|

Seçtiği yolda tek yürüdü

Her yıl haca giden ve bu yıl şanslı on bin kişi arasında son Hac farizasını yerine getiren Dr. Ayşe Hümeyra Ökten 85 yaşında geçen hafta vefat etti ve vasiyeti üzerine Medine’de toprağa verildi. “Dindar Bir Doktor Hanım” kitabında Ökten’le nehir söyleşi yapan yazar Nevin Meriç Yeni Şafak Pazar için bir yazı kaleme aldı.

Haber Merkezi
04:00 - 6/09/2020 Pazar
Güncelleme: 18:44 - 4/09/2020 Cuma
Yeni Şafak
Ayşe Hümeyra Ökten
Ayşe Hümeyra Ökten
NEVİN MERİÇ

Geçtiğimiz hafta 85 yaşında vefat eden Cumhuriyet devrinin ilk başörtülü doktoru Ayşe Hümeyra Ökten ömrünü hastalarına adadı. Örnek bir Müslüman olarak yaşayan Ökten vasiyeti üzerine vefat ettiği Medine’de Cennetül Baki Mezarlığı’nda toprağa verildi. Hastasının bir duası üzerine yılın yarısını Kabe’de diğer yarısını da İstanbul’da geçiren Ökten’in bütün mal varlığı hastalarının ve sevdiklerinin duasıydı. İlahiyatçı yazar Nevin Meriç ile yaptığı nehir söyleşide hayat hikayesini anlatan Ökten’in hatıraları Timaş Yayınları arasında “Dindar Bir Doktor Hanım” adıyla okurla buluştu. Kısa sürede büyük ilgi gören bu kitabın yazılış hikayesini Nevin Meriç Yeni Şafak Pazar okurları için anlattı. İşte o hikaye:

MEDİNE’YE GİDENLER ZİYARET ETMEYE BAŞLADI

Dr. Ayşe Hümeyra Ökten çevresi tarafından çok sevilen insanlığı Müslümanlığı ile takdir toplayan biriydi. Dindar Bir Doktor Hanım kitabı çıktıktan sonra çevreden kamuya, oradan da dünya açıldı. Kitabı okuyan bir biçimde görmek, tanışmak istiyordu. Hac veya umre için Medine’ye gidenler Ravza’da etrafını çevirir sohbet ederdi. Bu onu memnun eder, ‘ay bu kitap neymiş öyle’ diye hayret ve sevincini izhar ederdi.


ZEKİ KALBİ VE BEYNİ UYANIK BİR DOKTOR

Doktor abla çok zeki, kalbi de beyni de uyanık birisiydi. Onu kandırmanız, ağzından laf almanız mümkün değildi. Hiç ağzından bir şey kaçırmadı. Ne söylemek istiyorsa onu söyledi. Bazen zorladığım, lafı dolaştırıp dolaştırıp aynı yere getirdiğimde de memnun olmadığı hissettirdi. Birkaç kırmızı çizgisi vardı, maneviyatı mesela hiç dokundurmadı... Oralara da- saygı duyduk. Nihayetinde mahremiyet diye bir şey var. Hatırat diye bütün torbaların açılması gerekmiyordu.

KABE’YE GİDİP ANNE BABAMA AZ HİZMET ETTİM

Bir gün doktor abla: bu hatırat çok steril oldu, ne üzüntü var, ne pişmanlık, ne kavga, ne kızgınlık, ne küslük, ne niza yani insanın beşer kısmı çok törpülenmiş gibi böyle çıkarsa eleştirirler dedim. Düşündü düşündü anneme babama daha çok hizmet etmek isterdim ama Medine gittiğim için bu olmadı ona üzülüyorum dedi. Sonra da ben düşündüm. Dr Abla zaten insanların malayaniye kaçtıkları anlardan kendini uzak tutuyordu. Medine’den sonra da tek değer orasıydı. Orayı sağlama aldıktan sonra diğer durumlardaki eksikler, kayıplar çok da ilgilendirmiyordu. O teslimiyet varsa gerisi hikaye diyenlerdendi…

EN ŞANSLI HACILARDANDI

Dr Abla’nın ilk haccında Arafat’ta yaptığı; ya Rabbi her sene hacca gelip hacılara hizmet etmeyi nasip eyle duası kabul oldu ve her sene hacca gitti. Bu sene bütün dünya Korona tedbirlerine maruz kalınca Suud’da haccı dışarıya kapattı. Sadece kendi sağlık çalışanlarından on bin kişiye hac izni çıkınca doktor abla da onlara dahil oldu.


SON HAC VAZİFESİNDEN SONRA HASTALANDI

Hac’dan Medine’ye döner dönmez rahatsızlanıp hastaneye yattı. Ameliyat teklifini kabul etmedi. Artık emaneti teslime hazırdı ve her nefeste Allah diye diye ruhunu teslim etti. 31 Ağustos 2020 pazartesi günü akşam vakti cennetü’l baki de sırlandı. Güzel yaşadı güzel terk-i dünya eyledi. O dünya hayatını ağaç dibinde dinlenen yolcu misaline benzeten hadisin yaşayanıydı. Arkasında ne maddi ne de niza nevinden tek çöp bırakmadı. Mekânı cennet, muhabbeti daim olsun. Biz razıyız Allah da razı olur inşaallah.

Tabi burada beni doktor Abla’ya yönlendiren, bu görevi veren hocama teşekkür ediyorum. Hocalar önemli…

Ayşe Hümeyra Ökten 2014 ve 2017 yıllarında Yeni Şafak Pazar ekine verdiği röportajda doktor olma hikayesini ve ilk kez kutsal topraklara nasıl gittiğini şöyle anlatmıştı:
Ailenin en büyük çocuğu olarak babanızla iletişiminiz nasıldı?

Şımarıklığı sevmezdi. Sofrada büyükler konuşurken küçükler konuşmazdı. Ölçülüydük. Bize hep hikayeler anlatırdı. Doğruluğu gösterirdi.. Vazifelerimizi doğru yapmamızı isterdi. Helal ve harama dikkat ederdi. Çocuklarını sonuna kadar dinlerdi. Çok muntazam birisiydi. Tarihi hadiseleri hep babamdan öğrendim. Bize hep namazın öneminden bahsederdi. Bizi öyle hazırladı ki kendiliğimizden namaza başladık. Şimdi ise hanımlara hep namazın öneminden bahsediyorum. Kuvvetli bir imanı vardı. “Başımdaki saçım kadar canım olsa her biri Cenab-ı Hakka feda olsun” derdi.

KARDEŞİM VEFAT EDİNCE TIPA YÖNELDİM
Sizin tıp ile ilgilenmenizi istemiş sanırım…

Evet. Kardeşim İbrahim vefat ettikten sonra benim tıp alanına yönelmemi istedi. Bende hep istiyordum zaten. Eğitim noktasında hep destekçimiz oldu. “Allah’ın yazdığı bilinmez. Kendi ayaklarınızın üzerinde durun” derdi. Mektebe ilk gittiğim gün öğretmen beni çok methetmiş. Üniversite okuyacağımı garantilemiş.

Mekke’de doktorluk yapma isteğiniz nasıl karşıladı Celal Hoca?

50’li yıllarda parti değişince hac ibadeti yasaklanmış. Kızılay da doktor göndermiş. Sonra hocalar üniversiteden asistanlardan gönderelim diye düşünmüş. Hocalarım beni çağırdı. Teklif edince çok sevindim hemen tabii giderim dedim ama babama sormayarak. Çok istemiştim. Sağlık ekipleri gelip babama durumu açınca babam ilk başta heves olarak gördü. “Ben nasıl göndereyim seni” dedi. Daha sonra ben ağlamaya başladım. “Kızım Allah ile senin arana giremem” dedi ve kabul etti. Daha sonra başarılarımı görünce çok mutlu oldu.

ESKİDEN MÜSLÜMAN KESİM İKİNCİ PLANDAYDI
1925 doğumlusunuz. Uzun bir tarihe tanıklık ettiniz. Türkiye’nin geldiği noktayı nasıl yorumlarsınız?

Bugünkü Türkiye Müslüman yaşayış için son derece uygun. Eskiden Müslüman kesim ikinci plandaydı. 1956-57 yıllarında biraz daha yumuşamıştı. Ezan Arapça okunmaya başlamıştı. DP döneminde Türkiye çok değişti. Ondan evvel dindarlarla mücadele ediyordu sistem. Babam bizleri hafız olarak yetiştirmeyip mekteplerde okuttu.


Neden böyle bir tercih yaptı?

Bizler Hoca Ömer Efendi Sülalesi olarak tanınan ve güçlü hafızaya sahip olduğu için sülaledeki herkesin hoca yetiştiği bir aileye mensubuz. Osmanlı yıkılınca geçimlerini kayıklarla mal taşıyarak temin etmeye başlıyorlar. Dedem bir kayık kazasında vefat etmiş. Halam annesinin karnında iken... Babaannem kendi çabalarıyla iki sene idare edebilmiş ve ince hastalıktan o da vefat etmiş. Babam da bu acıyı bizler yaşamayalım, hayatın ne getireceği belli olmaz diye düşünerek meslek sahibi olmamız hususunda ısrar etti.

OKULDA GİZLİ GİZLİ NAMAZ KILARDIM
Nasıl bir cemiyet ortamında büyüdünüz?

Kültürlü bir aileden geliyorum. Eve her gün bir gazete gelirdi. Ortaokul lise yıllarında sınıfta dindarlar için ‘softalar ve yobazlar, memleketi geri bıraktılar’ diye anlatılırdı. Ev ile okul arasında çok fark vardı.

Çevreniz size nasıl davranırdı?

Dışarıda kötü muamele görmedim. Sultanahmet parkında kadınların çarşafını yırttıklarını duyardık. Benim bulunduğum ortamlarda böyle bir şeye rastlanmazdı. Fatih’te oturuyorduk, Çarşamba muhiti bu konuda esnekti. Yazları babam bizi adaya götürürdü ama adada da Müslüman ve Hristiyan komşularımız vardı. Onlar bize çok iyi muamele ederlerdi. Cemiyete karışmamak şartıyla…

DERSTEN ÇIKAR CAMİYE KOŞARDIM
Tıp okudunuz. Bu süreci nasıl geçirdiniz?

Okuduğum şeyler daha ön planda olduğu için kimse mani olmadı. Ancak tabi üniversite kariyerim yarım kaldı. Asistanlığa başladım. Mektep zamanı evimiz Beyazıt’ta merkez binada ders olduğu zaman eve gidip namaz kılardım. Ancak daha sonra hastanede hastalarla çok alakadar olduğumdan namazlarım hep kazaya kalırdı. Kalmasın diye hocamızın viziti biter bitmez başörtümü alır hastanenin karşısındaki camiye koşardım. Tabi müezzin namazdan sonra kapıyı kitlerdi. Oradan Topkapı’daki Ahmet Paşa camisine giderdim. Böyle birkaç cami dolaştığım olmuştur.

Bu ne kadar sürdü?

Birkaç ay sonra hastaneye geçtim hizmetlilerden eski bir çarşaf istedim. Hastanede iki kütüphane vardı. Birinde kitaplar olurdu herkes gelir orada kitap okurdu. Diğerinde ise dergiler oluyordu. Oraya sadece tez hazırlayanlar geliyordu. Kütüphane memuru Ermeni bir hanım vardı. Çok iyi birisiydi. Namaz vakti gelince ondan anahtarı isterdim ve orada namaz kılardım. Seccade görünmesin diye de onun için çarşaf kullanırdım. Bir defa yakalandım ütü yapıyorum dedim. (Gülüyor)

FARKLI SEMTLERDEN HASTALAR GELİRDİ
Ne zaman tam olarak örtündünüz?

Fakülte bitinceye kadar açıktım. Başım açıktı ancak hiçbir zaman çorapsız gezmezdim. Yazın herkes kısa kollu giyerken ben her zaman uzun kollu giyerdim. Hiçbir zaman yakam açık olmazdı. Tabi bir de maddi bir şeyler konuşulduğunda ortamlara girmezdim. Laboratuvarda işim olurdu muhakkak. Ben erkeklere ‘bey’ diye hitap ederdim ki onlarda bana ‘hanım’ desinler. Çok samimi olmamak için. Bu şekilde davrandığım için arkadaşlarım dindar biri olduğumu anlamışlardı. Hastalar benden çok memnunlardı. Çünkü ben hasta vefat ederken başına gittiğimde hemen dua okurdum. Ağır hastalar bana dua ederdi.

DOKTOR OLDUĞUMU ANLAMAZLARDI
Ne kadar süre sonra örtündünüz?

Ben başörtüsü takmayı çok istedim. Ancak okulu bitirdikten sonra bir buçuk yıl çalışmam şarttı. Tam dört sene sonra ben ayrılmak istediğimi söylediğimde ‘Bana bu ne acele’ dediler. Ben de ‘Babam emekli oldu o yüzden aileme katkıda bulunmak istiyorum’ diyerek ayrıldım.

Başörtülü olarak sonraki hayatınız nasıl şekillendi?

Çok yakın kız arkadaşlarım beni bilirlerdi. Hiç kimseden kötü bir muamele görmedim. Bilhassa çok sevdiler. Ben Allah rızasını güderek hastalara yaklaştım. İhtisasınız bittikten sonra hemen muayenene açamıyorsunuz. O yüzden ilk Verem Savaş Derneği›ne müracaat ettim. Beni hemen kabul ettiler. Taksim dispanserinde çalıştım. Oradan beni Sarıyer başhekimliği hastanesine tayin ettiler. İşte orada hamdolsun başörtülü çalışmaya başladım. Bana farklı semtlerden hastalar gelirdi. Hastalarım beni çok severlerdi.

PEYGAMBERİMİZE KOMŞU OLMAK İSTİYORUM
Medine’de yaşam daha mı kolay daha mı zor?

Mali vaziyetiniz iyiyse ve muhit bulmuşsanız orada yaşamak son derece kolay. Bazıları bunu başaramıyor. Benim için Allah’ın lütfu elbette, Medine’dekiler bana bir akraba gibi oldular. Mekke’de de durum öyle. Elhamdülillah. Medine... Zaten ‘Mekke’de ölsem bile beni Medine’ye götürün’ diyorum.

Orada mı gömülmek istiyorsunuz?

Evet, Peygamberimize komşu olmak istiyorum.

#Ayşe Hümeyra Ökten
#Hac
#Medine
4 yıl önce