|

New York'ta Türk denince akla gelen isim: Erhan Yıldırım

Uzun yıllar New York Polis Teşkilatında üst düzey görev alan Erhan Yıldırım, 11 Eylül’den sonra Müslümanların üzerinde artan baskıyı kırmak adına mücadele etti. Yenisafak.com'un özel serisi Saklı Kalanlar'a konuk olan Yıldırım, hazırladığı kitapçıklar ve Akademi'de verdiği eğitimlerle polislere İslam'ı anlattı.

Şefika Nur Çiftçi
13:35 - 20/09/2022 Salı
Güncelleme: 13:40 - 20/09/2022 Salı
Yeni Şafak
Erhan Yıldırım
Erhan Yıldırım

1973 yılında Almanya'da dünyaya gelen Erhan Yıldırım, ortaokul ve lise dönemini geçirdiği Türkiye'de üniversiteyi kazanamadı. Yıldırım'ın hayatı, ailesi tarafından dil öğrenmesi amacıyla Amerika'ya gönderildikten sonra mücadeleyle geçti. Uzun süre geçimini sağlamak adına çöp kamyonları ve marketler başta olmak üzere çalışan Yıldırım, üniversitede İşletme bölümünü okuduktan sonra 1998 senesinde New York’ta Müslümanlara hizmet edecek ilk cenaze şirketini kurdu.

Aynı yıl gönüllü polis oldu, 2006 yılında ise görevi resmileşti ve New York Polis Teşkilatının Müslümanlardan Sorumlu Toplum Koordinatörü olarak atandı.

- Erhan Bey, biz sizi 'New York'ta ara bulucu Türk, Amerikalılar ve Müslümanlar arasındaki köprü, New York Polis Teşkilatının tepedeki 6 isminden biri' başlıkları ile tanıyoruz. Fakat sizi hiç tanımayanlar için Erhan Yıldırım kimdir? Sizden dinleyelim...
Çok önceleri benim bir çalışma arkadaşım var bunu eklemek istiyorum, "Erhan Türk gibi uyur, Türk gibi gezer, sizin Amerika'daki Türk Büyükelçisi gibi bir büyükelçi edasıyla devamlı Türkiye'yi temsil eden bir kişi" olarak hep söylerdi benim yakın çalışma arkadaşım onu buradan anmak istiyorum. Siddique Wai, yıllar önce yine öyle bir belgeselde kullandı ve beni de çok mutlu ve onore etmişti. Ben bununla her zaman gurur duydum, hiçbir zaman Türklüğümden, Müslüman kimliğimden, hiçbir zaman bundan ödün vermedim. Benim için çok güzel onur verici bir yaşam hayatı oldu. Yıllarca, Almanya'da doğdum, büyüdüm. Frankfurt şehrine yakın bir kasabada daha sonra ortaokul ve liseyi okuyabilmek için, Türkçeyi öğreneyim daha yakın Türk kültürü ile büyüsün diye beni yurt dışına gönderdiler. Türkiye'ye geldim. Üniversite imtihanlarını kazanamayınca Amerika'ya döndüm. Orada hem dil eğitimi için gittiğim Amerikan hayatında ama tabi hiç kimse kırmızı halı sermedi. Öyle bir zaman geldi ki bazen beş kuruş, beş kuruş kutu kolaları toplayıp, geçim sağlamak için, çöp kamyonlarında çalışan bir arkadaşınız olarak, hem Amerika'yı tanımak hem de Amerika'da ki o yaşam tarzına ayak uydurabilmek için. O zaman ki popülaritesi olan şeylerden birisi de benzin istasyonlarından birinde çalışmaktı. Bende nedense bir türlü çalışmak nasip olmadı, benzin istasyonunda çalışmak, ama onun harici her şeyi yaptım. Yani Çinli süpermarketlerde çalıştım, Çinceyi öğrendim. Yani herkesin bu hayat tarzında gittiği ülkedeki çok enteresan şeyler olmaz. Ben belki dolu dolu yaşadım. Yani Norveçlisiyle tanıştım, Bangladeşlisiyle tanıştım. Her kültürle o New York'un atmosferiyle ciddi manada çok zengin bir kültürün içinde büyüdüm, bana çok şey kattı. Ama hiçbir zaman kendi kimliğimden, kendi kişiliğimden ödün vermedim. Belki plan yapmadım, hayat tarzımda bir plan olmadı. Üniversiteye gittim, iki sene okudum. Ondan sonra dil okuluna gittim bunu yapacağım derken bir baktım ki, kendi çevremde o atmosferde çalışmam gereken neydi? Araba kullanarak çocukları toplamak, camiye getirmek onlara Türkçe öğretmek için uğraşmak, gazetecilik için
Amişler'e
gidip onlarla mülakat yapmak yani orada bir Türk-Kültür bir dergimiz vardı orada Fetih Dergisi diye. Birçok ülkeme böyle katkıda bulunacak, ülkeme faydalı olacak, kendimi de tanıtabileceğim, insanlarla interaktif bir ilişki içerisinde olabileceğim birçok aktiviteye katıldım. Onlardan en önemlisi herkesin de malumudur, Türk günü yürüyüşleri. Bizim Ermeni diasporasında diplomatların ölümünden sonra Türk günü yürüyüşleri başlıyor Amerika'da ve o yürüyüşlerin içinde ciddi manada aktif olarak 1994 Mayıs itibarıyla, aktif olarak görev aldım ve başkan yardımcılığına kadar geldim. 1999'da bir deprem oldu Türkiye'de, o deprem esnasında benim dikkatim çeken bir şey oldu. Sivil toplum örgütlerinin Amerika'da ne kadar önemli olduğu dikkatimi çekti ve bu sivil toplum örgütlerinden, Belediye Başkanı ile oradaki diyaloğumuzla dedi ki, "Ne istiyorsanız söyleyin şu anda hemen yapacağız." Türkiye içinse sizden ricamız, Türklerin arasına girin birlikte olalım, oradan bir basın toplantısı düzenledik ve bugünlerde de anacağımız 18 Ağustos deprem içinde ilk gün, belki benim içinde yıl dönümü gibi oluyor bugün ve o gün ben ilk defa canlı yayınlarda Türkiye için neler yapılması gerektiğini böyle Amerikan halkına teker teker anlattım. Orada, benim her şeyim orada değişti aslında. Yani interaktif olmam, insanlarla diyalog içerisinde olmam, yabancıların ne kadar daha sıcak ve sempatik davranması, işte benim haklarımın olduğunu bilmem, bu benim biraz dikkatimi çektiği için interaktif olmaya başladım. Karakollarla devamlı istişare, belediye başkan yardımcıları bizi devamlı toplantılarına çağırıyor.
"Yapabileceğimiz bir şey var mı?" diye soruyorlar. Yani 8.5 milyonluk bir New York içerisinde, Türk nüfusu ne kadar az olsa bile, Müslüman toplumu çok fazla ve bu Müslüman toplumun fazlalığından dolayı da haklarımızın neler olduğunu bilmek ya da neleri yapabileceğimi öğrenebilmek gerçekten efsaneydi.
1999 yılından itibaren yine bulunduğum yerde ben cenaze firması kurdum çünkü Amerika'da ki Müslüman toplumunun en önemli ihtiyaçlarından birisiydi. Hiç kimsenin böyle, biraz da cesaret edemediği, Amerika'yı biz yanlış tanıyoruz. Bunu çok açık ve net söylüyorum. 50 eyalet denildiği zaman, 50 devlet olduğunu anlaması gerekiyor herkesin. Çünkü her devletin ayrı bir kanunu vardır, dünyada da öyledir. Eyaletler de aynı şekilde çalışır. Yani devlet sistemi gibi çalışır, herkesin kendi özel teşkilatı vardır, itfaiye birimi vardır. Sağlık, Milli Eğitim her eyalet kendi bölgesinde bir devlet sistemiyle, ahengiyle çalışır Amerika'da. Bunu dikkate alarak cenaze firmasını
ilk defa New York'ta İslami Cenaze Hizmetleri diye kurdum.

-
Neden bu cenaze şirketini kurma ihtiyacı duydunuz?

Şimdi uzun yıllar, tabii cenaze firmasını kurmak sebebinden bir tanesi de, Amerika'da ölümler oluyor, gurbettesiniz, uzun bir mesafe. Aslında hikayenin başlangıç kısmı da çok yıllar öncesine dayanıyor. Mesela Ahmet Ertegün diye biliyorsunuz, çok büyük bir sanatçı, ünlü yapımcı, prodüktör abimizin babası vefat ettiği zaman 1950 yıllarında cenazesi aylar sonra Türkiye'ye ulaşıyor. Bu hikayeyi de duymuştum o zaman, ama biz göçmenler olarak, Amerika'da yaşayan Türkler olarak, bizim cenazemiz hep böyle yabancı cenaze evlerinden, Yahudilerin cenaze evlerinden, Hristiyanların cenaze evlerinden aracılığı ile kaldırılıyordu. Ben de bunlara şahit oldum, cenazeleri camilere geldikçe arkadaşlar, hadi Erhan gel yardım et, bu işi yapalım falan deyince başladım cenaze yıkamaya. Bir sene iki sene aynı zamanlardı, o yurtta kaldığım zamanlar, caminin yurdunda.

Hep cenazelerle ilgileniyordum, oranın temizlik işleri vs. her şeyi yaptığım için bu cenaze işi de bir, iki, üç, dört, derken elim alıştı. Biraz da böyle işte rahatlıkla yapıyorum. O arada bir hocam dedi ki, "Ya Erhan bak bu iş özel bir iş, herkes yapamıyor, beceremiyor, sen bunu işte nasıl yapıyorsun?" Birde o zamanlar da savaş zamanıydı. Arnavutların, Makedonların, Boşnakların cenazesi yurt dışına gidemiyordu. Çok zor şartlar vardı. Çünkü o Yugoslavya devleti, esnasında biz o cenazelerin aracılığı ile gönderilmesi gerekiyor ama büyükelçiler gelemiyor ülkeye, yazıya imza atamıyor, neyse. Bir, iki, üç, dört derken bu şirketi ben kuracağım dedim. Orada sevdiğim bir arkadaşım vardı, onunla beraber hazırlıklarımı yaptım, şirketi kurdum. İslami Cenaze Hizmetleri diye Amerika'daki ilk resmi cenaze firmasını kurarak, hem Türk Toplumuna, hem Müslüman toplumuna, hem de bazen Hristiyan Türk toplumuna da hizmet etmek nasip oldu.


-
Bu işi yaparken sizi derinden etkileyen bir şey yaşadınız mı?

İnsan gerçekten üzülüyor. Ama tabii ki ne yaparsanız yapın, bugün burada oturan kişi sizin ailenizde olsa, yaptığın işte beni en çok yaralayan, etkileyen kendi babam olmuştu. Karaciğer rahatsızlığı geçirdi, uzun bir süre ve o karaciğerden sonra uzun bir dönem komada kaldı. Hatta Almanya'ya gittiğimde onu görmeye gittim. "Hoca oğlum geldin mi?" dedi bana, geldim dedim. Beni etkileyen belki en çok o oldu ama öldüğü günü hissediyorsun. Yani temmuz dörttü ve o gün hissettim. O gün çok sinirliydim, ama Allah'tan hep şunu dua ettim, Allah'ım ömrünü artık Allah rahat etsin diyordum. Mekanı cennet olsun, belki benim için hayatımda en çok beni üzen olaydı, üzdü demeyeyim de sevindirdi diyeyim ya. Daha çok sevindirsin. Çünkü hiçbir evlada nasip olmayan bir şey oldu. Kendi babamın cenazesinin bütün işlemlerini ben yaptım, ben yıkadım, ben kefenledim ve en sonda köye götürdüm, köyde de namazını ben kıldırdım. Belki onun da istediği oydu. Şakayla karışık dedi ki bana, baba vefat edersen ne yapayım senin için dedim. O da dedi ki, "Ya oğlum, beni de mi öldüreceksin?" dedi ama baba ölümlü dünya hepimiz öleceğiz ama en azından bana vasiyetini söyle dedim. O da güzel oldu, güzel bir hayat yaşadı, Allah herkese güzel evlat versin ya, öyle diyelim...

Bir gün konuşma olacak öğrencilerle, sahneye babamın resmini koymuşlar. Ben de görmedim, arkamı döndüm baba konusunda kötüyüm ben. Herkesi yıkarsın ama kendi babanı yıkadığın zaman farklı oluyor. Bir de ben çok yalnız yaşadım, o yüzden yani. 25 yıl hep yalnız yaşadım, yalnız büyüdüm. Kimseye muhtaç olmadım Allah'a çok şükür. Allah bana hep güç, kuvvet verdi. Yön verdi, yani bana.. ben her işimi değerlendirdim yani, hiçbir zaman bu işten kaçacağım gibi bir şey yoktu. Bak her yaptığım işte de, bazen cenazeleri yıkadıktan sonra aile derdi ki, "Ya Erhan bizi buradan gülerek çıkartıyorsun" derdi. Yani yapacak bu, bu. İşte o yüzden o film sahnesinde siz bir yöneticisiniz, yönetmensiniz. Ve sizin bir oyununuz var, filmin son sahnesi, son perdesi. Doğumundan ölümüne kadar gelmiş bir sahne, sende o son yöneticisin. Yolculuğu yapıyorsun ve yolculuğu da yaparken de, diyorsun ki buyur ben sana bu yolculuğu güzel yaptırayım. O yüzden söylüyorum, yaptığınız her işi gerçekten severek yapın.

-
New York Polis Teşkilatı neden size ihtiyaç duydu? Göreviniz neydi?

11 Eylül olduktan sonra benim size daha önce de bahsettiğim gibi, 1999'dan önce de benim bir diyaloğum vardı. 11 Eylül olduktan sonra, buradaki en büyük sorunlardan bir tanesi, güvenilir insanlar arıyorlar. Karakollara gidilip acilen müdahale edilmesi gerekiyor, olayları yanlış anlıyorlar.Şimdi bir Müslüman namaz kılıyor, namazı neden kıldığını bilmeyen polisler hemen tutuklama yapıyor. Ya da caminin içinde imam namaz kılarken gayri ihtiyari gidip imamı tutukluyorlar. Başörtüsü takan kadının başörtüsünü çekip, nefret suçu. Biliyorsunuz en büyük suçtur, ve başörtüsüne dokunmakta ciddi suçtur. Asla ve asla kimsenin kişisel haklarını, özgürlük alanı kısıtlanamaz. Tabi olaylar hadiseler gelişince biz de tabi 11 Eylül'de bir taraf idik. Bu taraflardan bir tanesi de, bu işi yapanların terörist olduğunu, bizimle kesinlikle mukayese bile edilmemesi gerekir. Yani İslam'la terörün yan yana gelmemesi için savaş verdik, ve onda da çok başarılı olduk.



O günü çok iyi hatırlıyorum çünkü o saatlerde ben aynı bölgeye gidip, evrak yapmak için yola çıkacaktım. Hadisenin olduğu an yine dediğim gibi her zamanda söylüyorum, film sahnesi tam yakınındasınız o binaların, o eski görüntülerimiz de var. Canlı yayınlara çok çıktık Türkiye'de o günlerde, bilgi veriyoruz. Kimler vefat etti, kimler öldü? Ne oluyor, ne bitiyor, Türk vatandaşı var mı içeride? Orada Türk arkadaşlarımız çalışıyordu, binanın üst katlarında, işte markette. Stark market dediğimiz borsada çalışan arkadaşlarımız vardı. Hadise gerçekten faciaydı. Tabi, aylarca o ceset kokuları. Benim en az 10-15 tane cenazesi oradan vefat eden, aylar sonra parçaları bulduğumuz insanların cesetlerini gömdük. Hatta ben aileler psikolojik olarak rahat olsunlar diye, mesela bir kişinin kolu bulundu. Onu büyük bir tabuta koyup gömdüm, sırf aile küçük bir tabutla görmesin, küçük bir tahta parçası ile görmesin diye. Onu büyük bir tabuta koyup psikolojik olarak onları rahatlatmak için aileyi rahatlatmak için öyle bir seremoniler düzenledim. 11 Eylül'den sonra en büyük özelliklerden bir tanesi interaktif olduk işte polisler, emniyet görevleri, FBI dediğimiz iç istihbarat birimi. Biliyorsunuz Amerika'da iki tane birim var. Bunların çoğu bilgi eksikliği bazı şeyleri biliyorlar, bazı şeyleri bilmiyorlar. Ama burada önemli olan halk ve halkın kanunu ve kanunlarda eşitliği. O yüzden New York Belediyesi ve Emniyet Müdürlüğü benim yakinen çalışmalarımı görmeye başladılar ve ben her karakola bütün devriyelere küçük küçük brifingler veriyordum. Mesela devriye gezmeden 15 dakika önce, tura çıkmadan önce sizin bölgede iki tane cami var, falanca camisi şu camii gidin lütfen ziyaret edin burada ki imamın ismi şudur, deyip. Yani düşünün 250 tane camii var New York'ta, 76 tane karakol var. Ben kendi bölgemde ki bütün karakolları, evleri, camilerin bilgilerini verip orada ki köprüyü kurmaya başladım. Ve insanlar yani Müslüman halk devamlı kapılarını kapatıp kimseyle görüşmek istemedikleri için onlara zorla kapılarını açtırdım. Dedim ki "Açın kapınızı polisler girecek, camiye girdikleri zaman ayakkabılarını çıkaracaklar, sizinle oturacaklar, namaz esnasında görecekler namaz esnasında ne yapıyorsunuz burada" diye. Çünkü bu algıyı kırmamız gerekiyordu, öyle de oldu tam 2006 da New York Times'ın benimle ilgili, konulu bir yazısı oldu. Bu yazıyı tamamladıktan bir hafta sonra Emniyet Müdürü ve Bloomberg, Michael Bloomberg eski New York Belediye Başkanı, "Erhan'ı bir çağıralım" dediler. İşte o zaman benim emniyet hayatım başladı. 6 sene devamlı emniyet içerisinde yine orada yetkiliyim, kartlarım var, polis kimliklerim var ama bu sefer resmi olarak girmeye başladım. İşte o zaman Emniyet Müdürüne en yakın alt dediğimiz emniyet müdürlüğünün bütün New York'taki temsilcilerin başındaki 6 ekip. Haftalık brifing veren, haftalık konuşma yapan, hazırlık yapan, rapor sunan. Benim de ilgi alanım, konum Müslümanlarla ilgiliydi ki ve bu bütün, diyelim ki 800.000 Müslüman mı yaşıyor New York'ta? Her etnik gruba, benim bir özelliğim vardı hiçbir zaman nasıl düşündüğü, nasıl inandığı beni çok fazla ilgilendirmiyordu, hani farklı mezheplerimiz var, farklı inanç tarzlarımız var. Mümkün olduğu kadarıyla ortak noktam hep buradaki yaşam tarzlarını, yani Amerika'da ki yaşadıkları hayat kalitesini yüksek tutmak.

-
New York'ta Müslümanlar için nelerin değişmesine vesile oldunuz?

Polislere ne anlattığıma ilk önce gelmek istiyorum, çünkü polislere anlattığımız konuların başlıkları hiçbir şekilde benim kişisel bilgilerim değil. Tamamıyla Kuran-ı Kerim'de geçen bazı ayetlerle, oradaki hocalarımızın hazırladığı bir kitapçık hazırlattık ve bu kitapçığın içinde Hazreti İsa hakkındaki düşüncelerimiz, hayvan hakları, insan hakları, komşu hakları, bizim bir Müslüman olarak nelere inandığımızı gösterebilmek için küçük kitapçıklar hazırladım ve ben her akademiden mezun olan polislere toplu olarak, 800 kişilik bir konferans verildi. Benim alanım 40 dakika ve ben 40 dakika orada biz Müslümanlar bunlara inanıyoruz, namaz kılıyoruz. Bazen arabanın önünde, kaputun önünde işte, namaz kılarken gördüğünüz bir Müslüman herhangi bir hazırlık içerisinde değil, sadece ibadeti gereği beş vakitten birini geçirmemek için namaz kılıyor.

Onu yapacaktır diyerek, işte mutlaka bir Müslümanın evine girdiğiniz zaman eğer ki kadın farz-ı misal, kapıyı tam açtı baktı ki polis var, hemen kapıyı kapatınca, bu demek değildir ki size karşı bir şey hazırlıyor. Kocası geleceğini düşünerek başı açık belki yakalandı, kafasını kapatması için bir zaman süre verin, heyecan yapmayın, sinirlenmeyin. Yani polislerin Müslümanlarla o anda ki interaktifliğini, çünkü bazen de Hintlilerin girdikleri türban şeklinde ki kıyafetini Müslüman kıyafetiyle kıyaslayıp da Hintlilere de saldırı oldu. İşte o yüzden biz sadece Müslümanlıktan da ziyade tüm diğer toplum, göçmenlerle birlikte birçok konferanslar düzenledik. İşte ben 2006'dan sonra atamam yapılıp akademiye gittim,bir akademimiz var. Orada size emniyetin bütün sistemini öğretiyorlar. Sonra beni de alıp emniyet müdürünün Müslümanlardan sorumlu toplum koordinatörü olarak, teğmen olarak sivil teğmen olarak başladığım zaman, tabii ki rozetini veriyor, arabanı veriyor, ceketini veriyor, "Hadi Erhan güç sende" diyor. Bütün New York'taki Müslüman grupların koordinasyonunu yapıyorsunuz. Sokakta size karşı bir mücadele olduğu zaman oraya müdahale ediyorsunuz. İşte her türlü aktivite, size raporlar geliyor. İşte Erhan bu konuda ne düşünüyorsun, bu konuda ne bilgin var?

Bazı hakları elde etmeye başlıyorsunuz, anlatarak elde ediyorsun. Mesela uzun yıllardır süren bir kanun vardı, Ramazan ile Kurban Bayramını resmi tatil ilan edilmesi, ilk günü. Yani düşünün ki, Türkiye'de yaşıyorsunuz Hristiyan tatili resmi tatil ilan edilecek. Bu New York'ta gerçekleştirildi. Resmi tatil ilan edildi, çünkü uzun bir süreçti. Belediye başkanı gelince kanunu onayladı. Başörtüsü ile polis olma hakkı, bir insanın kendi özgür hakkı nedir? İbadetini her şekilde, her daim yapabilmek. Amerika'da biliyorsunuz, zaten anayasal haklardan bir tanesi, din özgürlüğüdür. Ve bunu da size çalıştığınız ortamda diyelim ki, nasıl ki kravat polise takılmaz, biliyorsunuz kilitlidir, bir kavga esnasında boynunda çektiği zaman boğulma yaşamaması için. İşte sakal bırakmak, gençlerin, genç Müslüman çocukların, polislerin sakallarını bırakırken belli bir inç dediğimiz, onun bir oranı var çünkü gaz maskesini taktığı zaman arada nefes alabilmesi için bir düzenleme getirildi. Genç Müslüman arkadaşlarımız sakallarını bırakma şansı elde etti. Başörtüsünü takmak isteyen genç kardeşlerimiz, başörtüsünü takarak işlerini yaptılar. Yani bu Amerika'da çok özgürce, çok rahatlıkla hiç kimsenin kimseye şey yapmadan, özgürce yapılan bir şey. Ve bunu da elde etmek içinde bizim en büyük çalışmalarımızdan bir tanesi belediye başkanını belli zaman aralıklarla camilerde büyük toplantılar düzenleyerek, "Erhan ne yapmamız gerekiyor?" ilk önce bana ilk toplantıda sordu, ben de güzelce bir planı yapmıştım. Kendisine bölge bölge, bütün. Mesela Brooklyn bölgesine gidiyoruz, Queens bölgesine gidiyoruz, Staten Island'a da gidiyoruz. Bu bölgeler, beş bölgedir New York'ta, bu bölgelerdeki camilerin içine bütün Müslümanları toplayarak başkanla, emniyet müdürü ile halkı, Müslüman halkını birleştirdim. Bu çok ilkti, çünkü Amerika'da 1986 zamanlarında "broken mırrors" dediğimiz kırık camlar hikayesi vardır. İşte bir polis bir caminin içine giriyor, Amerika'da New York'ta öldürülüyor. Bu hikayeyi bildikleri için polislerin her zaman bir şeyi vardır, antipatisi vardı ya da biraz da gerginlerdi camiye girmemek için, ben bunu emniyet müdürlüğü ile çözdüm. Ama emniyet müdürüm şunu yaptı, hiçbir zaman oraya giderken başka bir karakoldan araba istemedi, çok sivil olarak normal kendi aracıyla, ekibiyle geldi sakince, şov yapmadan içeriye girdik. Oradan hiçbir müdür, müdür yardımcısı yok, ben varım o var, birde not alacak arkadaşımız var. Hepimiz halkla görüştük, ilk toplantıyı hatırlıyorum biraz farklı olsun istedim, ve algıyı kırmak istiyordum. Dedi ki "Erhan heyecanlı mısın"dedi, hiç heyecanlı değilim dedim. Ama dedim, gör dedim sen toplantıyı gör dedim. Bende ön tarafa bütün ülkelerden Müslümanları bulup ön tarafa oturtturdum. Başladım dedim ki, komiserim bu Porto Rikolu Müslüman, bu dedim İrlandalı Müslüman dedim, "Nasıl yani?" dedi. "Yes" dedi. "Benim adım Adam Caroll" dedi. Dedim ki bu Endonezyalı Müslüman, dedim ki bu Çinli Müslüman dedim, dedi ki "Yok be" dedi, "Uygur Türkleri mi?" dedi. Yok dedim, Çinli dedim. "Allah Allah" dedi. "Ya Erhan, biz hesabı yanlış yapıyormuşuz hep" dedi. Aynen öyle dedim, işte bunlar da Müslüman. Yani Müslümanlık kimliğinin asla bir etnik gruba ait olmadığını ve herkesin bir inancı olduğunu işte bu İrlanda'da olabilir, Norveç'te de olabilir, İskoç'ta olabilir İngiliz de olabilir, Alman da olabilir deyince, başkan emniyet müdürü biraz daha şeydi böyle, babacandı. İrlanda asıllıydı. hep biz bu muhabbet yapardık, biz size çok yardım ettik falan derdim Türkler olarak, "Tamam Erhan, Tamam Erhan, gemi gönderdiniz bize" diye hep böyle konuşurduk. O ilk toplantıdan sonra 50-60 tane daha toplantı yaptık ve o senkronizeyi oluşturduk.

Bunun sayesiyle ne oldu biliyor musunuz? 100 Tane içeride saymakta güçlük çektiğimiz Müslümanım diyebilecek, cesaret edebilecek arkadaşlarımızdan şu anda 1500 tane polis var, New York Polis Teşkilatının içinde. Ve derneğe üye olduğunuzu söylüyorsunuz, ben bu derneğe üyeyim diyorsunuz. Bu da New York Emniyet Müdürlüğüne bağlı resmi bir dernek. Adı da Müslüman polis derneği. Onun yanında başka bir Türk derneğimiz daha oldu. Yani bizi arkadaşlarla beraber kurduk. Orada bir Ahmet diye bir arkadaşım vardı, dedektif. O ilk kurmuş ama pek böyle faal değildi, bende tabi yeni yanına geçince onunla beraber üyesiydim onun. Ben tabi biraz da şey rolündeydim, illa ben buradayım rolünde değildim, illa bazen sizin de programınıza uygundur. Bazı şeyler gizli ve saklıdır, bazı saklı kahramanlar vardır. Ama ben o işi bu işi bitireyim de, önemli olan benim orda ismim geçmiş, geçmemiş değil. Ama ben yine sokayım bizim derneğimizi onaylamanız gerekiyor, onaylamanız gerekiyor 40 defa söylediğin zaman çok meşhurdur onaylanıyor. Ramazan'da iftar yemeği düzenlememiz belediyelerde iftar yemeği düzenleniyor. Bütün algıyı algoritmayı kırdık tabii ki, insan ilk Brooklyn Belediyesinde iftar yemeği düzenliyorum. Herkesi toplamışız, şu an ki Belediye Başkanı Eric Adams, o zaman yok başka bir belediye başkanımız var. Belediye başkanımız dedi ki "Erhan nasıl bir şey yapacağız?" dedim ki sen bana bırak dedim. O gün 3 tane takım elbise almıştım üçü de terden, terlemişim çünkü bulaşıkları yıkadım arkadaşlarla, masayı hazırladım, kağıt kapak çatal falan kullanmadım, sırf Müslümanlar belediye binasında çok güzel bir iftar yemeği yaptılar. Seneye bir daha yapsınlar diye. Sırf o algıyı kırmak için her şey elegance sağ soldaki Türk arkadaşlarımız, Türk restorana sahiplerimiz, "Erhan ben çatal kaşığı veriyorum" "abi sen pilavı pişir, sen yoğurdu yap, camiden çorba yapalım", Levent abim vardı abi sen Cola Turka gönder o zaman çok meşhurdu. Cola Turka gönder, sen lokum gönder, sen baklava gönder. Çünkü Amerika'da yemek yaparken, buradakilerden biraz farklı, belediye yemek masrafını karşılamaz. Tamamıyla kendin yaparsın, o sana alan verir, sen kendin yaparsın. O yüzden biz sponsorlarımızda New York belediyesinde Brooklyn Belediyesinde başladıktan sonra diğer belediye başkanları şu an hala devam eder bir sistem ve her gün her gece, geçen gün arkadaşım bana çok güzel bir mesaj attı akademiden New York Polis Akademisinden mezun olan, ekibi gönderiyor, içeride de beyaz başörtülü bir kız arkadaşımız var. Başörtüsünü takmış yemin töreninde orada, sahne aldığı zaman, "Erhan bu senin eserin" diye, "Çok gayret ettik, çok çalıştık" dedi. "Bu senin başarın" dedi. Yani insan, ben hep söylüyorum, yani hayatımız böyle, bir süreçte gidiyorsun ama iz bırakmak çok önemli. Yani bir şeyler yaptığınız zaman çok samimi yapmamız lazım, inançla yapmamız lazım, kalple yapmamız lazım. Ben hiçbir zaman gücenmedim çekinmedim, yani orada çalışıyorum diye. Ben sırf emniyet müdürü, başka bir camiye gelecek, o camiye bir hafta önceden temizlik yaptım. Birkaç kişi yanıma alacağım kimsenin vakti yok ben akşamları gidip caminin ne gerekiyorsa temizliğini yapıp adamlar temizlik yapmak istemiyorlar bizim elemanımız yok, tamam çok güzel emniyet müdürüne dediler biliyor musun? Gelecek ay bir daha gelir misin dedi, dedi neden? Vallahi Erhan dedi tertemiz yapıyor dedi, yani o yüzden, sonra dedi ki "Erhan niye temizlik yaptın?" dedi, pis olmasın, hani temiz gözüksün diye. Tabii bir gün Türk Camisi'ne gelince dedi ki, "Erhan seni şimdi daha iyi anladım, hani daha düzenli daha tertipli daha düzgünsünüz" diye, yani kusurlar şeydir ama ben herkesin kusurunu, ayıbını örtmek için orada her zaman gayret gösterdim.

Biz yaşadığımız ülkede mutlaka katkı vermek mecburiyetindeyiz, baskıyı verdiğin zaman zaten farklılığı orada yaratıyorsun. Bugün ben buraya geldim Türkiye'ye taşındıktan sonra, arkamdan beni güzel yad etmeleri, ben o katkıyı verdiğim için. Çünkü ben o katkıyı verdiğim için o arkadaşlar şimdi halen mesaj atıyorlar, geçen gün bir belediye başkanı New York'u gezerken durdurmuşlar, demişler ki; "Nereden sen, Türk müsün?" demişler, "Evet nereden tanıyorsun" demiş, "Erhan'ı tanıyor musun?" demişler. O da demiş ki "Ya tanıyorum" yani, o gurur verici bir şey çünkü biz bunu yaşayarak yaptık. Samimiyetle yaptık yani o yüzden ben de bunu her zaman herkese söylüyorum ama bazen Amerika'da daha çok Türk oluyoruz.

Bir imam öldü bunu da anlatmak istiyorum çünkü çok enteresan bir hikaye imamın cenazesi kaldırılmadı o hali yüzlerce binlerce insan toplanmış o esnada yaşanan Hadise'nin etrafında olduğu için herkes polisler de tepki büyümesin diye ne yapacağını bilmiyor ve oradalar, ben orada acilen işte çağrıldım. Dedim oradan birine baktım ki "Bizim teğmenlerden birisi var Erhan" dedi, "Senin yardımına ihtiyacım var" dedi şunu dedi, "Bunları biraz arkaya alabilir miyiz?" dedi. Tabii ki alabiliriz. Ne yapacağız kaç tane polisin var dedim "70-80 tane var" dedi. Nerede dedim, "Arka tarafta tamam ondan sonra şöyle baktım orada kaç kişi var orada 40 kişi var" dedi, bir dur abi dedim bir hesaplama yapacağım 40-60, 100. Bir sandalye getirir misin? dedim. "Abi sandalye ile ne yapacaksın?" getir dedim, ya getir dedim. ondan sonra sandalyenin üzerine çıktım herkes beni gördü, "lillahil Fatiha" dedim. Bismillahirrahmanirrahim, herkes Fatiha'yı okudu. ---- dedim arkaya doğru bir 100 metre gider misin? "Okey, Erhan okey"dedi. "Ya Erhan" dedi, "İşte polisler molisler, niye onları sordun?" Abi dedim onlar B planıydı. A planı dedim, buydu dedim. "Ya hani Malcolm X'in filmi var dedi adam bir işareti ile, aynı yaptın" dedi. Abi halkı tanımak bizim kaybettiğimiz şeylerden bir tanesi bu birbirimizi tanımıyoruz. Tanıdığımız zaman çok güzel şeyler yapacağımıza inanıyorum Türkiye'deki yaşadığım sürece de benim en büyük özelliğim Ben halen şeyi söylüyorum birbirimizin gerçekten kıymetini bilmiyoruz biraz daha hani bazı şeyler dünyada yaşanan hadiselerin farkında olsak yani Amerika'daki o hayat tarzının ne olduğunu bilsek, aileler bölünüyor aileler parçalanıyor uyuşturucu bataklığında olan çok insanlar var Amerika'da yani çocukları kaybolmuş aileleri parçalanmış olanlar da var olmayanlar da var Yani bazen böyle 10 saniye TikTok'ta veya herhangi sosyal medyada bana gösterilen o görüntünün arkasında başka şey var yoksa biz hepimiz multi milyoner olurduk. Amerika'da demek ki olunmuyormuş, nasip meselesi ya bazı şeyleri şey yapmak lazım, yaşamak lazım. bunu çok samimi olarak söylüyorum biz her şey değil ben her gencin her arkadaşımın mutlaka bir hayat tecrübesi içinde gitmesini istiyorum ama neyi istiyorum? Lütfen, eğer faydalı bir şeyler yap, para belki çok önemli değil ben çok zengin olan adam da gördüm, fakir olanda da aynı şeyi gördüm. İkisinin de yaptığı yolculuktaki sahne, son sahne hepsi aynı hiç değişmedi. O yüzden ne kadar paran olmuş, paran olmamış yani yapacağımız serumu bizim yapacağımız bir Müslüman olarak yapacağımız seremoni, hep aynı oldu. Belli başlıklarda yani belli konularda her zaman aktif olmayı gayret göstermeye ve ben şunu yapmaya çok istedim hep benden sonra gelecek olan o arkadaşlara o yolu açtım yani ve bundan da çok mutluyum.

Mutlaka görev alın her yerde ne olursa olsun benim etkilediğim, insan sayısı yüz binlere vardı hazırlamış olduğum ilk kitapçık bir polisin beni gece vakti durup Mr. Erhan "yes sir" o kitapçığı cebinden çıkardı. "Babam okudu, dedem okudu, amcam okudu." Okuduğu neydi? Senin inancını bahsettiğim, bir imam nedir, şeyh nedir, cihat nedir? Dedi ki bana, "Erhan" dedi "Yeni öğrendim biliyor musun?" dedi. "Evet" dedim kendisinin de bir polis olarak cihat ettiğini o gün öğrendi. Çünkü medyadan öğrendiğini değil ona doğru olan bilgiyi aktardım. İşte o yüzden birçok emekler verildi inşallah güzel yerleri bulur.

-
Son sözlerinizi alabilir miyiz?

Ben Türk olmanın ekmeğini çok yedim çünkü benim bir tarihim var, kültürüm var ve bunun da kattığı değer çok fazlaydı. Bunu her arkadaşımızın çok iyi bilmesini istiyorum, siz hepiniz, tek tek söylüyorum: Çok kıymetlisiniz ama çalıştıkça kıymetlisiniz, okudukça kıymetlisiniz, hazırlandıkça kıymetlisiniz. Yani bazen bakıyorum işte abi ne yapıyorsun? 'oyun oynuyorum' tamam oyununu oyna bir saat oyna ama gerçekten biraz katkı sun. İngilizceyi çok iyi öğren, bırak başka bir dili daha öğren. Onun lügatiyle öğren, onun kıraatiyle öğren, ben bir yere girdiğim zaman çok rahatlıkla hemen oraya gidiyorum. Kuveyt'e gittim, beni 10 dakika içerisinde Arap zannettiler. Nasıl? Çünkü onun kültürünü biliyorum, onun adetini biliyorum, örf adetini biliyorum, onun dilini biliyorum kendinizi mutlaka iyi geliştirmeniz lazım mutlaka söylüyorum. Hani bugün İngilizce biliyor musun? Rusça öğren, Çince öğren hangi dili öğreniyorsan öğren ama kendini geliştir. Okuldan üniversiteden mezun oldum diplomayı aldın bazen hiçbir işe yaramayabilir ama çok şey de yarayabilir birçok şeye yarayabilir çünkü sen bir eğitim aldın. Üniversiteyi okuyamadın, git kendine bir teknik öğren, teknik olarak yetiştir. Ülkemiz o kadar güzel şeylere sahne olacak ki ben biraz daha bu konuda ümitliyim, çok güzel günlere geleceğiz sadece inancımızı güvencemizi kaybetmeyelim.




#Erhan Yıldırım
#ABD
#Amerika
#New York
#Müslüman
#İslam
#NYPT
2 yıl önce