|

Onlar sadece oyuncak değil

Öğretim üyesi Avşar Gürpınar, 1600’lü yıllardan 1990’lara Türkiye’nin oyuncak envanterini çıkardı. Gürpınar, “Oyuncaklar en küçük topluluklarda bile belli kültürel kodlar içerir” diyor.

Seray Şahinler Demir
04:00 - 6/09/2020 Pazar
Güncelleme: 19:59 - 4/09/2020 Cuma
Yeni Şafak
Avşar Gürpınar
Avşar Gürpınar

Kaynanazırıltısı, laklak, çınçınlı araba, topaç… Bu kelimelerin kimini duymuş, kimini hiç duymamış olabilirsiniz… Hepsi geçmişte çocukların elinden düşürmediği çeşit çeşit oyuncaklar…Türkiye’nin oyuncak envanterini çıkaran Bilgi Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Avşar Gürpınar, Türkiye’de üretilmiş oyuncakların tasarım ve üretiminin veri tabanını hazırladı. 150 oyuncağın yer aldığı envanterde Türkiye’deki oyuncağın arkeolojisini keşfe çıkıyor ve ilginç detaylara rastlıyoruz.

Gürpınar, geçen süre zarfında oyuncakların 17.yüzyıla uzanan Eyüp oyuncaklarından, Beyoğlu Bonmarşesi’nin ithal ürünlerine, 1940’ların propaganda amacıyla üretilen oyuncak askerlerinden, 1990’ların dijital rüzgârına uzandığına dikkat çekiyor.

OYUNCAĞIN MERKEZİ EYÜP

Araştırmanın ilginç yanlarından biri, Eyüp oyuncakları hakkında ulaştığımız detaylar… Gürpınar’ın aktardığına göre, İstanbul’un sosyalleşme merkezlerinin başında gelen, sünnet olan çocukların gezmeye götürüldüğü, yeniçerilerin cülus bahşişi aldığı, devlet erkanının gezintiye çıktığı Eyüp, oyuncağın da merkezi.

Eyüp oyuncaklar ise çok ses çıkaran objelerden oluşuyor. Hatta Evliya Çelebi, Seyahatname’de, 1637 yılında İstanbul’un bütün zanaatkârlarının katıldığı bir geçit töreninden bahsetmiş ve bu törendemimarbaşına bağlı oyuncakçıların geçişini de anlatmış. Evliya Çelebi, bu oyuncakların garip sesler çıkartan, gürültü yapan nesneler olduğunu söylemiş. Bunlar arasında neler yok ki? Kuş sesi çıkaran sulu kilden düdükler, ziller, davullar, kılıçlar, oyuncak atlar…

Tarihi süreçle birlikte oyuncakların varlığı da evriliyor. Detayları Gürpınar’dan dinledik.

Öncelikle Türkiye’nin oyuncak envanterini çıkarma fikri nasıl oluştu? Hazırlık süreci nasıl gelişti?

Doktora tezimde küreselleşme etkisinde Türkiye’de oyuncak tasarımı ve üretimini inceledim. Tezi hazırlarken Türkiye’de oyuncakların, özellikle modern dönemindeki tarihine dair kapsamlı kaynakların hatta verilerin ya namevcut ya da eksik olduğunu fark ettim. Bu yüzden bu araştırma projesinde oyuncaklara dair bir şeyler yazmak yerine, doğrudan onlara dair bilgiyi içeren bir envanter hazırlamak istedik.


Oyuncaklara dair bilgilere hangi kaynaklardan ulaştınız? Şaşırtıcı detaylara rastladınız mı?

Daha önce oyuncaklar konusunda çokça çalıştığımdan benim için çok şaşırtıcı bir durum ortaya çıkmadı. Anadolu’daki geleneksel bez bebeklerin yüzsüz olması ya da göz yerine sadece iki çapraz dikiş atılması oldukça ilginç. İslam kültüründe bir şeyi figüratif olarak göstermek yasak olduğu için bu tür oyuncaklara çok rastlamıyoruz. Anadolu’da çocuklar oynasın diye evlerde yapılan bebeklerin yüzleri olmadığını biliyoruz mesela. Bu oyuncakların çok azı bugüne kalıyor, çünkü Osmanlı’daki gündelik hayata dair nesnelerin arşiv değeri olduğu pek düşünülmemiş.

DOĞAL MALZEMEYE DÖNÜŞ VAR
150 oyuncağın tasarım ve üretim serüvenine bakınca nasıl bir tablo çıkıyor karşımıza?

Amacımız, belli bir yeküne ulaşmaktan ziyade oyuncaklara dair özgün bilgi ve veriyi ortaya çıkarabilmekti. Malzeme, renk, mekanizma, ebat, tip, üretici ve diğer parametreler. Geri çekilip baktığımızda arka planda varlığını koruyan geleneksel, el ya da ev yapımı oyuncaklar dışında, uzun süre varlığını sürdürmüş bir Eyüp Oyuncakçıları oluşumu, 1940-80 arasına tarihlendirebileceğimiz endüstriyel dönem ve 1985 sonrası ortaya çıkan ve olgunlaşan bir küresel fazdan bahsetmek mümkün. Günümüzde doğal malzeme ve formlara dönüş eğilimini sezmek mümkün, ancak bunun tarihini yazmak için henüz ona kritik bir mesafe kazanmış değiliz.

İncelediğiniz dönemlere göre; toplumsal, siyasal, kültürel açıdan değişen süreçte oyuncaklar nasıl karşılık bulmuş?

Oyuncaklar en küçük topluluklarda bile belli kültürel kodlar içerir. O topluluğun düşünsel ve fiziksel yapısına dair sözler söyler. Aile, sosyal yaşam, meslekler, rol modelleri ve diğerleri. Hemen hiçbir oyuncağın ideolojiden azade olamayacağını da söyleyebiliriz. Propaganda amacıyla kullanılan oyuncaklar da vardı. Almanya’nın Osmanlı’yı I. Dünya Savaşı’nda yanına çekmek için oyuncak askerler üreterek göndermesi ya da Kore Savaşı’nın biraz daha desteklenmesi için Kore’ye giden Türk askerlerinin plastik oyuncaklarının yapılması gibi.

Öte yandan elle yapılmış, soyut formda bir topacın, fırıldağın, minyatürleştirilmiş bir asker, silah ya da “hamile Barbie” ile aynı ideolojik indoktrinasyon düzeyinde olduğun söylemek güç. Barbie dediğiniz şeyde oranlarından, formuna; saç renginden yaptığı mesleklere kadar çok net bir ideoloji var. Dolayısıyla oyuncaklar ile yetişkinlerin dünyası arasındaki mesafe her zaman düşündüğümüz kadar net değil.


Ülkemizde ilk oyuncak yapımı 17.yüzyılda Eyüp’teki “Oyuncakçılar Çıkmazı”na kadar uzandığını belirtiyorsunuz. Biraz detaylandırabilir miyiz bu bilgiyi… Araştırmalarınız kapsamında nelere ulaştınız bu noktada?

Belli bir yerde, çevredeki malzemelerle, yani tamamen yerel bilgi ve formlara dayalı oyuncaklar zaten tarihin her anında dünyanın her yerinde mevcut (Anadolu’da da). Eyüp Oyuncakçıları bunun yerleşmiş, ticarileşmiş ve seri üretime geçmiş hali. Endüstri öncesi dönemde olmasına rağmen bazı basit makinalarla, usta-çırak ilişkisine dayanan bir üretim söz konusu. Eyüp’ün karşı kıyısında yer alan Sütlüce Mezbahası’ndan gelen deri ve bağırsak, Alibeyköy ve Kâğıthane derelerinden gelen kil, Eminönü ve Tahtakale’den gelen tahta ve teneke artıkları bu oyuncakların ana malzemelerini oluşturmuş. Geç Osmanlı döneminde önemli bir kamusal alan olan Eyüp’te başlangıcını tam olarak bilemesek de, 17. Yüzyıla kadar tarihlendirebildiğimiz ve 20. Yüzyıl ortalarına kadar varlığını sürdüren bir oyuncakçı kümelenmesi ile karşılaşıyoruz.

Eyüp oyuncaklarının çok ses çıkaran, mekanik oyuncaklar olduğunu belirtiyorsunuz. Örneklendirebilir miyiz bu bilgiyi, ne tür oyuncaklara rastlıyoruz?

Burada ikili bir dikkat çekme, cezbetme söz konusu. İlk aşamada oyuncakçılar kaynana zırıltısı, sulu testi, dilli düdük, davul ve tef gibi sesli/gürültülü oyuncaklarla çocukların dikkatini cezbediyor. Oyuncaklar çocukların eline geçtikten sonra, bu sefer çevrenin (ebeveynler dâhil) ilgi ve dikkatini çocuğun üzerine çekiyor. Çınçınlı araba, laklak gibi oyuncaklarda oyuncağı belli bir etki ile ses çıkarır hale getirmek de belki küçük ama önemli bir başarı.

17.yy’dan başlayıp 20.yy başlarına gelen süreçte Osmanlı İmparatorluğu’nun çok kültürlü yapısı içinde oyuncak için nasıl bir üretim ve çeşitlilik çıkıyor karşımıza?

Ben bir antropolog değilim ancak Eyüp Oyuncakları’nda bahse değer bir çokkültürlülük etkisi olduğundan emin değilim. 19. Yüzyıl ortalarında İstanbul’da, zamanın AVM’leri diyebileceğimiz bonmarşelerin (Orozdibak, Japon Pazarı, Beyoğlu Bonmarşesi, Karlman Pasajı) açılması ile birlikte ithal (Japon, Alman vd.) oyuncaklar da piyasaya ve hayata giriş yapar. Osmanlı’nın genelinden ayrışan, İstanbul’un kozmopolit yapısı içerisinde Davit Arav gibi oyuncakçıların üretimlerini görmek mümkün. Geçmiş ile bugün arasındaki bağlantı, zaman geçtikçe gerilen ve incelen bir ip gibi. Bu bağlantı araştırma ile güçlendirilmezse inceldiği yerden kopacak. O noktadan sonra geriye dönük araştırma ile kültürün ve tarihin açığa çıkarılması çok zor.

Eyüp Oyuncakları’ndan geriye, nerede olduğunu bilmediğimiz araştırmacı Fadime Geleş’in envanterini çıkardığı 15-20 oyuncaklık bir koleksiyon kaldı. Endüstriyel dönemde oyuncak firmaları kendi ürünlerinin bile dökümünü tutmamış. İstanbul’daki tek oyuncak müzesi, bir müzeden ziyade, devasa bir kişisel koleksiyonun son derece öznel sergisi gibi. Velhasıl bilgi kısıtlı ve parçalı. Amacımız var olan bilgiyi derleyecek ve gelecek araştırmalara altlık olabilecek bir veri tabanı sunmak.

Türkiye oyuncak sektörünü 80’lerde yok etti

Bugün oyuncak piyasası Çin’in tekelinde… Türkiye’deki hemen her oyuncak da Çin’de üretiliyor. Bu konudaki yorumunuzu merak ediyorum...

Yıldız Savaşları’ndaki “öldürmeyen güçlendirir!” prensibinden hareketle Çin’in endüstriyel gücünün Türkiye’de oyuncak sektörünü güçlendirdiği bile söylenebilir. Çin malı oyuncaklarla maliyet yerine oyuncak tipi ve niteliği ile rekabet eden firmalar ya da Çin’in üretim imkânlarını bir tür dış kaynak gibi kullanan firmalar mevcut. Bana soracak olursanız, Türkiye kendi oyuncak sektörünü 1980’de aniden neoliberal ekonomi politikaları benimseyerek ve serbest piyasa ekonomisine geçerek büyük oranda öldürmüştür. Bu krizi ancak Fatoş ve Pilsan gibi köklü firmalar aşabildi.

“Çocuk tamamen pasif bir noktada artık. Oynadığı anda bile bir oyuncağı çalıştırıp geçiyor karşısına ve oyuncak kendi kendine oynuyor. Çocuk onu seyrediyor. Kendi yaratıcılığını, kendi özgür oynama edimini gerçekleştiremiyor” diyorsunuz. Bu aslında çocuklar için her disiplinin incelemesi gereken çok önemli bir konu. Günümüz oyuncaklarıyla çocukların kurduğu ilişki nasıl?

Bu soruyu bir pedagoğun ya da çocuk eğitimcisinin cevaplaması daha doğru olur ancak şunu söyleyebilirim: Bir oyuncağın bizim için taşıdığı anlam, bizim onun çocuk için taşıdığını düşündüğümüz anlam, o oyuncağın tekil olarak çocuk için taşıdığı anlam ve her bir çocuk için taşıdığı anlamlar, hepsi birbirinden farklı ve kendine özgü olabilir. Söz gelimi, ranzadan tekli yatağa dönüştürülmüş bir mobilyanın başında, açıkta kalan metal borunun ucunu kapatmak için yapılmış, çıkarılabilir ahşap topuz benim için bir mikrofondu, kadife örtü bir pelerin, oklava kılıç, tenis raketi ise gitar. Oyuncak olsun ya da olmasın her nesne her birey için farklı anlam ve öneme sahip olabilir.

#Oyuncak
#Kültür
#Arkeoloji
4 yıl önce