|

Renkleri farklı ikizler: Mark & Emanuel

Son zamanlarda hem bütçesiyle hem de sır gibi saklanan senaryosuyla ilgi toplayan Sultan'ın Sırrı filminin iki yabancı oyuncusu Mark Dacascos ve Emanuel Betencourt'in bu filmde oynamalarının duygusal bir sebebi var. O da 30 yıllık arkadaşlıklarını beyaz perdeye taşıma hayallerini gerçekleştirmeleri.

Kübra&Büşra
00:00 - 15/08/2010 Pazar
Güncelleme: 22:15 - 14/08/2010 Cumartesi
Yeni Şafak
Renkleri farklı ikizler: Mark & Emanuel
Renkleri farklı ikizler: Mark & Emanuel
Mark'a baktığınızda "Gözüm bir yerden ısırıyor" diyebilirsiniz. Evet gözünüz onu bir çok ünlü dövüş filminden ısırıyor. Bir kaçı; Samuray'ın Gözyaşları, Dövüşçü ve Kurtların Kardeşliği. Mark'ın yanında yumruklarını sıkmış adam ise bir çok filme dövüş kareografileri yapan dövüş sanatında şampiyonluğu bulunan Emanuel. Mark ve Emanuel'in hayatlarındaki en temel 'felsefe' dövüş sanatı. Kaderlerinin ortak noktası, yollarını çizen ince bir çizgi gibi. Emanuel, Afrika kökenli bir Alman vatandaşı, Mark ise Çin asıllı bir Amerikalı. On dört yaşlarındayken dövüş sanatı okulunda tanışıyorlar ve o günden sonra bir daha hiç ayrılmıyorlar. Mark, Amerika'ya gidip oyunculuk dersi de alsa, uzunca bir süre ayrı kalsalar da, bu ayrılık onların arkadaşlığını bitirmeye yetmiyor. Mark oyunculuk yapıyor, dövüş filmlerinin starı oluyor. Emanuel ise uçak mühendisi olup Almanya'da dövüş sanatları okulu açıyor. Emanuel dövüş sanatında çok iyi hatta beş dünya şampiyonluğu bile var. Öğrencilerini yetiştiriyor. Emanuel'in ilginç bir yönü var; ailesindeki bütün kardeşlerin ikiz olması. Onun da bir ikizi var. Öyle olmasına rağmen Mark'ı kendisine daha yakın buluyor. Bu ayrılmaz ikilinin Sultan'ın Sırrı filmini kabul etmelerindeki sebep ise otuz yıllık arkadaşlıklarını beyaz perdeye taşımak. Mark'ın çocukluğundan beri gerçekleştirmek istediği tek hayali. Hayallerinin peşinden İstanbul'a kadar gelen bu ikilinin biyografilerinin yer aldığı bir film projeleri var. Biz de Mark ve Emanuel ile sımsıkı dostluklarını, dövüş sanatını, Sultan'ın Sırrı'nı konuştuk.

Mark ve Emanuel'in hikayesi nerede başlıyor?

Mark: Dövüş Sanatı aslında hikayemizin temelini oluşturuyor. Annem ve babam Dövüş Sanatları öğretmeni. Beni de onlar eğitti. Emanuel'in babasının ise Hamburg'da dövüş sanatları okulu vardı. Tesadüftür ki aynı yerde annemin de okulu bulunuyordu. Ama tüm bunlara nağmen birbirimizden bir haber olarak yaşıyorduk. Ta ki Emanuel okula kayıt oluncaya kadar...

Emanuel: Ben Batı Afrikalıyım. On bir yaşımda Portekize taşındım. Bir süre Portekiz'de yaşadıktan sonra okumak için Almanya'ya gittim. Hamburg'ta sıradan günlerden biriydi. Okuldan çıkmış eve doğru yürüyordum. Tabela da "Amerikan Karate-Kung-fu okulu" diye yazıyordu. Almanya'daki ilk kung-fu okuluydu. İçeriye girdim, üzerine siyah kıyafet giymiş çok güzel bir kadının eğitim verdiğini gördüm. Kadının eğitmen olması ve hareketleri beni çok etkiledi.

O kadın kimdi?

Emanuel: Mark'ın annesiydi. O andan itibaren "Bu okulda olmalıyım" dedim. Kayıt yaptırmak için içeriye girdim. Siyahlı kadın bana karate yapmamı söyledi ama ben kung fu yapmak istiyordum. İki ay boyunca o kadının sözünü dinledim ve karate yaptım. İki ay sonra sadece kung fu kaldı. Ben kung fu'ya geçene kadar Mark'ı tanımıyordum.

Tanıştığınızda kaç yaşınızdaydınız?

Mark: Ben on üç yaşındaydım Emanuel ise on beş.

Nasıl oldu peki?

Mark: Ailemin okulunda çalışıyordum.

Ne yapıyordunuz?

Mark: Okulun temizlik işlerine bakıyordum. Yerleri paspaslıyor, tuvaletleri temizliyordum. Bu sırada karşılaştık ve hemen arkadaş olduk.

Emanuel: Okuldan geldikten sonra Mark'ın temizliğine yardım ediyordum. İşinin biran önce bitmesini ve onunla beraber çalışmak istiyordum. Bizim bu yakın arkadaşlığımızı Mark'ın ailesi de öğrendi.

Onlar bu durumu nasıl karşıladı?

Emanuel: Beni oğulları gibi kabul ettiler ve beni kendi çocukları gibi yetiştirmeye başladılar. Gerçekten beni çok iyi eğittiler. Sıkı bir eğitime tabi tuttular. Çünkü daha iyisi olabilmeniz için daha yoğun ve sert bir şekilde çalışmanız gerekiyor. O günden sonra ayrılmaz bir ikili olduk. Sanki bir kardeş gibi ona alınan her şey bana da alınıyordu. Tatillerde hep birlikteydik.

'Ayrılmaz ikili'nin yolları ne zaman ayrıldı?

Mark: On sekiz yaşımdaydım. Cangiranssisko'dan Çin Mahallesine yürürken iki tanımadığım adam oyuncu olup olmadığımı sordu. Bende "hayır" dedim. "Elemelere katılır mısın?" diye sordular.

Kabul ettiniz mi?

Mark: Önce hiç istemedim. Kartlarını verdiler. Hemen annemle konuştum. Annem de bana "hayat bir maceradır ve denemelisin" dedi. Hayatımdaki önemli kırılmalardan biridir. Seçmelerden sonra hiçbir eğitimim olmamasına rağmen bu rolü kabul ettim.

Emanuel, siz o arada ne yaptınız?

Emanuel: Mark Amerika'ya taşınmak istedi. Ben de onunla beraber gitmek istiyordum. Onun gibi oyuncu olacaktım. Fakat bana göre olmadığını anladım. Uçak mühendisi oldum ve Almanya'da çalışmaya başladım.

Kaç yıl ayrı kaldınız?

Mark: On yıl.

Bu ayrılık süresi içinde iletişiminiz devam etti mi?

Mark: Amerika'da oyunculuk dersleri alıyordum. Emanuel'in benden daha sürekli ve düzgün bir işi vardı. İyi para kazanıyordu. Ben kiramı bile ödeyemiyordum. O kadar kötü durumdaydım yani… Emanuel'i arayıp ondan kira parası bile istediğim oluyordu. Benim oyunculuğumu hep destekledi.

İki kardeş gibi büyümüşsünüz. Peki sizin biyolojik kardeşleriniz var mı?

Mark: Altı kardeşim var. Fakat babam altı defa evlendi. O yüzden diğer kardeşlerimin sayısını tam olarak hatırlamıyorum.

Emanuel: Ailem Afrika'da yaşıyor. Sekiz kardeşiz. Ama ailemin bir özelliği var o da hepimiz ikiz kardeşiz.

Nasıl yani?

Annem üç defa ikiz doğurdu. Altı çocuğuz ama sadece üç tanemiz hayatta. Tek yumurta ikiziyiz, haliyle çok benziyoruz. Ama Mark bana ikizimden bile daha yakın.

Birlikte olalı kaç yıl oldu?

Mark: On yıl. (gülüyor) Şaka tabii. Otuz yıldır kardeş gibiyiz.

Çok kültürlü bir durumunuz var. Afrika, Almanya ve Uzak Doğu... Bu durum size ne kattı?

Emanuel: Afrika'da doğup, Almanya'da okumam bana çok şey kattı. Uzak doğu sporunu bu sayede öğrendim. Gezmeyi çok seviyorum. Çok uluslu olmam sayesinde birden fazla dil bilme imkanım oldu. Altı dil biliyorum.

Türkçe'den ne öğrendiniz?

Emanuel: Nasılsın ve Sane ne (gülüşmeler)


DÖVÜŞ SANATI BİZE HAYATTA GÜÇLÜ OLMAYI ÖĞRETTİ

İkinizin ortak noktası da dövüş sanatı. Eğitim aldınız, hatta Emanuel'in beş şampiyonluğu bile var. Dövüş ile şiddet nerede ayrışıyor?

Mark: Dövüş Sanatları beynin, ruhun ve bedenin bir arada eğitilmesinden geçiyor. İnsanın bedenini korumak için yapılan bir dövüş çeşidi bu. Gerçek bir dövüş sanatçısı her zaman zihnini disipline eder. Değer taraftan da dövüş bir felsefe üzerine kuruludur. İçinde her zaman kibarlık ve nezaket vardır. Ama şiddet böyle bir şey değil. Kontrolsüz ve olabildiğine insan incitmeye ve hakarete dönük bir eylem.

Bunu öğrenmenin bir sonu var mı?

Mark: Dövüş Sanatlarını öğrenmenin bir sonu yok. Çünkü dövüş sanatlarındaki disiplin insanın hayatına işler ve artık hayatın bir parçası olur, yaşam biçimiz de öğrenmeniz de ondan bağımsız olamaz.

Emanuel: Mark Amerika'da oyunculuk eğitimi aldığı sıralarda babasının mirası olarak dövüş sanatları okulu açtım. Orada öğrettiğim bazı şeyler var. Dövüş Sanatları ruhun, bedenin ve kalbin bir arada kullanmak demek. Tarihten günümüze kadar hep böyle geldi ama son zamanlarda dövüş sanatını insanlar vahşi bir şeymiş gibi gösteriyorlar.

İnsanlar dövüş sanatını hangi içgüdüyle öğrenmek istiyorlar? Şiddetten korunmak mı yoksa bir spor mu?

Emanuel: Aslında tamamen savunma sanatıdır. Okula gelen öğrencilerimin hiç biri birini dövmek için gelmiyor. Biz orada sadece dövüşmeyi ve kendini korumayı değil aynı zaman da dövüş sanatının yanında daha iyi bir insan olmayı da öğretiyoruz.

Bu sanat insanı nasıl biri yapıyor?

Mark: Kibar, kendisini beğenmeyen, mütevazi. Yani "Ben oldum" demeyen biri iyi bir dövüş sanatçısıdır. Babamın öğrencileri arasında en çok şampiyonluk kazanan Emanuel'dir. En kibar, en mütevazisi de odur. Şimdiye kadar hiç böbürlendiğini görmedim. Gerçek dövüşçü kişiliğine en iyi örneklerden biridir.

Dövüş sanatını bilmenin hayata nasıl bir katkısı oluyor?

Emanuel: Bu sanatla alınan disiplin insana sadece bilek gücü değil hayata karşı duruşta da güç veriyor. Önümüze hangi engel durursa dursun bunları aşmayı öğrendik. Zaten dövüş felsefesinin altında da bu güç yatıyor. İçinde bulunduğumuz hayatı, yönetmede, onunla nasıl başa çıkacağımızı anlatan ve öğreten bir sanat. Bir bilgelik katıyor ve yaşamınızı kolaylaştırıyor.

Mark: Böylesi daha yorucu olabiliyor. Çünkü doğru ile yanlışın arasındaki farkı biliyoruz. Ama bu Emanuel için daha zor. Onun öğrencileri var ve her zaman örnek olmak zorunda.

Dövüş sosyal yaşamınızda da var mı?

Mark: Var. Her gün günün belli bir saatlerinde idman yapıyoruz. Yeri geldiğinde saatlerce çalışıyoruz. Emanuel'in zaten bir okulu var. Onun hayatı bu sanatın üzerine kurulu.

Birbirinizle karşı karşıya geldiğiniz de kim kimi yeniyor?

Mark: Emanuel benden daha iyi dövüşüyor. Genelde o beni yeniyor.

Emanuel: Tabii ki hayır. (gülüşmeler) Mark mütevazilik yapıyor. Mark da çok iyi bir dövüşçü.

Birini dövdüğünüzde ne hissediyorsunuz?

Emanuel: Müsabakalar haricinde hayatımda kimseye şiddet uygulamadım. Filmlerde göründüğü kadar güzel bir şey değil.

Mark: Bir iki defa bire bir dövüşlere denk geldim. Normalde üç dört kişiyle aynı anda dövüşmek zorunda kalırım. Annemiz ve babamız bize her zaman “fit olmak zorundasınız” der. Babam dövüşe gittiğimiz zaman “Öğrendiğinizin yüzde altmışı gerçek dövüşte gider. Kalan yüzde otuza güvenerek dövüşmek zorundasınız” demişti . O yüzden ailem beni inanılmaz sıkı çalıştırdı. Göründüğü gibi değil.

Bu sanat kadınlara hitap ediyor mu?

Emanuel: Bu sanatı bana öğreten bir kadındı. Şimdi neredeyse yetmiş yaşında. En son iki yıl önce gördüm. Onun bu yaştaki sahip olduğu disipline hayran olmamam mümkün değil. Bugün benim bile yapamadığım hareketleri yapıyor. Dövüş sanatı kadın erkek diye ayrılmıyor.

Çevrenizdeki kadınlar dövüş filmlerini izliyor mu?

Mark: Erkeklerin ilgi gösterdiği vurdulu, kırdılı filmlere kadınlar seyretmiyor. Benim eşim de bir oyuncu. Genelde bu tarz filmleri seyretmez hatta uyuyakalır. Ama hikayesi olan dövüş filmlerini o da çok severek izliyor.

Peki sinemada kadın neden yok?

Mark: Çünkü yönetmen ve senaristler erkek. Daha fazla kadın senarist ve yönetmene sahip olduğumuzda kadınların sayısı da artacaktır.

Kill Bill filminde kadınlar dövüşüyor. Nasıl buldunuz?

Mark: Ben çok beğendim. Bir kadını dövüştürme fikri estetik ve karizmatik. Kadınların aklında ve kalbinde olduklarını bilmediğimiz için biz filmleri erkek gözüyle çekiyoruz. Önümüzdeki dönem yönetmelik yapmaya başlayacağım. Bir projem var. Bu filmde çok güçlü kadın karakterler olacak. Yoksa annem beni öldürür. (gülüşmeler)

Eğitimci olarak baktığınızda kadınların performans olarak erkeklerden farkı var mı?

Emanuel: Akıllarında gerçekten dövüş sanatlarını öğrenmek varsa erkeğin yapabildiği her şeyi yapıyorlar. Çocuklarla çalışmayı da çok seviyorum. Erkek öğrencilerim kadar kız öğrencilerim de var. Ama on beş yaşlarına geldiklerinde kızların ilgi alanları değişiyor. Mesela artık terlemek ve makyajlarının bozulmasını istemiyorlar. Çabuk bırakıyorlar. Erkekler her zaman dövüşmek ister.

Dövüş sanatı kaç yaşına kadar yapılabiliyor?

Mark: Bu sanatın özelliği uzun yıllar yapılabilmesi. Uygulamacı olarak yapmasanız bile eğitmen olarak sanatı devam ettiriyorsunuz.


ÇOCUKLUK HAYALİMİZ GERÇEKLEŞİYOR

Sultan'ın Sırrı sizin gibi dövüşen adamların nasıl aklına geldi?

Mark: Senaryodan etkilendim. Beni bu filmde yer almaya iten sadece senaryo değil. Ben birçok sinema filminde oynadım. Çocukluktan beri kurduğum bir hayalim vardı. O da Emanuel ile beraber bir filmde rol almak. Bu yüzden benim açımdan çok özel bir tarafı var. Hayatımızda ilk defa aynı projede yer alacağız. Bu beni çok heyecanlandırıyor.

Emanuel: Birbirimizden farklı alanlarda çalıştık. Kung Fu da dünya şampiyonluğum var. Ayrıca filmlerde dövüş koreografisi yapıyorum. Duvar'a Karşı filminde de çalışmıştım. Ben de bir çok film projesinde yer aldım ama yollarımız Mark'la hiç kesişmemişti. Bu projeyi de bir arada olacağımız için kabul ettik.

Filmde nasıl bir rolünüz var peki?

Mark: Filmde de yakın arkadaşı oynuyoruz. Emanuel profesörü oynayacak. Bu filmde çok köklü sanat ve tarih var. Herkes birbiriyle oynuyor.

Dövüş var mı?

Mark: Bizi bir araya getiren en önemli ortak noktalardan birisi de dövüş sanatı. Bir aradayken göreceksiniz.

İstanbul'a hiç birlikte geldiniz mi?

Emanuel: Bir kaç defa burada bulunmuştum. Dünyayı dolaşan biri olarak İstanbul'u çok ilginç buluyorum.

Mark: İki yıl önce birlikte gelmiştik ama çok uzun süre kalmamıştık. İlkinde İstanbul için beklentilerim vardı. Bunların hepsi karşılandı. Arkadaşlarım hep bahsediyordu. Türkiye'nin dışarıda iyi bir saygınlığı var.

Peki Abdülhamit'le ilgili ne biliyordunuz?

Mark: Geldiğimiz de Abdülhamit ile ilgili hiçbir şey bilmiyorduk. Artık biliyoruz ama bunu proje etiği açısından paylaşamıyoruz. Abdülhamit çok önemli ve güçlü bir karakter. Film yapmanın en güzel taraflarından biri de bu. Biz öğrenmek için para alıyoruz. İkinizin hayatı da film gibi.

Bu dostluğunuzu anlatan bir film yapmayı düşünür müsünüz?

Mark: Birlikte çok uzun yıllar geçirdik. O yüzden anlatacak çok hikayemiz var. Bir proje üzerinde çalışıyorum. Bu bizim ergenlik dönemimizi anlatacak bir proje. Filmi ben yöneteceğim ve geçtiği yer Almanya olmasını istiyoruz. Yapımcılığını da Emanuel yardım edecek. Kendimizi oynamak için çok yaşlıyız ama oyuncu olarak çocukları yetiştireceğiz.



14 yıl önce