|

Şair Arnold’un eleştirel yaklaşımları

Matthew Arnold’un başyapıtı sayılan Culture and Anarchy 150 yıl sonra Ferit Burak Aydar’ın tercümesiyle Vakıfbank Kültür Yayınları arasında çıktı. Geçtiğimiz ay kitapla ilgili bir tanıtım yazısı girmiştik. Bu ay ise aynı kitapla ilgili farklı okuma notları paylaşıyoruz.

04:00 - 15/11/2020 Pazar
Güncelleme: 02:07 - 15/11/2020 Pazar
Yeni Şafak
Arnold, eserine 50 sayfalık bir önsöz yazmış. Bir önsözün ne denli yoğun olabileceğini de düşündürüyor. Toplumda sorunlar nasıl ele alınır’a varıyor bir yerde.
Arnold, eserine 50 sayfalık bir önsöz yazmış. Bir önsözün ne denli yoğun olabileceğini de düşündürüyor. Toplumda sorunlar nasıl ele alınır’a varıyor bir yerde.
KAMİL EŞFAK BERKİ

Matthew Arnold’un başyapıtı sayılan Culture and Anarchy 150 yıl sonra Ferit Burak Aydar’ın tercümesiyle Vakıfbank Kültür Yayınları arasında çıktı. Kültür ve Anarşi’nin alt başlığı eser hakkında kavi çağrışımlar vadetmektedir: Siyasi ve Toplumsal Eleştiri Alanında Bir Deneme. Yetkin kültür adamı Doç. Dr. Mithat Enç, çağımızda üzerinde tam anlaşılamamış olan kültür olgusunu özlü bir şekilde vermektedir: “Kültür: 1. Bir toplumun bilgi, inançlar, gelenek ve görenekler, teknik ve güzel sanatlar gibi alanlardaki birikintili kalite. 2. Toplumun üyelerinden herhangi birinin bu kalıttan edinebildikleri.” (Ruhbilim Terimleri Sözlüğü, 1980)

DOĞAL HAKİKATIN DOSTU


Şair Arnold, belki genç T.S. Eliot için de örneklik tarafları bulunan bir şahsiyet idi. Karizmatik ve büyük yenileyici, Çorak Ülke gibi bir şiir devrimi ile yetinmemiş, edebiyat kültür ve tefekkürüne de önem vermiş, toplumu aydınlatıcı ama daha ötesinde de oluşturucu bir etkinlik peşinde olduğunu biliyoruz. Eliot, geriye doğru kalburüstü değerleri kendi değerlemeleri mihverinde, değerlendirme işleminden geçirişiyle de genç kuşaklara ışık tutmalıdır. Adını Arnold ile birlikte anmamızın dayanağı, Eliot’un da Victoria çağının temel meselelerini; düğüm ve çıkışsızlığını görmüş bir şair oluşudur. Arnold eleştirel denemeler yazıyordu. Eliot da öyle değil midir? Arnold da ‘’modern toplumun anlaşılmasına ışık tutmak sezgisinde, hatta ışık tutan’’ meselesi olan bir şair olarak değerlendirilegelmektedir, İngiliz Adası’nda.

Arnold, eserine 50 sayfalık bir önsöz yazmış. Bir önsözün ne denli yoğun olabileceğini de düşündürüyor. Toplumda sorunlar nasıl ele alınır’a varıyor bir yerde. Öte yandan Arnold’un taşıdığı sorumluluğun Atlantik ötesine uzandığını göreceğiz. Amerika’da Quaker mezhebine mensup; ‘’hitabeti ve serbest ticareti savunuculuğuyla bilinen’’ radikal ama liberal politikacı, devlet adamı John Bright’ın, ‘’ABD halkı son kırk yılda dünyaya öyle değerli bir bilgi sunmuştur ki, bütün Avrupa toplansa buna erişemez’’ savunusu karşısında Arnold ne yapsın, [Ernest] Renan’ı imdada çağırıyor adeta. Renan, Arnold’un gözünde: ‘’aklın ve şeylerin basit, doğal hakikatinin bir diğer dostudur’’. Arnold, Fransızı Amerikalının karşısına dikiyor. Beri yandan Renan, o sıralarda yayınlanan bir kitabında, Amerika hakkında Bright’ın söyledikleriyle bağdaşmayacak sözler sarfetmiştir, dedikten sonra, geliyor dozu arttırılmış bir cümle: Arnold diyor ki: ‘’ABD gibi ciddi bir yüksek öğretim [kurumu] olmadan, azımsanmayacak revaçta öğretime sahip olan ülkeler bu hatalarının bedelini uzun yıllar boyunca entelektüel vasatlıklarıyla, davranışlarındaki bayağılıkla, yüzeysel ruhlarıyla ve genel zekâdan yoksunluklarıyla ödeyecektir.’’ Masamızın başında az daha: Aman Arnold ne yaptın? 2020’deki başkanlık seçimi ortamına neden sataşıyorsun diyeceğiz! Gerçekten, ABD sürekli ertelediği tarihî yapısal özeleştiriyi daha nereye kadar erteleyecek? Ezra Pound ve takipçilerinin teşhisleri palavra mı yani? demekten de kendimi alamıyorum doğrusu.

Unutmadan Ernest Renan İslâm’ı haksızca itham eden bir şeyler yazmıştı da Namık Kemal Renan Müdafaanâme’si kitabıyla apolojik bir karşılık vermişti. Aynı yıllardadır bu.

Arnold’un önemli tesbitlerinden biri de Kültür ve Şiir bağıntısı üzerine: (…) Kültür, şiirle aynı ruhtan beslenir, şiirle aynı yasaları takip eder. Dinin şiire kıyasla insan doğasının daha önemli bir tezahürü olduğunu söyledim, çünkü kusursuzluk için daha geniş bir ölçekte ve daha fazla insan kitlesiyle çalışmıştır. Fakat dindeki egemen düşünce olan: ‘’hayvanlığımızın bariz hatalarını zapturapt altına alma ve ahlâkî yandan kusursuz bir insan mizacına ulaşma fikrinin elde ettiği başarıya henüz ulaşamamış olsa da.’’ Dedikten sonra Arnold, (bizce, Hıristiyanlığın tarihî tereddîsini hiç hesaba kat(a)madan) temelsiz bir ümitle diyor ki: ‘’Sanattaki egemen düşünce olan her yönüyle kusursuz bir insan doğası ve güzellik fikri, hakikî ve paha biçilmez bir fikirdir ve dinin adanmışlık enerjisine eklemlenerek ötekini dönüştürüp yönetmeye de muktedirdir.’’ (s.70) Uzun cümlelerle yürüyen düşünce akışına uyarak uzunca alıntılardan kaçınmadık. Arnold’un tatlılık ve ışık ile kastettiği; Yunanca kavram: euphia: eğitilmiş mizaç yahut Arnold’un yeğlediği: ‘’ince ayar yapılmış mizaç’’ demektir. Bunun karşıtı durumsa aphuia – ‘’kaba kalmış’’ mizaç olmaktadır. Arnold bu kavramları, J. Swift’in Battle of Books kitabında görmüş.

Tarih ve Siyaset bağlamında yazmaya yoğunlaşmış olan şair Arnold’un bir konusu da, Kral James inciline dayandırarak: ‘’Dünyadaki hiçbir halk söz konusu göreli ahlâki kusursuzluğa ulaşmak için biz İngiliz milleti kadar çabalamamıştır.’’ Evet… İngiliz insanında, kavmin bir hasleti olarak sade yaşantı, nezaket, terbiyeye önem verilmesi, kırsal hayat zevki vb özellikler bulunur. Roman ve filmlerde fark ederiz. 20. yüzyılda İstanbul’da müderris ve Nakşî şeyhi Abdülhakim Arvasî, Necip Fazıl’ın sorması üstüne şöyle demişti: [İngilizler] ‘’farkında olmadan İslâm ahlâkına en yakın millet…’’ Devam ediyor Arnold: ‘’Zira dünyada hiçbir halk böyle yakıcı bir güce ve gerçekliğe sahip olmamıştır.’’ Pekalâ, İngiliz devletine ne demeli? Halk bilemiyor olabilir, kraliyetin yüzyıllarca sömürü ideolojisi Arnold’u hiç mi düşündürmemiştir? Şair belki Avrupalı rakip uluslara atıyor. İyi de özeleştiri yokluğu, Hakikat ideası bakımından olmayınca ve tarih, hem kendi halkına, Asya ve Afrikaya yapılanlar? Hıristiyanlığın çelişkileri? Psikolojik refleks veya hile ile kendi çelişkilerini İslâm’da gösterme politikaları? Arnold, şunu diyebiliyor: ‘’Şeytana direnme ve Kötü olanı yenme emrini (Kral James incilindeki) yerine getirmiş olduklarından o kadar emin ki iftihar bile ediyor: ‘’Nitekim biz de ödülümüzü almışızdır.’’ Ödül de şu imiş: bu emre (iyilik, kusursuzluk ideali) itaatin sağladığı büyük dünyevî refah, evet, böyle diyor. Biz diyoruz ki, Arnold içtenliğine, ve iyiniyetine rağmen bir şeyleri eksik bırakmış. Halkını yanıltmış devletler meselesi vardır ve bu kördüğüme itiraz edilmelidir. Hıristiyanlığın bir teslis sorunu vardır. Bunu inkâr etmek insan fıtratına uymadığı halde, bu ısrar nedendir? Toplu iğne ucuyla dokunulacak bir şeydir aslında. İbrahim Müteferrika, unitarian bir anti-trinity amentülü hıristiyan olarak, İslâmı kucakladıktan sonra kaleme aldığı Risale-i İslâmiyye’sinde çok önemli kodları işaret etmektedir. İngilizce’ye çevrilmelidir diye düşünüyorum.

Ferit Burak Aydar’a bu eseri dilimize kazandırdığı için teşekkür borçluyuz. İngiltere’deki aydınlararası fikir beyanı ve tartışmalarını da sergileyen bu kitap, atılım yapmak isteyen toplumumuza faydalı bakış açılarını esinleyecektir. Seviyeli fikir tartışmaları olmazsa olmaz değil midir? Geniş ufuklu bakışlar, sağduyu ve Hakikat zeminleri için bir yeniden başlayış çağında yaşadığımıza inanalım. At gözlüğü metaforunu unutmamak lâzım.

#Ferit Burak Aydar
#Matthew Arnold
#Culture and Anarchy
3 yıl önce