|

Sinemada ayrım keskinleşti

Vizyona bu hafta giren Uçuş 811, hem yöntemi hem de hikayesi ve mekan kullanımı ile ilkler barındırıyor. Büyük bir kısmı uçak içinde, tek mekanda geçen filmi, yönetmeni Hakan Kerim Karademir ile konuştuk. Karademir, Türk sinemasında son yıllarda festival filmi ve ticari film ayrımının keskinleştiğini belirtiyor.

Abdulhamit Güler
04:00 - 11/03/2023 Cumartesi
Güncelleme: 00:18 - 11/03/2023 Cumartesi
Yeni Şafak
Uçuş 811 Filmi.
Uçuş 811 Filmi.
Türkiye’de uçuş ve uçak filmleri pek tercih edilmez. Neden böyle bir işe soyundunuz?

Aslında hemen her yönetmen -daha çok- kişisel hikayeler anlatmak ister. Ben de özellikle ilk uzun metrajımda çok daha kişisel altyapısı olan başka bir film projem içim finans kaynağı arıyordum. Ama aynı zamanda televizyona da iş yaptığım için farklı başka projeler inceliyor, çalıştığım insanlardan yeni fikirler, yeni hikayeler dinliyordum. Uçuş 811 de böyle bir dönemde hikaye olarak Ahmet Saatçioğlu tarafından bana gönderilmişti. Tek mekanda geçen bir prodüksiyon yapma fikri de geçmişten beri hep ilgimi çekmiştir. Filmin ortak yapımcısı Özkan Turna ile Ahmet’in hikayesi üzerine çalışmaya başladık.

Yönetmen Hakan Karademir.

“ANA KARAKTERİN ÇABASI ÖNEMLİ”

Filmin tek mekan ağırlıklı olması ve bunun da uçak içi olması da dikkat çekici. Bu da pek tercih edilmeyen bir şey. Sizce önemi nedir?

Türkiye’de buna benzer bir işin yapılmamış olması ya da hikayenin uçakta geçmesi benim için açıkçası önemli olmadı. Ana karakter Azra’nın çaresizliği, bu çaresizliği esnasında diğer yolculardan bir türlü aradığı desteği görmemesi fakat mücadelesini sürdürmesi insanlığa dair bir umuttu, diğer bir tarafıyla. İşte benim asıl hoşuma giden ve yoğunlaşmaya çalıştığım taraf daha çok hem psikolojik hem de fiziksel zorluklarla baş etmeye çalışan bu karakterin hikayesiydi.  

“2 FARKLI UÇAKTA ÇEKİM YAPTIK”

Yönetmenlik açısından zor bir iş. Tek mekanda heyecanı ve aksiyonu diri tutmak ustalık ister. Siz ne gibi sorunlar yaşadınız ve nasıl üstesinden geldiniz?

Tek mekanda çalışmanın zorluğunu deneyimlemiş biriydim. Daha önceden TRT için yaptığım, Dumlupınar Denizaltısının belgeselinde hemen hemen mekan olarak sadece bir denizaltı içinde çalışmıştık. Dolayısıyla hem benim için, hem ekip ve oyuncular için fiziksel olarak kolay olmayacağını tahmin edebiliyordum setin. 2 farklı uçağımız vardı. Biri tam uçak diğeri de yarım, üstü açık bir uçak. Çekimlerimizi bu 2 uçakta yaptık. Bu arada seyirci için de izlemesi kolay olmama riski hep vardı. Ama yarışma finalisti olarak Boğaziçi Film Festivali’nde prömiyerini yapan Uçuş 811 özellikle izleyicilerin en çok ilgi gösterdiği filmlerden biri oldu. Dolayısıyla izleyicinin izlerken keyif aldığı, heyecanın bir an düşmediği Hitchcockvari bir gerilim ortaya çıkarma amacımıza ulaşmış olduğumuzu orada gördüm.

“OYUNCULARIMIZIN KATKISI BÜYÜK”

Oyuncu kadronuz da hayli tanıdık. Az denenen bir şey olduğu için cast performansı önemli. Filmde de dikkat çekici bir bütünlük var. Bunu nasıl sağladınız?

Tek mekan işlerde oyunculuk daha da önem kazanıyor. Azra karakteri olarak düşündüğümüz birkaç isim vardı. Bunlardan biriydi Burcu Kara. Senaryoyu gönderdik. Çok beğendiğini söyledi. Kafamdaki Azra’yı anlattım uzun uzun. İşine çok bağlı ve disiplinli bir oyuncu Burcu. Ocak ayında buz gibi soğukta açık bir uçakta akşam 6’da motor deyip sabah 6’ya kadar çalıştığımız bir setten bahsediyorum. Böyle cidden yorucu ve yıpratıcı bir atmosferde bence müthiş bir performans çıkardı Burcu. Emre Karayel de önemliydi. Çünkü bir türlü polis karakterini bulamadık. Kışın film çekmenin zorluklarından biri de bu. Oyuncuların neredeyse hepsinin dizisi oluyor çünkü. Emre Karayel sete çıkmamıza son birkaç gün kala netleşti. İyi ki de o olmuş, müthiş bir oyuncu. Hayranları için de bir sürpriz aslında onun bu rolü. Hep komedi projelerinde gördüğümüz biri, ama bu sefer çok nötr, ciddi farklı bir rolde Uçuş 811’de. Diğer oyuncular için de Yosi Mizrahi, Serhan Süsler, Ozan Can Yiğit vs... Kolay değildi setimiz. Tüm oyuncuların büyük emeği var.

“UÇUŞ 811, TEKDÜZELİĞE ALTERNATİF”

Bu tarz filmler genellikle televizyon ve dijital mecrada karşılık bulur. Siz sinemada da iddialısınız ve beklentiniz var. İzleyiciye ne söylemek istersiniz?

Türk sinemasında son yllarda festival filmi ve ticari film ayrımı keskinleşti. Festival filmlerinin çoğunluğu taşrada geçen ve karakterin yaşadığı bunalımı anlatan bir hale geldi. Diğer tarafta da çoğu zaman çok kısa zamanda çekilen ve tamamen ticari kaygılar ile yapılan prodüksiyonlar var. Bu beraberinde ister istemez bir tekdüzeliği getiriyor. Uçuş 811 bu tekdüzeliğe bir alternatif. Türü psikolojik-gerilim olan blockbuster bir film. Yani dramatik yapısı, çekim teknikleri, kurgusu ile izleyicinin keyif alabileceği

bir biçimde düşünülmüş, popüler isimlerin rol aldığı bir film. Ama bir yanıyla da sinema dili bakımından seyirciye iyi bir film izleyeceklerini vadeden bir iş.

Filmin hikayesi

Azra ve Cengiz, 2 milyon dolar değerinde olan değerli bir taşı ABD’de yapılacak olan bir müzayedeye götürmekle görevlidir. İkili bu amaçla 811 numaralı uçağa biner. Ancak yolculuk onların düşlediğinden bambaşka bir şekilde gerçekleşir. Uçağın içinde şüpheli bir ölüm meydana gelir ve olaylar gelişir...





#Sinema
#Uçuş 811
#Hakan Karademir
1 yıl önce