|

Resim yapıyorum diye azar işitirdim

Uluslararası üne sahip çizer Gürbüz Doğan Ekşioğlu, geçtiğimiz hafta EKAV''da Dün - Bugün Gürbüz Doğan Ekşioğlu adını verdiği sergisini açtı. Çocukluk anılarından bahseden Ekşioğlu evde resim yasağı getirildiğini anlatıyor ve ''Resim yapıyorum diye evdekilerden azar işitirdim'' diyor.

Büşra Sönmezışık
00:00 - 28/09/2014 Pazar
Güncelleme: 20:03 - 27/09/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Resim yapıyorum diye azar işitirdim
Resim yapıyorum diye azar işitirdim

Gürbüz Doğan Ekşioğlu, 1 milyon satan haftalık New Yorker dergisine çizimleri birçok kez kapak olan, karikatür ve illüstrasyon çalışmaları New York Times ve Forbes gibi dünyaca ünlü dergilerde de yer alan bir çizer. Ekşioğlu''nun hayatı yenilgiden doğan bir başarı hikâyesi. Çocukluk yıllarında başlayan resim merakı ailesi tarafından engellemeye çalışılsa da çizmekten vazgeçmemesi buna örnek. Geçtiğimiz hafta açtığı sergi öncesi bir araya geldiğimiz Ekşioğlu''yla başarısının sırrını ve başarıya uzanan hikâyesini konuştuk.

Sanata yatkın bir aileden geliyorsunuz. Anneniz kilim dokur, babanız ise şiir yazarmış. Siz hangisinden etkilendiniz?

Babamdan. Babamın şair yönü beni etkilemiştir.

Yeteneğiniz ilk ne zaman keşfedildi?

Resim yeteneğim ilkokuldan itibaren fark edildi. Altı yaşlarımdayken köyde çamurdan heykel yaptığımı hatırlıyorum, çok beğenilmişti. Zaten olay şu; biri sana ''güzel yapıyorsun'' dediğinde sen de kendini güzel göstermek istiyorsun. Resim yaptığım için derslerle alakadar değildim, 12 zayıfım vardı. Başarısız öğrenci olmama rağmen okuldaki hocalar tarafından yine de sevilirdim çünkü sakin birisiydim.

BAŞARININ ARDINDAKİ BAŞARISIZLIK
Yetmişli yıllarda genç olmak; aileler çocuklarını siyasetten uzak tutar, dişe dokunur iş yapmalarını isterler. Aileniz buna ek olarak size bir de evde resim yapma yasağı koymuş. Bu yasağı nasıl deldiniz?

Derslerim zayıf olduğumdan resim yaptığımda evdekilerden azar işitirdim. Buna rağmen gizli gizli resim yapmaya devam ederdim. Hatta ilkokulda ikmale kaldım ve korkumdan eve gidemedim. Akşam oldu, karanlık bastı, karnım acıktı. Sonra bir arkadaşımın aldığı ekmekle karnımı doyurdum. Evdekiler beni bulup eve getirdiler. Annem ''ah oğlum sen neredesin? Biz seni çok merak ettik. Boşver kalırsan kal'' demişti.

Ailenize güzel sanatlar okumayı nasıl kabul ettirdiniz?

Meslek sahibi olmak için iki yıl Erzurum''da ziraat mühendisliği okudum. Sonra yetenek sınavlarına girdim. Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi (Marmara Üniversitesi)''nin grafik bölümünü kazandım. Aslında grafik diye bir bölüm bilmiyordum. Güzel sanatlara girildiği zaman sadece ressam olunduğunu sanıyordum. Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine girdim ve kazandım. Zor kazanmış olmamdan mı bilmiyorum çok azimliydim. Okula girdikten sonra her ödevi iki defa yapardım.

Resim, karikatür ve illüstrasyon; bu üçlü sizi tanımlıyor. Size karikatürist de diyorlar, ressam da, illüstratör de… Bunların hepsi birbirinden farklı alanlar aslında. Neden böyle algılanıyorsunuz?

Katıldığım yarışmalar karikatür tarzı çizmemi destekledi. Türkiye''de illüstrasyon bilinmediği için karikatür diyoruz bütün çizgilere. Karikatür günübirlik tüketilen bir iştir. Oysa benim yıllar önce çizdiğim bazı çalışmalar hala paylaşılıyor. İllüstrasyonu resim besler. Resimden aldığı plastik değerlerle karikatürden aldığı vurucu anlatım birleştiği zaman farklı bir dil oluşturuyor. Asistanlık yıllarımda hocalarım bana ''sen ressamsın'' diyorlardı.

Bu disiplinler arasında ne gibi bir fark var?

İllüstrasyonu resimden ayıran en önemli özelliği bir konu üzerine çizilmesidir. Size bir konu verirler ve siz onu çizersiniz. Mesela Van Gogh''un Buğday Tarlası resmi bir ilaç firması tarafından kullanıldığında illüstrasyon oluyor. Eğer bir galeride sergileniyorsa ve başka bir yerde basılmıyorsa bu sanat değerleri içinde değerlendirilir.

n Şiirin çizgilerinizi beslediğini biliyorum. Bunun dışında çizgi başka bir çizgiden beslenir mi?

Elbette. Fakat sonuçta çizginizin başkaları tarafından tanınması lazım. Taklitle çok rahat o işi güzel yapabilirsiniz. Önemli olan altında imza olmaksızın yapılan çalışmanın sahibini tanıyabilmektir. Sanatçı kimliğine ancak böyle ulaşılır. Arkanızdan gelen kuşaklar sizin yaptıklarınızdan tat alabiliyorsa o zaman sanat oluyor.

Sanatta özgün kalabilmek neyle mümkün?

Felsefe ve kültürle. Farklı olmak için değil, farklılığın da bir felsefesi ve derinliği olması gerekiyor. Allah vergisi özelliğinin dışında meselelere çok ters bakması lazım. Sıfırdan bir işi yaptığınızda bir anlamı var. Bir de sanatın güzellikle ilgisi yoktur, estetikten faydalanır.

Dünya çapında bir isimsiniz, sanatınızda uluslararası bir dil oluşturdunuz. Bunu da Türkiye''de okuyarak başardınız. İsminin bile bilinmediği yıllarda bu sanatı nasıl evrensel düzeyde icra edebilmenin püf noktası nedir?

Tatbiki Güzel Sanatlar''ın kurucusu Almanlar tarafından okulda oluşturulan kütüphaneye borçluyum. Çok özel dokümanlar vardı. Onlarla çalışmak ufkumu açtı. Bu sayede uluslararası bakabildim.

SANATÇILAR KEDİYE BENZER
Bu başarılar sanatınızı da yönlendirdi mi?

Evet. Hangi çalışmanız takdir ediliyorsa siz o tarz çizimler yapıyorsunuz. Bu bilinçaltında bir yönlendirme oluyor. Bu sefer ben onlar gibi çalışmalar yapmaya başlarım. New Yorker''ın sahipleri dergiyi eline alanların mutluluk hissetmesini isterler. O yüzden o derginin kapakları mutluluk duygusu verir. Bu nedenle kedi çizmeyi çok seviyorum.

Sizin New Yorker''a çizdiğiniz kedilerle anımsıyorum. Salah Bilsel''in kedilerle ilgili yazıları vardır. Picasso''nun da kedilere karşı özel bir ilgisi vardı. Nedir sanatçıların bu kedi sevgisinin sırrı?

Sanatçı aykırı insandır. Her ne kadar toplum içinde yaşasak da esasında ruhumuz aykırıdır. Kedileri çok seviyorum, evde 18 yaşında bir kedim var. Köpek itaat eder. Otur dediğinde oturur, kalk dediğinde kalkar, kedi ise itaat etmez. Mesela yöneticiler köpek beslemeyi severler. Özgürlüğüne düşkün olanlarsa kedi beslemeyi sever. Kedi bir de estetik bir hayvan.

NEW YORKER BİR ANAHTARDI
Yedi defa New Yorker dergisine kapak oldunuz. Bu başarı size ne kattı?

Başka bir çizgi boyutuna geçtim. Aynı işleri yapsaydım ve dergide işlerim yayınlanmamış olsaydı insanların bana yüklediği imaj çok farklı olurdu. New Yorker benim için anahtar oldu.

15 ülkede çalışmalarınız var. Yurt dışına çıkınca buradan farklı olarak ne gördünüz?

Türkiye''de ne yaparsanız yapın takdir görmüyorsunuz ancak yurt dışında size çok değer veriyorlar. Bence sorunumuz sanatı algılayamamak. Bu zamana kadar bir kişi bile gelip de ''çalışmalarınızı nasıl edinebiliriz?'' diye sormamıştır. İnsanlar sadece bakıyor ama sahip olmak istemiyor.

Türkiye''de illüstrasyonun bir karşılığı yok. Zaman zaman aklınızdan ressam olsaydım diye geçiyor mu?

Böyle bir pişmanlığım yok. Ressam olsaydım grafik okumamın getirmiş olduğu iletişim yeteneğim olmazdı. Bugün baktığınızda uluslararası bir ünüm var. Başka ülkelere gittiğimde çizgimden tanıyorlar. Yaptığım bu işten rahat bir hayat yaşayabiliyorum. Daha ne isteyeyim?

10 yıl önce