|

Sesimizi dünyaya duyuramadık

Ud sanatçısı Prof. Dr. Mutlu Torun, bir mevlevi ayini, yirmi iki saz eseri, on beş ilahi, on üç çok sesli beste, ud ve yaylı çalgılar için bir süit, elliden fazla şarkı, klasik gitar için on üç eser besteledi. Türk müziğinin yanı sıra klasik gitar, caz, flamenko ve Batı müziği alanında da çalışmalar yapan Torun, “Türk müziği benim aort damarım” diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 8/07/2018 Pazar
Güncelleme: 04:06 - 8/07/2018 Pazar
Yeni Şafak
​Ud sanatçısı Prof. Dr. Mutlu Torun
​Ud sanatçısı Prof. Dr. Mutlu Torun

Ülkemizin en yenilikçi udilerinden Prof. Dr. Mutlu Torun, 27 yıl İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda ders verdi. Kendisi akademik olarak müzik eğitimi almasa da binlerce öğrenci yetiştirdi. Merak ettiği her müzik türünü öğrendi. Mesela Flamenko müziği için bir ay İspanya’nın farklı şehirlerini dolaştı. Cazla, Batı müziğiyle yakından ilgilendi. Ancak Türk müziğinin geçmişinden ve bugününde asla ayrılmadı. Bir mevlevi ayini, yirmi iki saz eseri, on beş ilahi, on üç çok sesli beste, ud ve yaylı çalgılar için bir süit, klasik gitar için on üç eser, elliden fazla şarkı ve toplamda 150’yı aşkın eser besteledi. Gelenekle Geleceğe isimli ud metodunu kaleme aldı. “Türk müziği benim aort damarım. Diğerleri buradan çıkan dallar gibi. Bir kısmı yenilikçi yanım, bir kısmı ud çalmam, bir kısmı beste yapmam, büyük bir kısmı da hocalığım” diyen Torun ile bir araya geldik.

* Türk müziği sizin için ne ifade ediyor?

Türk müziği tam aort damarım. Diğerleri Türk müziğinden çıkan dallar, bir kısmı yenilikçi, bir kısmı çok eskiye bağlı, bir kısmı ud çalmamı, bir kısmı beste yapmamı sağlıyor. Ancak büyük bir kısmı hocalığım. Aslında meslek olarak sorsan hocayım derim.


RESSAM OLACAKTIM
* Çocukluğunuz Beypazarı’nda geçiyor. Müzikle tanışmanız da orada mı gerçekleşiyor?

Beypazarı’nda doğdum, büyüdüm. Ortaokul ikinci sınıfa kadar oradaydım. Babamlar İstanbul’a taşındıklarında ben bir yıl onlardan ayrı teyzemlerde kaldım Beypazarı’nda. İlkokul çağlarında radyo çok dinlerdim. Kaliteli yayınlar vardı. Orta ikide eniştem bana mandolin aldı.

O zaman çalmaya başladım. Resme ve müziğe kabiliyetim vardı ama hep ressam olacağım diyordum.

* Ne oldu sonra?

Liseyi okumak için ailemin yanına İstanbul’a geldim. Lisede bütün aklım fikrim hep müzikle uğraşmaktı. Ancak yine de derslerimin çok iyi olması ve resim yeteneğim sayesinde Güzel Sanatlar Akademisi’nin yüksek mimarlık bölümüne girdim.

* İlk udunuzu elinize ne zaman aldığınızı hatırlıyor musunuz?

Lisedeyken yazları Beypazarı’na gidiyordum. Teyzemlerin evinde yüklük dolabının içinde asılı udu gördüm.

Çalmaya çalıştım bir yaz. Öyle kaldı.

Lise üçüncü sınıftayken bir rahatsızlığım oldu ve birkaç ay evde yattım. O zaman annem bu udu Beypazarı’ndan İstanbul’a getirdi. İlk udum odur.


NOTA SİSTEMİNİ
KENDİM ÇÖZDÜM
* Nota sistemini nasıl çözdünüz?

O zaman sahaflar çarşısı güzeldi, oradan kendime ortaokul müzik kitabı aldım. Eski ortaokul kitapları lise dengindeydi. Şimdi nerede? Hala saklarım o kitabı. Oradaki bütün notaları baştan başlayıp çözerek gittim. Notayı deşifre etmeyi böylece kendi kendime öğrendim. Ud çalmaya başlayınca bana mandolin gibi çalıyorsun diyorlardı. Radyoda çalanlar arasında dikkat çeken Yorgo Bacanos ve Selahattin Erköse vardı. Onları takip ediyordum.

* Eski yazıları nasıl okuyordunuz?

Beypazarı’nda yazları Kur’an kurslarına gidiyordum. Oradan kalan alışkanlıkla karîneyle tahminler yaparak çözüyordum. Osmanlıca öyle bir şey. O kültür sizde yoksa okuyamazsınız. Sesli harf yok çünkü. Ben fark etmeden repertuvarım oluşmaya başlamıştı. Bazen hiç notalara bakmadan söyleyip çalıyordum.

* Bunlar hep Türk müziği ile alakalı. Gitara olan merakınız nasıl ortaya çıktı?

İçimde hep çok sesli müzik merakı vardı. Udu mızrap yerine parmakla çalıyordum mesela. Aslında bu yaptığımın klasik gitarın sistemi olduğunu sonradan öğrendim ben de. Gitara da akademinin ikinci senesinde başladım. Gitar çalarken de flamenkoya ilgi duymaya başladım.

* Evet, biliyorum. Hatta sırf flamenko öğrenmek için İspanya’ya gidiyorsunuz değil mi?

Evet, 1968’de İspanya sehayatim oldu. Çok fazla kalmadım bir ay, filan. Uğradığım ilk yer Kordoba idi. Orada Paco De Lucia’nın talebesi Pepe Rodriguez’den bir hafta on gün kadar günde iki saat ders aldım. Çat pat İspanyolcam vardı, bir de Fransızcam. Sonra kalktım Granada’ya gittim. Ortada da bir hafta kadar kaldım. Sonra Sevilya, Madrid.


KONSERVATUVARIN İLK HOCASIYIM
* TRT’ye ne zaman başladınız?

1967 yılında İstanbul Radyosu’nda Orhan Borar vardı, keman sanatçısı. Onun yönetiminde küçük koroya devam ettim. Hem gitar çaldım hem vokal yaptım. Daha sonra İstanbul Radyosu’nda 15 dakikalık “Mutlu Torun’dan Gitar Soloları” başlığı altında program yaptım. Bir seneye yakın sürdü. Ben radyoda o sıralarda hiç ud çalmadım ama televizyonda çaldım.

* Akademik olarak müzik eğitimi almadınız ama siz eğitim verir oldunuz. Nasıl oldu bu?

Üsküdar’da otururken ud ve gitar dersleri vermeye başladım. 1976’ya geldiğimizde Milli Eğitim’e bağlı İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı kuruldu. O sırada ben belli bir çevrede tanınıyordum. Konservatuvarın başlangıcından itibaren hoca olarak alındım. Konservatuvarın ilk dersine ben başladım diyebilirim. Konservatuvar açıldığında Türk müziğinde akademik eğitim almış kimse yoktu.

* Türk müziği eğitimini nerede ve kimden aldınız?

Lise yıllarında bugünkü geçerli olan Türk müziği nazariyat sistemini kuran Hüseyin Sadettin Arel’in kurduğu Feridun Darbaz’ın yönettiği İleri Türk Musikisi Konservatuvarı Derneği’ne gittim. Solfej nazariyatı hocam İbrahim Sevinç oldu. Ud konusunda etkilendiğim üç büyük isim sayabilirim: Şerif Muhittin Targan, Yorgo Bacanos ve Udi Nevres.

* Kimlerle çalıştınız bugüne kadar?

Akagündüz Kutbay ile epeyce çaldık. Ondan sonra Ruhi Ayangil’le çalıyordum. Konservatuvar açıldıktan sonra Cüneyt Orhon’la çalıştık, o kemençe çalardı. Onunla radyoda kayıtlar yaptık. Sonra bize Necati Giray da eşlik etmeye başladı. Çok sesli Türk müziği üçlüsü olduk. İhsan Özgen ve Niyazi Sayın’la beraber konserler verdik. Yakın zamanda Erol Deran’la çalmaya başladık. Necdet Yaşar’la ikili olarak çalmadık ama grup olarak çalmışlığım var. Konservatuvarda Sadettin Heper, Cevdet Çağ, Münir Nurettin Selçuk, Orhan Borar, Haydar Sanal, Nida ve Neriman Tüfekçi, Bekir Sıtkı Sezgin, Tülin Korman, İnci Çayırlı ve diğer pek çok hoca ile olmak mutluluk veriyordu.

* Yıllar içerisinde en nihayetinde Türk müziği müzisyeni oldunuz.

Türk müziğinin içinde bu kadar olmasaydım belki Batı müziğinde yazan çizen birisi olurdum. Bir daha dünyaya geldiğimde öyle olacağım. Bir geldiğimde caz, bir dünyaya geldiğim zaman hep flamenko çalacağım. Öyle çok yapmak istediğim şey var ki... Son birkaç senedir hep ud çalıyorum. Gitar hiç çalmıyorum. Zaman çok az geliyor. Ben Türk müziğinde yenilikçilerden biri sayılırım. Ama şunu söyleyeyim, hayranlığım hep en eskilere dayanıyor. Merâgî, Itri, Dede Efendi... Bu eski ustaların ve üslupların hayranıyım.


Ud çalışım çok eleştirildi
* Yenilikçi olmanız
Türk müziği camiasında nasıl karşılandı?

Çalışmalarımı yenilikçi olmak için yapmadım. Ayrıca Türk müziğinde bir yenilik yapayım diye düşünmedim. Böyle şekillendi. Geleneğe bağlı ve onu araştıran pek çok çalışma da yaptım. Yapıyorum. Benim ud çalışımı çok tenkid edenler oldu. Cinuçen Tanrıkorur da eleştirirdi beni udu parmakla çalıyorum diye. Ancak diğer taraftan da benim için ve diğer birçokları için zirve olan isimlerle müzik yaptım. Eğer bir insanda seviyeli bir müzik kültürü varsa ve kendine güveniyorsa bence her şeyi yapabilir.

Bizim udilerimiz daha incelikli
* Sizce Türk müziğinin dünya müzik sahnesinde nasıl bir ağırlığı var?

Türk müziği dünyada hiçbir zaman gereken ağırlığı görmedi. Üzüldüğüm bir şey var; bizim udilerimiz Arap udilerinden çok daha iyi ama dünyayı hep Arap udileri kaplamış. Bu bizim suçumuz. Kendimizi dışarıya anlatamamız. Türk müziği Arap müziğine nazaran daha incelikli ama onlar yaygın. Dünyaya çok fazla açılmış değiliz.

#Mutlu Torun
#Ud
6 yıl önce