|

Nebula’ya zamansız bir yerden bakalım

Tarık Aktaş’ın Locarno ve Sibirya’dan ödülle dönen ilk filmi Nebula’nın Türkiye yolculuğu başlıyor. 7 yaşındayken arazide ölü bir at bulan ve hayata dair keşifleri şekillenmeye başlayan Hay’ın öyküsünü anlatan film 38. İstanbul Film Festivali’nde izleyiciyle buluşacak.

Seray Şahinler Demir
04:00 - 7/04/2019 Pazar
Güncelleme: 17:07 - 6/04/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
Nebula
Nebula

Son yıllarda “küçük” öyküleri anlatan bağımsız filmler yükselişte. Özellikle taşrada geçen, insanın iç dünyasına, belleğine odaklanan, güncel meselelere atıfta bulunan filmlerin sayısı artıyor. Yani büyük öyküler anlatan küçük filmler… Hem Türkiye’deki iyi izleyici yakalıyor hem yurt dışındaki festivallerde karşılık buluyor. Tarık Aktaş imzalı Nebula bu zincirin yeni halkası…

Toprağından öğrenen, kendisini ve coğrafyasını tanıyarak bilgeleşen Anadolu insanını insanlığa anlatan Tarık Aktaş’ın ilk uzun metraj filmi “Nebula” 38. İstanbul Film Festivali’nde izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Film Bursa’nın köyünde, arazide ölü bir at bulan 7 yaşındaki Hay’ın gözlemleriyle şekilleniyor. Hay’ın at özelinde yaptığı keşifleri, hayata dair gözlemleri aktarıyor. Yetişkinlerin gözünde bir at leşine dönüşen sorundan kurtulmak için verilen çaba onu yetişkinliğinde bile etkileyecek bir anıya, uyanışa dönüşüyor. Filmdeki sözcükler de birer kod gibi aslında; filme adını veren Nebula uzayda bulunan ve geniş alanlara yayılmış olan gazlardan oluşan bulutsu bir yapı. Başroldeki “Hay” ise adını İbn Tufeyl’in “Hay Bin Yakzan” kitabından esinle almış. Yönetmenin çabasını felsefi atıflarla tekrar tekrar düşünmek mümkün.

Aktaş’ın, Locarno Film Festivali’nde “Gelecek Vaat Eden En İyi Yönetmen”, Sibirya’daki Ateş Ruhu Festivali’nde ‘En İyi Uluslararası İlk Film’ kategorisinde ikinci büyük ödül olan ‘Silver Taiga’ya layık görülen filmi 14 Nisan Pazar akşamı Türkiye prömiyerini yapacak. Selanik ve Rotterdam Film Festivalleri’nde adından söz ettiren film seyirciyi, hayatın sunduğu ve çoğunlukla insanlar tarafından fark edilemeyen nimetlerle yüzleştirecek. Nebula’yı Tarık Aktaş ile konuştuk…


Öncelikle Nebula’nın çıkış noktasını merak ediyorum… Hikaye nasıl başladı?

Çeşitli meslekten arkadaşlarla, sanatçı, mühendis, akademisyen, bir masa etrafında muhabbet ediyorduk ve konu doğa ve doğa ilgili sorunlardı, dünyanın yüzleştiği ekolojik sorunlar yani. Herkesi ilgilendiren bir konuydu ve herkesin konuyla ilgili farklı düşünceleri vardı. Tartışma devam ediyor ve fakat hiçbir yere de varmıyordu. Bir yerden sonra ben masadan ve konuşanlardan iyice koptum ve dalıp gittim. Tuhaf bir çaresizlik hissine kapıldım. Boş boş onları izlerken filmin ilk sekansında yer alan at olayını hayal etmeye başladım. Bu noktadan başlayarak film zamanla son haline evrildi.

Film, küçük bir köyde geçen sıradan bir olayı anlatıyor gibi. Fakat sayfalar açıldıkça farklı katmanlar çıkıyor karşımıza, gerilimi diri tutan bir akışı da var..

Nebula meselesi tam olarak bu. At bunların tam merkezinde yer alıyor. Geri kalan her şey onunla iletişim halinde. Tam olarak dediğiniz yapıyı kurmak istedim. Aktarmak istediğim bir içerik vardı ve o giriş, gelişme, sonuç ile anlatılacak bir şey değildi. Çok parçalıydı. Dolayısıyla böyle bir yapı kurmak istedim.

Bir çocuğun hikayesi etrafında farklı kavramlara da atıfta bulunuyorsunuz. Kişisel bir hikaye var fakat bunun etrafında bellek, doğa, inşaat, değişen yaşamlar, geçmişin bugünü şekillendirmedeki etkisi gibi pek çok konuyu okumak da mümkün.

Filmde yer alan imgelere, kavramlara güncel bakış açısından değil de zamansız bir yerden bakmaya çalıştım. Dediğiniz gibi bunlar güncel olarak zihinlerimizi meşgul eden konular olabilir. Karşılık bulabilir, oysa benim niyetim bu değil. Bir köyde artık şehrin içinde karşılaştığımız bir yapının kuruluyor olması benim açımdan yapı denilen kavramın daha belirgin olarak görünmesi için yeterliydi. Çocuk köyde yaşıyor otobüse biniyor, gittiği mesafe büyük ihtimalle çok kısa. Bir inşaata geliyor. Dokusundan o köyün çevresinde bir yer olduğunu anlatıyoruz. Doğanın içindeki yapı, çocuğun gelişimi dediğimiz yapı kavramlarıyla örtüşüyor. Birbirleriyle iletişim kurması açısından benim için önemli.


BİR ÖZGÜRLÜK ALANI

Son yıllarda özellikle bağımsız filmlerde küçük küçük öyküler revaçta. “Buradaki küçük hikayeler” ifadesi sembolik bir karşılık aslında. İzleyiciye daha çok dokunuyor diyebilirim. Siz ne dersiniz, katılır mısınız?

Geçenlerde birisinden “Büyük şeylerden bahseden küçük filmler görmek istiyorum” diye bir şey duymuştum. Evet, küçük şeylerden bahseden büyük filmler görmek yerine büyük şeylerden bahseden küçük filmleri tercih etmek gibi bir durum söz konusu. Ama tabi içerdiği mesele çok önemli. Ben bu işin bir zaman ayırıyorum ve bu ayırdığım vakit içinde sinemanın sunabileceği bir deneyim yaşamak istiyorum. Buna uygun hareket ederek bir film oluşturmaya çalıştım. Ses, görüntü ve hareketler insan duyularına hitap ediyor. Bunu işlemenin, sinemanın sahip olduğu araçlarla bunları işlemenin yollarını aradım. Böyle bir sinemadan hoşlanıyorum. O zaman içerik büyük ya da küçük çok fark etmiyor. Sahip olduğunuz ve aktarmak istediğiniz şeyi özümseyip uygun bir dil aramanız gerekiyor. Bu da sanatsal yaratım açısından bir özgürlük esasen.

Nebula 38. İstanbul Film Festivali’nden hem ulusal hem uluslararası yarışmada yer alacak…

Çok sevindiğimiz bir sürpriz oldu. Selanik’te de benzer bir durum söz konusuydu bizim için. Gönlümüzden geçirdiğimiz şey gerçekleşmiş oldu. Heyecanlıyız. Filmin yurt dışında serüven bizi tatmin etti. Burada da aynısını yaşamak istiyoruz.

  • Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü Yapım Desteği fonunu alan film; İstanbul Film Festivali kapsamında gerçekleştirilen Köprüde Buluşmalar etkinliğinde 250 film arasında ilk 8’e girerek büyük ödül olan Film Geliştirme Ödülü’ne de hak kazanmıştı. “Nebula”, AFI Fest (Los Angeles), Selanik Film Festivali, Hong Kong Uluslararası Film Festivali ve Rotterdam Uluslararası Film Festivali’nin özel seçkisinde yer almıştı.

İzleyenlerin merakla beklediği filmler arasında olan Nebula’nın senarsoyu da Tarık Aktaş’a ait. 38. İstanbul Film Festivali’nin ardından, 26 Nisan’da vizyona girecek filmde Barış Mert Bilgi, Ali Yavuz Ilman, Ömer Bora, Serkan Aydın, Dilara Topuklular, Hasan Türker, Serkan Özsalgıncı, Mümin Süren gibi isimler yer alıyor.

Sıradaki film irade hakkında

Nebula ilk filminizdi. Yurtdışında karşılığını buldu, şimdi sıra Türkiye’de. Sinema dünyası sizi hızlı bir girişle tanımış oldu. Önümüzdeki süreçteki planınız nedir? Sıradaki film belli mi?

Evet sırada yeni bir film projesi olacak. Şimdiden çalışmaya başladım. Benim için içerik hep birleşik bir şey. Nebula’nın tam olarak ne hakkında olduğunu söyleyebilir misiniz? Aktarmak istediğim bu. İzlemekten memnun olduğum bir şeyi göstermek istedim. Bir sonraki film de irade hakkında olacak, iradeyi inceleyecek. Sonunda ne çıkacağını şimdilik hayal edemiyorum. Zaten net bir cümleyle açıklayabileceğim bir film fikrim varsa o filmi yapmam. Çünkü bir cümleyle bile ifade edilen bir şeyin filmini yapmaya gerek yok. Karmaşık bir yapı kurmak için sinema yaptığımızı düşünüyorum.

  • FESTİVALİN TÜRKİYE PANORAMASI
  • Sinemaseverlerin merakla beklediği ay geldi. İKSV tarafından düzenlenen 38. İstanbul Film Festivali başladı. Festival 16 Nisan’a kadar 186 filmi izleyiciyle buluşturacak. Dünya sinemasının ödüllü yapımlarıyla birlikte Türk sinemasının en yeni örnekleri ve festivalde! Ulusal kategoride, prömiyerini yurt dışında yapan, yurt içindeki festivallerden de ödülle dönen yapılar öne çıkıyor. Festivalin “Türkiye Sineması” başlığı altındaki filmlerinde hem Altın Lale için yarışacak filmler hem de yarışma dışı kategorisindeki yapımlar seyirciyle buluşacak. Ulusal Yarışma’da Altın Lale Ödülü için, yapımı 2018-2019 sezonunda tamamlanan 9 film yarışacak. Ulusal Yarışma Jürisi En İyi Film, En İyi Yönetmen, Jüri Özel Ödülü, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Senaryo, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Kurgu ve En İyi Müzik olmak üzere toplam 9 dalda ödül verecek. Ulusal Yarışma Bölümü’nde kulak kabartılması gereken 5 filmi seçtik..
  • KIZKARDEŞLER İSTANBUL’DA
  • Emin Alper’in prömiyerini Berlin Festivali’nde yapan yeni filmi “Kız Kardeşler” farklı yaşlardaki üç kız kardeşin öyküsünü anlatıyor. Dağ köyündeki evlerinde, birbirlerinden güç alarak ayakta kalmaya çalışan üç kız kardeş, bir yandan da tekrar kasabaya gidebilmek için gizli bir rekabet içine girerler. Cemre Ebüzziya, Ece Yüksel, Helin Kandemir, Kayhan Açıkgöz, Müfit Kayacan’ın rol aldığı film 13 Nisan Cumartesi akşamı 21.30’da Atlas Sineması’nda izleyiciyle buluşacak.
  • Ali Vatansever’in son filmi Saf gecekonduda yaşayan bir çiftin kentsel dönüşüm ile birlikte değişen hayatını işliyor. Saadet Işıl Aksoy, Onur Buldu ve Erol Afşin’in rol aldığı Saf, 12 Nisan Cuma akşamı 19.00’da Atlas’ta izlenebilir. Emre Yeksan imzalı Yuva ise ilginç bir öyküye sahip. 12 Nisan’da saat 16.00’da Beyoğlu’nda izleyiciyle buluşacak Yuva ormanda münzevi bir hayat süren Veysel ve ağabeyi arasında geçen bir film. İki kardeşin yıllar sonra gerçekleşen yüzleşmesi toprağın altında yepyeni bir dünyanın keşfedilmesin sağlıyor.
  • Belgesellere kulak verin
  • Ulusal belgesel yarışmasında ise görülmeye değer belgesellervar. Ensar Altay’ın Hollywood Bağımsız Belgeseller Ödülü’nde en iyi yabancı film ödülüne layık görülen filmi Meleklerin Koruyucusu, ölümcül hasta çocuklara koruyucu ailelik yapan bir çiftin mücadelesini aktarıyor. Köken Ergun’un Çanakkaledeki şehitliklere yaptığı turları, ziyaretçilerle yaptığı röportajları anlatan “Şehitler”, Almanya’da çalıştıktan sonra Türkiye’ye kesin dönüş yapan ve son isteğinin köyündeki ahşap odada rüzgarın sesiyle uyumak olan 80 yaşındaki Hasan’ın içe işleyen hikayesi belgesel kategoride öne çıkanlar arasında. Program hakkında detaylı bilgi; film.iksv.org adresinde.


#38. İstanbul Film Festivali
#Nebula
#Tarık Aktaş
5 yıl önce