|

Pembe bir masal: Petra

Dünyanın yedi harikasından biri olarak anılan Ürdün topraklarındaki Petra iki bin yıllık antik bir şehir. Lut Gölü ile Akabe Körfezi arasında yer alan Petra şairin dediği gibi 'Tarihin yarısı kadar yaşlı gül kırmızısı şehir'dir. Hz. Salih ve Semud kavminin yaşadığı yer olarak da bilinen Petra, dünyada görülmesi gereken yerler arasında anılmayı hakedecek güzellikte.

Ayşe Olgun
00:00 - 12/05/2013 Pazar
Güncelleme: 18:26 - 11/05/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Pembe bir masal: Petra
Pembe bir masal: Petra

En baştan söylemek gerekirse, dünyanın yeni 7 harikasından biri olarak kabul edilen Petra'yı gezmek benim için masaldan bir kitabın içine girip bir günlüğüne bu dünyada kaybolmak gibiydi. Hem de iki bin yıllık bir masalın içinde... Petra, Ürdün'ü gezmek için dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin akın ettiği antik bir şehir. Rehberimizin verdiği bilgiye göre M.Ö 400 ile M.S 106 yılları arasında Nebatiler'e başkentlik yapmış. Ardından da Roma İmparatorluğu tarafından işgal edilen şehir, M.S 400 yıllarından sonra deprem ve ekonomik sıkıntılarından dolayı gözden düşüp dev kayalıklar ve kızıl kumların arasında unutulup gitmiş... Şehir, o derin uykudan 1800'lü yıllarda İsveçli gezgin Johann Burckhard tarafından uyandırılmış. Bir başka hikayede ise Salih Peygamber'e isyan eden halkın yaşadığı ve bu yüzden büyük bir felaketle yok edilen şehir olarak anılıyor Petra. Ürdün gezimizin üçüncü gününde Amman'dan Petra'ya doğru yola çıktığımızda zihnimde bu kısa bilgiler vardı.

ÇÖL FIRTINASI

Petra, Akabe ile Lut Gölü arasında yer alıyor. Bizim gibi Amman'dan yola çıkanların Petra'ya varmak için üç buçuk saatlik bir çöl yolculuğu yapması gerekiyor. Ancak Amman'daki hesap, çöle uymuyor. Çünkü çöl otobanında korkunç bir fırtınaya yakalanıyoruz. Kaçmaya çalışırken bu defa öğrendiğimize göre yılda bir ya da iki defa yaşanan çöl yağmuruna şahit oluyoruz. Ancak yaşadığımız macera burada bitmiyor. Tam çöl yağmurundan ve fırtınadan kurtulduk derken bu defa girdiğimiz yol üzerinde çatışma olduğu ve beş gencin öldürüldüğü haberi geliyor. İki aşiret arasındaki kavga kontrol altına alınıncaya kadar yollar trafiğe kapatılmış. Gece karanlığında saatlerce yolun açılmasını bekliyoruz.

MUSA VADİSİ OTEL CENNETİ

Yolun açıldığı haberiyle yeniden yollara düşüyoruz. 11 saatlik bir yolculuğun sonunda Musa Vadisi'ne varıyoruz. Musa Vadisi adeta otel cenneti. Her bütçeye uygun yüzlerce otel var. Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra Petra'ya doğru yola çıkıyoruz. On dakika sonra antik kentin kapısındayız. Ürdün için Petra önemli bir gelir kaynağı. Zira bir günlük gezi için kişi başı 50 Euro ödeniyor. Şehir merkezine varmak için gökdelen büyüklüğünde kayaların arasında uzanan dar bir vadiden yaklaşık iki buçuk kilometrelik bir yolu yürümek gerekiyor. Bu yolu yürümeyi göze almayanlar için şehrin girişinde deve, eşek ve atlarla bekleyen bedeviler var. Eğer ayağınızda spor ayakkabınız üzerinizde sizi kumlardan koruyacak rahat bir kıyafetiniz varsa şehri yürüyerek dolaşmak en iyisi. İstediğiniz yerde dinlenip istediğiniz yere tırmanıp fotoğraf çekme imkanınız var. Şehre girince bizi kumları ve dev kayalarıyla pembe bir şehir karşılıyor. Petra bu renginden dolayı Pembe Ülke olarak da anılıyor. Dünyanın dört bir yanından insanları kendine çeken şehir hem doğa hem de insan harikası. Kayaların içinden oyularak yapılmış su yolları, tapınaklar, evlere baktıkça nefesiniz kesiliyor. Uzun bir yürüyüşten sonra kayaların iyice daraldığı bir anda aniden Hazine Binası karşımıza çıkıyor. Hazine Binası yine taşlar oyularak yapılmış mükemmel bir yapı ama içine girmek yasak. Mimarinin ve tabiat güzelliklerinin kol kola girdiği bu şehri gönlünüzce gezmek istiyorsanız tavsiyem iki ya da üç günlük bilet almanız. Çünkü 2000 yıllık bu şehrin gecesi de muhteşem. Üstelik çok sayıda yürüyüş parkuru var. Bu parkurlarda üç gün gezip adeta her defasında bir zaman tünelinden gerçerek iki bin yıl öncesine gitmeniz mümkün. Yeter ki sizi uyaracak kolunuzda saat cebinizde takvim olmasın.

Kayalar oya gibi işli

Petra Meydanı 72 milletten insanla dolu. Avrupalı, ABD'li Afrikalı, Japon, Hint, Arap yani kimi ararsan burada. Kayaların dantel gibi işlendiği şehri gezerken tapınakların, sarayın, adalet sarayının, halkın barındığı evlerin kah önünden geçiyor kah kayalara tırmanıp bu mekanların içine giriyorum. Uzun bir yürüyüşten sonra amfi tiyatro ve sütunlu caddeye geliyorum. Bu güzergahtan önce bir bedevi çadırında kahve molası veriyorum. Petra'da yol boyu küçük bedevi çadırları var. Bu çadırlarda sıcak soğuk içeceklerin yanında alışveriş yapacağınız çantadan, takıya, ev dekorasyonuna kadar pek çok aksesuvar bulunuyor. Şehrin sonuna geldiğinizde önünüzde üç seçenek sizi bekliyor: Şehrin sonundaki restorantta Ürdün mutfağının nefis yemeklerinden yiyip mola verebilirsiniz. Hala enerjiniz varsa şehre arkanızı

dönüp 800 basamakla varılan Manastır'a çıkabilirsiniz ya da Müze'yi ziyaret edebilirsiniz.

Semud kavminin kenti

Petra yer altı şehrinin sadece yüzde 5'inin gün yüzüne çıkartıldığı düşünülüyor.

UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi'ne alınmış ve 2007'de de dünyanın yeni yedi harikasından biri olarak kabul edilmiş.

Ürdün'de Lut Gölü ve Akabe Körfezi arasında kalan antik kent dünyanın dört bir yanından turist çekiyor ve Ürdün için önemli bir gelir kaynağı oluşturuyor.

Hz.Muhammed'in Tebük seferine giderken buradan geçtiği de söylenmektedir.Yine ayrıca Semud kavminin yaşadığı yer olarak da kaynaklarda adı geçiyor. Yani Hz. Salih Peygamber'in yaşadığı yer olarak biliniyor.Bu yüzden inanç turizmi için de cazibe merkezi.

Antik kentte evlerin içinde toplu mezarlar dikkat çekiyor.

Petra'da İndiana Jones film serisi gibi pek çok film çekilmiş.

Puta tapan Nebatiler tanrıları Duşara için dev tapınaklar yapmışlar.

Batının geç keşfettiği bir şehir olarak biliniyor. 12. yüzyılda Haçlılar Petra'dan ayrılmış ve 19. yüzyıla kadar, şehir, sadece bedeviler ile yerel halkın bildiği ve ziyaret ettiği bir bölge olarak varlığını sürdürmüş.

Petra'nın dünyaca tanınmasını sağlayan kişi şehri 1812 yılında keşfeden İsviçreli gezgin Johann Ludwig Burckhardt'tır.

Şair John William Burgon, Petra için yazdığı şiirde 'Tarihin yarısı kadar yaşlı gül kırmızısı şehir' diye tarif eder.

Kraliçe Nur, daha önce mağaralar içerisinde yaşayan bedeviler için tarihi kalıntıların dışında küçük bir köy inşa ettirerek Petra halkını buraya yerleştirmiş. Bu yüzden şehirde yaşayan kimse yok.

Şehrin sonundaki Manastır'a dik kayalara oyulmuş 800 merdiveni tırmanarak varıyorsunuz.

Ürdün adeta Peygamberler Ülkesi. Lut Gölü, Musa Vadisi en dikkat çeken yerler arasında. Kur'an'da adı geçen pek çok yer bu ülkede. Bu yüzden gezerken kendinizi Kur'an'daki kıssalara doğru bir yolculuğa çıkmış gibi hissediyorsunuz.

Yüzyıllar boyunca böyle etkileyici bir hazinenin varlığı bilinmediği için 'kayıp şehir' olarak da tanımlanan bir antik kent.


11 yıl önce