|

Seyredilenin trajedisi

'Kameraya Gülümse', seyircisi, göstereni ve gösterileni ile toplumsal bir cinnete dönüşen gavurca "şov bizinis" işinin, ademoğlunu insan olmaktan çıkaran kıyıcı yönlerini anlatırken "Enformatik Cehalet"in, içinde yaşadığımız güncel merhalesini okumamızı kolaylaştırıyor.

S. Cemal Yargıç
00:00 - 5/12/2006 Salı
Güncelleme: 12:08 - 20/12/2006 Çarşamba
Yeni Şafak
Seyredilenin trajedisi
Seyredilenin trajedisi

Zamanın yazarlarından biri Amèlie Nothomb. Zamanımızın. 1967'de Japonya'da doğan bir Belçikalı. 1991'de Körfez Savaşı esnasında kaleme aldığı 'Katilin Temizliği' adlı romanından beri dilimize altı Amèlie Nothomb romanı tercüme edildi. Nothomb, romanlarında bıçak sırtı karşılaşmaları anlatır. Mesela 'Katilin Temizliği' nadir rastlanan ve tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanmış yazar ile onunla röportaj yapan gazeteci arasındadır. Merkür'de ise bir adada dünyadan soyutlanarak yaşamış ve kendisine çok çirkin olduğu telkin edilmiş, bu yalana inanması için de etrafta bakabileceği bir ayna bulundurulmayan bir kızla ona bakıcı olarak tutulan kadın anlatılır. Nothomb, bu karşılaşmalardan kimi zaman gerilimli, kimi zaman şiddet yüklü ilişkiler ve çelişkiler inşa eder. Bütün bu ilişki ve çelişkilerden ise insanın ne menem bir şey olduğu Nothomb'un gördüğü pencereden anlatılmış olur. 100-150 sayfayı geçmeyen kitaplarda dinamik ve sürükleyici bir anlatım ve kurgu yakalayan Nothomb'un romanları için romandan ziyade belki de novella demek daha uygun olur. Ancak biraz basitleştirerek "uzun hikâye" yahut "kısa roman" olarak adlandırabileceğimiz bu tür bizde pek bilinmediği ve ticari bir isimlendirme olmayacağı için Nothomb'un yazdıkları roman olarak yayınlanmakta.

ALÇAKLIĞIN SINIRI

Dilimize en son kazandırılan Nothomb kitabı olan 'Kameraya Gülümse' ise seyretmenin ve seyredilmenin trajedisi üstüne kurulmuş bir roman. Esir kampı biçiminde dizayn edilmiş bir Biri Bizi Gözetliyor Evi tahayyül edin. Rastgele toplanmış ve isimleri yerine kendilerine takılmış harf ve rakamlarla hitap edilen bu esirlerin başında ise gönüllüler arasından özenle seçilmiş gardiyanlar bulunuyor. Gardiyanlar esirlere sürekli işkence yapıyor ve bu programdan tiksinenler dahil herkes büyülenmiş gibi ekran başına geçip reyting rekorlarının altüst olmasını sağlıyorlar. İnsanın televizyon karşısında ne kadar düşebileceğini, alçaklaşabileceğini ve bu alçaklığa karşı nasıl direnilebileceğini direnişin dilinin nasıl kurulabileceğini anlatan bir roman 'Kameraya Gülümse'. Romanın iki ana kişisi ise Pannonique iken CKZ 114 olan "esir" ile hayatta hiçbir şey olamamışken "kapo" (gardiyan) olarak kabul edilen Zdena. Gerçi romanda yer alan kişiler bu ikisinden ibaret değil. "Kameraya Gülümse" en kalabalık Nothomb kitaplarından biri sayılabilir. Ancak anlatılanın omurgasının bu kişi olduğu da aşikâr.

CKZ 114 yaftasından kurtulup kendi çabasıyla tekrar Pannonique olmaya hak kazanan kahramanımızın Kapo Zdena ile oluşturduğu gardiyan-tutsak gerilimi esasen bambaşka açılımlarla, ikilemlerle yüklü. "Yaşamı boyunca hiçbir sınavda başarı göstermemiş" olmasına rağmen onu gardiyan yapan yayıncı şirket ile Zdena arasındaki gerilim, programdan nefret de etse beğense de reytinge katkıda bulunan ve her hafta ölecek kişiyi seçip zulme ortak olan seyirci ile ne olup-bittiğinin en az farkında olan tutsaklar arasındaki gerilim ve aynı zulme maruz kaldıkları halde yaşadıkları durumu kendince anlamlandırmaya çalıştıkları için aralarında anlaşmazlıklara düşen tutsakların iç gerilimleri bunlardan yalnızca üçü. Sonuçta yazarımız "Özel İsimler Sözlüğü" adlı romanı için "Nothomb, kısa bir anlatıda, büyük şeylerin nasıl anlatılacağını her zaman bilen bir yazar olarak, yüksek sesle söylemekten hoşlanmayacağımız sıradan gerçekleri, yüzümüze vururcasına haykırmaktan hiç çekinmiyor. Öyle ki, 'acımasız' denecek kadar sert olduğu yerlerde, bu hikâyenin başımıza gelmemiş olduğuna sevinmekten başka bir şans tanımıyor biz okura." diyen Sevengül Sönmez'i bir kere daha haklı çıkartıyor. (28.1.2005 Radikal Kitap Eki.)

SENİN HİKÂYEN

Sonuç itibariyle gösterilmeye talip seyircilerle dolu bir dünyada yaşıyoruz. Seyretmenin ardında biraz da seyredilme emeli var. Reytingi yüksek programlara reyting kazandıran sebeplerden biri ertesi gün yapılan onca muhabbetin dışında kalmamak olduğu kadar, ekranda görünen öznelerden biri haline gelme tutkusu. Her ne niyetle yapılırsa yapılsın insanların özne olma hasretini istismar ederek güç kazanan ve tutkularını yönlendiren bu tür programların tezgâhları çalıştığı sürece ortaya çıkan ürünler de seyreden ve seyredilen, kendisini farklı bir özne sanan nesnelerden başka bir şey olmuyor. 'Kameraya Gülümse' böylesine bir tutkunun yansımalarını kendi formatı içinde başarıyla anlatıyor. 'Kameraya Gülümse'yi Platon'un mağara istiaresinin yeni bir edebi yorumu olarak okumak ve anlamlandırmak da mümkün. Kitabı okuyunca Karl Marx'ın ihtarı geldi aklıma. Karl Marx, baş yapıtı Kapital'in girişinde "Anlattığım senin hikâyendir." diyerek okuruna rastgele bir metin değil kendisini anlatan bir kitap ile karşı karşıya olduğunu hatırlatma ihtiyacı duyar. Reytingin yegâne değer olarak empoze edildiği yaşadığımız çağda 'Kameraya Gülümse' ve benzeri kitapların başında da böylesi ihtarlar bulunmalı... Kitap, seyircisi, göstereni ve gösterileni ile toplumsal bir cinnete dönüşen gavurca "şov bizinis" işinin, ademoğlunu insan olmaktan çıkaran kıyıcı yönlerini anlatırken "Enformatik Cehalet"in, içinde yaşadığımız güncel merhalesini okumamızı kolaylaştırıyor. Ancak bu kolaylaştırma kitabın bir roman olarak anlatımını ve kurgusunu edebi olmaktan çıkaran bir hafifleştirme değil. İyi bir roman okumanın keyfini arayanlar da 'Kameraya Gülümse'de değişik lezzetler yakalayacaklar.


17 yıl önce