|

Osmanlı çocuk şarkılarıyla 23 Nisan’a hazırız

OMAR’ın Osmanlı çocuk musikisi üzerine hazırladığı kitap ve plak projesi 23 Nisan’da çıkıyor. İ.Ü. OMAR Müdürü Gönül Paçacı Tunçay, “Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinin, Millî Mücadele’nin ve dolayısıyla Cumhuriyetin ilk yıllarının içinde yer aldığı, çok renkli, çok elemanlı, önemli bir repertuar ortaya çıktı. Zor bir süreçti, uzun sürdü ama tamamladık çok şükür; 23 Nisan’a denk gelmesinin de önemli ve anlamlı olacağını düşündük” diyor.

Merve Akbaş
04:00 - 18/04/2021 Pazar
Güncelleme: 10:55 - 25/04/2021 Pazar
Yeni Şafak
Gönül Paçacı
Gönül Paçacı

İstanbul Üniversitesi Osmanlı Dönemi Müziği Uygulama ve Araştırma Merkezi (OMAR), 23 Nisan’da uzun zamandır üzerinde çalışılan bir projeyi sanatseverlere sunuyor. Osmanlı çocuk musikisi üzerine yapılan bu derinlikli araştırma Beşikten Mektebe, Mektepten Sefere…Geç Dönem Osmanlı Çocuk Musikisi adı altında kitaplaştırıldı, seçilen 53 eserin ses kaydı yapılarak kitaba eklendi ve bunlardan bir seçkiyi ihtiva eden bir plak hazırlandı. Bu önemli çalışmayı konuştuğumuz OMAR Müdürü Gönül Paçacı Tunçay, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan süreç içindeki çocuk ve gençlerin musikisini, o günlerde yapılan çalışmaları ve projeyi nasıl hayata geçirdiklerini anlattı. Tunçay, projenin bir kültür tarihi çalışması olduğunu vurgulayarak, “Bu aslında bir zihin tazelemesiydi” diyor.




“Beşikten Mektebe, Mektepten Sefere… Geç Dönem Osmanlı Çocuk Musikisi” projesi nasıl ortaya çıktı?

Bu proje üzerine bir buçuk yıldır çalışıyoruz. Osmanlı’da çocuk musikisi üzerine yüksek lisans yapmış olan bir mensubumuz var, Selma Hacıosmanoğlu. Onunla birlikte nasıl bir çalışma yapabileceğimiz üzerine düşündük, bütün OMAR ekibi olarak 1928 öncesi el yazması ve matbu müzik kaynaklarından seçtiğimiz repertuara yoğunlaştık. Keyifle başladığımız bu süreçte proje giderek şekillendi. Eserlerin üzerine çalışıp, birtakım gruplandırmalar oluşturduk. Stüdyo kayıtlarını yaptık. Bunun aynı zamanda Osmanlı’nın son zamanları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına dair bir sosyal okuma olduğunu ve bir kültür tarihi çalışması olarak önemli bir boşluğu durduracağını düşündük. Bu aslında sadece bir çocuk repertuarı değil. Toplumun yeniden, başka bir zihniyetle, “kendi kendini kurguladığı” dönemin ürünleridir. Repertuarı bu anlamda belli bir çerçeveye oturtmak çok da kolay değil. Âmin alaylarında söylenen ilahilerin, mektep şarkılarının arasına bir zaman gelip vatan şarkıları da dahil oluyor. Çünkü bu eserleri dinleyen çocuklar mânen sefere de hazırlanıyor. Erkenden olgunlaşan bir nesil söz konusu. Biliyorsunuz Çanakkale Savaşında bazı okullar mezun verememiş.


Kitabın içeriğini neler oluşturuyor?

Benim, Selma Hacıosmanoğlu’nun ve Enis Tombul’un bu eserlerin farklı cepheleri üzerine makalelerimiz yer alıyor. Bunun yanı sıra OMAR’dan arkadaşlarımız notaların bilgisayar ortamında yeniden yazılmasıyla ilgilendi. Tabii bu eserlerin kitaba (QR koduyla) ve kitapla beraber verilecek plağa eklenmesi için seslendirmeler yapıldı. Çok ciddi bir görsel malzememiz var. Bu aslında bir zihin tazeleme çalışmasıydı.

23 NİSAN’A DENK GELMESİ ANLAMLI

Hangi yıllar arasındaki eserlere yoğunlaştınız?

Tam bir zaman dilimi verememekle beraber Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinin, Millî Mücadele’nin ve dolayısıyla Cumhuriyetin ilk yıllarının içinde yer aldığı, çok renkli, çok elemanlı, önemli bir repertuar ortaya çıktı. Zor bir süreçti, uzun sürdü ama tamamladık çok şükür; 23 Nisan’a denk gelmesinin de önemli ve anlamlı olacağını düşündük. Beklemediğimiz, son anda karşımıza çıkan eklemeler de oldu. Mesela eski yazı, nadir bir matbu notada bulunan “Şehidin Feryadı” türküsü bunlardan biriydi. Güftesi “Köyümün bucağından, yuvamın ocağından” diye başlayan bu türküyü seslendirmiştik. Bestekârı da Niyazi Bey diye geçiyordu. Biraz araştırınca bu zatın, benim de hocam olan Yalçın Tura’nın babası Niyazi Bey olduğu ortaya çıktı. Eseri hafızasında tutan Yalçın Bey de çok heyecanlandı. Hatta o hâliyle notasını yazıp gönderdi. Tüm bu yazışmaları, Niyazi Bey’in fotoğraflarını da kitaba dâhil ettik.


Yani bütün araştırma sürecini de görmüş olacağız kitapta...

Aynen öyle. Mesela Ümit Meriç Hanım’ın da bir katkısı oldu. Kendisi çalışmamızı duyunca çok heyecanlandı. Annesi Fevziye Haydar Hanım’ın Kandilli İnas Mektebi’ndeki öğrenciliğinde öğrendiği, Ümit Hanım’ın da ezberinde olan Âdile Sultan Marşı’nı bize okudu. Biz de notaya aldık ve seslendirdik. Ümit Hanım bu marşı ezberinde tutarak unutulmaktan da kurtarmış oldu.


SİVASTOPOL MARŞI’NIN ÇOK ESKİ BİR VERSİYONU

Peki bu külliyatta kaç eser yer alıyor?

Elli üç eser var. Bu eserleri tüm çeşitliliği yansıtacak şekilde seçtik. Mesela OMAR’da beraber çalıştığımız Selanikli bir arkadaşımız var. Onunla beraber İstanbullu Rum çocukların sınavlarda okuduğu bir ezgiyi Karamanlıca bir kitaptan seçtik. Bunun gibi, albümde özellikle bulunmasını istediğimiz renklerin yanında müzikoloji açısından da oldukça dikkat çekici eserler var. Örneğin Sivastopol Marşı’nın muhtemelen bilinen en eski versiyonunu seslendirdik. Dede Efendi’nin torunu, Müezzin-i Şehriyari ve Miralay Rifat Bey’e ait olan meşhur Sivastopol Marşı 1856’da basılan Apantisma’da yer almış. Sivastopol Kuşatması ise 1854-55 yıllarında gerçekleştiğinden kuşatmadan kısa bir süre sonra yazıldığı anlaşılıyor. Bu da çok heyecan vericiydi.

BİR SOSYAL TARİH OKUMASI

Peki bu külliyat o dönemin çocuk musikisi hakkında bize yeni şeyler de söylüyor mu?

Bu eserlere ve onların hikâyesine baktığımızda savaş yıllarının erkenden olgunlaştırdığı çocukları görüyoruz. Kimi onların dilinden, kimi annelerinin, ninelerinin dilinden yazılmış. Önemli şairler, bestekârlar, sanatçıların da o günlerde bu konular hakkında yaptıkları çalışmaları görüyoruz. Çok boyutlu bakılması gereken bir dönem ve fazla paradigma söz konusu. Bu nedenle yalnızca müzik değil bir sosyal tarih okuması yaptığımızı söylemeliyim. Biz bunu bir kültür tarihi çalışması olarak bir araya getirip, anlaşılabilir makalelerle, seslendirmelerle, kaynakları bugünkü alfabeye aktarıp notalarını yeniden yazarak, 2021’in 23 Nisan’ında bu memleketin çocuklarına ve geçmişle ilgili duyarlılığı olan, merakı olan insanlarına sunalım istedik. Farklı açılardan faydaları olacaktır. Örneğin aynı şiirin farklı bestekârlar tarafından bestelenmiş halleri var. Tevfik Fikret’in “Hep Kardeşiz” isimli şiiri bunlardan biridir. Bu şiiri hem Zekâi Dede’nin talebesi Muallim Kâzım Bey hem Musika-i Humayun Muallimi Zati Bey hem de Gomidas bestelemiştir. Bu tür çalışmaları görmek bize o bestekârların dünyasını, düşüncelerini, duygularını da gösteriyor. Bu bağlamda çalışmanın çok yönlü olduğunu, farklı biçimlerde de değerlendirilebileceğini söyleyebilirim.



Çocuk dünyası düşünülerek yapılmış

Osmanlı’daki çocuk musikisine dair neler biliyoruz? O dönemde nasıl bir çocuk musikisi vardı?

Osmanlı dönemindeki çocuk musikisini farklı açılardan çalışmak gerekiyor. Edebiyatta da müzikte de bu dönemde kendiliğinden oluşmuş bir çocuk repertuarı yok. Hayat şartlarının getirdikleriyle, toplumdan kopuk olmayan ürünler görüyoruz. Bunun yanında, yapılan çalışmalara pedagojik bir bakışın. hassasiyetin oluştuğunu da anlıyoruz. Örneğin Celal Sahir ve Mehmed Âsım’ın hazırladığı Müntehab Çocuk Şiirleri adında bir seçki var. Maarif’in yayımladığı bu yayındaki şiirler din, aile, vatan, mektep, sanat, mevsimler, tabiat gibi konularda gruplanmış. Bazı besteler de var ve bu bestelerin tümü Gomidas’a ait. Tarihlerine baktığımızda 1918’i, savaşın başladığı yılı görüyoruz. Üstelik son derece titizlikle seçilmiş, çocuk dünyası düşünülerek yapılmış seçkiler, eserler olduğunu söylemeliyim.

#​Osmanlı
#Çocuk şarkısı
#23 Nisan
3 yıl önce