|

Sanatçının değil eserin söylediği

Eser bir yanılsamadır. Söylemediği ama bünyesinde bulunan bir “eksiği” taşımaktadır. Edebi Üretim Teorisi o eksiği ortaya çıkarır. O eksiğin, eseri eser katına yükselttiğini, belki de eserde tek belirleyici unsur olduğunu söyler.

Yeni Şafak
04:00 - 15/02/2019 Cuma
Güncelleme: 12:38 - 14/02/2019 Perşembe
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
ÖMER YALÇINOVA

Pierre Macherel’in Edebi Üretim Teorisi isimli kitabı üç bölüme ayrılmış. Daha iyi anlamak açısından ikinci ve üçüncü bölüm birleştirilebilir. İlk bölümde teorinin kavramlarına yoğunlaşıyor Macherey. İlk bölüm bütünüyle teorik. İlk bölümde felsefi tartışmalar ağırlık kazanıyor. Konusu ise, edebiyat, eser, sanat, eleştiri, kural, yasa, doğaçlama, yapı, zorunluluk gibi kavramlardır.

Okuyucu ikinci bölüme ulaştığında biraz rahatlar gibi oluyor. İkinci bölüm, teorinin örnekler üzerinden açıklanmasına ayrılmış. Bu yüzden ilk bölüme göre daha okunur, akıcı ve anlaşılır. Kitabın bütünü okunduğunda, Macherey’in önce ikinci bölümü, daha sonra birinci bölümü yazdığı anlaşılıyor. Diğer ifadeyle önce eleştirel, daha sonra da teorik metinleri yazmış. Fakat her iki bölüm de birbirine sıkı sıkıya bağlı. Ayrı okunduklarında eksik veya yanlış anlaşılabilir. Adeta ilk bölümde kilitlenen kapılar, ikinci bölümde açılıyor.

SANATÇI BİZE NEYİ GÖSTERİYOR?

İkinci bölümün ilk yazısında Lenin’in Tolstoy üzerine yazdığı makaleler incelenmiş. Macherey, Lenin’in yöntemini bütünüyle benimser. Onu zenginleştirerek kullanmak ister. Daha doğrusu Lenin’in kavramlaştırmadan bıraktığı noktaları kavramlaştırır. Her iki filozof için de, eser “yanılsama”dır. Asıl kendini göstereni gizleme, kapatma ve saklamadır. Eserde sanatçıdan bağımsız yönler vardır. Sanatçı, eserinde “söylemeden konuşmak”tadır. “…eseri söylemediği ve söyleyemeyeceği şey üzerine sorgulamak gerekir, çünkü eser bunu söylememek için, bu sessizliğe varmak için yapılmıştır.” (s. 192) Eleştirmen Edebi Üretim Teorisi’yle sessizliğe varmayı başarır. Eserde sanatçının fark etmeden yansıttığı toplumsal değişimler; tarihle, yazıldığı dönemle kurulan kopmaz bağlar vardır. Macherey eserdeki sessizliği “namevcut”, “eksiklik”, “tamamlanmamışlık” diye isimlendirir. Eserdeki “eksiklik” veya “tamamlanmamışlık” kusur değildir. Aksine eseri, sanat katına yükselten, bütünleştiren bu eksikliktir. Bunun Türkçesi, sanatçının bir şeyi gösterirken, ön plana çıkarırken, bir şeyin çerçevesini çizerken, neyi belirginleştirdiği, gösterdiği ve neyi silik bırakıp, göstermediğidir.

Lenin yansıtma ve belirginleştirme konusunu açıklamak için “ayna” metaforunu kullanır. “Ayna” Lenin ve Macherey’de farklı bir kullanıma sahip. Sanat eseri eğer bir aynaysa, o aynada neyin belirginleştirilip, neyin belirginleştirilmediğine bakmak gerekir. Eleştirmen bunu gerçekleştiren, çözen ve gösteren kişidir. Ayna iki düşünür için de, olanı olduğu şekliyle yansıtmaz. Onda sanatçının anlattığıyla eserin anlattığı birbirinden farklıdır. İki düşünür de eserin anlattığının esas olduğunda hemfikir. Sanatçı ise, bir araya getiren, derleyen ve sistematik bir biçimin üzerine kurandır.


ESERLER DÖNEMİNDEN AYRI DÜŞÜNÜLEMEZ

Teoriye göre eser, ortaya çıktığı tarihsel dönemden ayrı düşünülemez. “Bir yazar eğer kendi dönemi üzerine belli bir bilgi getiriyorsa bizi ilgilendirebilir.” (s. 147) Daha sert söyleyecek olursak: Eser, ortaya çıkarıldığı dönemin mahsulüdür. Eserde dikkat edilmesi gereken nokta burasıdır. Fakat bu, eserin tarihle açıklanması gerektiği yanılgısına götürmemelidir eleştirmeni. Birebir bir örtüşmeden söz edilemez. Eser tarihin, daha doğrusu ideolojinin, bir imgesini ortaya koyar. O imgeyi görecek ve anlamına ulaşacak kişi eleştirmendir. Yoksa hiçbir sanat eserinde, ideoloji veya ideolojik şeyler anlatılmamaktadır, anlatılamaz da. Mesela Lenin’e göre köylüler Tolstoy romanlarından öğreneceğimiz üzere devrime yönelik bir değişimden geçmişlerdir. O yüzden Tolstoy romanları, Lenin için “devrimin aynasıdır.” Tolstoy devrimi yansıtmamaktadır. Köylülerin o evreye nasıl geldiğini göstermektedir. Peki Tolstoy, romanını böyle bir niyetle mi yazmıştır? Macherey’e göre kesinlikle hayır. Onlar Anna Karanina, Savaş ve Barış veya Diriliş’te devrime dönük hareketi, köylülerde görülecek dönüşümü tespit ederler. Bu dönüşüm, tarihsel dönemin hareketidir. Bunlar, Tolstoyizm diye özetlenebilecek fikirler toplamından farklıdır.

Macherey aynı yöntemi, Jules Verne’in romanlarına uygular. Ona göre Jules Verne, doğayı fetheden, hakimiyeti altına alan kahramanı anlatmamıştır. Verne romanlarında asıl anlatılan, yani sanatçının söylemeden konuştuğu şey, “doğanın dönüşümü”dür. Buna sanayinin, makinenin doğaya eklemlenmesi denebilir. Fakat burada insan, etkin varlık değildir. Etkin varlık, doğadır. Onun kendi kendine gerçekleştirdiği değişimdir. Dolayısıyla doğayı belirleyen insan değil, insanı belirleyen doğadır. Macherey’in Verne okumasından çıkan sonuç, başka ifadeyle Macherey’e göre Verne romanlarındaki “eksik”: Doğanın sanayiyi ortaya çıkararak toplumu belirlemesi olgusudur.

Edebi Üretim Teorisi’nin daha sözünü edemediğimiz birçok ayrıntısı var. Eleştirilecek yönleri de var. Mesela, eser yanılgıdır kabulünden dolayı sanatçıyı devre dışı bırakması. Peki, sanatçının tespit, fikir ve önerileri ne olacak? İkincisi, Macherey sürekli geriye doğru okuma yapıyor. Bir sonuca ulaşmak içinse, sürekli tarihe başvurmak zorunda kalıyor. Yazıldığı dönemin tarihini bilmiyorsak, eseri nasıl değerlendireceğiz? Edebiyat mı okuyacağız, tarih mi? Üçüncüsü, aynaya benzetilen esere baktığımızda, neyi görmemiz gerektiğini nasıl bileceğiz? Sonuçta, aynaya her bakan farklı bir şey görecektir.

#Pierre Macherel
5 yıl önce