Pür Sanat Atölyesi, sanatçıların bir arada çalıştığı bir sanat oluşumu. Mücellit Osman Doruk, müzehhib Serhat Tokmak, sedefkâr Tuğrul Yıldırım, hattat Fatih Yıldız, dolma kalem ustası Oruç Gazi Kutluer ve menejerlik işlerini yürüten Ali Ulvi Mıhoğlu’ndan oluşan bu atölyede gelenelsel sanatlar bir araya gelmiş. Ancak burası sadece bu isimden de oluşmuyor. En baştan bu yana farklı sanatçıları da çevresinde toplayan bir yapılanmaları var. Sanatçıların birbirlerinin sanatına etki ettiği, birlikte eserler verdikleri, sanatlar üzerine düşünülen bir merkez olmayı önemsiyorlar. Atölyeden adımımı atar atmaz yapımına yeni başlanan bir cilt çalışmasının planlaması içinde buluyorum kendimi. Bir yanda çizimler, diğer yanda kalıplar... Herkesten farklı bir fikir çıkıyor. Nihayet yeni projeleriyle ilgili fikir birliği sağlanınca da konuşmaya başlıyoruz. “Nasıl oluyor da bu kadar sanatçı bir arada çalışabiliyorsunuz?”, “Kimlere, nasıl işler yapıyorsunuz?”, “Yaptığınız işi nasıl yorumluyorsunuz?” diye soruyorum onlara. Ortaya keyifli bir sohbet çıkıyor...
Oruç Gazi Kutluer: Sanatçılar arasında bir fikir teatisi oluşturmak, bir ambians oluşturmak. Yani işleyen bir atölye değil, işleyen bir zihin.
Ali Ulvi Mıhoğlu: 2010’dan bu yana profesyonel anlamda çalışıyor. Ancak mazisi çok daha eski. Ahmet, Tuğrul ve Osman, lise yıllarından sonra evlerinin garajında ufak bir atölye kurmuşlar kendilerine. Sanat üzerine eğitim alıyorlar bir yandan. En iyisi Osman anlatsın.
Osman Doruk: Üretmek ihtiyacı olan arkadaşların oluşturduğu bir “garage band” projesi diyebiliriz pür sanat için. Biz niyet ettik başladık, sonrası çok hızlı gelişti. Başlarda talebe göre şekillendi…
O. G. K.: Temel olarak birilerinin geldiği, bir iş yapılan bir yer değil burası. Daha ziyade kaçış noktası olarak değerlendirilen, müşterek bir merkez. Güzele teşne, sanatın arkasında temayülleri arayan insanlarız. Buraya katılan çok arkadaşımız da oldu, ayrılan da... Bir şablona oturtabileceğimiz bir yer değil. Yaşayan bir organizma. Bir ekole, birine bağlı da değiliz. Kendi ayakları üzerinde, sanatlarıyla durmaya çalışan sanatçılar olarak bir aradayız.
O. G. K.: Tabi. bunlar kim olursa olsun geldikleri zaman bünyeye dahil oluyorlar.
A.U.M.: Bazen müşterek projeler için gelen sanatçılar da oluyor. Çok farklı isimlerle birlikte iş yapıyoruz.
Osman Doruk: İstemsizce oluşan bir bağ var aramızda. Mecburi bir bağlantı.
A. U. M: Mecburi ama metazorik de değil.
O.D: Bu iyi mi, kötü mü bilmiyorum. Bir gün tepem atsa, gidiyorum kardeşim desem, bir daha cilt yapabilir miyim bilmiyorum.
O.D: Mesela buradaki arkadaşlara yeni bitmiş işleri gösteriyorum. Tam müşteriye teslim etmeden önce... Benim yaparken fark etmediğim bir hatayı, onlar görebiliyorlar. Her anlamda birbirimizi destekliyoruz.
Bu biraz nakkaşhane geleneği gibi aslında. Birlikte iş çıkarmak noktasında.
A.U.M: Bazı önemli farklar var ama. Yatay bir hiyerarşi işliyor… Kimse bir başkasının üstü veya altı değil.
O.G.K: Burada bir nakkaşbaşı olsaydı durum farklı olurdu. Çünkü biz birbirimizin hatasını kapatmaya çalışıyoruz veya ürünü daha da güzel hale getirmeye çalışıyoruz. Ben “Osman bir hata yaparsa, bu bana da yansır” diye düşünürüm. Nakkaşbaşı böyle düşünmez.
BİRLİKTE ÇALIŞMAK ÇÖZÜMÜ HIZLANDIRIYOR
O.G.K: Mesela Türkiye’de el yapımı defter noktasında, kağıt seçimini en iyi biz yapıyoruz diyebilirim. Osman herhangi bir kağıt kullanmak istediği zaman bana geliyor, ben kağıtları buluyorum. Arkadaşlara dağıtıyoruz. Burada onları deniyoruz, ortak bir fikir çıkarıyoruz. Böylece ortaya çıkan sonuç kayda değer oluyor.
A.U.M: Burada çok geniş bir medeniyeti kucaklamak şansınız var. Tam manasıyla multidisipliner sistem işliyor. Herhangi bir konuda çözüme ulaşma hızımız yalnız çalışan sanatçılara göre geometrik olarak büyüyor. Bunu birlikte olmaya borçluyuz diyebilirim.
O.D.: Tabi, ya reddediliyor veya da değişiyor. İlk anda beklenti çok farklı oluyor. Bu kapıdan içeri girdikten sonra fikirleri değişebiliyor. Veya oturup sohbet ettiğimizde bu dönüşüyor.
A.U.M: İşin temelinde müşterek anlayışların vücuda getirilebilmesi önemli. Reddettiklerimiz kabul ettiklerimizden daha fazla sanırım…
O.G.K.: Aynen. Bu kendiliğinden oluştu. Doğal bir şekilde genişledi atölye. O nedenle şimdi bu yapıda Ulvi’nin işini ondan iyi kimse yapamaz. Aynı şekilde benim de. Bir zihin olarak düşünün. Duygu durumlarının hepsini bir birey yaşıyor. Diktaysa dikta, romantizimse romantizim. Hepsi var. Böylece voltranı oluşturuyoruz galiba.
BİRLİKTE ÜRETME BECERİMİZİ GERİ KAZANDIK
O.G.K.: Sanatçılar genelde birlikte çalışamaz. Ben burası dışında böyle bir atölye de bilmiyorum. Üstelik 8 yıl çok uzun bir süre. Biz, oluşturduğumuz bu zihniyet çerçevesinde birlikte kalmayı da başarmış olduk.
A.U.M: İşimizin temeli olan Türk-İslam sanatları kendi geleneği içerisinde bir birlikte yaşama okulu gibi. Beş, altı sanatın bir arada olduğu eserler üretmişiz. Bu batılı diye kısaca özetleyebileceğim sanatlar için imkansız bir durumdur. Aslında uğraştığımız işin doğasında bu var. Bir çok değeri yitirdiğimiz gibi birlikte yaşama becerimizi de, eser üretme becerimizi de büyük ölçüde yitirmişiz. Biz burada çok sayıda sanatın cem edildiği işler üretebiliyoruz çok şükür.
O.G.K.: Hat, tezhip, minyatür, naht (yani sedefkar işçiliği, ince marangozluk), cilt ve bir de dolma kalem atölyesi var. Dolma kalem atölyesi farklı bir yerde ama kafası burada. Çünkü burası bir marka değil. Bir yapılanma. Buradaki her sanatçının kendi markası olabilir. Ama ana çatımız Pür Sanat. Bu bir marka değil.
A.U. M.: Hiç birimiz tam zamanlı değiliz. Serbest zamanlı biçimde işlerimizi yürütüyoruz. Burası neredeyse her zaman açık. 24 saat boyunca açık kaldığımız zamanlar oluyor.
A.U. M.: Arada girdiği oldu.
O.G.K.: Özellikle ilk taşındığımızda, “burada ne yapılıyor, niye toplanılıyor?” gibi soruları vardı. Ama yavaş yavaş onlarla da kaynaştık. Maksat hasıl olunca yani...
“HERKESİN FARKLI FİKİRLERİ VAR”
A.U. M.: Bir işe bakılarak yapılacak işler değil bunlar. Oruç Gazi kalem üretiyor. Ama onun yaptığı kalemler sadece kendisinden ibaret değil. Multidisipliner kafayla ortaya çıkıyor. Dolayısıyla dışarda herkesin farklı farklı fikirleri, uğraşları var. Buraya küçük bir iğne yapmak için gelirsin. Yüz tane fikirle dönersin. Herkes bir fikir verir, neticede 80 tanesi seni sonuca ulaştırır. Kendimizi kandırmıyoruz. Kötü bir şey çıkıyorsa da, kötüdür. Bu da yükselen bir ivme yakalamamızı sağladı.
HERKESE KAPIMIZ AÇIK
O. G.K.: Buraya her sene iki üç kişi uğrar. Çırak olmak ister. Bir arkadaşımız var şu anda. Ama burada kalıcı oldu. Ama öğrenci yok. Öğrenci istemiyoruz da. “Para vereyim, ders alayım” diyene yerimiz yok. “Ben gelip bu işin bir parçası olacağım” diyene kapımız açık.
A.U.M: Sanat eğitimi, kurs, hatta akademi işi bile değil bize göre. Ancak atölyelerle mümkün. İşin gerçekten talibi olan herkese kapımız açık. Yeter ki buranın bir parçası olmayı kabul edip taşın altına ellerini koyma cesaretini göstersinler. Üstelik para alarak değil vererek yapıyoruz bunu…
O. G.K.: Pür Sanat bir marka değil. Bir yapılanma. Sanatkarların birlikte olduklarında, hem kendi sanatlarını, hem de beraber oldukları diğer sanatkarların sanatlarına fayda sağlayabilen, bir yapılanma.
O. G.K.: Buradaki en değerli eser, çerçevelenmiş bir cilt.
O eser geleneksel sanatların kırılma noktasına vurgu yapıyor. Cilt sanatçımız Osman Doruk, kitap sanatları üzerine çalışan sanatçıların artık kitap yapmadığını, ebrunun da hattın da artık böyle bir pozisyonda olmadığını söyledi.
Devlet büyükleri için hediyeler
A.U. M.: Herkes geliyor, çok farklı yerlere işler yapılıyor. Daha çok üst düzey koleksiyonerler ve bu üst düzey ürünlere çeşitli sebeplerle ihtiyacı olanlar diyebilirim.
O. G.K.: Tüm dünyaya iş gidiyor bu atölyeden. Özel koleksiyonerler geliyor veya devlet kademelerinden isimler için siparişler olabiliyor. Hem Türkiye’den, hem de yurtdışından farklı ülkelerin talepleri olabiliyor.
A.U.M: Mesela diplomatik hediyeler üretiyoruz. Yurtdışından müşteriler için yapılan eserlerin ülkemiz devlet büyüklerine hediye olarak geri geldiğini görmek gurur verici.
Basit bir kutu da özgün olabilir
A.U.M.: Benim klasik sanatlarımızla ilgili mütevazi bir koleksiyonum var. Ayrıca tesbih, kalem, pipo biriktiriyorum. Osman’ın önemli bir pergel koleksiyonu var. Hepimizin bolca kitabı var…
Daha önce düşünülmemiş demek iddialı bir söylem olacaktır. Burada yapılan her işte müşterek bir tasarım söz konusu oluyor. Oruç’un kalemleri bunun en aşikar örnekleri…
Yitirilmiş olan birlikte yapma becerisini yeniden imar etmekte muvaffak olduk diyebilirim. Şimdilik bunu kaybetmeden geliştirmek önemli. Herkes kendi dimağından bir şeyler koyduğu için yapılan en basit kutu dahi özgün oluyor…