|

Sahada ve masada İnsani yardım diplomasisinin kısa tarihi

İnsani yardım diplomasisi, Türkiye’nin tarihi derinliğini yarınlara taşıyacak amillerin başında geliyor. İnsani yardım diplomasisini uluslararası ve tarihi perspektiflerden değerlendirdiğimizde geldiğimiz noktanın tatmin edici olmamakla birlikte umut verici bir yer olduğunu görebiliyoruz. Günlük gelişmelerin bir adım gerisine çekilerek baktığımızda ise sahada ter dökenlerin masada da yer almasının sadece çözüm için bir umut değil çözümsüzlüklerin ortaya çıkmasını engellemede de anahtar rol oynayabileceğini görüyoruz.

Halil İbrahim İzgi
04:00 - 16/09/2019 Pazartesi
Güncelleme: 01:56 - 16/09/2019 Pazartesi
Yeni Şafak
Düşünce günlüğü
Düşünce günlüğü

Osmanlı Devleti kurulma aşamasından itibaren insani yardımı devletin temel fonksiyonları arasında tanımladı. Bunu bir çeşit insani diplomasi aracı olarak kullanmaya klasik dönemlerinde başladı. Bugün Yunanistan sınırlarında yer alan coğrafyada Evrenos Gazi’nin vakfiyeleriyle ilgili anlatılan hikayeler hala kulaktan kulağa yayılır. Vakfiyelerin dağıttığı çorbalar tebanın rızasını sağlamada pekiştirici rol oynamıştır. Osmanlı sonrası dönemde de faaliyetlerini sürdüren imaretler insani yardım geleneğinin nasıl sağlam köklere sahip olduğunu gösterir. Uluslararası ilişkilerin gelişmesi, iletişim kaynaklarının çeşitlenmesi insani yardım ve diplomasiyi başka bir seviyeye taşıyacaktır. Sultan Abdülmecid döneminde kıtlıkla boğuşan İrlanda’ya gönderilen yardımlar insani yardım diplomasinin Osmanlı’daki kurucu hikâyelerinden sayılabilir. Saray doktorlarından birinin İrlandalı olması nedeniyle başlayan yardım girişimi aradan yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen kalıcı iz bırakan hikaye olarak tazeliğini koruyor. Drogheda limanına yanaşan Osmanlı gemileri bugün dünyanın dört bir yanında faaliyet gösteren insani yardım çalışmalarının mikro kozmosu sayılabilir. Osmanlı Devleti’nde ve devamında Türkiye Cumhuriyeti’nde insani yardım politik araçların bir aparatı olmaktan ziyade uzun vadeli ilişkilerin tesisi ve ortak bir tarihin inşası açısından kıymet taşır. Diğer yandan insani yardımın devletin sıkıntılı olduğu dönemlerde üstlendiği işlev bunun salt maddi parametrelerle açıklanamayacak bir geleneksel bir refleks olduğunu gösterir.

DEVLET ADINA
MİLLETLE BİRLİKTE

1868 yılına gelindiğinde Osmanlı Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti kurulur. Sonrasında Hilal-i Ahmer ve günümüzde Kızılay adını alacak bu kurumun başlangıç hikayesi başlıbaşına bir diplomasi öyküsüdür. Kurucu babalar arasında yer alan Dr. Abdullah Paşa, Macar asıllı bir mültecidir. Sultan Abdülmecid döneminde Osmanlı Devleti’ne sığınan Abdullah Paşa, insani yardımın kurumsallaşması konusunda gayret göstermiştir. Osmanlı Rum’u Marko Paşa ve Hırvat asıllı Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa bu tarihi kurumun fikir babaları arasında alırlar. Önceleri sadece savaş alanındaki yaralı askerlere yardım götüren kurum, büyüyen savaşların geniş coğrafyalara yayılması nedeniyle bir yönüyle diplomatik aktöre dönüşmüştür. Uluslararası Kızılhaç Komitesi işbirliği ile esir askerlerin hukukunu takip etmekten esir değişimlerine aracılık etmeye kadar bir dizi faaliyete öncülük eder. Devlete yardımcı rol (auxillary) üstlenen kurum aynı zamanda insani yardımın yerel seviyede örgütlenmesi için anahtar rol üstlenir. Devlet adına milletle birlikte insani yardım kapasitesinin gelişmesi için gayret gösterirken dünyaya açılan bir pencere haline de gelir.

Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin Kızılhaç’ın yanına küresel figurü olarak hilali tescil ettimesi başlıbaşına bir insani yardım diplomasisi sayılabilir. Kolonyal düşüncenin bir izdüşümü olarak yardım eden batılı figürüne yüksek perdeden yapılan itiraz bugün dünya çapındaki tüm ulusal Kızılayların kalıcı ve onurlu temsiliyetinin anahtarıdır. Eski Osmanlı coğrafyasındaki tüm Kızılay çalışmaları, 1868’den bugüne devam eden insani yardım diplomasisinin kesintisiz temsilcileridir ve aynı zamanda ortak hikayenin hafıza taşıyıcılarıdır.

HİNT MÜSLÜMANLARININ KATKISI

Hilal-i Ahmer düşüncesi sadece eski Osmanlı coğrafyası ile sınırlı değildir. Birçok Batı ülkesinde Osmanlı Hilal-i Ahmer’ine destek verme amacıyla kurulan yerel organizasyonlar diplomasinin hızlı ve etkin örneklerini oluşturmuşlardır. Bunlar arasında İngiltere Hilal-i Ahmer’ini ve Hint Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ni örnek olarak gösterebiliriz. Balkan Savaşları döneminde hilafetin merkezi olan Osmanlı’yla dayanışma göstermek isteyen Hint alt kıtası Müslümanları doktorlardan oluşan bir heyeti İstanbul’a gönderirler. Hint Müslümanlarının teşkil ettiği bu tıbbi misyonun Hilal-i Ahmer şemsiyesinde gösterdiği faaliyetler çerçevesinde sahra hastaneleri kurulup yaralılara yardım edilir ve Hindistan’dan toplanan maddi yardımlar yine Hilal-i Ahmer eliyle Osmanlı’ya ulaştırılır. Hindistan Hilafet Kongresi’nin öncülük ettiği bu girişim Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar artarak devam eden dayanışma köprüsüne dönüşecektir. Hilal-i Ahmer hesaplarına transfer edilen rakamların büyüklüğü, insani yardım diplomasisinin ne denli büyük potansiyel taşıdığını da açıkça göstermektedir.

YUSUF AKÇURA’NIN
ÖRNEK GAYRETİ

Birinci Dünya Savaşı’nda önemli sayıda Türk askeri düşmana esir düştü. Bu esirlerin izlerini sürmek ve devlet adına sahip çıkmak Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin önemli görevleri arasında yer aldı. Özellikle Yusuf Akçura’nın adeta bir insani yardım diplomatı olarak tek kişilik dev bir kadro olarak gösterdiği Rusya faaliyetleri çerçevesinde birçok esir anavatanla iletişim kurma imkanına erişmiş ve bu çalışmalar neticesinde azımsanamayacak sayıda esir hürriyetine kavuşmuştur. Tüm bu örnekler bize insani yardımın nasıl bir diplomatik araca dönüşebileceğini gösteriyor. Bu elbette Türkiye ile sınırlı değil. Kızılhaç’ın kurulduğu İsviçre’de de insani yardım bir diplomatik enstrüman olarak kullanılıyor. Kızılhaç Komitesi’nin merkezi olan Cenevre aynı zamanda küresel insani yardım sektörünün de başkenti kabul ediliyor.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu andan itibaren devletin bayrağının yanında kırmızı hilal kendini her daim göstermeye devam etti. Dönemin şartları itibariyle daha çok Türkiye içi faaliyetlere yönelse de insani yardım diplomasisi için ihtiyaç duyulduğu her anda göreve hazır bir Kızılay vardı. İkinci Dünya Savaşı’nın zorlu ortamında açlık çeken Yunanistan’a Kurtuluş Vapuru ile un yardımı gönderilmesi bu alandaki iz bırakan örneklerden biridir. Gemi son seferine kadar bu göreve devam etmiştir. Bu aynı zamanda Osmanlı’nın imaretlerinin zihinsel altyapısını kullanan meşruiyet zemini sağlamıştır.

SOMALİ, MYANMAR,
BANGLADEŞ…

Sivil toplum kurumlarının genişlettiği ve çeşitlendirdiği insani yardım çalışmaları Türkiye’nin son dönemdeki insani yardım diplomasisine zemin teşkil ediyor. İnsani yardım kapasitesinin artması devletin bu konuya ilgisini de artırmış ve bizzat cumhurbaşkanı düzeyinde sahiplenilmiştir. Somali’de yaşanan kıtlığa Türkiye çapında bir insani yardım çalışmasıyla cevap verilmiş ve Kızılay dahil olmak üzere birçok kurum burada kalıcı misyonlarla insani yardım köprüsü oluşturmuştur. Çalışmaların derinlik kazanmasında kuşkusuz Dışişleri Bakanlığı’nın artan temsilcilik sayısının ve Türk Hava Yolları’nın dünyanın farklı noktalarını birbirine bağlayan hava köprülerinin katkısının önemli payı bulunuyor.

Arakan Müslümanlarının Myanmar’dan Bangladeş’e tehcire zorlanmasının ardından sahada bulunan insani yardım çalışmalarının Başhanımefendi Emine Erdoğan tarafından bizzat yapılan ziyaretle dünya gündemine taşınması sahada var olan gerçeklerin masaya taşınma sürecinin önemli dönüm noktaları arasında sayılabilir.

Kolonyal dönemlerin mirası olan acıların aynı zihin yapısı ile çözülmeyeceği ve silah tüccarlarının anlam dünyası ile barışın tesis edilmeyeceği açık bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Bu çerçevede gerekli olan insani yardım politikalarının küresel anlamda tesis edilmesidir. Bunu gerçekleştirmenin yolu da sahada olanların masada da yerlerini almalarıyla açılacak. Kızılay’ın dahil olduğu Uluslararası Kızılay ve Kızılhaçlar Federasyonu’nun 2017 yılı sonunda Antalya’da yapılan seçimlerinde bu istek yüksek sesle dile getirilmiş ve Kızılay Başkanı Dr. Kerem Kınık 189 üye ülkenin 116’sının oyunu alarak Federasyon’un Avrupa bölgesinden sorumlu başkan yardımcılığı görevini üstlenmiştir. Bu özelde Kızılay’ın başarısı olsa da genelde Türkiye’nin insani yardım söyleminin küresel yankısıdır ve açık olarak ifade etmeliyiz ki: Dünya insani yardımda ne dediği anlaşılan net bir sese ihtiyaç duymaktadır.

ANAHTAR NİTELİĞİNDE
KURUMLAR

İnsani yardım diplomasisi elbette tek kurumun gayretleri ve niyeti ile yapılamaz. Bunun için anahtar niteliğinde kurumlara ihtiyaç var. Dünyanın insani ıstırap çeken coğrafyasının önemli kısmını İslam dünyası oluşturuyor ve ironik olarak insani yardım aktörlerinin destekçilerinin önemli kısmı da İslam dünyasından. Batı merkezci insani yardım politikalarının efektif çözümler üretmediğini de yaşadığımız tecrübeler gösteriyor. Sorunlarla yüz yüze olan coğrafyanın inovatif mekanizmalar oluşturarak insani yardım diplomasisini etkin kılması, tarihi ve coğrafi bir sorumluluk olarak sırtımıza yüklenmiş durumda. İslam Konferansı Örgütü’ne üye ülkelerin Kızılay ve Kızılhaçlarının bu örgüt bünyesindeki bir koordinasyonla bir araya gelmesini amaçlayan “OIC Red Network” 2019 yılı başında İstanbul’da bir araya geldi. Şüphesiz olgunlaşmaya muhtaç bu yeni girişim sadece bir temenniyi değil bir ihtiyacı, öncelikli bir ihtiyacı da adresliyor.

İnsani yardım diplomasisini uluslararası ve tarihi perspektiflerden değerlendirdiğimizde geldiğimiz noktanın tatmin edici olmamakla birlikte umut verici bir yer olduğunu görebiliyoruz. Günlük gelişmelerin bir adım gerisine çekilerek baktığımızda ise sahada ter dökenlerin masada da yer almasının sadece çözüm için bi umut değil çözümsüzlüklerin ortaya çıkmasını engellemede de anahtar rol oynayabileceğini görüyoruz. Türkiye, tüm tarihi sorumluluğu sırtlanarak yeni bir dünyanın mümkün ve elzem olduğunu ifade ediyor. Sesini yükseltmesi için insani yardım diplomasisi etkin ve meşru zeminlerden biri. Uzun süreden bu yana ev sahipliği yaptığı Suriyeli mültecilerle dünyaya verdiği insanlık dersini de hatırda tutacak olursak bunu yapmaya hakkımız da var.

DROGHEDA’YA YANAŞAN
OSMANLI GEMİLERİ

Drogheda limanına yanaşan Osmanlı gemilerinden bu yana insani yardım alanında öğrendiğimiz ve dünyaya öğrettiğimiz birçok şey var. Bunların başında kuşkusuz insan onurunu ayakta tutmanın ne kadar kıymetli olduğu geliyor. Sahip olduğumuz tecrübeyi insani yardım politikaları haline getirmek ve bu alanda dünya vicdanının sözcüsü olmak için masada kurumlarımızın güçlü bir irade ile var olması mühim. Bunun için de devlet kurumlarının ve iş dünyasının insani yardım kapasitesinin gelişmesine yönelik çalışmaları daha dazla desteklemesi önemli ivme kazandırabilir. İnsani yardım diplomasisi, Türkiye’nin tarihi derinliğini yarınlara taşıyacak amillerin başında geliyor. Bu bizim büyük hikayemiz ve sahadaki tecrübeyi masaya taşımak için insani yardım diplomasisini geliştirme zorundayız.


#Osmanlı Devleti
#Kızılhaç
#Hilal-i Ahmer
#Yusuf Akçura
#Kerem Kınık
#İslam Konferansı Örgütü
#OIC
#Drogheda
5 yıl önce