|

Sınır hattında sinir harbi

Ukrayna-Rusya sınırında 2014’te yaşananlardan hareketle hazırlanan Klondike, dünyanın önemli festivallerinden ödüller aldıktan sonra Türkiye’de de izleyici ile buluştu. Savaşın zorluğunu ve zorbalığını hamile bir kadının tutumu üzerinden anlatan film, beklenenin dışındaki biçimi ve zor final sahnesi ile adından söz ettiriyor.

Abdulhamit Güler
00:00 - 16/04/2022 Cumartesi
Güncelleme: 17:55 - 15/04/2022 Cuma
Yeni Şafak
Klondike
Klondike

Savaşın zorlayıcılığı, rahatsız ediciliği, bitmek bilmemesi ve basit sebeplere dayanması tarihin değişmez kaideleri arasındadır. Savaş çıkarmak ve sürdürmekte ısrar etmekle kendini savunmak arasındaki ince çizginin de farkında olarak savaş karşıtlığı yapmak gerekiyor. Yoksa “şiddetin her türlüsüne karşı olmak” yaklaşımı, sorunları çözmek için şiddeti yöntem olarak kullananlarla ilgilidir. Nefsi müdafaa, savunma ve hak için mücadele etmek gibi nüansları kapsamaz. Fakat nihayetinde savaşı çıkaranın da maruz kalanın da kazanması söz konusu olamıyor.

Sanat, insanlık tarihi ile neredeyse eşzamanlı şekilde var olurken, en çok etkilendiği (ve hatta beslendiği) gerçeklik savaş olmuştur. 36 bin yıl önceki hareketli duvar resimlerinde,

6 bin yıl önceki hiyerogliflerde, birkaç yüzyıl önceki resimlerde insan mücadele halindedir ve mutlaka beden gücünü kullanarak savaş halindedir. Milattan sonra 2022’ye geldiğimizde insanoğlu cephesinde değişen fazla şey yok. Hala dünyanın farklı noktalarında savaşlar oluyor. Yöntemler değişiyor, ölenlerin sayısı istatistik halini alıyor, barışı koruma adına silahlar kullanılıyor ve herkesin mutlak haklı ve herkesin haksız olabileceği bir tablo ortaya çıkıyor.

SINIR HATTINDA SİNİR HARBİ

Maryna Er Gorbach’ın yönettiği Klondike filmi de Ukrayna’da yaşananları anlatan yakın dönem gerçeklik barındıran bir yapım olarak dikkat çekiyor. İnsanoğlunun açgözlülüğünün nelere yol açabileceğini, bir kadın ve etrafındaki erkekler ile anlatan film festival sezonunun en çok ses getiren yapımlarından oldu. Önce Sundance Film Festivali’nden ödül aldı, sonrasında Berlian Film Festivali’nde ödüle uzandı. Devam eden festival yolculuğunda şimdi de İstanbul Film Festivali’nde yarışıyor ve Türkiye prömiyerini burada yaptı.


2014’te Ukrayna-Rusya sınırında yaşananlara dayanan filmin hikayesi kadın odaklı. Hamile olan Ira, ayrılıkçılara yakın olan kocası ile karşılarında yer alan kardeşi arasında kalmıştır. Evleri sınıra çok yakındır. Hem tehlike altındadır, hem de herkes için kullanışlıdır. Arada kalmışlığın, kimseye yaranamamanın, daha doğrusu kendi olamamanın ya da kalamamanın tablosudur, bu. Ayrılıkçı grupların kuşatması altında olan kasabanın yakınlarında 17 Temmuz 2014’te yolcu uçağı düşürülür. Füze ile vurulan uçak Ira’nın da hayatını değiştirir. Zira uçağı vuranların kim olduğu bellidir ve kocası istemeden de olsa onlara yardımcı olur. Uçağın düşüşü uluslararası kamuoyunda geniş yankı bulur. Haliyle bölgede ayrıkçılarla bütünlükçüler krizi fırsata çevirmeye çabalar. Arada kalan ise Ira ve ailesi olur.

KADINLAR ÇEKER BU YÜKÜ!

Hamile bir kadının, savaşın ortasında kalan evini bütün tehditlere rağmen terk etmemesi, insanoğlunun tarih boyunca yaşadığı ikilemde zor olanı tercih etmek anlamına geliyor. Ira’nın karnı burnundayken tehlikenin ortasında kalması, yurdunu bırakmaması, bugünlerde Ukrayna’da yaşananların bir tarifi adeta. Ailesi halen Kiev’de yaşayan yönetmen Gorbach, Ukraynalıların işgale direnişine saygı duruşu ile beraber savaşın her türlüsünün kötü olduğunu vurguluyor.

Hamile bir kadının yükünün sadece bebek değil, erkeklerin yaptıklarının sonucu olduğunun altını çizen filmin merkezinde kadınlık ve dünyanın daha çirkinleşmemesi için kadınlara duyulan ihtiyaç mesajı yatıyor. Rahatsız edici son sahnesinde erkeklerin güç gösterisi ile beraber öldürmesinin kontrastı olarak bu berbat tablo içerisinde her şeye rağmen hayatı ayakta tutan, inadına yaşayan ve yaşatan, savaş ortamına yeni umut bırakan kadındır. Kadınlık vurgusunun görünür olduğu bazı noktaların klişeye dayanması filmin yumuşak karnı iken biçimindeki stilize ve rahatsız edici tavır durumu ilginçleştiriyor. Savaşın etkisine doğrudan maruz kalan bir ev ve etrafında cereyan eden olaylara evde açılan gedikten bakmak, savaşın içerisinde çıkış yolunun da esasında savaşı diri tutanların elinde olduğunu ve dünyanın geri kalanınn buna seyirci kalmaması gerektiğini anlatıyor.

ZOR BİÇİM, ZOR FİNAL SAHNESİ

Biçimsel olarak hikayesindeki zorlayıcılığa paralel şekilde kendini tekrar eden bir hareket sistemi kurulan filmde, uzun ve birbirini takip eden kamera hareketleri, savaşın aksiyonuna tersten bakan ironi şeklinde sabır isteyen dinginlik oluşturuyor. 100 dakikada az kişi ve az mekan ile çok şey anlatma gayretine soyunan film büyük oranda bunu başarıyor. Bir röportajında “Seyirci savaştan zevk almamalı” diyen yönetmen, savaş denince akla ilk gelen aksiyon unsurunu filminden uzak tutabilmek için girdiği riskin karşılığını başarılı bir filmle alıyor. Bir ailenin evlerinin neredeyse başına yıkıldığı anda bile kameranın kayıttan çıkmadan sakince ve uzun süre kayma hareketi ile mekanı betimleyerek izleyicinin de hissetmesini sağladığını görüyoruz.

2014’te yaşananları anlatan filmin festival yolculuğuna başlayacağı sırada Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi, meselenin anlaşılabilmesi açısından filmi önemli kılarken, gittiği her yerde de dikkatlerin film üzerinde toplanmasını sağladı. Sanatın işlevlerinden biri de oluşturduğu gerçeklik ile ele aldığı meseleyi anlatmak ya da izah etmektir. Klondike de bunu güncel ortam özelinde başarılı şekilde yapıyor.

#Klondike
#Rusya
#Ukrayna
#Maryna Er Gorbach
#İstanbul Film Festivali
2 yıl önce