|

Sahada koşturup duran o adamlar, bir kalabalığı 'millet'e dönüştürür

Beyazperdede artık yalnızca karizmatik oyunculuğuyla değil, yönetmenlikteki muazzam yeteneğiyle de bir modern zaman efsanesine dönüşen anıt sanatçı Clint Eastwood, Güney Afrika Cumhuriyeti'nde 1995 yılında yaşanan bir dizi sportif olaydan hareketle, farklı etnik kökenlerinden ötürü birbirleriyle uyum sorunu yaşayan halkları kenetleyip bütünleştirmede sporun ne denli eşsiz bir güç olduğu gerçeğini duygu yüklü bir sinemasal gösteri eşliğinde belleklerimize nakşediyor.

Ali Murat Güven
00:00 - 27/02/2010 السبت
Güncelleme: 22:42 - 26/02/2010 الجمعة
Yeni Şafak
Sahada koşturup duran o adamlar, bir kalabalığı 'm
Sahada koşturup duran o adamlar, bir kalabalığı 'm

Güney Afrika Cumhuriyeti'nde ırkçı apartheid rejimine karşı verdiği kararlı mücadele nedeniyle 1960'lı yılların başlarında tutuklanıp ömür boyu hapse mahkûm edilen Nelson Mandela, tamı tamına 27 yıllık bir esaretin ardından 11 Şubat 1990'da serbest bırakılır. Dönemin beyaz cumhurbaşkanı Frederik Willem de Klerk'in aldığı bu sürpriz tahliye kararı, aynı zamanda Güney Afrika'yı dünya uluslar ailesi içinde yıllarca cüzzamlı durumuna düşüren çağdışı bir rejimin de sonunu haber vermektedir.

Afrika Ulusal Kongresi'nin değişmez lideri olarak 1994 yılında girdiği ilk çok ırklı serbest seçimi yüzde 62 gibi bir oyla kazanan Mandela'yı, geçmişin bu utanç verici mirasından şeklen kurtulmuş, ancak siyah ve beyaz derili insanların birbirlerine hâlâ zerrece güven duymadıkları, her köşesi "sorun yumağı" görünümünde bir ülke beklemektedir. Hiçbir duygu birliği bulunmayan kuru bir kalabalıktan nasıl olup da dayanışma içinde bir "millet" yaratılacağı meselesi üzerine cezaevi yıllarında çokça kafa yoran ihtiyar kurt, yaklaşan önemli bir spor organizasyonunun bu amaç için çok iyi bir fırsat olabileceğini fark eder. 1995 yılının "Dünya Rugby Şampiyonası", demokrasiye yeni yeni ısınmakta olan Güney Afrika'da düzenlenecektir. Mandela, siyahî vatandaşlarının o güne kadar nefret ettikleri "Springboks" takımının kaptanı François Pienaar'ı makamına davet ederek ondan destek ister. İhtiyacı olan desteğin sözünü aldıktan sonra da bütün vatandaşlarına -siyah ya da beyaz ayrımı yapmaksızın- ulusal takımlarını var güçleriyle desteklemeleri yönünde yoğun bir propaganda çalışmasına başlar. Sonuçta, Springboks kıran kırana eleme maçlarının ardından finalde Yeni Zelanda'yla karşılaşacak ve her renkten Güney Afrikalılar'ın yeri göğü inleten tezahüratı eşliğinde bu güçlü rakibi de altetmeyi başaracaktır. Takımın kaptanı Pienaar şampiyonluk kupasını Mandela'nın elinden alırken, iki ırkı ortak bir ülkünün çevresinde buluşturmayı başaran yaşlı liderin üzerinde de onun 6 numaralı forması vardır. Bu ünlü fotoğraf karesi, yalnızca o dönemin spor gazeteleri ve dergilerinin sayfalarıyla sınırlı kalmayıp, müthiş bir "toplum mühendisliği" örneği olarak aynı zamanda dünya siyaset tarihine de geçecektir.


O KADAR DA MÜKEMMEL DEĞİLDİ, FAKAT…

Nelson Mandela, çeyrek yüzyılı aşkın bölümü cezaevinde geçen onurlu mücadelesinden dolayı dünya kamuoyu tarafından oldukça kalın bir saygı hâlesiyle kuşatılmış, bundan dolayı eleştirilmesi de iyice zorlaşmış bir siyasal figür… Benzer serüvenlerden geçmiş pek çok dünya lideri gibi onun imajını da artık saf gerçekler değil, adının çevresinde oluşturulan bu "kült" belirliyor. 1995-1999 yılları arasındaki devlet başkalığında her ne kadar ülkesi süt liman olmasa, özellikle eski eşi Winnie Mandela ve diğer aile çevresinden kaynaklanan yolsuzluklar bir ara ayyuka çıksa da o geçmişteki özgürlük mücadelesinin hatırına, ölene dek bu kusursuzluk çemberi içinde anılacak bir mücadele adamı… Ki vaktiyle kendisine "Atatürk Barış Ödülü" vermek isteyen Türkiye Cumhuriyeti'ne "Sizin gibi faşist bir ülkenin ödülünü almayacağım" diyerek rest çekmiş olmasının Ankara'da yumuşak tonda bir tepkiyle geçiştirilmiş olmasının altında da yine bu "külte saygısızlık etmeme" çabası yatıyordu.

Tıpkı Mandela'nın siyasal liderlik tarihinde bir efsane oluşu gibi, kendisi de sinema alanında yaşayan bir efsane konumundaki ünlü aktör, senarist, yapımcı ve yönetmen Clint Eastwood, kariyerinin 31'inci uzun metrajlı dramasında bu siyahî kahramanının vasat siyasal sicilini fazlaca kurcalayıp oyunbozanlık yapmadan, onun küresel imajını pekiştirecek türden biyografik bir filme imza atmış. 80 yaşındaki usta, tamamını Güney Afrika'da ve gerçek mekânlarda çektiği bu son filminde, konuk olduğu ülkeden kopardığı büyük desteğe bir minnet ifadesi olarak zaman zaman kontrolü kaçırıp Mandela'yı "kanatsız bir meleğe" dönüştürmek gibi bir zaaf sergiliyor gerçi; fakat "Yenilmez" gerek oyuncu kadrosu, gerek sanat yönetimi, gerekse senaryo ve yönetmenlik cephesiyle öylesine doygun, öylesine güzel akıp giden bir film ki baş kahramanına geçilen bu kıyağı da ister istemez görmezden gelmek durumunda kalıyoruz.

Amerikan sinemasının sektöre oldukça ileri yaşlarda adım atan, fakat perdede bir kez göründükten sonra da bir açılıp pir açılan siyahî aktörlerinden Morgan Freeman, "Affedilmeyen" (1992) ve "Milyon Dolarlık Bebek" (2004) gibi iki başarılı işbirliğinin verdiği yüksek güvenle, üçüncü kez çalışma fırsatı bulduğu has dostu Eastwood'a tam anlamıyla teslim olmuş, onun çizdiği yüceltici rotaya harfiyen uyan dört dörtlük bir Mandela kompozisyonu sunuyor. Freeman'ın Allah vergisi yeteneklerinin yanı sıra, canlandırdığı karakterle fiziksel benzerliği de hiç kuşkusuz çok büyük bir avantaj. Öyle ki bir süre sonra perdede izlediğimiz görüntülerin bir kurmaca olduğunu unutup, gerçekten Mandela'nın oynadığı bir yarı-belgeseli takip ettiğimizi sanmaya başlıyoruz!

Güney Afrika Ulusal Rugby Takımı'nın -bu turnuvanın ülke için heyecanlı bir koşuşturmacadan çok daha fazlası olduğunun farkına varmış, o yüzden de olayı bir hayat memat meselesi haline getirmiş- kaptanı rolündeki bebek yüzlü Matt Damon bile, kendisine yönelik geleneksel alerjime rağmen, itiraf etmeliyim ki bu kez doğru pozisyonda ve yeterince iknâ edici bir düzeyde rol kesiyor. Onun performansı da tıpkı Freeman gibi katı gerçekler üzerine değil, bir efsanenin yaşatılması üzerine kurulu olduğundan, kafamızı gerçek Yeni Zelanda Rugby Takımı oyuncularının 1995'deki büyük maç öncesi otelde yedikleri yemeklerden topluca zehirlenip midelerini bozmalarına (!), bunun da maçın kaderini değiştirdiği gerçeğine pek fazla takmıyor ve Güney Afrikalılar'ın siyahıyla beyazıyla kazandıkları bu zaferi koltuklarımızda gözyaşları içinde izliyoruz.

Son derece yetkin bir öykü anlatıcısı olan Eastwood, iki baş karakterine sinen bu kusursuzluğun yan etkilerini dağıtabilmek için öykünün içine başka bazı sevimsiz karakterler koyarak senaryoyu dengeleme yoluna gitmiş. Yanı sıra, iki-üç başrol oyuncusu haricinde diğer bütün yan rolleri doğrudan Güney Afrikalı aktör ve aktristlere dağıtarak, öykünün hem Afrikaneer (Bu ülkede yaşayan, çoğunluğu Hollanda kökenli beyaz nüfus) milletinin İngilizce lehçesi, hem de siyahilerin Amerikalı ırkdaşlarından farklı fizyonomilerini tutturma açısından daha bir gerçekçi olmasını sağlamış.

Eastwood'un oğlu Kyle'nin bestelediği müziklerle bezeli olan "Yenilmez", adını da 19'uncu yüzyılda yaşamış İngiliz şairi William Ernest Henley'in ünlü bir şiirinden alıyor. Ki film sayesinde bu etkileyici şiirin cezaevinde geçirdiği uzun yıllar boyunca Mandela'ya o hayran olunası dayanma enerjisini verdiğini de öğreniyoruz. Şiirin son dörtlüğü şöyle:

"Geçeceğim kapı ne kadar dar / Fermanda yazan ceza ne kadar ağır olsa da / Kaderimin efendisi / ve ruhumun komutanı yine benim, yine benim…"

Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenlerin, bu topraklardan çok daha keskin ve ümitsiz bir etnik çatışmayı devralan Nelson Mandela'dan öğrenmeleri gereken altın değerinde idarecilik dersleri var. O yüzden de "Yenilmez"i yalnızca Eastwood'un kalitesi garantili sinemasına âşina gözlere değil, aynı zamanda sayın Başbakan'a, hükûmet üyelerine, yanı sıra TBMM'nin 500 küsur üyesine de hararetle öneriyorum. Dikkatle izlesinler ve cumhuriyet tarihi boyunca Galatasaray-Beşiktaş-Fenerbahçe üçgenine sıkıp kalkmış olan kısır Türk futbolunda, gerekiyorsa devlet eliyle şahlandırılacak bir Vanspor, Diyarbakırspor, Hakkarispor ya da Trabzonspor'un ne denli önemli bir itici güç olduğuna geç de olsa uyansınlar!


YENİLMEZ Invictus

Yapım Yılı ve Ülkesi: 2010, ABD yapımı

Türü ve Süresi: Biyografik drama / 133 dakika

Yönetmen: Clint Eastwood

Senarist: (Yazar John Carlin'in "Playing the Enemy: Nelson Mandela and the Game that Made a Nation" / Düşmanla Maç Etmek: Nelson Mandela ve Bir Ulus Yaratan Oyun" adlı kitabından uyarlamayla) Anthony Peckham

Görüntü Yönetmeni: Tom Stern

Özgün Müzik Bestecisi: Kyle Eastwood, Michael Stevens

Kurgucular: Joel Cox, Gary D. Roach

Yapım Tasarımcısı: James J. Murakami

Set Dekoratörü: Leon Van Der Merwe

Kostüm Tasarımcıları: Deborah Hopper, Daryl Mathee

Sanat Yönetmenleri: Tom Hannam (süpervizör), Jonathan Hely-Hutchinson

Oyuncular: Morgan Freeman (Nelson Mandela), Matt Damon (François Pienaar), Patrick Lyster (François'nın babası), Penny Downie (François'nın annesi), Shakes Myeko (Spor Bakanı), Meren Reddy (Çevre Bakanı), Sello Motloung (Mandela'nın doktoru), Danny Keogh (Rugby Federasyonu Başkanı), Marguerite Wheatley (Nerine), Tony Kgoroge (Jason Tshabalala), Matt Stern (Hendrick Booyens), Leleti Khumalo (Mary), David Dukas (Yolcu uçağının kaptan pilotu)

İthalatçı Şirket: Warner Bros.

Dağıtıcı Şirket: Warner Bros.

İçerik Uyarıları: Genel olarak çok temiz, her yaş grubundan izleyiciye uygun ve eğitici-öğretici bir yapım. Fakat, rugby oyununa özgü sportif şiddet içerdiği ve bir kaç sahnesinde (İngilizce) küfür olduğu da ebeveynler tarafından dikkate alınmalı…

Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: wwws.tr.warnerbros.com/invictus/ (Türkçe sitesi mevcuttur.)

Yıldız Puanı: * * *


DELİ DUMRUL KURTLAR KUŞLAR LEMİNDE

Yapım Yılı ve Ülkesi: 2010, Türkiye yapımı

Türü ve Süresi: Komedi-Drama / 100 dakika

Yönetmen: Oğuz Yalçın

Senaristler: Fatih Yıldız, Oğuz Yalçın

Oyuncular: Emir Benderlioğlu (Deli Dumrul), Sema Öztürk (Fatoş), Tarık Papuççuoğlu (Can Baba), Mustafa Üstündağ (Hüsnü Baba), Arzu Yanardağ (Canan), Nurhan Yılma (Naciye), Şenol İpek (Cenk), İçerik Uyarıları: Bir kaç sahnesindeki argo diyaloglar, şiddet ve erişkinlerin algısına uygun bir öykü anlatmasından dolayı, 13 yaşından küçükler için uygun bir yapım değildir.

Durul, gerçekte özü sağlam, mert, yiğit, geleneksel değerlere bağlı, yardımsever ve içi-dışı aynı olan bir delikanlıdır. Fakat, günlerden bir gün sokak arasında karşılaştığı, hiç tanımadığı ağır yaralı bir adama yardım etmek isterken suç üstüne kalır. 12 yıllık cezasını tamamladığında da o artık eğitim çağı çoktan geçmiş, hiçbir meslek sahibi olamamış, yani "hayatı ıskalamış" biridir. Adı kendi muhitinde "katil"e çıkmış ve bunun bedelini de en ağır şekilde ödemiştir. İ


EYYVAH EYVAH

Yapım Yılı ve Ülkesi: 2010, Türkiye yapımı

Türü ve Süresi: Komedi-Drama / 100 dakika

Yönetmen: Hakan Algül

Senarist: Ata Demirer

Oyuncular: Demet Akbağ (Firuzan), Ata Demirer (Hüseyin Badem)

İçerik Uyarıları: Bir kaç sahnesindeki argo diyaloglar ve erişkinlerin algısına uygun bir öykü anlatmasından dolayı, 13 yaşından küçükler için uygun bir yapım değildir.

Hüseyin Badem, Trakya'nın bir köyünde ninesi ve dedesiyle büyüyen bir roman delikanlısıdır. Mütevazı hayatı, iki büyük aşkı konumundaki klarneti ve Müjgan'ıyla birlikte gayet mutlu bir şekilde sürüp giderken, hiç beklemediği bir olay onu köyünden koparır. İstanbul'a gelen Hüseyin'e önce klarneti, sonra da şarkıcı Firuzan destek olacaktır. Kentin salaş gece klüplerinde çalışan Firuzan'ın hayat tarzı rengarenk ve bir o kadar da karışıktır. Hüseyin'le tanışınca bu karışık hayata kahkaha ve macera da dahil olur.


CENNETİMDEN BAKARKEN

Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, ABD-İngiltere-Yeni Zelanda ortak yapımı

Türü ve Süresi: Fantastik-gerilim / 135 dakika

Yönetmen: Peter Jackson

Senaristler: (Alice Sebold'un 2002 tarihinde yayımlanan aynı adlı romanından uyarlamayla) Fran Walsh, Peter Jackson, Philippa Boyens

Oyuncular: Saoirse Ronan (Susie Salmon), Mark Wahlberg (Jack Salmon), Rachel Weisz (Abigail Salmon), Susan Sarandon (Büyükanne Lynn), Stanley Tucci (George Harvey),

İçerik Uyarıları: Bir kaç sahnesindeki cinai şiddet ve erişkinlerin algı düzeyine göre bir öykü anlatması nedeniyle, 13 yaşından küçükler için uygun bir yapım değildir.

Aralık, 1973… 14 yaşındaki Susie Salmon okuldan evine dönerken bir cinayete kurban gider. Genç kız, olaydan sonra, görsel açıdan tek kelimeyle muhteşem, fakat bir o kadar da esrarengiz bir "ara bölge"de sıkışıp kaldığını fark edecektir. olaylar kısa


VEDA

Yapım Yılı ve Ülkesi: 2010, Türkiye yapımı

Türü ve Süresi: Biyografi / 110 dakika

Yönetmen: Zülfü Livaneli

Senarist: Zülfü Livaneli

Oyuncular: Sinan Tuzcu (Atatürk / Gençliği ve orta yaşlı dönemi), (Atatürk / 6-7 yaşlarında), Bartunç Akbaba (Atatürk / 14-15 yaşlarında), Burhan Güven (Atatürk / 57 yaşında), Serhat Mustafa Kılıç (Salih Bozok), Dolunay Soysert (Zübeyde Hanım), Ezgi Mola (Latife Hanım), Özge Özpirinççi (Fikriye Hanım)

İçerik Uyarıları: Savaş şiddeti ve intihar gibi kanlı sahneler içerdiğinden, 13 yaşından küçük izleyiciler için uygun bir yapım değildir. Mustafa Kemal ve Salih'in arkadaşlıkları henüz 6 yaşındayken Selanik'te başlar. İkisi de mahalle mektebine giden bu iki çocuğun arasındaki güçlü bağ, sonradan Selanik Askerî Okulu'nda ise silah arkadaşlığına dönüşecektir.



٪d سنوات قبل