|

Pakdil’in düş gören atı

18 Ekim 2019 tarihinde aramızdan ayrılan şair ve yazar Nuri Pakdil’in ardından Arif Ay bir yazı kaleme aldı. Düş Gören Atın Şiiri’ni hatırlatan Ay şöyle diyor: “Düş Gören Atın düşü, bir bakıma Nuri Pakdil’in de düşü değil mi? O da hep Kudüsa’ü düşler hayatının her anında; şiirlerinde, yazılarında, oyunlarında...”

04:00 - 15/10/2021 Cuma
Güncelleme: 21:57 - 14/10/2021 Perşembe
Yeni Şafak
Nuri Pakdil
Nuri Pakdil

Atın bizim kültürümüzde önemli bir yeri vardır; mitolojiden efsaneye, dinî metinlerden edebiyata, sanata ve gündelik hayattaki yerine, dünden bugüne medeniyet inşasının bir unsuru olarak gelmiştir at.

Üstad Necip Fazıl, atın dününü, bugününü ayrıntılı bir biçimde anlattığı “Ata Senfoni” (Büyük Doğu Yayınları, 10. Basım, 2018) adlı eserinin takdim bölümünde: “At benim gözümde, eserimde buram buram tüttüğü gibi, insan ruhundan yere damlayıp şekillenmiş ve sonra insanı sırtına almaya gelmiş bir müjdecidir: Zafer, fetih ve asâlet müjdecisi…” der. Yine aynı eserin “Dört Ufuk” başlıklı bölümünde ise şu tespiti yapar Üstad: “Hayvan dünyasının ufku, yani en ileri unsuru, yani insana en yakın olanı da attır; çünkü tıpkı insan gibi ruhî bir hayata maliktir ve rüya görür.” (Ata Senfoni, s.9)

Bu bilgiden olsa gerek, Nuri Pakdil, Edebiyat dergisinin Temmuz-Ağustos-Eylül 1975 tarihli sayılarında Ebubekir Sonumut imzasıyla yayımladığı, sonra da “Anneler Ve Kudüsler” (Edebiyat Dergisi Yayınları, Temmuz 2014) kitabına aldığı şiirine “Düş Gören Atın Şiiri” başlığını koyar.

Şiiri okurken düşle gerçeğin, dünle bugünün iç içe geçtiğini gördüm. Şiirin tamamını alıyorum buraya:

DÜŞ GÖREN ATIN ŞİİRİ

I

Dağ yürür bir yerinde / çıkar üstüne dağın / bu çelik çağında / ata iyi binin /

Kalbinde bir gül bu atın / Ceyhan sızar gibi gözlerinden / düş gören at / bellidir gözlerinden /

Ses yüklediler / varacağı üs Kudüs / titretir güney yeli / bir dal buğdayı /

Alın bu atı denize atın / geçer denizden de / bakıyor özenle / sayfalarına kitabın /

İnsan saçı yelesi / yürüyen bir fabrika / tüylerinde oyun / roman şiir /

II

Boynunda kan torbası / geçer balkonlardan / koşuşuruz pencerelere / şimdi başka balkonlarda /

Sözleri uzun / kolay mı anlaşılması / düşer burnundan / birkaç kurşun /

Ayaklarında nal / kırmızı / şaraba batmış / silindir şapka /

Yapışır kızlar / cidarlarına / duruyor bürolarda /her görevli atın üstünde /

Ay çekilir kıvrımlarına / kulaklarının / bunun için / atın kulağına iyi bakın/

Lik lik gidiyor / ne yaman / serperek ardından / dizeleri/

III

Büyür yumak / Gözlerim açıksa / Uzayda ayaklarım / Gülyağına bulandı /

Az da olsa / Duyarım / Acısını / Toprağın /

Yapsanız daha / Büyük bomba / Sığar Kalbime / Gömersiniz ölülerinizi /

Başımı sallarım / Ya giderken / Bir Kudüs’teyim / Bir İstanbul’da /

Avrupa / Şey gibi / Eskir de / Gülerim /

Soluğum bekler / Gece pastanede / Düşünen / Gerillayı /

Bir gün konuşacağıma / Tanık / Tutuyorum / Ay’ı /

Sırtıma / Alarak / Asya’yı / Afrika’yı


ATLAR VE DÜŞLER

Bu şiirde “Düş Gören Atın” düşü, bir bakıma Nuri Pakdil’in de düşü değil mi? O da hep Kudüs’ü düşler hayatının her anında; şiirlerinde, yazılarında, oyunlarında… İşte onun Kudüs’e ilişkin düşlerinden üç parça:

“Ama, atınızın başını bir Kudüs’e çevirdiniz, bir İstanbul’a çevirdiniz. Birden, atınızın yelesi, Ayasofya’nın kubbesine takıldı; nasıl da umutlandınız; bulutların arasında elinizi sıkan İşçiyi esenler esenlemez, El-Aksa Camii’nin, Süleymaniye Camii’yle Sultanahmed camii arasındaki gökkuşağında beliriveren siluetine, emeğin dinsel bilinciyle, tutunuverdiniz. (Bir Yazarın Notları II, s.56)

“Kudüs’ü düşünme saatinizde, İstanbul güneye doğru akar, Kudüs de biraz kuzeye çekilir, içinizde gizli gizli konuşurlar, bir evrensel acıyı paylaşırlar, yeniden İstanbul kuzeye çekilir, Kudüs güneye çekilir. Tam o anda, YÜCE ÖNDER’in MEDİNE YÜRÜYÜŞÜ’nü bir kez daha algılamak için, tüm duyarlığınızı, tüm bilincinizi devindirmeye çalışırsınız. İnsana olan güveninizle içiniz genişleyip de yüzünüze erinç doluştu mu, sanatı ve edebiyatı tüm evrensel değerlerle sürekli olarak ölçümleyip, öz’ü araştırma çalışmalarınıza iştahla koyulursunuz.” (Bir Yazarın Notları III, s. 14-15)

“Edebiyat’ın yeriyle otel arasında büyülü bir zaman tüneli : okuyarak giderim, düşüne düşüne dönerim : öğle olur; ikindi, kapıyı vurur; akşam, hüznün en özgün Ortadoğulusunu Kudüs fotoğrafının yanına pencereden usulca bırakıverir; yatsı, Guernica’yı bir süre seyrettikten sonra, o Arabîmtırak İspanyol ressamının fırçasını okşar ve ardından Kudüs fotoğrafının önünde büzülüp kalır.” (Otel Gören Defterler 3: Büyük Sorgu, s.91)

Tüm büyük yazarlarda, düşünürlerde olduğu gibi “düş” Nuri Pakdil için de önemli bir olgudur. “Gâvur dağlarından ağır ağır iniyorsunuz : burası düş çoğaltma yeridir. En güç üretim düş üretimidir.” (Biat II, s. 21) diyen Nuri Pakdil, düşü çok verimli bir tarla olarak görür. “Kısıtlayamadıkları özgürlüğümüzü orada koruruz.” diyerek düşün önemine vurgu yapar.

“SÖZÜ ALIP BİNDİ SAĞLAM AT GİBİ ÜSTÜNE”

“Anneler Ve Kudüsler”de ata ilişkin pek çok imge var. Âraf şiirinde: “Sözü alıp bindi sağlam at gibi üstüne / ömrümüzün orağı gamı alıp kırdı” derken, kutsal sözün, ilâhi sözün yayılmasında, duyurulmasında ve bu sözlerle birlikte insanların gamdan kurtulup felaha ermelerinde atın rolü hatırlatılır.

“Çocukluğum benim / Durmayan attır” diyen Nuri Pakdil’i çocukluğuna götürür at; Annesinden dinlediği içi Cezayir dolu hikâyelere…

“Cezayir’e atlarla gidilirdi / Babam atla bağa gelirdi / Yeni Ali / Paris’i atla dolaşacak” (Anneler ve Kudüsler, s.56)

Büyük bir sarı sayfayı / önüme açıp annem / Açıklardı / Yeni kurumuş sarı üzüm gibi / Babamın aldığı sarı attı / Sarı sayfa / Sağında yüreğimizin / Sağ anıttı” (Anneler Ve Kudüsler, s. 74)

Bir Arap meselinde “Atlar rüzgârın kızdır.” denir. Nuri Pakdil, atları lirik varlıklar olarak görür hep. Onlar şiirdir, romandır, oyundur.

“İnsan saçı yelesi / yürüyen bir fabrika / tüylerinde oyun / roman şiir”

Atlar direncimizi büyütendir aynı zamanda. Nuri Pakdil bunu Mağara başlıklı şiirinde şöyle dile getirir: “Direncimiz buğdaylar gibi büyüyor / Beş kez değse elimiz / Bu lirik ata ve buğdaya”

Geçmişte küffara onlarla direnmişiz, onlarla zaferler kazanmışız, fetihler gerçekleştirmişiz. Yahya Kemal’in dediği gibi: “Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik”

Sultan Alparslan Anadolu’nun kapısını atıyla açtı. Atını denize süren Fatih Sultan Mehmed, surlardan İstanbul’a atıyla girdi. Yavuz Sultan Selim Mısır’ı fethetmek için çölü “Karaduman” adlı atıyla geçti. Hepsinden önemlisi, Peygamber Efendimizin (sav) Miracını Burak adlı atıyla gerçekleştirmesidir.

Yahya Kemal’in “Deniz Türküsü” şiirinin şu son dizesiyle: “İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.”, Picasso’nun: “Hayal edebildiğiniz her şey gerçektir.” sözü nasıl da birbirini tamamlıyor. “Düş Gören At”ı bir ülküye bağlanmanın simgesi olarak gören İbrahim Demirci’nin “Rüya, Düş, Hayal”(Türk Dili, Mayıs 2015) başlıklı yazısında belirttiği gibi “…güçlü bir muhayyilenin ürettiği zengin hayaller, insanlığın önüne yeni ufuklar açabilir.”

Kitaplar dolusu düşleriyle iki yıl önce 18 Ekim 2019’da ahirete intikal eden Nuri Pakdil’i özlemle, rahmetle anıyorum. Mekânı Cennet olsun.

#Nuri Pakdil
#Yahya Kemal
#Atlar
3 yıl önce