Allah olmayan bir duanın da ‘cansız’ sözcüklerden oluşan bir tirattan öteye geçemeyeceğine inanıyorum.

İnsan, dua ile kendisini Rabbine özü-sözü bir, en şeffaf, en yalın ve en samimi haliyle ifade etmenin özgürlüğünü yaşar. Dua, insanın vaktini ve her anını manevî mutluluğa ve huzura dönüştürür.

İnsanın vazgeçemediği ve asla kendisini terk edemediği dua, insanın içerisindeki ilâhî isim ve sıfatların sesini ona hissettiren bir silah gibidir. Hayat satrancında bize kazandıran bir şah taşı gibi, nefse mat ettiren öneme sahip bir can simidi gibidir. Rabbimizin kudretini hissettiren bir can gibidir. İnsanın da en büyük yalvarışı ve duası, Rabbinin lütuflarını kesmeden devam ettirmesidir.

Dua Terapisi kitabımda, başarı, zihin açıklığı, heyecanı yenme, stres, depresyon, gelecek kaygısı, takıntı, gaflet, tembellik, sabırsızlık, negatif enerji, güvensizlik, haset, kıskançlık, öfke, maddi-manevi şifa, ilahî aşk, sevgi, mutlu evlilik gibi konularda kilitleri açacak ve okuyucuyu özgürleştirirken zenginleştirecek dualarla tanıştırmayı amaçladım.

#Namaz
#Doç. Dr. Esma Sayın
3 yıl önce