|

Operasyon sınırlı tehdit sınırsız

2019 yılında savunma bütçesi 715 milyara dolara ulaşacak olan ABD, SSCB ile silahlanma yarışının zirve noktasına varılan Reagan döneminde bile bu miktarı telafuz etmemişti. 715 milyarlık ABD savunma bütçesi, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un kendisine yakıştırılan “Genç Napolyon” benzetmesini ciddiye alması ve İsrail-Suudi Arabistan ortaklığının İran paranoyası ile biraraya geldiğinde patlayıcı bir karışıma dönüşüyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 16/04/2018 Pazartesi
Güncelleme: 22:53 - 15/04/2018 Pazar
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Mehmet A. Kancı – Jeopolitik Uzmanı

1991’de Irak’ın işgali altındaki Kuveyt’i kurtarmak için aylar süren bir koalisyon gücü ve uluslararası meşruiyet inşa etme çabasının neticesinde başlayan 1. Körfez Savaşı’ndan, yalnızca 6 günde organize olan bir koalisyon ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin onayına ihtiyaç duyulmadan, kimyasal silah kullandığı gerekçesiyle Suriye’deki rejimin cezalandırıldığı günlere geldik. Suriye’de 7. yılını geride bırakan iç savaş, uluslararası ilişkiler açısından pek çok ilke sahne oldu. Vekalet savaşları, çok sayıda terör örgütünün alandaki çatışmalara dahli ve bu örgütlerin süper güçler tarafından desteklenmesiyle ortaya çıkan kaosun benzerine geçmişte rastlanmamıştı. Sürece damgasını vuran son vaka ise 7 yıl boyunca 200’den fazla kimyasal silah saldırısının düzenlendiği bu çatışma ortamında, henüz tam olarak aydınlatılamamış bir kimyasal silah saldırısı neticesinde neredeyse davul, zurna ile ilan edilerek gelen bir askeri operasyon oldu. ABD-Fransa-İngiltere ortak operasyonunun nasıl olup da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı olmaksızın düzenlenebildiği ya da bu operasyonun neden Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü uzmanlarının Doğu Guta’ta 48 saatlik çalışmalarına başlamadan sadece bir kaç saat önce başlatıldığı gibi sorular günümüzün uluslararası güç dengeleri mücadelesinde artık abes kalıyor. Bu konuları anlamaya ve anlatmaya çalışan bizlere düşen görev, ateşlenen füzelerin gerçek hedeflerinin ne olabileceği konusunda okurları aydınlatmaya gayret etmekten ibaret.

CAYDIRICILIK MÜCADELESİ

4 Mart’ta İngiltere topraklarında eski bir Rus askeri istihbarat servisi elemanı Sergey Skripal ve kızı Yulia Skripal’e düzenlenen saldırı ile başlayan süreç, başrolünde kimyasal silah tehdidinin olduğu süper güçler arasında bir caydırıcılık mücadelesine nasıl dönüştü?

İngiltere›nin Skripal suikastinden Rusya’yı sorumlu tutması ve diplomatik alanda başlayan restleşme, 7 Nisan’da Doğu Guta’daki kimyasal silah saldırısıyla bir anda Rusya ile Batı arasındaki caydırıcılık mücadelesine evrildi. Doğu Guta saldırısının ilk bir kaç saatinde Washington, Paris ve Londra’dan yükselen tepkiler, eski ABD Başkanı Obama’nın aşınmaktan silinmiş kırmızı çizgileri nedeniyle pek ciddiye alınmadı. Buna ABD Başkanı Trump’ın, sosyal medyadaki bir parodi hesaptan yayılıyor izlenimi veren mesajları da eklenince, ABD’nin Esad rejimini cezalandıracağına ihtimal verenler azınlıktı kaldı. Suriye’yi artık Rusya’nın mutlak nüfuz alanı olarak kabul edenler, ABD’nin Esad’ı vurmasının mümkün olmadığını ileri sürerken, 1 yıl önceki saldırıyı referans alanlar, ABD’nin “2-3 füze sallayarak” konuyu geçiştireceğini, kimileri ise bunun yeni bir Rusya-ABD anlaşmasıyla sonuçlanacak yapay bir kriz olduğunu dile getirdi.

DENGELERİ DEĞİŞTİRECEK KOALİSYON

Ancak İran’a karşı daha sert politikalar izlenmesini savunan Mike Pompeo ve John Bolton gibi şahinlerle takviye edilmiş ABD yönetimi önümüzdeki aylarda küresel güç dengelerini kökünden değiştireceği anlaşılan bir koalisyon kurarak Rusya’nın karşısına dikildi. Bu koalisyonun, Esad rejiminin kimyasal silah üretim tesislerinin ve depolarının yerini 8 Nisan’dan 13 Nisan’a kadar yalnızca 5 gün gibi kısa bir sürede tespit etmesi mümkün olmadığına göre, sahip oldukları bu bilgiyi kendi lehlerine uygun bir zamanda kullanmak üzere köşeye ayırdıkları anlaşılıyor. Doğru zamanın geldiğine inanan üçlü koalisyonun operasyonu icra ederken izlediği yol ve kullandığı araçlar incelendiğinde, Esad’ın kimyasal silah kapasitesinden çok daha ilerisinin hedeflendiği anlaşılıyor.

Trump yönetimi 1 yıl önce Esad rejimini kimyasal silah kullanımı nedeniyle cezalandırmaya karar verdiğinde Doğu Akdeniz›deki donanmasından 59 güdümlü füze fırlatmış, bunların en az 56›sı, kimyasal silah saldırıları için kullanılan Şaryat hava üssüne isabet etmişti.

MACRON-TRUMP ORTAKLIĞI

Bu defa ise operasyon daha geniş bir sahnede, daha kalabalık bir oyuncu kadrosuyla sahneye kondu. İran Körfezi’nin kuzeyi, Kızıldeniz ve Doğu Akdeniz’deki ABD ve Fransa donanma unsurları füze saldırısı yaptı. Fransız fırkateynleri, ABD’nin Virgina sınıfı denizaltısı ve kruvazörleri saldırıda yer aldı. Kıbrıs›tan kalkan İngiliz Tornado uçakları, Amerikan B-1 bombardıman uçakları ve Fransa›daki Saint-Dizier Üssü’nden kalkan Fransız Rafale uçakları hedefleri doğrudan vurdu.

Fransa’ya bu operasyonda ayrı bir yer açmak gerekiyor. Kendi topraklarından kaldırdığı 5 Rafale savaş uçağını saldırı amaçlı kullanırken, bunlara dört Mirage-5 savaş uçağı, 2 AWACS erken uyarı uçağı ve 6 KC-135 tanker uçağı eşlik etti. Uçaklar 10 saat havada kalarak Suriye’deki hedefleri vurdu. Donanmasını da devreye sokan Fransa’nın operasyona verdiği katkının nitelik ve nicelik boyutu, Macron yönetiminin ABD tarafından sıradan bir partner olarak görülmesinin ötesinde anlamlar taşıdığına işaret ediyor.

Münbiç’te ABD ile beraber Türkiye’nin karşısına dikilen, PKK/PYD terör örgütü adına Türkiye’ye arabuluculuk teklif eden ve terör örgütü elebaşlarını Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda ağırlayan Paris yönetiminin Zeytin Dalı Harekatı’na karşı ortaya koyduğu çıkışın tesadüf olmadığı, Esad rejimini hedef alan bu saldırıya katılım şekliyle netleşmiş oldu. Alternatifi olmadığı için Almanya’da bir dönem daha Başbakanlığa gelse de artık Avrupa Birliği’nin liderliğini üstlenecek dermanı kalmayan Merkel’in yerine yıldızı parlatılan Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un uluslararası düzeyde pazarlanması bu operasyonla tamamlanmış oldu. Macron’un 2008 yılında Rothschild & Cie Bankası’nda iş dünyasının önemli isimleri ile tanışmasına olanak veren kariyeri, 2012 yılında dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’nin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Yardımcılığı’nın yolunu açtı. 2014 yılında Sosyalist Parti hükümetinin Ekonomi ve Sanayi Bakanı oldu. Hiç bir seçimde aday olmadan siyaset basamaklarını hoplaya zıplaya atlayan Macron 2017’de önce Cumhurbaşkanı seçildi ardından merkezde konumlandırdığı siyasi partisi, sayesinde bakanlık koltuğu bulduğu Sosyalist Parti’yi neredeyse Fransa siyaset tarihinden silerek iktidara yerleşti. Macron’un “ekonomideki kerameti kendinden menkul yetenekleri” ile hiç bir seçime girmeden kısa sürede siyasette mesafe kat etme kabiliyeti, bu yazının okuyucularına herhalde Türkiye’nin yakın siyasi tarihindeki bir ismi hatırlatacaktır.

KÜBA FÜZE KRİZİNİ HATIRLAMAK

Yeniden Esad rejimini hedef alan son operasyona dönecek olursak, 1962’deki Küba Füze Krizi’ni andıran ve caydırıcılık kapasitesinin kullanımı ile uluslararası dengeleri Suriye haritası üzerinden şekillendirmeyi amaçlayan bu hamlede ABD-Fransa ve İngiltere hem yeni silahlarını denediler hem de entegre bir güç haline gelerek askeri ve diplomatik alanda Rusya’nın bileğini büktüler. Bu 3’lü koalisyon modeline İsrail’in saha kenarından verdiği desteği de görmezden gelmemek lazım. 9 Nisan’da, Suriye hava savunma sistemini bir kez daha test eden İsrail Hava Kuvvetleri, Suriye’deki İran hedeflerini vururken, çanların kimin için çaldığını da ilan etti. 14 Nisan’daki operasyonun hemen ardından İngiltere Başbakanı May kameraların önünde, amaçlarının Esad rejiminin kimyasal silah kapasitesini yok etmek olduğunu söyledi. ABD Savunma Bakanı Jim Mattis ise ısrarla bu operasyonun bir defaya mahsus bir harekat olduğunu tekrarladı.

KILAVUZ İSRAİL

Hem İngiltere hem ABD’nin iddiaları amaçlarının Suriye’deki rejimi değiştirmek olmadığı yönünde. Ancak 14 Nisan’daki saldırılar sırasında Anadolu Ajansı’nın yerel kaynaklara dayanarak verdiği bir bilgiyi hatırlamakta fayda var. Bu bilgiye göre, koalisyon saldırısı yalnızca kimyasal silah tesis ve depolarını değil, Humus’un Kuseyr bölgesindeki Hizbullah güçleri ile Dera’da 89. Tugay olarak bilinen İran Devrim Muhafızları Karargahı da hedef almıştı. Nitekim, aynı günün gece yarısında kimliği belirlenemeyen uçakların Halep yakınında İran Devrim Muhafızları’na ait bir cephaneliği ve Deyr ez Zor’da rejim güçlerinin elindeki noktaları vurduğu haberleri geldi. İsrail bu gizemli saldırıların olağan şüphelisi olarak bir kez daha sahne ışıklarının üzerine çevrilmesine yol açtı. Şimdi gündemdeki soru ise “ İsrail’i kılavuz olarak alan ve Rusya’yı askeri olarak sindiren bu yeni üçlü koalisyon gerçekten Esad’ın kimyasal silah kapasitesini yok ettikten sonra duracak mı?” Yoksa rejim güçleri gerek Dera’da gerek Fırat’ın doğusunda ilerlemeye ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü tesis etmeye kalktığında yeniden ortaya çıkacak mı?

Hizbullah ve İran, 1980’li yıllarda olduğu gibi Suriye’de hedef oldukları saldırılara dünyanın başka bir noktasında “terör eylemleri” yolu ile misilleme yaparsa, bu koalisyon bir kez daha Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına ihtiyaç duymadan harekete geçebilir mi? 14 Nisan saldırısının Cenevre sürecinin gereği olduğunu ileri süren üçlü koalisyonun üyeleri, Astana sürecinin ilerleyişini durdurabilmek adına başka nelere cüret edebilir?

PATLAYICI KARIŞIM

Bunlar, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Suriye meselesi ile ilgili tüm ülkelerin çok kısa vadede yüzleşeceği başlıca sorular olacak. Bu soruların cevabını ise belki yine bir Donald Trump twitter mesajında aramak gerekiyor. ABD Başkanı 14 Nisan operasyonunun ardından twitter’dan paylaştığı mesajlarından birinde “Amerikan ordusunun pek yakında bugüne kadarki en büyük bütçesine sahip olacağını ve hiç bir ülkenin ordusunun bu büyüklükteki bir bütçenin imkanlarına sahip olacak ABD ordusu ile boy ölçüşemeyeceğini” duyurdu. 2019 yılında savunma bütçesi 715 milyara dolara ulaşacak olan ABD, SSCB ile silahlanma yarışının zirve noktasına varılan Reagan döneminde bile bu miktarı telafuz etmemişti. 715 milyarlık ABD savunma bütçesi, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un kendisine yakıştırılan “Genç Napolyon” benzetmesini ciddiye alması ve İsrail-Suudi Arabistan ortaklığının İran paranoyası ile biraraya geldiğinde patlayıcı bir karışıma dönüşüyor. 14 Nisan’da Suriye’de yürürlüğe konan “Üçlü Koalisyon+İsrail” konsepti ışığında 2019 yılının Ortadoğu için çok hareketli geçeceği gerçeğine adapte olmaktan başka çare görünmüyor.

#Irak
#ABD
6 yıl önce